X

‘Çok duygusalım ne yapmalıyım?’: Aşırı duygusallık ile başa çıkma yolları

Hiç “Neden bu kadar duygusalım?” diye düşündüğünüz oldu mu? İçten içe ya da yakın çevrenizde neden aşırı duygusalım, duygusal biri olmaktan nasıl kurtulurum diye sordunuz mu? Duygular, hayatımızın ayrılmaz bir parçası olsa da bazen karşı koyması ya da baş etmesi çok zor olabiliyor. Dönemsel olarak ortaya çıkan aşırı duygusallık, çeşitli sebeplere bağlı olarak kısa süreli hüküm sürse ve sonra yok olsa da bazen çok duygusal olma durumu normalden fazla sürebiliyor. Gelin, aşırı duygusal olmanın olası nedenlerine ve bu duygu haliyle başa çıkmak için neler yapabileceğimize bakalım.

Neden aşırı duygusalım?

Hepimiz, benzersiz hayatlar yaşıyoruz. Yaşam tarzımız, alışkanlıklarımız, sosyal çevremiz, değer ve inançlarımız birbirinden farklı… Karşılaştığımız olaylar ve baş ettiğimiz zorluklar da. Haliyle aşırı duygusal hissetmenin herkes için geçerli tek bir nedeni yok. Çok duygusal olma durumunun altında farklı sebepler olabilir:

1. Stres

Ah şu stres… Adeta başımızın belası! Modern çağın yoğun ve hızlı temposunda, aciliyet kültüründe, jet hızıyla değişen gündeminde, bitmeyen yapılacaklar listeleri arasında sakin kalmak neredeyse imkansız… Haliyle sık sık yüksek strese maruz kalabiliyoruz. Ve ne yazık ki yüksek stres de dengelerimizi bozuyor ve duygularımızı kontrol altında tutmayı zorlaştırıyor. Araştırmalara göre kaygı, endişe, öfke, tükenmişlik, depresyon gibi zihinsel sağlık sorunlara neden olan stres, duygusallığı tetikliyor ve yoğun duygu deneyimlerine ve geçişlerine zemin hazırlıyor.

2. Sağlıksız beslenme

Çok yemek, sağlıksız seçimler yapmak veya az yemek… Dengeli beslenmeye zarar veren her alışkanlık, hem fiziksel hem de zihinsel sağlık için büyük bir tehdit. Beden ve zihnin bir bütün olduğu gerçeği, yaşamın her alanında karşımıza çıkıyor. Anksiyeteyi tetikleyen yiyecekler, sinirlilikle özdeşleşen açlık ‘hangry’, modumuzu önce yükseltiyor görünüp sonra birden düşüren şekerli içecekler ve daha nicesi depresif semptomlara neden olarak daha duygusal olma haline zemin hazırlıyor. Diğer bir deyişle sağlıksız ve dengesiz beslenme, aşırı duygusallıkla ilişkilendiriliyor.

3. Uyku eksikliği

Uykunun bütüncül sağlık üzerindeki etkileri saymakla bitmez. Kaliteli bir uykunun faydaları odaklanmayı artırmaktan bağışıklığı güçlendirmeye kadar uzanıyor. Dolayısıyla uyku eksikliği pek çok problemi de beraberinde getirebiliyor; aşırı duygusallık da bunlardan biri. Kişinin dengesini bozan, kaygı ve depresyon riskini artıran uykusuzluk, duyguların kontrolünü de zorlaştırıyor. Bilimsel araştırmalar da uyku ile duygusal düzenleme arasındaki ilişkiyi açıklıyor ve uyku yoksunluğunun duyguların dengesini bozduğunu açığa çıkarıyor. Neden bu kadar duygusalım diye sorgulamaya başlamadan önce yeterince uyuyup uyumadığınızı kontrol edebilir, uyku kalitenizden emin olmak isteyebilirsiniz.

4. Büyük değişimler

Hayat, değişimlerle dolu uzun ve karmaşık bir yolculuk… Kimi zaman güzel sürprizlere gebe olan yaşam yolculuğumuz bazen de beklenmeyen, istenmeyen gelişmelerle dolu olabiliyor. İş değişikliği, taşınma, şehir değiştirme, evlilik, boşanma gibi bireysel gelişmelerin yanı sıra ekonomik krizler, salgınlar, savaşlar gibi toplumsal ve küresel olumsuzluklar da büyük değişimler yaratarak kaygı ve stresi tetikliyor ve dönem dönem duyguların kontrolünü zorlaştırabiliyor. Böylesi zamanlarda da aşırı duygusal olmak veya normalden daha fazla duygusal davranmak kaçınılmaz olabiliyor.

5. Yas ve travma

Tıpkı büyük değişimler gibi yas ve travma sürecinde de duygusal iyi oluşumuz zarar görebiliyor. Araştırmalar, fiziksel veya cinsel saldırı, araba kazası, hayati tehlikesi olan bir hastalık, sakatlanma ve sevilen birinin kaybı gibi travmatik olayların ardından insanların duygusal reaksiyonlarının arttığını gösteriyor. Dolayısıyla böylesi durumlar sırasında veya sonrasında yoğun duygularla baş etmek, aşırı duygusal hissetmek sürecin olağan bir parçasına dönüşebiliyor.

6. Hormonal dengesizlik

Hormonların, yaşamdaki dengemizi sağlayan ince detaylı mekanizmalar olduğu söylenebilir. Nasıl hissettiğimiz, bedenimizde, zihnimizde nelerin olduğu, nelerin yolunda nelerin ters gittiği hormonlarımızla doğrudan ilişkili. Dolayısıyla hormonal dalgalanmalar ruh halimiz üzerinde direkt etki sahibi. Özellikle kadınların regl, hamilelik ve lohusalık dönemlerinde değişen hormon dengeleri, aşırı duygusal hissetmenin önemli sebepleri arasında.

7. Kültürel normlar ve sosyal çevre

İnsan, sosyal bir varlık. Yaşamımızı sürdürmek için başkalarına ihtiyacımız var. Romantik ilişkilerimiz, dostluklarımız, aile bağlarımız hayatlarımızda genellikle olumlu etkiye sahip olsa da zaman zaman duygusallığı tetikleyici nedenlere de zemin hazırlayabiliyor. Toksik ilişkiler, baskıcı bir ortam, aile içi uyuşmazlıklar, gaslighting gibi olumsuz durumlar hem zihinsel sağlığı hem de duyguların dengesini bozabiliyor. Ayrıca sosyalleşme normları, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kültürel değerler de duyguların yaşanmasını ve ifade edilmesini etkilediği için aşırı duygusallığa neden olabiliyor.

8. Genetik

Kişilik özelliklerimiz, sağlık durumumuz, sosyal çevremiz aşırı duygusal hissetmemizin üzerinde büyük etki sahibi olsa da tek sorumlu onlar değil. Genetik faktörler de duygusallık üzerinde etkili. Bilimsel araştırmalara göre genetik yatkınlığımız ne kadar duygusal olduğumuz üzerinde kritik bir role sahip. Yani, duygusallığımızın nedeni anne-babalarımız, büyükanne-büyükbabalarımız da olabilir.

9. Bazı ilaçlar

İnsan bedeni, zihni ve ruhu adeta birbirine perçinlenmiş dişli çarklar gibi. Sistemlerden birinde bir sorun olduğunda başka bir taraf da etkilenebiliyor veya bir tarafı düzeltmeye çalışırken dengeler bozulduğunda diğer taraf hasar görebiliyor. Bu nedenle bazen ilaçların olumlu etkileri kadar olumsuz yan etkileri de olabiliyor ve bir sorunu giderirken başka problemlere yol açabiliyor. Birtakım ilaçların duygusal dengeyi bozduğu, stresi, kaygıyı tetiklediği, aşırı duygusallığa neden olduğu biliniyor. Bu nedenle ilaç kullanırken mutlaka yan etkilerini göz önünde bulundurmakta ve bir uzmana danışmakta fayda var.

Çok fazla duygusalım ne yapmalıyım?

Peki, aşırı duygusal olmanın, çok duygusalım diye dert yanmanın bir çözümü var mı? Evet, belki genetiğimizi, çevremizdeki insanların tutumlarını, toplumun normlarını bir çırpıda değiştiremeyiz ama kendimizi, kendi hayatımızı ve duygularımızı kontrol altına alabiliriz. Elbette ki kendimize yatırım yaparak ve iyi yaşam alışkanlıklarını benimseyerek.

  • Tetikleyicilerinizi tanıyın: Hangi dönemlerde kendinizi daha duygusal hissediyorsunuz? Ne zaman aşırı duygusallıkla baş etmekte zorlanıyorsunuz? Çevrenizdeki insanlar, hayatınızda değişikliklerin olduğu anlar, işte yoğun çalıştığınız günler ya da hasta olduğunuz zamanlarda mı çok duygusalsınız? Sizi nelerin tetiklediğinin farkında olduğunuzda duygularınızı kontrol altına kalmak konusunda daha etkili bir yol izleyebilirsiniz.
  • Kendinize iyi bakın: Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur. Ne kadar doğru! Bedeninize de zihninize de özen göstermek için düzenli egzersiz, sağlıklı ve dengeli beslenme, bol su ve eksik olan takviyelerin alımı şart. Kaliteli uyku ve stres yönetimi de öyle. Aç, yorgun ya da sinirli olduğunuzda duygularınızı düzenleyebilmeniz çok zor. Bu yüzden bedeninizin ihtiyaçlarını karşıladığınızdan emin olun, öz bakımınıza dikkat edin.
  • Duygularınızı tanıyın: “Çok duygusalım” diye üzülürken duygularınızı bastırmaya, görmezden gelmeye çalışmayın. Tüm hislerinizi kabul edin ve duygularınızı tanımlayın. Ne hissediyorsunuz, hangi duyguyu baskın olarak yaşıyorsunuz, bu duygunun adı ne, sizi nasıl etkiliyor, hepsini derinlemesine düşünün, gerekirse yazıya dökün. Duygularınıza sahip çıktıkça hem kendinizi daha iyi tanıyacak hem de duygusallığınızı kontrol altına alabileceksiniz.

  • Öz bakım pratikleri uygulayın: Kendinize zaman ayırın ve zihninizi, ruhunuzu besleyecek pratiklerden faydalanın. Mindfulness, yoga, nefes egzersizleri gibi pratikler stresi, kaygıyı, endişeyi kontrol altına almanızı sağlarken daha rahatlamış ve huzurlu hissetmenize, aynı zamanda kendinizle, duygularınızla bağlantı kurmanıza yardımcı olur.
  • İlişkilerinizi dengede tutun: Yaşamınızın dengesini iyi kurun. Eğer duygusal olarak tükenmeye başladığınızı hissediyorsanız ve buna çevrenizdeki insanlar sebep oluyorsa sınırlarınızı belirleyin ve biraz kendinize dinlenmek, yeniden şarj olmak için zaman ayırın. Öte yandan, kendi içinize çok fazla kapandıysanız, yalnız hissettiğiniz için aşırı duygusal olmaya başladığınızı fark ediyorsanız sevdiklerinizle bir araya gelmek, konuşup dertleşmek, güzel, mutlu anılar biriktirmek için çaba gösterin.
  • Destek alın: Her zaman her şeyi tek başınıza halledemezsiniz. Bazen profesyonel bir destek almak, hiç farkında olmadığınız yönlerinizin farkına varmanıza ve bakış açınızı genişleterek kendi yolunuzu çizmenize yardımcı olabilir. Ayrıca, stresle, kaygıyla baş etmek için alternatif yollar geliştirmenizi ve duygularınızla nasıl daha yakın bağlantı kurarak onları başarılı bir şekilde yönetmenizi sağlayabilir.

Son olarak unutmayın, hepimiz insanız ve tüm duygular bizim için. Yaşamın inişli-çıkışlı yolcuğunda zaman zaman çok duygusal olmak veya adeta hissizleşmiş gibi hiçbir şey hissetmemek oldukça normal. Kendinizi tanıdığınız, duygularınızı kabul ettiğiniz ve hayatınızın kontrolünü elinize alarak bütüncül bir açıdan kendinize en iyi baktığınız şekilde her şeyin üstesinden gelebilirsiniz.

Duyguları yönetmekle ilgili farklı bakış açılarına ihtiyaç duyarsanız, aşağıdaki yazılarımıza da göz atabilirsiniz:

Kaynak: psychcentral, healthline, medicalnewstoday, verywellmind

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale