X

Taç çakrası, üçüncü göz çakrası, boğaz çakrası ve kalp çakrası: Üst bedende yer alan spiritüel enerji merkezleri

Çakraların, bedenimizde yaşam enerjisi olarak da bilinen ‘prana’nın devamlı olarak akışta kalmasını sağlayan, fiziksel bedenimizi spiritüel bedenimize bağlayan, birbiriyle olduğu kadar fiziksel bedenle de bağlantılı enerji noktaları olduğundan Çakralar ve anlamları: Bedendeki enerji noktalarının fiziksel ve ruhsal iyi oluş üzerindeki etkilerÇakralar ve anlamları: Bedendeki enerji noktalarının  yazımızda detaylı olarak bahsetmiştik. 

Bedenimizde sürekli olarak akmaya devam eden, dinamik yapıdaki bu enerji noktalarımız, omuriliğin hemen yanına konumlanmış şekilde, kuyruk sokumundan başımızın en tepesindeki noktaya doğru lineer bir yörüngede sıralanmış halde bulunuyor.

7 ana çakradan oluşan çakra sistemi, Batı dünyasında en bilinen ve kabul gören çakra modellerinden biri ve Reiki, kristal şifa, yoga duruşları gibi pek çok bütünsel şifa pratiği, her bir çakra için ayrı özellikteki uygulamalar içeriyor. 7 ana çakradan oluşan ruhani bedenimiz henüz soyut bir kavram olarak görülse de, fiziksel bedenle bağlantılı olduğuna ve zihin sağlığımızı, duygu durumumuzu, ve genel iyi oluşumuzu etkileyen bir işleve sahip olduğuna inanılıyor.

Spiritüel bedenimizde bulunan 7 ana çakranın bedenin üst bölümünde kalan kısmını oluşturan 3 enerji merkezi olan taç çakrası, üçüncü göz çakrası, boğaz çakrası bedenin spiritüel enerji merkezleri olarak açıklanıyor ve kişinin duygularıyla, hisleriyle, spiritüel bağlantısıyla, sezgileriyle bağlantısı olduğu düşünülüyor. Bedenin alt kısmında bulunan 3 çakra olan karın çakrası, sakral çakrası ve kök çakrası ise fiziksel enerji merkezleri olarak biliniyor ve beden algımızla, fiziksel dünyayla olan bağlantımızla bağlantısı bulunuyor. Bu üçlü çakra merkezinin tam ortasında yer alan kalp çakrası ise spiritüel enerjiyle fiziksel enerjinin kesişim noktasında bulunuyor ve ruhani varoluşumuzu fiziksel varoluşumuzla bir araya getiriyor.

Bu yazımızda, 7’li çakra sistemiminde bedenimizin üst kısmında bulunan taç çakrası, üçüncü göz çakrası, boğaz çakrası ve bu çakraları alt kısımda bulunan fiziksel enerji merkezleriyle birleştiren kalp çakrasını detaylı olarak inceleyeceğiz.

Taç Çakrası – Sahasrara: Nihai bilgelik ve spiritüel bağlantı

Sanskritçe ismi Sahasrara olan taç çakra, ilahi bilgeliğin, bilincin, aydınlanmanın, hayal gücünün, optimizmin, maneviyatın ve yüksek benlikle (ilahi güç, Tanrı, evrensel bilinç, evren gibi) olan bağlantımızın merkezi olarak görülüyor. Fiziksel tüm formların ötesine geçen taç çakra özveri, inanç, adanmışlık, açık fikirlilik, zeka ve etik değerler gibi özelliklerle kendini gösteriyor.

Başın en tepe noktasında bulunan, rengi mor olarak tasvir edilen ve merkezi sinir sistemiyle bağlantısı olduğu düşünülen taç çakrasının ana elementinin düşünce olduğuna inanılıyor.

Taç çakrasındaki enerjinin dengede olması ne anlama gelir?

Taç çakrası dengede olduğunda bireyin zeka, bilgelik, analitik düşünme gibi becerilerini geliştirmesi ve dolayısıyla daha stratejik düşünebilmesi, bilincinin daha açık olması, evrende var olan her şeyin arasındaki bağlantıyı çok daha kolay yorumlayabilmesi mümkün hale geliyor.

Taç çakrasındaki enerjinin dengesiz olması ne anlama gelir?

Taç çakrasındaki enerjinin tıkalı olması ya da bedendeki diğer enerji merkezleriyle dengesizliğe girmesi ilgisizlik, güvenememe, kafa karışıklığı ve aşırı düşünmenin yanı sıra bedeninizden ve dünyadan kopukluk hissetmenize neden olabiliyor. Taç çakra dengesiz hale geldiğinde, ruhsal olarak bağlantısız hissedebileceğiniz için yaşamda herhangi bir yönünüz ya da amacınız olmadığını hissedebilirsiniz. Tıkalı bir taç çakrası, depresyon ve sinir sistemi bozukluklarına, boşluk ve eksiklik hislerine yol açabilir.

Taç çakrasının dengesizliğe girmesinin psikolojik belirtileri: Depresyon, kafa karışıklığı, inanç kaybı, umutsuzluk, amaçsızlık, demans, epilepsi, şizofreni.

Taç çakrasının dengesizliğe girmesinin fizyolojik belirtileri: Işığa hassasiyet, baş ağrısı, otoimmün bozukluklar, nörolojik rahatsızlıklar.

Taç çakrasını tekrar dengeye getirmek için:

Taç çakrayı dengelemek ve açmak kendi içimizle, algıladığımız evrenle ve spiritüel var oluşumuzla derin bir bağlantı kurabilmek için son derece önemlidir. Taç çakrasına giren ve taç çakrasından çıkan enerji, diğer altı çakradaki enerjinin de akışını da etkiler. Taç çakrayı dengelemek ve pozitif enerji akışını sürdürebilmek için kristaller / değerli taşlar takmak ya da taşımak önemlidir. Ametist ya da kaya kristali, taç çakradaki enerji akışını en iyi dengeleyen doğal taşlar olarak biliniyor. Ayrıca lotus çiçeği yağı ve tütsü kullanımının da bu çakrayı dengeye getirmeye yardımcı olmak amaçlı kullanılabileceği söyleniyor.

Özellikle karmaşık, düzensiz, işlevini düzgün şekilde yerine getiremeyen bir zihin yapısıyla kendini gösteren enerji blokajlarının temizlenmesi ve enerji akışının tekrar dengeye getirilebilmesi için kullanılabilecek bir diğer etkili uygulama da, zihninizi kontrol etmenize olanak sağlayacak meditasyon pratikleri olacaktır.

Bedeniniz aracılığıyla zihninizi rahatlatmanıza yardımcı olabilecek nefes teknikleri, bedeninizin gevşemesine ve rahatlamasına olanak veren Yoga’daki Savasana pozu bu çakranın tekrar dengeye gelmesine yardımcı olabilir.

Üçüncü Göz Çakrası – Ajna: Sezgisellik ve içgörü

Orta beyinde, sol ve sağ optik sinirlerin kesiştiği bölgede yer alan, gözlerle ve epifiz beziyle bağlantılı olan üçüncü göz çakrası içgörü, zihin, zeka, fikirler, rüyalar, içsel bilgelik ve sezgilerle bağdaştırılır.

Üçüncü Göz çakrasındaki enerjinin dengede olması ne anlama gelir?

Üçüncü göz çakrasının ana elementi ışıktır. Güçlü bir sezgisellik ve farkındalık, algılama ve gözlem yeteneği, hafıza ve hayal gücü üçüncü göz çakrasının dengede olduğunu gösterir.

Üçüncü göz çakrasını dengelemek ve açmak netliği, ilhamı ve yeniliği beraberinde getirir. Hayallerimizin peşinden cesaretle gidebilmemizi sağlar ve doğuştan gelen psişik yeteneklerimizi ve ruhsal bağlantılarımızı derinleştirir. Dengeli bir üçüncü göz çakrası, kendi hayatımızın zaman çizelgesini kontrol etmemize yardımcı olur; geçmişimizden öğrenmemizi, şimdiki anda var olmamızı ve geleceğimizi daha net görmemizi sağlar. Sezgilerimiz daha güçlü ve net hale geleceği için rüyalarımızı yorumlamak kolaylaşır. Hayat amacımızla daha derin bir bağlantı hissederiz. Üçüncü göz çakrasındaki dengenin getirdiği bu “kontrol” hissi, hedeflerimize ulaşmamız için gerekli olan olasılıkların kapılarını aralar.

Üçüncü göz çakrasındaki enerjinin dengesiz olması ne anlama gelir?

Üçüncü göz çakrası dengesizliğe girdiğinde, zihninizdeki düşüncelerle bir düşünce bombardımanına tutulabilir, bu düşünceleri etkili bir şekilde işleyemeyebilir, kendinizi duygusal ve entelektüel bir çatışmanın arasında sıkışmış hissedebilirsiniz. Sezgilerinizi yitirebilir, net kararlar veremeyebilir ve sonucunda pişman olacağınız seçimler yapabilirsiniz.

Üçüncü göz çakrasının dengesizliğe girmesi baş ağrısı, hafıza sorunları, odaklanma problemleri ve görme bozukluklarıyla kendini gösterebilir. Yine kafa karışıklığı ve kişinin kendi bilgeliğine güvenmemesi de bu çakrada bir dengesizlik olduğunun göstergesi olabilir.

Sanskritçe adı ‘komuta merkezi’ anlamındaki ajna olan üçüncü göz çakrası tüm endokrin sistemi salgılarının kontrolünden sorumlu olan hipofiz beziyle bağlantılıdır. Bu özelliğiyle de üçüncü göz çakrası aslında bir kontrol merkezi olarak görülür.

Üçüncü göz çakrasının dengesizliğe girmesinin psikolojik belirtileri: Kabus görmek, psikolojik kaynaklı baş ağrısı ve migren, nörolojik problemler, öğrenme güçlükleri, halüsinasyonlar.

Üçüncü göz çakrasının dengesizliğe girmesinin fizyolojik belirtileri: Görme bozuklukları ve göz hastalıkları, glukoma, kulak problemleri ve duymada zorluk, saç dökülmeleri.

Üçüncü göz çakrasını tekrar dengeye getirmek için:

Üçüncü göz çakrasını dengeye getirmek için aromaterapi uygulamalarından destek alınabilir. Özellikle Hindistan cevizi, vanilya ve yasemin yağlarının üçüncü göz çakrasını dengeye getirdiğine inanılıyor. Ayrıca ametist, safir ve lapis taşlarının da üçüncü göz çakrasındaki enerjiyi dengeleme konsunda etkili olduğu biliniyor.

Üçüncü göz çakrasını tekrar dengeye getirmek için sempatik ve parasempatik sinir sistemlerinin dengeye getirilmesi son derece önem taşıyor. Pranayama nefes egzersizleri, parasempatik sinir sisteminin aktivasyonunu sağlayarak üçüncü göz çakrasının tekrar dengeye gelmesine yardımcı olduğu bilinen nefes tekniklerini içeriyor. Üçüncü göz çakranızı dengeye getirmek için ayrıca Yoga’daki aşağı bakan köpek, çocuk pozu, ağaç pozu, kartal pozu, yunus pozu, handstand pozu ve çeşitli görselleştirme tekniklerinden de yararlanabilirsiniz. 

Boğaz Çakrası – Vishuddha: İfade ve iletişim alanı

Sanskritçe adı Vishuddha olan boğaz çakrası gerçeğin ve açıklığın sembolü olarak bilinir. Sesinizdeki gerçekliği, samimiyeti, ve eşsizliği olduğu kadar başkalarını dikkat vererek dinleme, samimi iletişim kurma ve kendinizi sözle, yazıyla, sanatla etkili şekilde ifade edebilme becerilerinizle bağlantılıdır. Fiziksel bedendeki boyun, boğaz, kulaklar, dil, çene, dişler ve tiroid beziyle bağlantılı olan boğaz çakrası, diğer tüm çakralardan gelen bilgilerin iletişiminden sorumludur. Boğaz çakrasının ana elementi düşüncelerinizi dile getirmenize olanak veren sestir.

Boğaz çakrasındaki enerjinin dengede olması ne anlama gelir?

Boğaz çakrasının dengeli ve uyumlu çalışması yaratıcılık ve dürüstlük becerilerinizi geliştirmenin yanı sıra iyi bir dinleyici olmanız ve dış dünyayla nezaketle iletişim kurmanıza da olanak verir.

Boğaz çakrasını dengelemek ve açmak, kendinizin ya da başkalarının eleştirme ya da yargılama endişesi olmaksızın, duygularınızı ifade etmenize ve özgürce iletişim kurmanıza olanak tanır. Duygularımızdaki ve eylemlerimizdeki dürüstlüğü ve uyumu destekleyerek daha otantik ve özgür yaşamamıza yardımcı olur. Dengeli bir boğaz çakrası, kişiler arası ilişkilerde ve iş yaşamında başarılı şekilde iletişim kurmanıza yardımcı olur ve özellikle kendini ifade etme becerisinin iyi olmasını gerektiren işler yapanlar için son derece önemlidir.

Boğaz çakrasındaki enerjinin dengesiz olması ne anlama gelir?

Boğaz çakrasındaki enerji akışının dengesizliğe girmesi topluluk önünde konuşma korkusu, zayıf bir ses tonu, aşırı derecede utanma duygusu ve iletişim bozukluklarını beraberinde getirir. Karşımızdaki kişiyi dikkatle dinleyemememiz; çok yüksek sesle, agresif ve saldırgan bir tavırla iletişim kurmamız, konuşulanları doğru şekilde algılayamamamız bu çakrada bir dengesizlik olduğunun işareti olabilir.

Boğaz çakrasındaki herhangi bir dengesizlik durumunda sözlü olarak, beden diliyle ya da duygusal olarak iletişim kuramadığınızı hissedebilirsiniz. Boğaz çakrası kendimizi ifade etme becerimizle doğrudan bağlantılı olduğu için bu çakradaki dengesizlik özellikle bilinçaltımızdaki düşüncelerimizin ve duygularımızın dışarı aktarılamamasına, aktarılsa da sorunlu bir iletişim şekliyle aktarılmasına yol açabilir. Şiddetli travmalar bu çakranın kapanmasına neden olarak duyguları ve düşünceleri ifade etmeyi oldukça zorlaştırabilir.

Boğaz çakrasının dengesizliğe girmesinin psikolojik belirtileri: Gerginlik, öfke, korku, dikkat eksikliği, izolasyon ve yalnızlık hissi.

Boğaz çakrasının dengesizliğe girmesinin fizyolojik belirtileri: Boğaz, ses, tiroid ve kulak problemleri; boyun, çene, omuz tutulmaları; sinüzit ve boğaz ağrısı, diş sıkma ve buna bağlı çene ağrıları, ses kaybı, diş ve diş eti problemleri.

Boğaz çakrasını tekrar dengeye getirmek için:

Boğaz çakrasındaki enerjinin tekrar dengeye gelebilmesi için sesinizi kullanarak yaratıcı iletişim becerilerinizi geliştirebileceğiniz şarkı söylemek, mantra söylemek, yazmak, günlük tutmak gibi aktivitelerden yararlanabilirsiniz. Ayrıca meyan kökü, nane, zencefil, zerdeçal, papatya gibi içerikleri bulunduran bitki çayları içebilir; Yoga pratiklerinize nefes egzersizlerini, boyun rulosuyla yapacağınız masajları ve Deve duruşunu dahil edebilirsiniz.

Kalp Çakrası – Anahata: Sevginin ve şefkatin merkezi

Sevgi, empati, şefkat gibi duyguların merkezi olan kalp çakrası, üst ve alt çakra sistemlerinin tam ortasında yer alır. Bedenin üst kısmındaki üç ana çakranın (taç, üçüncü göz, boğaz) yarattığı enerji akışıyla bedenin alt kısmındaki üç ana çakranın (karın, sakral, kök) enerji akışının kesişim noktası olan kalp çakrası, kendinize ve başkalarına karşı hissettiklerinizi; sevgi, şefkat, güvenlik, güven, macera, kendine şefkat, affetme gibi duygularla kendinizi ve diğer insanları nasıl kabul ettiğinizi belirler. Spiritüel enerji merkezi olan çakralarla fiziksel enerji merkezi olan çakraların tam ortasında yer alan bu enerji noktasının ana elementi havadır. Dolayısıyla bu çakrayı dengeleyen en etkili uygulamalar, nefes pratiklerini içerir.

Kalp çakrası, tüm çakraların merkezinde olduğu için ruhsal, zihinsel ve bedensel iyi oluşumuz için hayati bir çakra olarak kabul edilir.  

Sanskritçe’deki adı Anahata olan kalp çakrası tüm göğüs boşluğunun önüne, arkasına, yanlarına ve kalbe açılır. Dolaşım sistemi, immün sistem, solunum sistemi içinde yer alan tüm organlarla, özellikle akciğerlerle, kalple, diyaframlar ve timüs beziyle bağlantılıdır.

Kalp çakrasındaki enerjinin dengede olması ne anlama gelir?

Kalp çakrasının dengede olması neşe, şefkat, nezaket ve iyi niyetle kendini gösterir. Dolayısıyla hem kendinize hem de diğer insanlara karşı koşulsuz bir sevgi ve yargısız bir kabul içinde olur, sevgiyi samimiyet ve içtenlikle verebilir ve alabilirsiniz.  

Kalp çakrasındaki enerjinin dengesiz olması ne anlama gelir?

Bizi fiziksel ve ruhsal dünyamıza bağlayan her nefes kalp çakrasıyla çevrelenir ve eğer bu çakra dengesiz ya da tıkalıysa çevremizdeki tüm insanlara, kendimize ve evrene duyduğumuz sevgi azalabilir. İlişkilerimizde sevgi ve şefkat eksikliğinden kaynaklanan sorunlar yaşayabilir, umudumuzu kaybedebilir; sevgiyi, empatiyi ve şefkati gözden kaçırabiliriz. Kalp çakrasındaki enerji akışında yaşanan herhangi bir dengesizlik kızgınlık, kendini geri çekme, izolasyon hissi, keder ve üzüntü, benmerkezcilik, empati eksikliği ve kin tutma gibi özelliklerle kendini gösterebilir.

Kalp çakrasının dengesizliğe girmesinin psikolojik belirtileri: Empati yoksunluğu, inançsızlık, kin tutma, umutsuzluk, güvensizlik, izolasyon, bağlanma problemleri.

Kalp çakrasının dengesizliğe girmesinin fizyolojik belirtileri: Dolaşım ve solunum bozuklukları, çakranın bağlantılı olduğu tüm bölgede duyumsanan kasılmalar ve gerginlikler, astım, göğüs hastalıkları, sırt ağrıları, erken yaşlanma.

Kalp çakrasını tekrar dengeye getirmek için:

Kalp çakrasının dengede ve akışta olması, kişinin kendine ve başkalarına duyduğu sevgiyi artırır. Hem başkalarına hem de kendinize karşı şefkatli olmanıza, empati kurmanıza ve affedici olmanıza olanak tanıyarak sizi çevrenizdeki sevgi dolu dünyaya yeniden bağlar.

Kalp çakrasını tekrar uyumlu ve dengeli hale getirmek için, Kedi, Kobra, Yukarı Bakan Köpek, Ters Savaşçı, Köprü, Tavşan, Deve gibi pozisyonlar dahil olmak üzere üst ve orta sırtınızı, omuzlarınızı ve göğsünüzü açan yoga duruşlarıyla birlikte sevgi ve şefkat meditasyonu, şükür günlüğü, Pranayama nefes çalışmaları gibi uygulamalarla kalp çakranızı güçlendirebilirsiniz.

Bir sonraki bölümde, bedenin alt kısmında yer alan fiziksel enerji merkezleri olarak bilinen üç çakra ile (karın, sakral, kök) ilgili detaylı bilgilere yer vererek yazımıza devam edeceğiz…

Kaynaklar: Well + Good, Curative Soul, Mind Valley

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.



%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale