X

Entelektüel mütevazılık nedir: Entelektüel mütevazılığa giden 4 adım

Modadan yaşam tarzlarına, siyasetten inançlara kadar pek çok şey ile ilgili genelde herkesten daha iyi ya da daha doğru fikirlerimiz olduğuna ya da en azından çoğu insandan daha iyi olduğumuza inanıyoruz. Bu tuhaflığımızın kökenlerini iki psikolojik motivasyon şekillendiriyor. Birincisi ait olma, ikincisi ise farklı olma isteğimiz.

Bir tür olarak hayatta kalmamızı ilkine borçluyuz ve sırf bu aidiyet ihtiyacımızdan kaynaklı olarak grup içinde kalmak için elimizden geleni yapmamızı sağlayan o “derin arzu”, eski zamanlardan beridir zihinsel bağlantılarımıza yerleşmiş durumda. Diğer taraftan farklı olma ihtiyacımız sayesinde de üyesi olduğumuz grup için benzersiz ve değerli birisi haline geliyoruz.

Büründüğümüz roller açısından ise önem hiyerarşisinde üst sıralara çıkabiliyoruz. Örneğin ateş yakmayı bilen bir kişinin, böğürtlen toplamayı bilen diğer kişiden daha faydalı olduğu konusunda hemfikiriz. Dolayısıyla beynimiz her zaman ait olma ve benzersiz olma arasında bir denge kurmaya çalışıyor.

Bu psikolojimiz, beynimize yerleştirilmiş başka bir şey tarafından ise sürekli olarak kurcalanıyor: Tehdit algılama sistemimiz. Evrimsel psikolojinin artık hayatta kalmamıza yönelik en büyük tehditlerin büyük hayvanlar veya kötü iklim şartları olmadığını gösteriyor. Bunları kenetlenerek yendik. Doğayı yendikten sonra ise tehdit algılama sistemimize yeni bir düşman yerleştirdik: Diğer/Öteki İnsan. Böylece grup içi/grup dışı önyargısı denen bir şeyi de keşfetmiş olduk.

Temel olarak, bir kişiyle her karşılaştığımızda, beynimiz o kişinin güven verici olup olmadığına hızlıca karar verir. Bu yabancıya sırtımızı dönebilir miyiz? Beynimiz bunu düşünmemiz için gerekenden daha kısa bir sürede cevabını hazırlar ve bizi savaşmaya veya kaçmaya hazır bir şekilde savunmaya geçirir.

Beynimizin bu grup içi/grup dışı sınıflandırması ilkel zamanlarda faydalı olmasına rağmen günümüzde artık oldukça yargılayıcı ve ayrıştırıcı olan sorular sormamıza neden oluyor:

  • Bu kişi bana mı, yoksa aileme mi benziyor?
  • Bu kişi benim gibi mi, yoksa ailem gibi mi konuşuyor?
  • Bu kişi benim veya ailem gibi düşünüyor ve davranıyor mu?

Cevaplar hayır ise, beynimiz tehdit önleme moduna geçerek hayatta kalabilmek için o kişiyle çatışmaya veya o kişiden kaçınmaya hazırlanır. Ne yazık ki bu eski bir beyin kodlaması ve hepimizin zihin ve beden yapılarını kontrol ediyor. Ya bize benzeşen insanları güvenli grupta sınıflandırıyor ve onlara saygıyla davranıyoruz, onları dinliyor ve genellikle niyetlerine güveniyoruz ya da bizden farklı bulduğumuz insanları güvensiz olarak sınıflandırıp onlara ve fikirlerine daha az saygı gösteriyoruz.

Bugün yaşadığımız evrende artık bilinçdışımızda gerçekleşen savaş-kaç mekanizmasını bilinçli olarak geçersiz kılacak kadar geliştik.

Bize yabancı gelen insanlara ve onların farklı fikirlerine karşı ne yapacağımıza karar verme konusunda bilinçli kapasitelere sahibiz. Sonuç olarak da şu anda düşündüğümüzle örtüşmeyen bir bakış açısıyla karşılaştığımızda, ondan yeni bir şeyler öğrenip öğrenemeyeceğimizi değerlendirme fırsatımız var. Ancak kendi düşüncemize uymayan şeylere saygı duymuyorsak, bu iyi bir başlangıç olamıyor. Ve bizler en başından itibaren yeni bilgilere karşı önyargılı hale geliyoruz. Sıkıntı doğuran bu bilişsel yapımızı artık dönüştürebileceğimizin kanıtlandığı bu çağda panzehirimizin adı “entellektüel mütevazılık” olabilir.

Filozof Michel de Montaigne, “İnsanın vebası bilgisiyle övünmektir” demiş on altıncı yüzyılda. Yirmi birinci yüzyılda da halen bilgi ve fikrin bir inanç gibi savunulduğu, aksi ispatlansa da yandaş bulabildiği bir dünyada entellektüel olarak mütevazı kalabilmek elbette çok zor. Ancak inandığımız şeylerin aslında yanlış olabileceğini göz ardı ederek yaşamamızın sonuçları daha da ağır. Her zaman hatalı olma ihtimalimiz olduğunu fark ederek düşünebilirsek aslında entelektüel alçakgönüllülüğe zemin sağlayacak olan alanı da yaratabiliriz.

Entelektüel mütevazılık, kişinin bilişsel sınırlamalarının farkında olmasını, diğerlerine karşı olan sorumluluklarını sağlıklı bir şekilde tanımasını, entelektüel baskı yapmamasını ve belirli sosyal statü türlerine yönelik küçümseyici olmayan bir bakış açısına sahip olmasını anlatan bir kavram. Açık fikirlilik, yanılabilirlik duygusu ve şeylerin oluş nedenlerine karşı duyarlılık gibi özelliklerle yakından ilişkilidir. Zorlama veya manipülasyona değil nedenlere yanıt veren bir bağlama oturuyor.

Entelektüel olarak mütevazı olanlar, düşüncelerine her meydan okunduğunda pes etmezler. Bunun yerine karşıt görüşleri duymaya daha açıktırlar. Dünya görüşleriyle çelişen bilgileri ararlar. Kanıtlara daha fazla dikkat eder ve bir soruna yanlış çözüm bulduklarında daha güçlü bir öz farkındalık yakalarlar. Hatalı olduklarını kolayca kabul edebildiklerinden gerçeğe daha da fazla yaklaşacaklarını içsel olarak bilirler.

“Sabit bir zihniyete” takılı kalanlar ise genelde herkesin belirli bir zeka düzeyiyle doğduğuna ve bu nedenle insanların kendilerini geliştirmeye çalışmalarının pek bir anlamı olmadığına inanırlar. Bu inançtakiler “zaten her şeyi bildiklerini” varsayarak kibirli bir duruş sergileyebilir ve bu nedenle de çoğu zaman yeni bir şey öğrenmekten kendilerini alıkoyabilirler. Ya da tam tersine, kendilerini ezen ve hiçbir şeyde iyi olmadıklarını düşünenlerin durumu da aynıdır ve öğrenmeyle olan ilişkileri neredeyse imkansızlıklar üzerine kuruludur.

“Açık fikirlilik” haline meyleden insanlar yaşamı daha esnek, daha çok güçlendirilebilen bir kas gibi görürler. Dünyanın akış halinde olduğunu, geleceğin değişkenliğini, kişinin kendi bilgisiyle ilişkili sınırlarını ve “ortak iyiliği” destekleyen toplum yanlısı bir yönelime sahip olmayı kabul ederler.

Entelektüel mütevazılık, aslında bir anlamda “zihinsel empatidir” ve sürekli konuşmak yerine dinlemek ve ardından etkileşimlerimizi daha medeni, daha anlamlı ve katılan herkes için daha üretken kılmak için kullanmakla yakından alakalıdır.

Bizleri, insanları küçümsemeye, küçük düşürmeye ve hatta onları dışlamaya yönlendiren kapalı zihniyetler ağını devam ettirmek yerine farklılıkların, anlaşmazlıkların, uyumsuzluk veya belirsizliklerin asla bizi tehdit etmediğini kabul edebiliriz.

Kişiselleştirmemeyi hedeflemek zor ama değerli bir beceridir. Fikirlerimizi ve inançlarımızı önce oluşturur sonrasında onları haklı çıkarmak için elimizden geleni yapmaya çalışırız. Bu şekilde davranmamızın pek çok sebebi var ancak en büyük sebep, inançlarımızı kimliğimize bağlama eğiliminde olmamızdır. Bağlandığımız hatta bağımlısı olduğumuz tüm fikirlerimizi yeniden gözden geçirmenin psikolojik olarak acı verici olmasının nedeni onları kimliğimiz sanmamızdan ibarettir. Fikrimiz sorgulandığında kimliğimiz ya da var oluşumuz da sorgulanıyor gibi hissederiz.

Entelektüel alçakgönüllülüğe giden yolda üç ana zorluk görülür:

  • Aramızdaki en zekiler için bile bilişsel kör noktalar vardır. Zihinlerimiz, genellikle tersini düşünsek de bizim hayal ettiğimizden daha kusurludur. Cehaletimiz çoğu zaman görünmezlik pelerini giyer.
  • Bu muazzam zorluğun üstesinden gelip hatalarımızı anladığımızda bile, “Yanılmışım” dediğimizde cezalandırılmayacağımızı hatırlamamız gerekir. Bu rahatlığı kutlayan bir kültüre ihtiyacımız olduğu açık bir gerçek ancak tabii ki birgün de başarılamayacak kadar da emek istiyor o kültürü yaratmak. Hepimize cesur olma görevi düşüyor.
  • Ve asla dört dörtlük bir alçakgönüllülüğe ulaşamayacağız çünkü hayatta kalabilmek için dinlediğimiz hikayelerle oluşturduğumuz o egolara ihtiyacımız var. Ancak bunlara rağmen fikirlerimizi ve inançlarımızı farkındalıkla seçmeyi deneyebiliriz.

Entelektüel mütevazılığa giden yolda yapabileceklerimiz

  • Farklı bir bakış açısına sahip birine saygı duymaktır. Saygı kavramı genellikle bizim asla yapmayacağımızı düşündüğümüz şeylerle çerçevelenir, ancak asıl anlamı başkasının kendini ifade etme gücünü elinden almamaktır. Söz kesmeden dinlemek, ifade edilenleri küçümsememek; karşımızdakine dikkate değer olduğunu hissettirmektir. Karşılaştığımız bir fikir bize tiksindirici geldiğinde bunu yapmak zordur. Ya da başkalarına aynı saygıyı göstermeyen biriyle uğraşırken de aynı zorluğu yaşarız. Ancak en kaba ve insanlık dışı fikirleri ortaya atan birini dinlerken dahi herkesin ifade özgürlüğü olduğunu hatırlayabiliriz. Tabii ki insanların ahlaki olarak evrensel yapı taşları vardır. İnsan hayatını tehdit eden, kitleleri ya da bireyleri aldatan, toplumsal özgürlüğü baskı altına alan fikirlere karşı zaten elimizde büyük bir koz var. Ancak o da sadece baskı unsuru içermeyen, ilerici bir dille yazılmış ve kesin çizgilerle uygulanan bir adalet sisteminde uygulanabilir.
  • Kendi düşünce tarzımıza çok fazla güvenmemek ikinci adımdır çünkü bu kendimizi alternatif düşünme yollarına kapatmamızı engeller. Her fikrine, duygusuna ve inancına aşırı güven duyan kişi öğrenmeyi durdurur. Beynimiz, bir şey hakkında haklı olduğunda ödüllendirilmiş hisseder. Her haklı olduğumuzda birbirimizi de ödüllendiririz. Bu, beynimizdeki “her ne pahasına olursa olsun haklı” olma ihtiyacını güçlendirir. Birçok yönden, kültürümüz bize yanlış olmaktan kaçınmayı aşılar. Eğitim sistemi genel not ortalaması ile mükemmel olan öğrencileri ödüllendirir; sosyal medya kusursuz ve hatasız bir yaşam sürme yanılsaması yaratmamızı sağlar. Çocukları araştırmak ve sorgulamak yerine doğru cevapları verdikleri için överiz. Kazananları kutsarız. Birinin bir şeyleri başarmak için kullandığı o yolu tek doğru yol olarak var sayarız. Oysa olasılıklar denizinde yaşıyoruz ve çoğu şeyi bilmiyoruz.
  • Egoları entelektüel bilgiden ayırmak da denemeye değer bir yoldur. Söylemesi kolay yapması zor olsa da aslında fikirlerle ilgili fikir üretmeyi bıraktığımızda rahatça uygulayabileceğimiz bir pratiktir. Kişisel bulduğumuz şeyleri desteklemek için gerekçeler icat etmektense sadece ‘olana’ farklı açılardan bakabilmek çok daha barışçıl bir yöntemdir. Ancak önce egomuzla tanışmamız gerekir. Onun eğilimlerini tanımaya çalıştığımızda kaba bir uyanış yaşarız. Dış dünyada karşılaştığımız her kişiye, olaya ve duyguya verdiğimiz tepkiye göz attığımızda aslında egomuzla olan buluşmamız da gerçekleşir. Gerginliklerimiz, ani beden hareketlerimiz, “düşünüyorum” ifadeleri yerine “hissediyorum” ifadelerini kullandığımız yerler, yargılarımız bize onu anlatır. İşte o anları yakaladığımızda duraklayabilir ve fikirleri nasıl kişiselleştirdiğimizi fark edebiliriz.
  • Bakış açımızı yenileme isteği taşımamız da oldukça önemli. Fikrimizi değiştirmek; diğer bakış açılarını dikkate almamızı, hatalı olabileceğimizi kabul etmemizi ve fikirleri kişisel algılamamamızı sağlar. Bu noktada bakış açımızı gözden geçirmek için tanıdık olmayan yerlerde bulunmayı, hiç okumadığımız türden kitaplar okumayı, bize ters gelen fikirlere sahip olan insanlarla sohbet etmeyi deneyebiliriz. Yabancılık çektiğimiz alanlara gittiğimizde artık dünyayı gördüğümüz o mercek, değerli kimliklerimizle daha az bağlantılı hale gelir. Kendimizi kendi kültürümüzden farklı bir kültüre sahip yerlere yerleştirdiğimizde, genellikle inançlarımızla ilgili paradokslarla karşı karşıya kalırız. Bu paradokslar bilişsel esnekliğimizi geliştirecektir.

Unutulmaması gereken entelektüel olarak mütevazı olmanın, sevdiğimiz ve inandığımız fikirlerden vazgeçmek anlamına gelmediğidir. Bu sadece inançlarımızı seçerken düşünceli olmamız, onları düzeltmeye açık olmamız, onların kusurlarını araştırmamız ve kendi nedenlerimizi merak etmekten de asla vazgeçmemiz gerektiği anlamına gelir. Bu bakış açısı; birlik içinde yaşayabilmemizin de temellerini atabilecek güçte bir yaklaşımdır. Kültürümüz alçakgönüllülüğü ödüllendirmese de bizler bu zinciri kırabiliriz.

Kaynaklar:

Michael P. Lynch- Intellectual Humility in Public Discourse
Shane Snow- Timeless Virtue
Brian Resnick- The importance of knowing you might be Wrong

İlginizi çekebilir: Nezaket size iyi gelecek: Nezaket sizi ve çevrenizdekileri nasıl etkiliyor?

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale