X

Panik atak ve panik bozukluk rehberi: Panik atak nedir, belirtileri nelerdir, nasıl tedavi edilir?

Yaz mevsiminin son zamanlarını yaşadığımız şu günlerde hepimizde yoğun çalışma temposuna ve şehir yaşamına adapte olma telaşı başladı. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu Eylül’de hepimizi iş yaşamına adapte olma zorluğunun yanı sıra pandeminin hayatımıza getirdiği kurallar ve virüse yakalanma riski nedeniyle her zamankinden daha yüksek olan anksiyete seviyelerimiz bekliyor. Anksiyetenin ileri boyutlarında ortaya çıkabilen panik atak ve beraberinde gelen panik bozukluk, pandemi döneminde hijyen takıntısı, belirsizlik ve korkuyla birlikte artış gösterdi. Bu nedenle sizler için panik atak ve panik bozukluk, panik bozukluğun belirtileri ve panik atak tedavisine yönelik önerilerimizi bir araya getirdiğimiz kapsamlı bir panik atak (panik bozukluk) rehberi oluşturduk.

İlginizi çekebilir: Anksiyeteyi yenmenize yardımcı olacak farkındalık becerileri

Panik atak (panik bozukluk) nedir?

Psikolojideki adı panik bozukluk olan, halk arasındaysa panik atak olarak bilinen (yazımızda her iki kullanıma da değişimli olarak yer verilmiştir) psikolojik rahatsızlık, özellikle anksiyete seviyesinin normalden çok daha yüksek olduğu koşullarda ortaya çıkan bir durum. Sebepsiz ve aniden ortaya çıkan şiddetli iç sıkıntısı, olumsuz duygular ve bu duygulara eşlik eden davranışsal ve zihinsel semptomlardan oluşan panik bozukluk, panik ataklarla kendini gösteren bir anksiyete bozukluğu.

İlginizi çekebilir: Olumsuz duygulardan kurtulmanın 3 yolu

Türkiye Psikiyatri Derneği’ne göre ülkemizdeki popülasyonun %2-3’ü panik bozukluğa sahip. Yapılan araştırmalar, panik bozukluğun ergenlik ile 30 yaş arasındaki dönemde başlayabileceğini gösterirken, panik bozukluğun en sık görüldüğü yaş aralığı 18-25 yaş olarak belirtiliyor. Demografik veriler, panik atağın ortalama başlangıç yaşının 25 olduğunu ve kadınlarda daha sık görüldüğünü gösteriyor. Kişinin yaşı ilerledikçe panik bozukluk yaşama ve panik atak deneyimleme oranında önemli bir azalma gözlemlendiği ve 65 yaş üstü bireylerde nadiren panik bozukluk görüldüğü de araştırmalarla elde edilen bulgular arasında.

Panik atak ve panik bozukluk arasındaki fark nedir?

Halk arasında panik atak ismiyle bilinen panik bozukluk, aslında semptomu panik atak olan, birden fazla kez panik atak geçirmiş ve bu nedenle her an panik atak geçireceği korkusu taşıyan bireylerde ortaya çıkan bir psikolojik rahatsızlık. Panik duygusuna kapılmak ya da panik atak geçirmek her bireyin hayatında en az bir kez deneyimleyebileceği bir olguyken, bu duygu çok yoğun olduğunda ya da panik ataklar sık sık kendini tekrar ettiğinden panik bozukluğa dönüşebiliyor.

Kişinin tekrar panik atak geçireceğine ve atakların beklenmedik bir anda tekrarlanacağına dair korku duyması sosyal ilişkilerinden ve topluluğa açık ortamlarda bulunmaktan kaçınmasına neden olabiliyor. Bu yönüyle de bireyin hayatını iş, aile ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri ve romantik ilişkiler açısından son derece olumsuz etkileyebildiği için gecikmeden tedavi edilmesi gerekiyor.

Panik atağın belirtileri nelerdir?

Panik bozukluğun en belirgin semptomlarından biri olan panik atak, kişinin artan anksiyetesinin bir sonucu olarak gerçekleşen ve özellikleri kalp kriziyle benzerlik gösterdiği için genelde kalp kriziyle karıştırılan bir durum. Panik atağın kalp kriziyle karıştırılmasının en önemli sebebi yüksek nabız, hiperventilasyon (normalden daha hızlı, daha derin ve daha sık nefes alıp vermek), terleme ve titreme gibi belirtilerinin kalp kriziyle benzerlik göstermesi.

İlginizi çekebilir: Panik atak ile başa çıkmak: Paniği değil sakinliği besle

Panik atağın nedenleri nelerdir?

Kişinin panik atak yaşaması belirli bir tetikleyici ya da anksiyete seviyesinin yükselmesini hızlandıran, olumsuz durumlarla karşı karşıya olmasını gerektirmez. Yani, panik bozukluğu olan kişi durup dururken, bir anda panik atak geçirebilir. Boğulma hissiyatı, nefes alamama, sıkışmışlık, terleme ve titreme gibi bedensel değişimler odağın bir anda bedene çevrilmesine sebep olabilir. Kişi ne olup bittiğine anlam veremez ve panik atağı boyunca hızlı, kesik ve sık nefes alması nedeniyle bedeni tehlikeli bir durum olduğunu düşünerek sempatik sinir sistemini harekete geçirir. Sempatik sinir sisteminin uyarılması sonucunda alarm sistemi harekete geçer ve panik atak gerçekleşir.

İlginizi çekebilir: Vücudun savaşma ve kaçma tepkileri: Neden panik atak yaşarız?

  

Kalp krizi kadar yoğun ve korkutucu olan panik atak durumunda birey çevresindekilerin yardımını gerektirecek kadar çaresiz ve muhtaç durumda kalabilir. Kontrolün tamamen kaybolmasından dolayı, kişi bu deneyimi tekrar yaşamaktan korktuğu için yardım alamayacağı, kontrolünü kaybetmekten korktuğu ortamlardan ve ilişkilerden kaçınma davranışı gösterir. Panik bozukluklabaşa çıkmak için fonksiyonel olmayan ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilecek önlemler almaya çalışarak, panik atak deneyiminin getireceği olumsuzluklardan uzak durmaya çalışabilir.

Panik atağın tekrar yaşanacağına dair sürekli tetikte beklemek; zihnini atak sonucunda öleceği, kalp krizi geçireceği, delireceği düşünceleriyle, paranoya ve felaket senaryolarıyla sürekli meşgul etmek; ataklardan ve panik atak sonucunda yaşayabileceği olumsuz durumlardan kaçmak için kamuya açık alanlardan, arkadaş ortamlarından, davetlerden, toplantılardan mümkün olabildiğince uzak durmak gibi fonksiyonel olmayan ve hayat kalitesini olumsuz etkileyen durumlar panik bozukluk semptomlarının panik bozukluğa dönüşmeye başladığının göstergesi olabilir. Sürecin kısır döngüye girmesine sebep olan bu otomatik düşüncelerden kurtulmanın en etkili ve kalıcı yolu, uzun süreli olarak bir ruh sağlığı uzmanından terapötik destek alınmasıyla mümkün olabilir.

Panik atağın oluşum mekanizması

Panik atak, aslında tüm memelilerde var olan, vücudun kendini koruma mekanizmasının doğru çalışmaması sonucunda ortaya çıkan bir rahatsızlık. ‘’Panik atak nasıl oluşur?’’ sorusunu cevaplayabilmek için önce panik atağın, dolayısıyla anksiyetenin nasıl ortaya çıktığını iyi anlamak gerekir.

Beynimizin amigdala bölgesi, tehlike olduğunu fark ettiği anda hayatta kalma içgüdüsüyle bedeni stres altına sokma eğilimindedir. Panik bozukluğu olan kişilerde amigdala, bu anksiyete ve stres durumunu hiçbir tehlikeyle karşılaşmaksızın yaratabilir. Adrenalin hormonunun salgılanmasıyla birlikte savaş ya da kaç mekanizması devreye girdiğinde kişinin nabzı artar, vücut terlemeye başlar, mide bulanır, nefes kesik kesik, sık ve hızlı olmaya başlar. Ortada bir tehlike olmadığında vücutta biriken adrenalin kaçmak ya da savaşmak için kullanılmadığı için bedeni sebebi anlaşılmaz bir stres ve anksiyete durumuna getirir. Bedende gerçekleşen tüm bu tepkiler, panik bozukluk semptomlarını oluşturur.

Kimlerin panik bozukluk yaşama riski yüksektir?

Yapılan araştırmalar, ailede panik atak geçmişinin bulunması, çocukluk ve yetişkinlik dönemi travmaları, stresli yaşam tarzı, olumsuz yaşam deneyimleri ve büyük değişimler, kayıp ve yas yaşanması gibi durumlarda panik atak ve panik bozukluğun ortaya çıkabileceğini gösteriyor. Ayrıca fobileri olan ya da başka psikolojik rahatsızlıklar yaşayan bireylerin de panik atak geçirmeye daha yatkın oldukları elde edilen bulgular arasında.

İlginizi çekebilir: Panik atak ve beslenme arasındaki ilişki: Nasıl beslenmeniz gerektiğini biliyor musunuz?

Panik atak tanı kriterleri nelerdir (DSM 5’e göre)?

Panik atak tanı kriterleri, Amerikan Psikologlar Derneği (APA’nın) en son yayımladığı DSM-5 Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda ‘aşağıdaki semptomlardan dördünün ya da daha fazlasının birden başladığı ve 10 dakika içinde en yüksek düzeyine ulaştığı, ayrı bir yoğun korku ya da rahatsızlık duyma döneminin olması’ şeklinde belirtiliyor.

Amerikan Psikoloji Derneği, çoğu nöbetin 15 saniye sürdüğünü ancak bazı semptomların 30 dakikadan fazla, hatta saatlerce sürebileceğini belirtiyor.
Bu semptomlar;
• Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama ya da kalp hızında belirgin bir artış olması
• Terleme
• Titreme ya da sarsılma
• Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma duyumsamaları
• Nefes alış-verişinin kesilmesi
• Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
• Mide bulantısı ya da karın ağrısı
• Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
• Derealizasyon (gerçekdışılık duyguları) ya da depersonalizasyon( benliğinden ayrılmış olma )
• Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu
• Ölüm korkusu
• Paresteziler ( uyuşma ya da karıncalanma duyumları )

İlginizi çekebilir: Otoritelerin kabul ettiği 10 farklı kişilik bozukluğu

Panik atak nasıl tedavi edilir?

Panik bozukluğu olduğunu düşünen kişinin öncelikle bir doktor tarafından muayene edilerek rahatsızlığının panik bozukluk olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Panik atak tedavisinde en yaygın görülen tedavi şekli psikoterapiyken, ileri boyutlardaki panik bozuklukta ilaç tedavisi de gerekli olabiliyor. Bu nedenle yukarıdaki tanı kriterlerine uygun semptomlar gösterdiğinizi düşünüyorsanız, en kısa sürede mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına başvurmalı ve probleminizin durumuna en uygun tedavi seçeneklerini değerlendirmelisiniz.

İlginizi çekebilir: Psikoterapi: Psikolojik desteğe ihtiyaç duyulan durumlar ve doğru psikolog seçimi

Psikoterapi tedavisinde yoğun anksiyete durumunu ve panik atağı tetikleyen durumlar, zihinsel şemalar ve davranış örüntüleri çalışılırken; nörotransmitter dengesizliği nedeniyle ortaya çıkan anksiyete ve panik atak sorunlarında ilaç tedavisi kullanılabiliyor. Ancak anksiyete ve panik atak tedavisinde kullanılan farklı türdeki ilaçlar herkeste aynı etkiye sahip olmayabiliyor. Bu nedenle de uzman önerisi olmaksızın kullanılmaları, yan etkilerinin farkında olmadan ve olası komplikasyonlarını göz önünde bulundurmadan tüketilmeleri son derece sakıncalı ve tehlikeli durumlar ortaya çıkarabiliyor.
Panik bozukluk tedavi edilmediğinde bireyin alkol ve madde kullanımında artış, agorafobi gibi sosyal fobilerinin ortaya çıkması, sosyal ilişkilerde ve iş yaşamında yaşanan problemlere bağlı maddi sorunlar gibi kişinin yaşam kalitesini oldukça olumsuz etkileyebilecek olumsuz sonuçlar ortaya çıkabiliyor.

Panik atakla ortaya çıkabilen ”agorafobi” nedir?

Panik atakla birlikte en sık seyreden psikolojik rahatsızlıklardan biri de agorafobidir. Topluluk içinde ve topluma açık alanlarda bulunma korkusu olarak tanımlanan agorafobi, panik atak yaşamaktan korkan kişilerin kendini sosyal ilişkilerden izole etmesi ve kamusal alanlarda bulunmaktan çekinmesiyle ortaya çıkar.

Panik bozukluk yaşayan bireyler panik atak geçirecekleri korkusuyla alışveriş merkezi, uçak, tren, otobüs, sinema gibi açık ve kapalı alanlarda bulunmakta zorluk yaşayabilirler. Bu durum kişilerin seyahat, sosyal yaşam, iş hayatı gibi günlük yaşamda ihtiyaç duydukları özgürlüklerden mahrum kalmalarına, dolayısıyla yaşam kalitelerinin düşmesine neden olabilir.

İlginizi çekebilir: “Fobiler”: Neden korkuyoruz?

Panik atak tedavi edilmezse ne olur?

Panik atak ya da panik bozukluk tedavi edilmediğinde kişi tekrar panik atak geçireceğini düşünerek tüm zamanını endişeyle geçirebilir, herhangi bir yerde atak yaşayabileceği korkusuyla diğer insanlardan ya da halka açık yerlerden kaçma isteyebilir ve bunun sonucunda agorafobi, yani herkese açık yerlerde olma korkusu yaşayabilir.
Bu nedenle panik atak semptomları ilk görülmeye başlandığında uygun bir psikoterapi yöntemi ya da ilaçlarla tedavi edilmelidir.

İlginizi çekebilir: İlaç şirketlerinin büyük hamlesi: Panik atak

Panik atak nasıl önlenir?

Panik atak, henüz tedaviye gerek olmaksızın, yaşam tarzında yapılabilecek küçük değişikliklerle önlenebilecek bir rahatsızlık. Peki, panik ataklarınızı azaltmak ya da önlemek için yaşam tarzınızda ne gibi değişiklikler yapmalısınız?

Kendinizi etiketlemeyin

Kendinizi ‘ben panik atağım’, ‘panik atak hastası oldum’, ‘anksiyete sorunlarım var’ gibi etiketlerle nitelemeye, sahip olduğunuz sorunlar üstünden tanımlamaya çalışmayın. Panik ataklar yaşıyor olmanız, kendinizi panik ataklı olarak tanımlamanızı gerektirmez. Yaşadığınız panik atakları kişiliğinizin bir parçası olarak görüp sahiplenmek yerine, durumsal olarak hayatınızın bir döneminde deneyimlemek durumunda kaldığınız, olumsuz yaşantılar olarak adlandırın. Unutmayın, siz ‘panik atak’tan çok daha fazlasısınız. 

İlginizi çekebilir: Daha mutlu bir yaşam için hayatınızdaki etiketlerden kurtulun

Stres yönetimi için çaba gösterin

Yapılan araştırmalar, panik atak yaşanmasını tetikleyen ve panik atağın ortaya çıkmasına neden olan en önemli şeylerden birinin stresli yaşam tarzı ve anksiyete seviyesinin yükselmesi olduğunu gösteriyor. Günlük yaşamda stres ve kaygı seviyesinin kontrol altında tutulması, panik atağı önlemek konusunda size belki de en çok yardımcı olabilecek konulardan biri. Stres seviyenizi yönetebilmek ve kaygınızı kontrol altında tutabilmek için gün içinde rahatlamak ve meditasyon için kendinize zaman ayırabilirsiniz. Meditasyon için zamanınız yoksa ya da meditasyon nasıl yapılıyor bilmiyorsanız, nefes teknikleri de rahatlamanıza, stres ve kaygı seviyenizin azalmasına yardımcı olabilir. Aşağıdaki rahatlama yöntemleri ya da nefes tekniklerini, stres seviyenizin yükseldiğini fark ettiğiniz anlarda kullanabilirsiniz:

Alışkanlıklarınızı ve rutinlerinizi gözden geçirin

Eğer stres seviyesi yüksek olan, kaygılı biri olduğunuzu düşünüyorsanız günlük yaşamınızda size stres yaşatabileceğini düşündüğünüz aktivitelerden uzak durun. Zaman zaman haber detoksu yapabilir; stres veren diziler ve filmler izlemekten, korku ve şiddet içerikli kitaplardan bir süreliğine de olsa uzak durabilir; çay ve kahve gibi uyarıcı maddeler içeren yiyecek ve içeceklerden uzak durabilirsiniz. 

İlginizi çekebilir: Bir alışkanlıktan vazgeçmek ve yeni alışkanlık oluşturmak için kullanabileceğiniz yöntemler

Daha sakin ve yavaş bir yaşam tarzını benimsemeye çalışın

Panik atağın ortaya çıkmasına neden olan şeylerden biri de otomatik düşünceler, yanlış inanışlar ve kişinin kendisiyle ya da çevresiyle ilgili taşıdığı katastrofik, kaotik ve paronayak düşünceler. Yaşanan olayları yanlış yorumlamaktan dolayı ortaya çıkabilen panik atak semptomlarını azaltmak için bedensel, ruhsal ve zihinsel olarak daha sakin bir yaşam tarzı benimsemeniz şart. Yavaşlamak ve sakinleşmek, düşüncelerinizin farkında olmanızı, zihninizden geçenleri daha iyi anlamanızı ve süzgeçten geçirmenizi sağlayacağı için panik atağa sebep olan düşüncelerin azalmasını ya da hiç oluşmamasını sağlayacaktır. 

İlginizi çekebilir: Telaş döngüsünden kurtulun: Yavaşlamak bize neler kazandırır?

Yaşam tarzı değişiklikleri

Tüm bu spesifik öneriler dışında dengeli beslenmek, düzenli ve sık egzersiz yapmak, uyku kalitesine dikkat etmek, stres yaratabilecek durumlardan ve kişilerden mümkün olabildiğince uzak durmak; kafein, sigara ve alkol gibi tetikleyicileri tüketmemek; düzenli olarak meditasyon ve nefes egzersizleri yapmak ve ihtiyaç duyduğunuzda bir uzmandan yardım almaktan çekinmemek, panik atak oluşmadan önlemenize yardımcı olacaktır. Bilişsel Davranışçı Terapi, Bilinçli Farkındalık Temelli Stres Azaltma Programı, Bilinçli Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi ve EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) Terapisi panik atağı iyileştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmış terapi yöntemleridir. Eğer panik atak yaşadığınızı düşünüyor ve psikolojik destek almak istiyorsanız, bu yaklaşımlardan biriyle çalışmak size iyi gelebilir. Yine de, panik atağın farklı seviyelerde olabileceğini ve uzman kontrolünde ilaç kullanılmasının da gerekebileceğini unutmayın. 

İlginizi çekebilir:  Panik atak geçiren birine nasıl yardım edilir?

 

Kaynaklar: Mayo Clinic, Health Line, Anxiety and Depression Association of America, Somatic Experiencing Trauma Institute, Amerikan Psikologlar Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Uplifers

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale