X

Şehir hayatına ve iş yaşamına daha hızlı adapte olmanın yolları

Yaz sezonunun sonuna geldiğimiz şu günlerde, pek çoğumuz şehir hayatına ve işyerine hızlı bir dönüş yaptı ya da dönüş hazırlığında. Kısıtlamalarla evde geçirdiğimiz uzun bir dönemden sonra hepimize ilaç gibi gelen yaz tatilini geride bırakırken, pandemi nedeniyle değişen günlük yaşam alışkanlıklarımız ve yeni kurallarla kökten değişecek iş yaşamında zorlu bir alışma süreci bizleri bekliyor. Hali hazırda stresli ve zorlayıcı şehir yaşamına pandeminin beraberinde getirdiği stresin, bilinmezliğin ve zorlukların da eklenmesiyle birlikte eskisinden çok daha karmaşık ve kaotik bir alışma süreci bizleri bekliyor.

Bazılarımızın ilk kez deneyimlediği ya da deneyimleyeceği evden çalışma, ofise dönecekler içinse alınan sıkı önlemler ve uzayıp giden kurallar listeleri sağlığımızla ilgili risk altında olduğumuz şu dönemde şehir hayatına adapte olma konusunda pek çoğumuzu zorlayacak gibi görünüyor. Peki, yeni normalde şehir hayatına ve iş yaşamına dönüşte bizleri bekleyen zorluklarla ve artan stresle baş etmek için neler yapabiliriz?

Yeni normalle birlikte şehir hayatında ve iş yaşamında değişen stres dinamikleri

Şehir yaşamına ve çalışma hayatına geri dönerken bizleri bekleyen stresli ve zorlayıcı durumlarla nasıl baş edebileceğimizi öğrenmek için önce stres, endişe ve korku gibi zorlayıcı duyguların beslendiği kaynakları anlayabilmemiz ve tanımlayabilmemiz gerekiyor.

Günlük yaşamında da iş hayatında da planlı yaşamayı ve aylar öncesinden oluşturduğu takvimine uygun hareket etmeyi seven şehir insanını yeni dönemde en çok zorlayacak durumların başında, belirsizlik geliyor. Kimse tam olarak neler olup bittiğini, bu durumun daha ne kadar devam edeceğini ve geleceğin ne getireceğini bilmiyor. Belirsizliğin getirdiği panik ve korku atmosferi hepimizin ruh sağlığı için başlı başına bir stres unsuru.

İlginizi çekebilir: Belirsizlik, kaos ve gelecek kaygısı üçgeninde, hayat amacımızı yeniden bulabilmek mümkün mü?

Zihin devamlı olarak bu belirsizlik durumuyla meşgulken, yaptığımız işe odaklanmak, yeni fikirler üretmek ya da bir gün gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda emin olamadığımız projeler üstünde çalışmak, yeni normalde bizi bekleyen en büyük zorluklardan biri olacak gibi görünüyor. Belirsizliğin yanı sıra, zihnimizi sürekli meşgul eden kişisel hijyenimiz ve zihnimizde dönüp duran ‘acaba virüs kaptım mı’ düşüncesi de odaklanma konusunda işyerindeki performansımızı etkileyebilecek bir diğer durum. Kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığı tehdit altındayken, işle ilgili sorumluluklarımız ikinci planda kalacak gibi görünüyor.

İşle ilgili sorumluluklarımıza odaklanamamamız, beraberinde ertelemeyi ve işlerin birikmesini, dolayısıyla daha fazla stres altına girmemizi beraberinde getiriyor. Yani kısacası yeni dönemde, azalan motivasyon ve odaklanma becerimize karşın artan bir iş yükü ve stres bizi bekliyor olabilir.

Erteleme alışkanlığı, odaklanamama ve motivasyon eksikliği yeni dönemde evden çalışmaya devam edecek olanlar için çok daha zorlayıcı olabilir. Fiziksel çevrenin ve çalışma ortamının değişmesi, dikkat dağıtıcıların artması (televizyon, çocuklar, ebeveynler, evde yaşayan diğer kişiler, ev işleri gibi) ve genel atmosferin negatif olması, yeni dönemde evden çalışacak olanların üretkenliğini ve iş-yaşam dengesini olumsuz etkileyebilir.

Evet, şimdiye kadar okuduklarınızın biraz karamsar ve içinden çıkılamayacak kadar zorlayıcı göründüğünün farkındayız. Ancak içinde bulunduğunuz durum ne kadar zorlayıcı olursa olsun, şehir yaşamına yeni yeni geri dönmeye başladığınız şu dönemde gerekli önlemleri alarak ve doğru adımları izleyerek üretkenliğinizi, odaklanma becerinizi, motivasyonunuzu ve ruh sağlığınızı koruyabilmeniz mümkün.

Kriz ortamında belirsizlik kaynaklı stresi yönetebilmenin yolları

Daha üretken, motive ve odaklı bir yaşamın ön koşulu hayatımızdaki zorlayıcı durumlarla ve bu durumların yarattığı stresle başa çıkmayı öğrenmek. İçinde bulunduğumuz kriz ortamından bağımsız olarak stres yönetme becerilerinizi geliştirerek ve içsel kaynaklarınızı güçlendirerek, yeni dönemde karşılaşacağınız zorluklarla ve belirsizlikle daha kolay başa çıkabilmeniz mümkün.

Okulda, ilişkilerinizde, iş yaşamınızda ya da günlük hayatınızda kullanabileceğiniz basit ve etkili önerilerle daha üretken, motive ve odaklı bir başlangıç yapabilirsiniz.

1. Önceliklendirin

Karantina sürecinde hepimiz az ya da çok bir şekilde işlerimizden, eski çalışma düzenimizden, sosyal hayatımızdan ve alışkanlıklarımızdan uzaklaştık. Çalışma saatlerimiz, arkadaşlarımızla olan görüşmelerimiz, hobilerimize ayırdığımız süre azaldı. Yeni bir düzene, yeni çalışma saatlerine, dolayısıyla yeni bir çalışma kültürüne ve farklı bir sosyalleşme şekline hızlı bir geçiş yapmak durumunda kaldık.

Erteleme alışkanlığı, yeni dönemin hayatımıza getirdiği en önemli değişikliklerden biri oldu. İşe ayırdığımız süre azalsa da yapılması gerekenler azalmadı. Arkadaşlarımızla birlikte geçirdiğimiz süre azalsa da, konuşacaklarımız, paylaşacaklarımız ve sosyalleşme ihtiyacımız azalmadı. Peki tüm bu birikmiş işlerimizi, artan sorumluluklarımızı, görüşmek için can attığımız ama iş yoğunluğundan zaman ayıramadığımız arkadaşlarımızı ve kendimize ayırdığımız zamanı nasıl yöneteceğiz? Cevabı aslında hepimiz biliyoruz: Önceliklendirerek.

İlginizi çekebilir: Önceliklerinizi önceliklendirme zamanı: Tabağında kendine kadar yerin var mı?

Kontrolünüzden çıktığını hissettiğiniz durumlarda ilk yapmanız gereken şey durmak, büyük resme bakmak ve tüm problemlerinize aynı anda çözüm üretmeye çalışmak yerine planlamaya zaman ayırıp, çözüme adım adım ilerlemek. Kendinize çok iyi organize edilmiş bir yapılacaklar listesi hazırlayın ve yapmanız gerekenleri bir gün içinde, bir hafta içinde ve bir ay içinde yapılması gerekenler olmak üzere önceliklendirin. Listenizin en başına kısa sürede yapabileceklerinizi ve yaparken sizi motive edecek, sizde pozitif hisler yaratacak olan görevlerinizi eklemeye çalışın. Yapmak istemediğiniz, sizde olumsuz duygular yaratan şeyleri yapmak için kendinizi zorlamak yerine, bu sorumlulukları listenin en sonuna yerleştirmeyi deneyin.

2. Net ve anlaşılır yönergelerle ilerleyin

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yıl şehir ve iş yaşamına, belirsizlik ve sağlık durumumuzla meşgul bir zihinle başlangıç yapacağız. Bu nedenle önceden çok kolay çözümlediğiniz problemleri çözmekte zorlanabilir, çok başarılı olduğunuz konularda yetersiz hissedebilir, odaklanma konusunda sıkıntı yaşayabilir, eskiden ilgiyle yaptığınız aktivitelerden uzaklaşabilir ya da görüşmek istediğiniz arkadaşlarınızla plan yapmak konusunda isteksiz olabilirsiniz.  

Kendinizle ilgili anlam veremediğiniz durumları fark edebilmek kolay olsa da, çözümü tek başınıza bulmanız her zaman mümkün olmayabilir. Bu nedenle zorlandığınız zamanlarda neye ihtiyaç duyduğunuz konusunda açık ve net yönergelerle ve sorularla size yardım edebilecek kişilerden destek almaya çalışın. Örneğin, yaptığınız işle ilgili kafa karışıklığı yaşıyor ve size verilen görevi tamamlamakta zorlanıyorsanız, üstünüzdeki birinden yapılacak işle ilgili daha ayrıntılı bilgi vermesini rica edebilir, çalışma arkadaşlarınızdan destek isteyebilirsiniz. Unutmayın, önemli olan kendinizi raht hissetmeniz ve yaşadığınız zorluklarda yalnız değilsiniz. Daha net ve detaylı yönergelerle, zihniniz de daha net ilerleyecek ve sizi çözüme daha kolay ulaştıracaktır.

3. Sınırlarınızı daha az zorlayın

Belirsizliğin odakta olduğu bir dönemde tüm iplerinizi gevşeterek rehavete kapılmanız belirsizliğin daha da büyümesinden başka bir işe yaramayacaktır. İçinde bulunduğunuz durumun zorlayıcılığını bahane ederek sizi zorlayan ama aynı zamanda geliştiren sorumluluklardan kaçmamalısınız. İçinde bulunduğumuz bu zorlayıcı dönem, öğrenmeye ve gelişmeye devam etmek, konfor alanımızdan çıkmak, çok daha dayanıklı ve yılmaz hale gelmek için bir fırsat. Ancak her durumda olduğu gibi bu durumda da aşırıya kaçmak, stres seviyenizin artmasından başka bir işe yaramayacaktır. Bu nedenle kendinizi işe boğmak ve çok fazla zorlamaktan kaçınmalı, zihinsel huzurunuzla gelişim alanınız arasında sağlıklı bir denge kurmayı öğrenmelisiniz.

4. Dengeli beslenme ve uyku döngüsü

Dengeli beslenmek ve kaliteli bir uyku uyumak bu dönemde sadece artan stresinizi yönetmek; daha üretken, odaklı ve motive çalışabilmek ya da kendinizi daha iyi hissetmek için değil; hastalık riskini en aza indirmek için olmazsa olmaz bağışıklık sisteminizi desteklemek için de mutlaka dikkat etmeniz gerekenlerin başında geliyor.

Sağlıklı ve fiziksel olarak güçlü olmaya en çok ihtiyacımızın olduğu şu dönemde daha güçlü bir bağışıklık sistemi, şehir hayatının beraberinde getirdiği pek çok sağlık riskiyle birlikte virüsle olan savaşınızda da en büyük destekçiniz olacak. Daha sağlıklı ve güçlü bir bünyeyle zihninizi meşgul eden olumsuz düşüncelerden bir nebze de olsa kurtulacağınız ve rahatlayacağınız için, hem iş yaşamında hem de günlük hayatınızda çok daha iyi performans gösterdiğinizi göreceksiniz.

İlginizi çekebilir: Uyku kalitenizi arttırmak için uygulayabileceğiniz pratik öneriler

Yeni dönemde evden çalışmaya devam edeceklere özel öneriler

Sürecin başında hepimiz evden çalışma fikrine içten içe sevinmiş olsak da, konu uygulamaya geldiğinde işlerin hiç de göründüğü kadar kolay olmadığını anladık. Alışkın olduğumuz ofis ortamını hem fiziksel hem de zihinsel olarak eve taşıyabilmek pek çoğumuz için başlı başına bir problem oldu. Bu nedenle yeni dönemde evden çalışmaya devam edecek ve gerekli çalışma disiplinini evde nasıl sağlayabileceğini kara kara düşünenlerdenseniz, yapmanız gereken en önemli şey hem zihinsel hem de fiziksel olarak ofiste gibi hissedebileceğiniz bir atmosfer yaratmak olmalı.

1. Çalışma alanınızı evin kalanından ayrı tutun

Evde üreterek ve çalışarak zaman geçirdiğiniz fiziksel ortamı evin diğer bölümlerinden ayrı tutmak, zihninizin bu süreci daha kolay yönetmesine ve daha iyi odaklanmanıza yardımcı olabilir. Yeni çalışma dönemine evden devam edeceklerdenseniz, çalışma alanınızı yemek yediğiniz, dinlendiğiniz, rahatladığınız ya da uyuduğunuz alanlardan mümkün olabildiğince ayrıştırmaya çalışın. Tek odalı bir evde yaşıyor olsanız bile, kendinize sadece masa, sandalye ve çalışmak için gerekli olan ofis malzemelerinizin bulunduğu bir köşe yaratmaya çalışın.

2. İşe gider gibi giyinin

Üstünüzü giyinmek, saçınızı taramak, makyaj yapmak gibi eskiden alışık olduğunuz hazırlık aşamaları zihniniz için de bir uyanma ve işe hazırlanma aralığıdır. Bu nedenle evden çalışırken de ofise giderken izlediğiniz sabah rutinini uygulamaya çalışın. Tabii ki takım elbise giyin ya da kıravat takın demiyoruz ancak pijamalarınızla da çalışmaya oturmayın. En azından her sabah duş almaya, eğer yapıyorsunuz küçük bir cilt bakım rutiniyle uykulu görünümünüzü canlandırmaya çalışın.

3. Molalarınızı kesinlikle atlamayın

Evden çalışırken mola sürelerinizi kontrol altında tutmak ayrı bir dikkat ve özen gerektiriyor. Saat başı 5 dakika ekrandan uzaklaşarak farklı şeylerle ilgilenmek ve beş dakikanın sonunda tekrar bilgisayar başına dönmek yeterli olabilir. Aynı şekilde, birkaç saatlik çalışmadan sonra atıştırma ya da yemek molası vermek de bedeninizin ve zihninizin ihtiayçlarını karşılayabilmeniz için yeterli olacaktır. Pomodoro tekniği de özellikle evden çalışırken zaman yönetimi konusunda zorluk yaşayanlar için oldukça etkili ve pratik bir yöntem.

4. Bağlantıda kalın

Ofiste çalışmaya dair pek çoğumuzun en sevdiği şey çevremizde bizim gibi çalışan, işle ilgili problemlerimizi paylaşabileceğimiz, gerektiğinde destek alabileceğimiz ve sohbet edebileceğimiz çalışma arkadaşlarımızın olması. Yeni dönemde evden çalışmaya devam edecek bir kısmımız için fiziksel olarak görüşmek mümkün olmayacağı gibi, ofise gitmek durumunda olanlar da kısıtlı sürelerde ve belirli kurallara bağlı kalarak iletişim kurmak zorunda kalacaklar. Bu nedenle evden çalışıyorsanız ya da kısıtlı sürelerde ofise gidiyor ve çalışma arkadaşlarınızla görüşemiyorsanız, mutlaka online olarak görüşmeye zaman ayırmalısınız. 

5. Dikkat dağıtıcıları azaltın

Evde ailenizin diğer üyeleri ya da ev arkadaşınız varsa, özellikle de çocuğunuz da yeni dönemde eğitimine uzaktan devam edecekse evden çalışmak işkenceye dönüşebilir. Stressiz ve rahat çalışabilmek için kurallarınız ve kişisel sınırlarınızla ilgili katı kurallarınızın olmasına dikkat edin. Siz çalışırken çalışma alanınıza kimsenin girmesine izin vermeyin. Benzer şekilde siz de işle ilgili ihtiyaç duyduğunuz her şeyi çalışma alanınızda bulundurmaya ve çalışma saatleriniz içinde tüm ihtiyaçlarınızı mümkün olabildiğince çalışma alanınızda karşılamaya çalışın. İş için gerekli değilse telefonunuzu yanınızda bulundurmayın, gerekirse sesini kapatın. Eğer telefonunuzu iş için kullanmanız gerekiyorsa sosyal medya bildirimlerinizi kapamayı unutmayın.

Evden çalışmayla ilgili daha detaylı öneriler için aşağıdaki yazılarımızı inceleyebilirsiniz:

Tatil dönüşünde hepimizi zor zamanların, yeni kuralların, daha fazla stresin ve belirsizliğin beklediği kaçınılmaz bir gerçek. Çalışma hayatının ve şehir yaşamının getirdiği stres bu dönem biraz daha yüksek seviyelerde olacak gibi görünüyor. Ancak yeni dönemin zorluklarıyla baş etmesi gereken yalnız siz değilsiniz. Öngörülemeyen sorunlar, hepimizi alışık olmadığımız çözümler üretmeye mecbur kılıyor. Siz de bu farklılığı ve yabancılığı yeni bir öğrenme ve gelişme fırsatı olarak kullanabilir, hem kişisel gelişiminize hem de üretkenliğinize katkıda bulunabilirsiniz. İnsan beyninin esnek olduğunu ve yeni durumlara çok kolay adapte olabildiğini aklınızdan çıkarmayın. Yapmanız gereken tek şey güvende kalmayı, gerekli önlemleri almayı ve elinizden gelenin en iyisini yaptığınızdan emin olmayı sürdürmek.

 

Kaynaklar: Life Hacker, Pop Sugar

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale