X

Arkadaşlarımızın başarısını ‘az da olsa’ kıskanırken, onlar için nasıl ‘gerçekten’ mutlu olabiliriz?

Evet, evet biliyoruz ki aslında bunun adı tam olarak kıskançlık değil… Evet, en yakın arkadaşımızın terfih etmesine ya da yurtdışına taşınacak olmasına ‘çok’ sevindik… Ama içimizde mini minicik de olsa böyle hafif bir burukluk hissi yok mu? Gelin, biraz daha açık olalım. Şüphesiz ki hepimiz sevdiklerimizin mutlu olduğunu görmek, onların mutluluğunu paylaşmak isteriz. Ancak, yaşamda öyle anlar gelir ki bazen duygular iç içe girer. En yakın arkadaşımızın ‘o büyük mutluluğu’na karşı hissettiğimiz ‘küçücük’, ince bir sızı halindeki kıskançlık da aslında bu yüzden; yani iç içe geçmiş duygulardan. Hepimiz insanız ve her duygu insanlar için

Kendimizi kandırmaya ya da böyle hissettiğimiz için suçlamaya hiç gerek yok, bu bizi daha fazla yıpratmaktan öteye geçmez. Onun yerine durumu kabullenip neler yapabileceğimizi keşfedebiliriz. Peki, bunu nasıl yapacağız? İlk iş şu sözü kulağımıza küpe yapmalıyız: ‘Birinin hayatta kazanıyor olması, senin kaybettiğin anlamına gelmez.’ Tek başına bu söz bile aslında bir şeyleri daha net fark etmemiz ve böylesi mutluluk ve kıskaçlık karışımı duygularla baş etmemiz için yol gösterici olabilir. Ama daha fazlası için şu ipuçları da fayda sağlayabilir:

Durumu ve tüm duygularınızı kabullenin

Kabullenmek, çetrefilli görünen durumların tam ortasında iken gerçekleştirmesi en zor eylemlerden biri olabilir, ancak kabullenmedikçe, yani olanı reddettikçe daha büyük bir çıkmaza girdiğimizi çoğu zaman gözden kaçırıyoruz. En yakın arkadaşınız sizinle yaşadığı büyük mutluluğu paylaşırken, kendinize sürekli ‘onun için mutlu olmalısın, o senin en yakın dostun, böyle hissetmemelisin, onu kıskanamazsın, bu sana hiç yakışmadı’ gibi suçlamalarla yorduğunuzda, sadece gerçeği ve hissettiğiniz duyguları reddetmiş olursunuz; ki bu da size hiçbir kazanç sağlamaz. Yalnızca bu konuda iyi bir şeyler yapmak için harekete geçmenizi geciktirir. Onun yerine yaşadıklarınızı kabullenin ve duygularınızı reddetmek, kendinizi suçlamak yerine bunun çok ‘insani’ bir durum olduğunu kendinize hatırlatın. Yakın arkadaşınızın mutluluğunu kıskanmanız ya da yaşadığı deneyime özenmeniz, onun için mutlu olmadığınız, onun kötülüğünü istediğiniz anlamına gelmez. Sadece, kendiniz için de benzer şeyler istediğiniz ya da kendinizle ilgili düşünmeniz gereken bir şeyler olduğu anlamına gelir. Merak etmeyin, mutlulukla karışık hissettiğiniz bu buruk his, sizi kötü bir arkadaş ya da kötü bir insan yapmaz. Hissettiklerinizi kabul ettikten sonra daha kolay yol alabilirsiniz.

Kıskançlığın ‘kötü’ değil ‘normal’ olduğunu fark edin

Kıskançlık, kulağa sanki çok kötü, çok negatif bir duyguymuş gibi gelse de aslında hayatın çok içinden, insan olmanın tam da doğasının kalbinden gelen, son derece ‘normal’ bir duygu. Böyle hissettiğinizde kendinizi hırpalamak yerine, bu duygunun insan olmanın bir getirisi olduğunun farkına varın. Çoğu dizi ve filmden aşina olduğumuz kıskançlık türlerinin toksik bir yanı olduğunu gördüğümüz ve bildiğimizden, bu duyguyu deneyimlediğimizde kendimizi kıskançlığın o toksik tarafında değerlendirmeye meyilli olabiliriz. Oysa ki her kıskançlık duygusunun yıkıcı yaptırımları ya da sonuçları yoktur -film sahnelerinin aksine-. Bunu fark ettiğinizde, yaşadığınız o mutlulukla harmanlanmış kıskançlık duygusunu kabul etmek ve kendinizi bunun için suçlamamak çok daha kolay olacak.

Kıyaslama yapmayın ve kendi değerinizi bilin

Bu tarifi zor duygu ile başa çıkmaya çalışırken istemsizce zihninizde kendinizi arkadaşınızla kıyaslarken bulabilirsiniz ve bir şekilde kendinizi ‘ondan daha az başarılı’ görmeye başlayabilirsiniz. Örneğin, arkadaşınızın iş değişikliğini kutlarken ‘Aynı okula gittik, benzer iş deneyimleri elde ettik, aynı yaştayız, aynı şehirde yaşıyoruz, yabancı dil seviyemiz aynı, aynı, aynı, aynı…’ diye kendinizi yiyip bitirmeden önce şunun farkına varın, sizinle mutluluğunu paylaştığı gelişme, onunla, onun hayatıyla, işiyle, tecrübesiyle, beklentileriyle, fırsatlarıyla, kısacası onun imkanları ve yaşamın ona getirdikleri ile ilgili. Yani, konunun ne sizinle ne de benzer eğitim ve iş geçmişinizle ilgisi var. Derin bir nefes alın, kıyaslama listenizi hemen kapatın ve ona değil, kendinize odaklanın. Çünkü, en yakın arkadaşınızın başarısı, sizi daha az başarılı ya da daha az değerli yapmıyor. Siz, kendi değerinizi kendiniz belirlemelisiniz ve bu, işinizden, maaşınızdan, yaşadığınız ev veya şehirden, giydiğiniz kıyafetlerden, alışveriş yaptığınız markalar, yakın arkadaşlarınızın başarılı/başarısız olmasından ya da ünvanınızdan tamamen bağımsız. İşiniz ya da isminizin başındaki müdür, müdür yardımcısı, yönetici gibi herhangi bir ünvan sizin değeriniz belirlemez. Çünkü, öz değer, tüm dış faktörlerden bağımsızdır. Hayat, inişli-çıkışlı bir yolculuk, başarı ve başarısızlıklarla dolu bir yol olsa da öz değer, borsa gibi yükselip alçalmaz. Bunu fark ettiğinizde ve kendi değerinizin diğer her şey ve herkesten bağımsız olduğunu öğrendiğinizde arkadaşınız adına gerçekten mutlu olmanız çok daha kolay olacaktır. Öz şefkat ve öz sevgi pratikleri, bu aşamada size rehberlik edebilir.

İlham almaya çalışın

Arkadaşınızın başarısının sizi olumsuz duygu ve düşüncelere sürüklemesine izin vermektense, kendinizi onunla kıyaslamaktansa ya da hayattaki başarılarınızı karşılaştırmaktansa, onun size müjdelediği başarısından ilham almaya çalışın. Onun başarısı sizin cesaretinizi, umudunuzu ya da hayallerinizi kırmasın; aksine size ilham versin. Böyle yaklaştığınızda onu canı gönülden tebrik etmek ve mutluluğuna ortak olmak, sizin için çok daha kolay ve kendiliğinden olan bir gelişme olabilir. Özellikleriniz, sahip olduklarınız, mizacınız, karakteriniz, ilgi alanlarınız, yaşam tarzınız, kısacası hayatta sizi ‘eşsiz’ yapan her şeyiniz farklı; dolayısıyla bu farklılığı kutlayın. Onun başarı hikayesinden kendi yolunuza uyarlanabilecek neler çıkarabileceğinize bakın. Sizi cesaretlendirmesine, yüreklendirmesine izin verin. Çalışmalarından ilham alın, kıskançlık duygusunun sizi ele geçirmesine izin vermektense o duyguyu ilhamla doldurun, göreceksiniz bu sayede hem bakış açınızı değiştirebilecek hem de kendi yaşamınız için güzel bir şeyler yapabileceksiniz.

Şükredin

Söz konusu olumsuz duygu, düşünce ve inançlar olduğunda minnet duygusunun üstesinden gelemeyeceği şey pek yoktur denilebilir. Kendinizi arkadaşınızla kıyaslamak, onun elde ettiği ya da onun hayatında olan şeylere odaklanmak yerine, elinizde olanlar için şükretmeyi deneyin. Konu her ne olursa olsun, arkadaşınızın sizinle mutluluğunu paylaştığını başarının çapından ya da etkisinden bağımsız, sizin hayatınızda olduğu için şükredebileceğiniz neler olduğuna bakın. Bu, iyi gelirli bir iş, her derdinizi paylaştığınız bir eş, koşulsuz sevgi ile dolu bir anne şefkati ya da en sevdiğiniz kıyafetleri sergilediğiniz giyinme odanız olabilir. Biraz kendinize odaklanmaya zaman ayırırsanız, minnet listenizin ne kadar da uzun olduğunu fark edebilirsiniz. Hayatınızda şükredecek bu kadar çok şey varken, arkadaşınızın başarısını kutlamak ve mutluluğuna ortak olmak, sizin için çok daha kolay ve içten bir hal alacaktır.

Çağrılara kulak verin

Arkadaşınızın mutluluğunu paylaşırken, hissettiğiniz bu kıskançlık duygusunun biraz derinine inmeye çalışın. Acaba, neden böyle hissediyorsunuz? Arkadaşınızın bu haberi, sizi neden böyle etkiledi? İçinizdeki birtakım duygu ve düşünceleri, yarım kalmışlıkları ya da iyileşmemiş yaraları tetiklemiş olabilir mi? O yüzden mi onun adına tam olarak mutlu olamıyorsunuz? Bir düşünün… Arkadaşınızın müjdesi, size, kendinizle, hayatınızla, işinizle, ailenizle ya da ilişkilerinizle ilgili neler düşündürdü? Ne sizi rahatsız etti? Neyin ‘adını bir türlü koyamadınız’? Bu hissettiğiniz mutlulukla karışmış kıskançlık duygusu, evrenin bir çağrısı olabilir mi? Şöyle örnekleyelim; ikinizin de uzun süredir devam eden bir ilişkisi varken arkadaşınız evlenme teklifi aldı ve siz o adını tam olarak koyamadığınız mutluluk-kıskançlık karışımı duyguyu yaşıyorsunuz… Bunun nedeni, sizin kendi ilişkinizi de arka planda değerlendiriyor olmanız ve benzer bir beklentiye girmeniz olabilir mi? Ya da en yakın arkadaşınız iş yerinde terfih almışken, siz de uzun süredir işinizde yükselmeyi beklediğiniz için bu haberi salt mutlulukla karşılamakla zorlanıyor olabilir misiniz? Eğer sizi rahatsız eden bir şeyler hissediyorsanız, belki de kendi hayatınızla ilgili sizin de birtakım şeyleri gözden geçirmeniz gerekiyordur… Böyle olduğunu fark ettiğinizde onun mutluluğuna dahil olmak ve kendi durumunuzu çözmek için çalışmak çok daha kolay olabilir.

Kendi zamanınızı bekleyin

Unutmayın; bu bir yarışma değil, siz ve arkadaşınız aynı kulvarda, aynı şeyi elde etmek için, aynı zamanda ve imkanlarda yarışmıyorsunuz. Herkes, kendi hayatının tek başrol oyuncusu ve herkesin kendi zamanı var. Bir döneme damgasını vuran ve pek çok sosyal medya platformunda paylaşılan şu yukarıdaki videoyu hatırladınız mı? “Everyone has their own time zone…” yani herkesin kendi zaman dilimi var. O yüzden kendinizi herhangi bir zamanın içine sıkıştırmanız ya da bir başkası ile karşılaştırmanız oldukça gereksiz. Belki de henüz sizin zamanınız gelmemiştir? Sakin olun, derin nefes alın, kendi hayatınızı yaşayın, hayat aceleye gelmez.

Ve son olarak hissettiğiniz duygunun şiddetine bağlı olarak, bunu arkadaşınızla paylaşmak isteyip istemediğinize karar verin. Kötü görünmekten korkuyor ya da ‘kıskanç’ olarak nitelendirilmek istemiyor olabilirsiniz, ancak yaşadıklarınızı doğru ve dürüst bir şekilde aktardığınızda karşınızdaki gerçekten yakın bir arkadaşınızsa yaşadıklarınızı anlayabilir ve üstelik size bu konuda destek olmak için de elinden geleni yapabilir.

Yakın bir arkadaşınızdan çok heyecan verici bir haber aldıktan sonra, düşünmek ve -varsa- yaralarınızı sarmak için biraz alana ve zamana ihtiyacınız varsa, bu sizi kötü bir arkadaş yapmayacak, sadece insan olduğunuzu hatırlatacaktır. Ve inanın pek çok insan bu konuyu dile getirmese de hepimiz insanız ve çoğu zaman benzer duygular yaşıyoruz. Yani, yakın arkadaşının mutluluğu karşısında kıskançlık gibi bir duygu hisseden tek siz değilsiniz.

İlginizi çekebilir: Retroaktif kıskançlık nedir, neden olur, nasıl başa çıkılır?

Kaynak: self.com

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Gelenekten geleceğe: 20 yıldır değişmeyen Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de

Şüphesiz ki en keyifli sohbetlerimizin, en duygusal anlarımızın, en unutulmaz kavuşmalarımızın en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin yeri, kültürümüzde olduğu kadar, gönlümüzde de ayrı. Her yudumunda ya nostaljik bir hikaye saklayan ya da misafirperverliğin, samimiyetin, sıcak sohbetlerin simgesi olan ve geçmişten günümüze her gün daha da anlamını katlayarak hayatlarımızda yer edinen Türk kahvesi, pek çoğumuzun vazgeçilmezi. Mükemmel köpüğü ise hepimizin gözdesi. Çünkü kabul edelim Türk kahvesi dendiğinde hepimizin gönlünden geçen bol köpüklü ve tam kıvamında hazırlanmış olması.



Neyse ki bize 20 yıldır değişmeyen bir lezzet sunan Arçelik Telve, her defasında damaklarımızda mükemmel bir tat bırakmayı başarıyor. 20 yıldır hiç bitmeyen bol köpüklü ve tam kıvamında Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de!

Telve, 20 yaşında!

Arçelik, yıllardır mutfaklarımızda yeniliği ve dönüşümü, yüksek kalite standartlarıyla buluşturarak getiren ve ilk otomatik Türk kahvesi makinesini üreten bir marka olarak geleneksel Türk kahvesi lezzetini de en üst seviyeye taşımayı başarıyor. Üstelik, bunu 20 yıldır değişmeyen mükemmel sunumu ile yapıyor. Ve her fincanda aynı lezzeti yakalamamızı sağlıyor. İşte bu yüzden 20 yıldır “Türk kahvesi” dendiğinde akla ilk Arçelik Telve geliyor. Tüm kahve severlerin vazgeçilmezi olan Arçelik Telve, köpükten ve kıvamdan asla ödün vermiyor.

Su püskürtme ile karıştırmayı sağlayan Spinjet Teknolojisi sayesinde Türk kahvesi, en mükemmel haliyle hazır oluyor. 1,5 litre kapasiteli su tankı ve otomatik su alımı pratik bir kullanım sunarken, her fincan için ayrı ayrı su doldurma zahmetinden de bizi kurtarıyor. Ayrıca, İndüksiyon Isıtma Teknolojisi, geleneksel ısıtma yöntemlerine kıyasla kahvenin en ideal derecede pişmesini sağlıyor. Ne de olsa bu kadar hassasiyet, ancak geleneksel bir lezzetimize yakışırdı.

Kalabalık sohbetler, ideal köpük ve tam kıvam

Samimi ve sıcak sohbetlerin en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin, kalabalıkları birleştiren bir gücü olduğu da kesin. Bazen kendimizle baş başa geçirdiğimiz keyifli anlara eşlik etse de bazen de birlikte olmanın tadına varmamızı sağlayan en lezzetli eşlikçi. Neyse ki 6 Fincan Kapasitesi ile herkese yetecek kadar lezzet Arçelik Telve’de.



Üstelik, Cooksense teknolojisi; her fincanın ideal ve tam kıvamda olmasını sağlayarak tüm damaklarda eşsiz bir tat yaratmayı da başarıyor. Kalabalık dost buluşmalarında bile Arçelik Telve ile herkesin kahvesi tam istediği gibi, tam kıvamında.

İlklerin unutulmaz olduğunu hepimiz biliyoruz… Arçelik’in de ilk otomatik Türk kahvesi makinesinin mucidi olarak, en az Türk kahvesinin kendisi kadar gönlümüzdeki yeri bambaşka. Siz de yıllara meydan okuyan ve geçmişten günümüze aynı mükemmel lezzeti her fincanda korumayı başaran Arçelik Telve ile kahve keyfinizi ikiye katlamak istiyorsanız hemen tıklayın.

En mutlu, en keyifli, en duygulu anlarımızda, iyi ki varsın Telve!

*Bu yazı Arçelik katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale