X

Gereğinden çok fazla eşyaya sahip olduğunuzu gösteren işaretler

My Stuff filmini izlediniz mi? Minimalizme ilgi duyuyorsanız ya da hayatınızdaki fazla ve gereksiz eşyalardan kurtulmak için ilham kaynağı arıyorsanız harika bir yapım. Petri Luukkainen çok fazla eşyasının olduğuna karar veriyor ve kendi hayatıyla ilgili bir deney yapıyor. Tüm eşyalarını paketleyip depoya kaldırıyor. Ama her şeyini! Öyle ki boş bir dairede çırılçıplak kalıyor. Kendine her gün depodan yalnızca tek bir parça eşya almaya izin veriyor. İç çamaşırı, tişört ya da havlu… Hiçbir şeyi yok. Dolayısıyla akıllıca seçimler yapması lazım. Ve bir yıl boyunca süren bir macera başlıyor.

Düşününce ne kadar çılgınca bir girişim değil mi? Bırakın eşya azaltmayı, adam tüm eşyalarını kaldırıp birer birer seçim yapıyor. Her ne kadar ekstrem ve sınırları zorlayan bir deney olsa da aslında insanın “gerçek anlamda” nelere ihtiyacı olduğunu fark etmesi için oldukça etkili. Öyle ki pek çok insana ilham vermiş ve dünyanın farklı yerlerinden insanlar bunu demeye başlamış. YouTube’da pek çok örneği de var. Birini izlemek isterseniz tıklayabilirsiniz.

Neredeyse doğduğumuz andan itibaren ‘hep daha fazlasına’ sahip olmaya -daha fazla para, daha fazla kıyafet, daha fazla mal-mülk- yönlendiriliyoruz ancak gerçek şu ki daha fazlasının bize çoğu zaman sağladığı tek şey daha az tatmin, daha az özgürlük ya da daha az huzur.

Siz kendinizi böylesine zorlayıcı bir deneyime hazır hissetmiyor olabiliriz ya da ‘o kadarına da gerek yok’ diyebilirsiniz -ki haklılık payınız da var- ama yine de hayatınızı sadeleştirmek, size hizmet etmeyen ve gerçekten ihtiyacınız olmayan her şeyden uzaklaşmak için bir adım atabilirsiniz. İşte size bu konuda yol gösterecek ve farkındalığınızı artıracak ipuçları: Çok fazla eşyaya sahip olduğunuzu gösteren işaretler…

Gün sonunda tüm odalar dağınıksa

Yaşam alanlarımızın her zaman derli toplu olmasını beklemek pek gerçekçi değil. Hele ki kalabalık ve çocuklu bir evde yaşıyorsak… Dolayısıyla zaman zaman dağınıklık olması son derece normal ve kabul edilebilir. Ancak, her günün sonunda her odanız dağınıksa bu evinizde çok fazla eşyanın olduğunun bir işareti olabilir.

Paranızın nereye gittiğini bir türlü anlayamıyorsanız

Kabul edelim; eşya demek para demek. Ne kadar çok eşya satın alırsak o kadar çok para harcarız. Hele bir de gözümüzün önünde sürekli o eşyaları görmüyorsak para harcadığımızı unutuveririz. Ay sonunda gelir-gider dengeniz şaşıyor, “nereye gitti onca para” diye dertleniyorsanız, etrafınıza bir göz atmanızda fayda var. Cevaplar çekmecede, ardiyede, kullanılmayan üst raflarda ya da dolabın arkasında toz tutmayı bekliyor olabilir.

Evi temizlemek olması gerekenden çok daha uzun sürüyorsa

Her evin dinamiği, genişliği, eşya sayısı, tozlanma düzeyi, kirlenme sıklığı farklı; haliyle temizlik için herkes açısından geçerli bir reçete yok. 15 dakikada cam temizliği, 10 dakika toz alma ya da 5 dakika süpürme gibi tarifeler belirlemek elbette ki zor. Ama yine de her gün düzenli olarak derlenip toplanan ve gereğinden fazla eşya arındırmayan bir ev, büyüklüğüne oranlar 1-2 saat içerisinde temizlenebilir. Sizin çok fazla eşyanız varsa, düzenlenecek, tozu alınacak, kaldırıp toplanılacak daha fazla alan var demektir ve bu da temizliğin sonu gelmeyen bir sürece dönüşmesine neden olabilir. Temizliği bitirdikten sonra “Nasıl bu kadar zaman geçmiş olabilir!” diye şaşırıyorsanız muhtemelen ihtiyacınızdan fazlasına sahipsiniz.

Çocuklarınız sürekli sizden bir şeyler almanızı bekliyorsa

Çocuklar için “dediğimi yap, yaptığımı yapma” söylemi pek geçerli değil. Çünkü, onlar çok iyi gözlemciler ve yetişkinlerin davranışlarına çok dikkat ederler. Dolayısıyla ebeveynlerin eylemleri çocuklarına hayat ve öncelikler hakkında çok şey öğretir. Eğer çocuklarınız sizden sürekli yeni oyuncaklar ya da kıyafetler bekliyorsa bu evinizde hep ‘daha fazlasına’ yöneldiğinizin acı bir işareti olabilir.

Evinizde sürekli stresli hissediyorsanız

Evimiz, rahatladığımız, yenilendiğimiz, yorucu ve stresli bir günün sonunda tazelendiğimiz, bizi kendimize getiren bir yer olmalı. Öyle ki şöyle bir kanepeye uzandığımızda “oh, evim gibisi yok” diyebilmeliyiz. Telaşlı dünyamızın içinde adeta sığındığımız bir liman görevi üstlenmeli evlerimiz. Ancak siz evinizde kendinizi sürekli stresli veya endişeli hissediyorsanız, yaşam alanlarınız size huzur vermiyorsa, hatta sizi depresif bir moda sürüklüyorsa sebebi muhtemelen evinizdeki eşya kalabalığının sizi bunaltıyor olmasıdır…

Devamlı evinizi düzenliyorsanız

Evde sürekli bir koşturmaca hali mi hakim? Aradığınızı, aradığınız yerde bulamadığınız için devamlı bir düzen yapma ihtiyacı mı duyuyorsunuz? Elinizde organizerler, sepetler, kutular oradan oraya koşup bir şeyleri toparlamaya mı çalışıyorsunuz? Cevaplarınız evetse bu bitmek bilmeyen düzen arayışının sebebi çok fazla eşyanız olması olabilir. Bu aynı zamanda çok fazla eşyanız olduğu için hiçbirinin kalıcı ve kendine ait bir yeri olmadığının da göstergesidir. Yani, üzücü haber: Muhtemelen ihtiyacınızdan ve gereğinden çok daha fazla eşyanız var!

Evinizdeki çoğu eşyayı kullanmıyorsanız

Genellikle gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şeyleri her gün düzenli olarak kullanırız ve evdeki rutinlerimizin ayrılmaz bir parçası haline gelirler. Bazı eşyaların ise varlığını bile unuturuz, aklımıza bile gelmezler. Hatta evde onlara rastladığımızda bizi kalın bir tabaka toz bulutu karşılar “aa bu burada mıymış…” deriz. Evinizdeki eşyaları gözden geçirdiğinizde, yüzde kaçını gerçekten düzenli olarak kullanıyorsunuz? Kullanılmayan eşyalar sadece fiziksel alan tüketmekle kalmaz, aynı zamanda etrafınızdaki karmaşaya da katkıda bulunur. Unutmayın; doyumlu ve mutlu bir yaşam tarzı yaratmak için hayatınıza anlam ve değer katan eşyalarla evinizi doldurmalısınız; kullanılmayan, unutulan eşyalarla değil.

Sık sık bir şeyleri kaybediyor ve bulmak için çok zaman harcıyorsanız

“Kumanda nerede, anahtarlarımı yine kaybettim, çocuğun biberonunu bulamıyorum vb.” cümleler hayatınızda geniş bir yer kaplıyorsa; size şunu hatırlatalım: Dağınık bir evde eşyalar çok sık kaybolur, çok eşyalı bir evde çoğu zaman dağınıktır. Çünkü bir türlü toplanmaz. Ya da toplanır ama çok geçmeden yine dağılır. Dolayısıyla sürekli evde bir şeyleri kaybediyor ve bulmak için çok fazla zaman harcıyorsanız eşyaları azaltmanın vaktidir. Demek ki çok fazla eşyaya sahipsiniz. Ayrıca kayıp bir şeyi aramanın bir süre sonra çok sinir bozucu olduğunu da kabul etmek gerek. Öyleyse, sinirleriniz daha fazla bozulmasın, eşyalar yollansın!

“Eşya azaltmalıyım” deyip aksiyon alamıyorsanız

Sık sık evinizdeki kalabalıktan şikayet ediyor, sadeleştirme yapmaya ihtiyacım var diyor ama bir türlü harekete geçemiyorsanız demek ki ihtiyacınızdan fazlasına sahipsiniz ve dahası bu durum sizi rahatsız ediyor. Ancak gerçek şu ki eşyalar kendiliğinden azalmaz; aksine, zaman içinde daha da artar, çünkü hep daha fazlasını biriktirme eğilimindeyiz.

“Daha geniş alana ihtiyacım var” diyorsanız

Eşyalarınız biriktikçe, hepsini depolamak için giderek daha büyük alanlara ihtiyaç duyduğunuzu fark edebilirsiniz. Belki de normalde kullanmadığınız odaları depolama alanı olarak kullanmaya başlamış, yedek bir oda veya garajı doldurmuş olabilirsiniz. Hatta eşyalarınızı depolamak için dışarıdan bir depo bile kiralamış ya da kiralamayı düşünüyor olabilirsiniz.

Ancak, ihtiyacınız olan daha geniş alanlar değil, daha az eşya! Hayatınızı sadeleştirmeye hemen başlamak istiyorsanız size ilham olabilecek diğer yazılarımıza da göz atabilirsiniz:

Dingin bir zihin için minimalizm önerileri: Sadeleşerek hafifleyin

Minimalist dekorasyon önerileriyle fazlalıklardan arınma zamanı

Minimalizmin gücü ile gereksiz meşguliyetlerinizi azaltarak özgürleşin

Kaynak: becomingminimalist, theplainsimplelife

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale