X

Endişelenmeyi durdurmanın 10 etkili yolu

Acaba yarınki sınavdan iyi bir not alabilecek miyim, yıl sonunda istediğim terfiye kavuşabilecek miyim, beklediğim zam oranını yaparlar mı, çocuklarım iyi bir okulu kazanabilecek mi gibi sorularla uzayıp giden bir liste düşünün… Evet, endişeleriniz, daha doğrusu hepimizin endişeleri. Gün içinde zihnimizden binlerce olumsuz düşünce geçiyor, ya öyle olursa ya şöyle olursa diye diye bazen farkında olmadan her şeyin en kötüsüne odaklanıyoruz, gerçekleşme ihtimali çok çok küçük olsa bile. İşte bu endişeli ruh hali içten içe tükenmemize ve sağlığımızı tehlikeye atmamıza neden olabiliyor. Biz de bu yazımızda endişenin ne olduğuna, bize nasıl zarar verdiğine ve onu durdurmak için neler yapabileceğimize uzman görüşlerinden yola çıkarak göz atmak istedik. Siz de kendinizi endişeli ruh halinden kurtarmak, hayata daha canlı, daha pozitif gözlerle bakmak istiyorsanız, bu yazı tam size!

Endişe nedir ve neden bu kadar endişeleniyoruz?

Oxford sözlüğüne göre endişe kelimesi isim olarak; gerçek veya potansiyel sorunlarla ilgili belirsizlik ve kaygı durumu olarak tanımlanıyor. Endişe etmek anlamındaki fiil hali olarak ise kaygıya veya huzursuzluğa izin vermek, zihnin zorlukları, sıkıntıları düşünmesine alan açmak şeklinde karşılık buluyor. Yani, endişelenme halini kontrolsüz bıraktığımızda bu düzensiz bir başa çıkma şekli olarak görülebiliyor. Klinik psikolog Kaitlin Harkness, bu bağlamda endişelenmeyi harekete geçirici bir güç olarak görebileceğimizi belirtiyor ve ekliyor: “İstediğimiz şeye doğru ilerlememiz için bizi yönlendiren stres ve kaygı olmadan nasıl başarabiliriz ki?” Dr. Harkness, endişelenmeyi bir nevi problem çözme tekniği ve ileriyi planlamak için etkili bir yöntem olarak anlatıyor.

Ancak, endişelenmeyi işimize yarayacak bir şekilde kullanabilmek için bir şeye çok dikkat etmemiz gerekiyor, o da: Miktar. Yani, ne kadar endişelendiğimiz, bu kaygıyı yararımıza mı yoksa zararımıza mı kullanacağımız konusunda çok etkili. Eğer, aşırı endişe ile yaşıyorsak ve sürekli endişeli bir düşünce tarzını benimsiyorsak bu durum bırakın sorunlarımızı çözmeye yardımcı olsun, huzurumuzu da alıp götürebilir. Esas mesela kendimizi endişe içindeki zihinsel alandan çıkarıp bunu işe yarayacak bir şey için kullanabilmek.

Peki, neden bu kadar çok endişeleniyoruz? İlk sebebi elbette ki birçoğumuz için olduğu gibi stres. Günlük yaşamın koşturması, iş dünyasındaki rekabet, zorlayıcı sosyal ilişkiler, ailevi problem, geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı ve daha pek çok gündelik sebebin yarattığı o kocaman stres topu. İkinci sırada ise belirsizlik. Yarının ne getireceğini kestirememek, geleceğin ürkütücü belirsizliği, önlem alamamak ya da bir şekilde iyinin değil de içten içe kötünün gerçekleşeceğine inanmak, endişeye sebep olan bir diğer kritik durum. Toplum baskısı, sosyal medya etkisi, geçmiş deneyimler ve psikolojik rahatsızlıklar gibi faktörler de endişeyi tetikleyen durumlar arasında. Kısacası, deneyimlediğimiz pek çok duygu ve olay, kısa veya uzun süreli endişe yaşamamıza neden olabiliyor. Bu endişeyi Dr. Harkness’ın da belirttiği gibi lehimize çevirip harekete geçirici bir güç olarak kullanabiliyorsak bu iyiye işaret. Ancak, onun esiri oluyor ve hayatımızı ele geçirmesine izin veriyorsak bu pek de iyi sayılmaz. Çünkü kontrolsüz ve aşırı endişe, sağlığımızı ciddi anlamda tehdit edebilir.

Endişe, sağlığımızı nasıl etkiler?

Endişe, bütüncül sağlığımızı pek çok açıdan etkileyebilir, hem fiziksel hem de zihinsel iyi oluşumuzu tehdit edebilir. Endişe, kısa ve uzun vadede kasların gerilmesine, baş ağrısı, sırt ağrısı gibi fiziksel rahatsızlıklara yol açabilir. Olumsuz duygu ve düşünlerin çoğalmasına, dikkat ve hafıza sorunlarına, kötü alışkanlıkların geliştirilmesine neden olabilir. Öte yandan bağışıklık sistemini zayıflatabilir, sindirim sistemini bozabilir, mide ve bağırsak hastalıklarına zemin hazırlayabilir. Kronik endişe, depresyon, uykusuzluk, sosyal izolasyon, yeme bozuklukları gibi problemlerin açığa çıkmasına da neden olabilir. Ayrıca, zamanla kronik hastalıkların oluşmasına, tansiyon, diyabet, kalp rahatsızlıkları gibi ciddi sorunların çıkmasına da yol açabilir.

Kısacası, yoğun ve sürekli endişe hali vücudun olağan görevlerini yerine getirmesini zorlaştırarak bütüncül işlevlerin bozulmasına neden olabilir. Ayrıca, ünlü doktor Isaac Eliaz’a göre sürekli endişeli bir hal içerisinde olduğumuzda bedenimiz gerçek tehlike ile olası tehdidi algılamakta güçlü çekebilir ve bu da devamlı olarak savaş ya da kaç modunda yaşamamıza neden olabilir. Yani, her an kötü bir şey olacakmış gibi tetikte yaşamamıza yol açabilir. Bu da hem zihinsel hem duygusal hem de fiziksel yüklerimizi artırarak yaşam kalitemizi düşürebilir, sağlığımızı tehdit edebilir.

Endişelenmeyi durdurmanın yolları

1. Duygusal tonunuzu değiştirin

Endişelenmeyi bir türlü durduramıyorsanız, Dr. Harkess’e göre yapabileceğiniz şey, endişelendiğiniz konu etrafındaki tonu değiştirmektir. Örneğin, “Bu toplantı hakkında çok endişeliyim, nasıl gideceğini hiçbir fikrim yok.” demeden önce, bunu farklı bir tonla söylemeyi deneyin, hatta şarkı söyleyerek bunu yapın.

2. Endişe zamanı yaratın

Evet, doğru okudunuz endişe zamanı. Kendinize endişelenmenize izin vermek için zaman oluşturun. Bu saçma görünebilir ancak, Harkess bunun beyin sağlığı açısından daha iyi olduğunu söylüyor. Kendinizi sürekli endişelenmemeye odaklanmak için zorlamak yerine, endişelenerek bu gerçeği kabul etmeniz daha yapıcı bir sürecin başlangıcı olabilir.

3. Kendinize güvenin

Endişelerimizin birçoğu henüz olmamış şeyler hakkındadır ve belki de hiçbir zaman olmayabilirler. Genellikle en kötüsünü bekler, işlerin ters gideceğinden endişeleniriz ve gelecek konusunda kesinlik ve kontrol ihtiyacına sıkı sıkıya bağlı kalırız. Buradaki anahtar nokta Harkess’e göre hayatın bize getirecekleri karşısında kendimize güvenmeye devam etmek. En kötü senaryo gerçekleşse dahi -ki büyük olasılıkla gerçekleşmeyecek- bunun üstesinden gelebilirsiniz.

4. Düşüncelerinizi gözlemlemeyi öğrenin

Harkess’e göre, değiştirmek istediğiniz herhangi zihinsel kalıbın bir parçası, farkındalık veya “gözlemleyici ben” olarak adlandırabileceğiniz bir şeye dokunmaktır. Yani bu, “kendinizi düşünürken, endişelenirken gözlemleyebilen ve bu düşüncelerin sizden farklı olduğunu bilen” kısmınızdır. Bu yeteneğe ne kadar çok dokunabilir ve hatırlayabilirseniz, endişelerinizin o kadar az yoğun olacağını fark edebilirsiniz.

5. Her şeyi kontrol etme ihtiyacını bırakın

Eğer her şeyi kontrol edebilseydik, endişelenecek hiçbir şey olmazdı, evet ama ne yazık ki, her şeyi kontrol edemeyiz ve Harkess’e göre, bu gerçeği kabul etmek endişeyle başa çıkmanın önemli bir parçası. Hayat, kontrolümüzde olmayan milyonlarca olay ve ihtimalle dolu. Bu noktada şunu hatırlayın; değiştirebileceğiniz şeyleri değiştirmek için gereken gücü bulun, değiştiremeyecekleriniz içinse kabul etmek gerektiğinin farkına varın.

6. Hareket edin

Harkess’e göre egzersiz yapmak sizi sadece endişelendiğiniz şeyden uzaklaştırmakla kalmaz, aynı zamanda iyi hissettiren endorfinlerin serbest bırakılmasına da yardımcı olabilir. Bu nedenle endişelenmeye başladığınızı hissettiğinizde yapabileceğiniz en iyi şey hareket etmek. Dışarıya çıkın, açık havada kısa bir yürüyüş yapın, doğayı seyredin, çimlere uzanın, göreceksiniz ki endişenizin şiddeti azalmaya başlayacak.

7. Meditasyon yapın

Meditasyon, düşüncelerinizden kopmanın ve endişesiz özünüzle tekrar bağlantı kurmanın en iyi yollarından biri. Elbette ki bu noktada deneyebileceğiniz pek çok meditasyon türü var. Ancak, Harkess yapraklar meditasyonunu öneriyor. Tek yapmanız gereken, kendinizi bir akarsuyun kenarında otururken hayal etmek ve endişe veren düşüncelerinizi yapraklar yerleştirerek uçup gitmelerini izlemek.

8. Endişeleriniz hakkında günlük tutun

Yazmanın iyileştirici gücünü daha önce pek çok kez ele almıştık. Endişelerle baş etme konusunda da yazmak oldukça etkili bir yöntem. Tıpkı endişelenmek için zaman ayırmanız gibi bu kez de bu zamanı yazmak için kullanmayı deneyin. Size rahatsızlık veren, sizi endişeye sürükleyen ne varsa hepsini özgürce, sansürlemeden yazın.

9. Sevdiğiniz şeyleri yapın

Evet, basit ama etkili. Size iyi gelen ne varsa onu yapın. Kafanızın içinden çıkmanızı sağlayan en sevdiğiniz aktivitelere zaman ayırın; köpeğinizle yürüyüş yapmak veya bir arkadaşınızı aramak olabilir.

10. Mükemmel olmak zorunda olmadığınızı kabul edin

Kimsenin mükemmel olmadığını, olamayacağını ve olmak zorunda olmadığını kabul edin, tabii kendinizin de. Mükemmeliyetçilik, endişe ataklarınızı tetikleyebilir ve zihinsel ve duygusal açıdan çok daha fazla tükenmenize neden olabilir. Yeterince iyi olduğunuzu ve bunun da ‘yeterli’ olduğunu fark edin.

Son olarak yukarıdaki adımlar endişeler konusunda size ilham verici yolları gösterse de her zaman her koşulda herkes için etkili olmayabilir. Bu nedenle eğer uzun süre ve yoğun bir şekilde baş etmekle zorlandığınız endişeli düşüncelerle mücadele ediyorsanız bir profesyonelden destek almanız en iyisi olacaktır.

İlginizi çekebilir: Endişelerini kucaklayarak onları kontrol etmenin 5 yolu

Kaynak: mindbodygreen

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale