X

Film şeridinizde hangi anlar var: Daha mutlu bir yaşam yaratmak mümkün

İki yıl önce bir anda hayatım değişti: Doktorum kanser olduğumu söylediği anda. Lösemi olduğumu öğrenmeden önce ölümü hiç düşünmemiştim. Ölümsüz olduğumu düşünüyordum. Ne yaparsam yapayım, bedenim bunu karşılayabilecek güce sahipti, daha gençtim… Ama doktorum teşhisimi benimle paylaştığında bir anda aynı filmlerdeki gibi gözlerimin önünden, tüm yaşamım, film şeridi gibi geçti.

Filmlerde gösterdikleri film şeridinin bir hile, öylesine bir hikaye olduğunu düşünürken, bir anda kendimi onun içinde bulmuştum. Öylesine, uydurma bir şey değilmiş demek ki diye düşündüm. Kendi film şeridim, ailem ve arkadaşlarımla yaşadığım mutlu anlardan oluşuyordu. Bir an kendi kendime “Şimdi ölebilirim, çok güzel bir yaşamım olmuş” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Nasıl oldu ben de bilmiyorum ama kanseri çok kolay kabullendim ve onun bana öğreteceklerini kucaklamaya karar verdim.

Film şeridi, ilk öğretisiydi. Teşhisimi aldığım sırada, o haftalarda, çok stresliydim, zaten bu duygusal stresin beni hasta ettiğini düşünüyorum. Yönetimden mobbing görüyordum, iş yerine ayaklarım geri geri gidiyordu, çok yoğun bir baskı altındaydım. Çalıştığım yönetim, kanser teşhisimden sonra hastanede yatarken dahi bana işle ilgili sorular sormuştu.

Peki, ben bunları o günlerde bu kadar yoğun yaşarken kendi film şeridimde neden işle ilgili, o günlerdeki mücadelemle ilgili hiçbir şey görmedim? İşte, kanserimin bana ilk dersi bu oldu: Görmedim, çünkü bunlar beni ben yapan, beni mutlu eden, huzurumu taşıyan anılardan biri değil. Sadece saf sevgi ve mutluluğu içeren anılar film şeridinin içinde yer almaya hak kazanıyor. Bunlarsa ufak tefek mutluluklar… Aldığım marka çanta veya hazırladığım yıl sonu raporu değil, eşimle balkonda dolunayı izlerken birbirimize sarılmamız, ailemle seyahate çıkmamız, kardeşimle şehir turlarımız…

Daha keyifli ve mutlu yaşamanın yolu nedir?

Kendimiz olarak… Sahicilikle… Kültürümüz bize, kendi istek ve hayallerimizin olmasının bencilce olduğunu öğretti. Pek çoğumuz kendimizden çok, başkaları neler düşünür diye düşünerek adımlarımızı atıyoruz. Ailemiz, arkadaşlarımız, akrabalarımız, iş arkadaşları, komşular, mahalleli… Liste bazılarımız için o kadar uzuyor ki… Aslında adını dahi bilmediğimiz insanların bizlerin yaşamlarımızı nasıl yaşayacağımıza dair bir düşüncesinin olması ve ona göre şekillenmemizin normal olduğunu düşünüyoruz.

Keyifli olmayı kendimize layık görmüyoruz. Yıllar boyunca duyduğum batıl inançlar bile bu yönde “Çok gülme, çok ağlarsın”, “Çok mutlu olmamak gerekiyormuş, sonra daha büyük bir üzüntü yaşarsın.” Uyum sağlamak için ne gerekirse onu yapmaya çalışıyoruz. Uyum sağlamanın onları mutlu edeceğini, böylece bizim üzerimizdeki baskının azalacağını düşünüyoruz. Ama hayatta bir şeyler içinizdeki yaşam inancınızla, nedeninizle uyum göstermiyorsa, bu formülün başarılı olmasına imkan yok.

Araştırmalar, mutluluğumuzun %50’sinin genetik tarafından belirlendiğini gösteriyor. Yaşam koşulları (örneğin gelir, eğitim, medeni durum), mutluluğumuzun yaklaşık %10-20’sinden sorumlu; düşünme ve harekete geçme şeklimiz ise kalan %30-%40’lık bir orandan sorumlu. Hiç de küçümsenecek bir oran değil, değil mi?

Sizi ne mutlu ediyor?

Bu yazıda size madde madde, mutlu olmanın formülleri bunlar diye bir sıralama yapabilirdim. Ancak her birimizin mutluluk tanımı bambaşka ve son derece kişisel… Kendinize sorabileceğiniz sorular şunlar:

  • Beni ne mutlu ediyor?
  • Hayatıma neler, kimler anlam katıyor?
  • Hayatınızdaki hangi deneyimlerde kendinizi mutlu hissettiniz? (Bugüne dek mutlu anılarınızı düşünün. Burada sahip olduğunuz nesneler ve maddiyattan öte, deneyimleriniz odak noktanız olsun.)
  • Bugün en çok neyin olmasını bekliyorum, ne için heyecanlanıyorum? (Güne başladığınızda bu soruyu sorabilirsiniz.)
  • Günümün en keyifli anı neydi ve neden? (Günün sonunda bunu sorabilirsiniz.)

Harvard Üniversitesi’nde mutluluk üzerine ders veren Tal Ben Shahar, mutlu olduğumuz anları daha rahat bulabilmemiz için şu yöntemi öneriyor: 110 yaşındaki haliniz akşam yemeğe gelse, sohbet konunuz ne olurdu, düşünün. 110 yaşındaki siz, şimdiki zamandaki size neler derdi?

Mutluluk ritüelleri yaratın

Sizi nelerin mutlu ettiğini keşfettikçe, hayatınızda bunlara rutin olarak yer vermeye çalışın. Haftada bir daha uzun banyo yapmak, duşta şarkı söylemek, sevgilinizle gün batımını izlemek, arkadaşınızla kahve keyfi yapmak, bir arkadaşınıza yardımcı olmak, bir sivil toplum kuruluşunda gönüllü olmak gibi.

Tüm duyguları yaşayın

İnsan olmanıza izin verin, tüm insani duyguları yaşamayı kabul edin. Korku, öfke, heyecan, endişe hissetmemiz normal. Bu duyguları bastırmaya, bunlara karşı hissizleşmeye ve körleşmeye başladığınızda tüm duygulara karşı hissizleşirsiniz. Korku, endişe gibi duygularınıza hissizleşirken mutluluk, sevgi, keyif, merhamet gibi duygularınıza karşı da körleşirsiniz.

Yaşamınızı sadeleştirin

Sürekli koşturmanın yüceltildiği bir dönemde yaşıyoruz. Daha fazlasını yapabilmek, daha fazla koşturmak, daha fazlasını başarmak, pek çok görevi aynı anda gerçekleştirmek, bunlar gündelik yaşamımızın bir parçası. Gerçekten hepsini bir arada yapmanız gerekiyor mu, bunu düşünün. Hayır diyebilmek ve sınırlarınızı çizebilmek, mutluluğunuzun anahtarlarından.

Arkadaşların mutluluğumuza katkısı

Arkadaşların mutluluğumuzu etkilediğine dair pek çok araştırma var. Bunlardan biri 80 yıl süren bir Harvard araştırması. Araştırmadan elde edilen bulgular, arkadaşlıkların mutluluğumuzu ve sağlığımızı doğrudan etkilediğini ortaya çıkarmış: Güven duyduğunuz bir arkadaş grubuna sahip olmak, sinir sistemini rahatlatır, beyni güçlendirir, fiziksel ve duygusal ağrının etkisini azaltır.

Sağlıklı seçimlerin mutluluğumuza etkisi

Sağlıklı beslenme, egzersiz, uyku, dinlenmenin ve kendine zaman ayırmanın önemini bilmeyenimiz yok. Yine de hatırlatmakta fayda var: Egzersiz, moral, özgüven ve iyimserliği artırır. Endorfin ve serotonin salgılarsınız, stresiniz azalır. Gelelim uykuya; yeterince dinlenmez, uykunuzu almazsanız, duygularınızı yaşamakta zorlanırsınız. Artan sinirlilik, anksiyete hissi, üzüntü ve öfke bu durumlarda yaygın olarak yaşanır. Kendinizi sebepsiz yere kahkaha ve gözyaşlarına karşı savunmasız bulabilirsiniz. Uykusuzluk serotonin ve dopamin seviyenizi düşürür. 

Bu yazdıklarımın hepsini biliyoruz, ama bazen göz ardı edebiliyoruz. Sizi neler mutlu ediyor, düşünmeye başladınız mı? Siz bugün yaşamınızda neleri farklı yapmaya başlayacaksınız? Daha fazla mı dinleneceksiniz, arkadaşlarınızla mı görüşeceksiniz veya yapılacaklar listenizi mi sadeleştireceksiniz? Gözünüzün önünden geçen film şeridinin yönetmeni siz olun, bir başkasının olmasına izin vermeyin.

Yeni günlük bilgiler için Instagram hesabıma bakabilirsiniz.

Referanslar:
(1) Lyubomirsky, S. (2007), The how of happiness. New York, NY: The Penguin Press
(2) Study of Adult Development, Harvard Medical School  
(3)Pires, G. N., Bezerra, A. G., Tufik, S., & Andersen, M. L. (2016), Effects of acute sleep deprivation on state anxiety levels: a systematic review and meta-analysis.
(4) Short, M. A., & Louca, M. (2015), Sleep deprivation leads to mood deficits in healthy adolescents.

Deniz Alayat: Ben Deniz, Bütünsel Beslenme ve Sağlıklı Yaşam Koçu’yum. 2016 yılının sonuna doğru bir anda kendimi çok halsiz hissetmeye başladım. Bir hafta önce günde 30 bin adım yürürken, o kadın gitti, sanki 50 yıldır günde 3 paket sigara içiyormuşum gibi nefessiz kalmaya, kısacık mesafeleri dahi yürüyemeye başladım. Bedenimde böylesine ani bir değişiklik olunca sebebini araştırmaya başladım ve kanser olduğumu öğrendim. Bedenim defalarca bana stresimi azaltmam, durmam, sakinleşmem, kendime şefkatli davranmam gerektiğiyle ilgili sinyaller göstermişti ama ucundan kıyısından üstüme alınmamıştım. Sonunda, lösemiyle büyük bir uyanış yaşadım. Bedenimi tanımam, onun en yakın arkadaşı, kardeşi olmam gerektiğini anladım. Yaşadığım bu tecrübe, bende sağlıkla ilgili daha fazla bilgi edinme isteğini uyandırdı. İlik naklim sonrasında, tedavi görürken, merkezi New York'ta bulunan Institute for Integrative Nutrition okuluna başvurdum ve oradan mezun oldum. 2018’de Miami’de IIN Summit’ine katılarak Deepak Chopra gibi alanında başarılı isimlerden eğitim aldım. Ruh-zihin-beden ilişkisi ve sağlıklı yaşam alanında çalışıyorum. Duygularımız, düşüncelerimiz, bizi oluşturan inançlarımız, duygusal esnekliğimiz, strese karşı bedenimizin verdiği cevaplar ve sağlıklı bedene yolculukta beslenme alışkanlıklarımız keyifle çalıştığım alanlar. Mail adresim: deniz@denizalayat.com

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale