X

Zaman algımızı etkileyen psikolojik faktörler: Zamanı azaltmak veya çoğaltmak mümkün mü?

Şu an bu yazıyı okurken bir taraftan yapılmayı bekleyen işlerle bakışıyor, bir taraftan annenizin sizi ne kadar özlediğine dair mesajlarını okuyor, bir yandan sizinle konuşmak için arayan arkadaşınızın bildirimlerine bakıyor, bir yandan da mail kutunuza düşen mailleri ayıklamaya çalışıyor olabilirsiniz. Sürekli ertelediğiniz dişçi randevunuzu, akşam hangi yemeği pişireceğinizi, dolapta ütülenmeyi bekleyen birikmiş kıyafetleri hiç saymıyoruz bile…

Kiminle yaşadığımızdan, ne iş yaptığımızdan, tüm sorumluluklarımızdan ve kim olduğumuzdan bağımsız olarak hepimiz zamanın baskısı altındayız. 2011 yılında ABD’de yapılmış olan bir araştırmanın sonuçları, katılımcıların yarısından daha fazlasının hiç boş zamanı olmadığını, üçte ikisininse yaptıkları her işi acele ederek yapmak zorundaymış gibi hissettiklerini belirtiyor. Uyanık olduğumuz saatlerin büyük çoğunluğu işimizle ilgili sorumluluklarımız tarafından tüketilirken, işten arda kalan birkaç saatiyse egzersiz, ev işleri, arkadaşlarımızla ve ailemizle sosyalleşmek gibi aktiviteleri dakikalara bölerek harcamak durumunda kalıyoruz.

Hiçbir şeye zaman bulamamanız bir yanılsamadan ibaret olabilir mi?

Bu tabloya baktığınızda basit bir hesaplamayla üzerinizdeki zaman baskısının zamanın yetersizliğinden ve sorumluluklarınızın fazlalığından kaynaklandığını düşünüyor olabilirsiniz. Ancak araştırmalar, yapmak istediğimiz şeyler için yeterli zamanımız olmadığı hissiyatının öznel bir yanılsamadan ibaret olabileceğini söylüyor.

2005 yılında Avustralya’da aktif olarak çalışan 7000 kişiyle yapılan bir araştırma, yaşamı sürdürebilmek için gerekli olan temel alışkanlıkların (çalışma, ev işleri ve öz bakım) toplamda ne kadar zaman aldığını hesaplayarak bu süreyi katılımcıların gün içinde ne kadar boş zaman geçirdiğiyle karşılaştırdı. Sonuçlar oldukça şaşırtıcı: En çok çalıştığını düşünenlerin, yani en az boş zamanı olduğunu iddia edenlerin boş zamanlarının diğer katılımcılara göre çok daha fazla olduğu  ortaya çıktı.

Bu araştırmanın işaret ettiği en önemli nokta, zaman algımızın yaşamda nelere değer verdiğimiz ve zamanımızı ne için harcadığımızla doğrudan bir ilişkisinin bulunduğu. Daha az çalışıp daha az para kazanmak da, sevdiklerimize zaman ayıramayacak kadar çok çalışarak zamanımızın büyük çoğunluğunu işteki sorumluluklarımıza ayırmak da aslında kendi tercihimiz ve tercih ettiklerimiz, onlara verdiğimiz değerle doğru orantılı.

Dolayısıyla zamanın neden yetmediğini anlamak için günün 24 saat olması ya da sorumluluklarımızın fazla olması gibi sayısal verilerin yanı sıra, zihniyetimize ve algımıza dayalı psikolojik faktörleri anlamak da son derece önemli. Peki, zaman algımızla oynayan ve zamanı öznelleştiren psikolojik faktörler neler?

İlginizi çekebilir: Başarıya ulaşmak için zamanınızı etkili kullanın

Yaptığınız işten keyif almak

2004 yılında Ohio’da 800 kişilik katılımcı grubuyla yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre kadın katılımcılar haftada 10 saatten fazla ev işi yaptıklarında üzerlerinde daha fazla zaman baskısı hissediyor ve daha depresif hissediyorlardı. Ancak aynı miktarda ev işi yapan erkek katılımcılarda böyle bir sonuca rastlanmadı. Araştırmacılar, katılımcılara verilen görevler arasında gönüllü işlerde de benzer bir örüntü olduğunu keşfettiler: Zamanlarını gönüllü işler yaparak geçiren erkek katılımcılar daha az depresif hissederken, aynı süre boyunca gönüllü işlerde çalışan kadın katılımcıların zaman baskısıyla bağlantılı daha fazla stres yaşadıkları gözlemlendi. Bu farklılığın nedenini anlamaya çalışan araştırmacılar şu sonuca ulaştı: Erkekler çim biçme, çocuklarla oyun oynama gibi daha keyifli sayılabilecek aktivitelerle, kadınlarınsa veli toplantısı, çamaşır yıkama, yer süpürme, yemek hazırlama gibi her gün tekrarlayan, küçük ve keyifsiz işlerle zamanlarını geçiriyordu. Yani her iki taraf da ev işine aynı süreyi ayırıyor olsa da, işten alınan ‘keyif ve zevk’ hissettikleri zaman baskısı üzerinde oldukça belirleyici bir role sahipti.

Tıpkı tatilde geçirdiğimiz bir günün su gibi akıp gitmesi; yoğun stres altında, sürekli iş yetiştirmeye çalıştığımız bir gününse bitmek bilmemesi gibi, zamanın ne kadar uzun olduğunu belirleyen şey aslında büyük ölçüde öznel algımıza, yani o zaman diliminin bizim için ne kadar keyifli geçtiğine bağlı.

Üstelik sadece günlük işlerimizde değil, işle ilgili sorumluluklarımızda da aynı durum geçerli. Teknoloji ve finansal hizmet sektöründen 2500 çalışanla yapılan kapsamlı bir araştırmanın sonuçlarına göre işiyle ilgili daha tutkulu olan ve ilgi duyduğu alanda çalışan kişiler zamansızlıktan daha az şikayet ediyor ve işlerini diğer çalışanlara kıyasla ‘yetiştirmek’ zorunda hissetmiyor.

Eğer siz de zamanın yetersizliğinden şikayet ediyor, ne kadar uğraşırsanız uğraşın bir şeyleri yetiştirememekten yakınıyorsanız yaptığınız işlerin ve sorumluluklarınızın ne kadarını tutkuyla yaptığınızı, ne kadarından keyif aldığınızı, ne kadarının sizi bunalttığını detaylı olarak analiz edebilirsiniz. Zamanınızı keyif aldığınız ve tutku duyduğunuz sorumluluklara daha fazla ayırmaya başladığında, zaman yönetimiyle ilgili sıkıntılarınızın önemli ölçüde azaldığını göreceksiniz.

İlginizi çekebilir: Hayatın tadını çıkarabilmek için 50 öneri

Yaşamdaki tüm hedeflerinizin birbiriyle tutarlı olması

Zamanımızın nasıl geçtiğini belirleyen bir diğer önemli faktör de yaşamdaki tüm hedeflerimizin birbiriyle ne kadar örtüştüğü ve bu hedefleri gerçekleştirirken ne kadar tutkulu olduğumuz. Tutku ve zaman algısı arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlayan bir araştırmada katılımcılara yaşamlarındaki tüm hedeflerinin birbiriyle ne kadar tutarlı olduğu soruldu. Birbiriyle uyum içinde olmayan hedeflere sahip kişilerin (her bir hedef birbiriyle rekabet içinde olduğu ve gerçekleşmek için ayrı ayrı ilgiye ve zamana ihtiyaç duyduğu için) zamansızlıktan daha fazla şikayetçi oldukları görüldü. Bu kişiler yaptıkları işte başarılı olabilmek için sevdiklerine ve kendilerine daha az zaman ayırmak zorundaydı. Bunun tam tersine, işini tutkuyla yapan, yaşamının tüm alanlarındaki hedefleri birbiriyle uyumlu olan çalışanlarsa ekstra bir zaman ve efor sarf etmeksizin, daha az çabayla birden fazla alanda başarı elde edebiliyordu.

Dolayısıyla, zaman algımız sadece yaptığımız işin ne kadar keyifli olduğuyla ilgili değil, aynı zamanda yaşamdaki hedeflerimizle ne kadar uyumlu olduğuyla da ilgili. Bu konuyla ilgili benzer bir çalışma da, daha fazla satın almak için para biriktirmek, daha fazla yemek yiyebilmek için kilo vermek gibi çelişkili hedefleri olan kişilerin genelde daha stresli ve endişeli olduğunu ve zamanı daha kısaymış gibi algıladıklarını söylüyor. Dolayısıyla içimizden gelmeyen, tutku duymadığımız, sırf başkalarını memnun etmek için yaptığımız işler içsel bir çatışma yaratarak, dolaylı yoldan zamanın hiçbir şeye yetişmediği algısına kapılmamıza neden olabiliyor.

İlginizi çekebilir: İyilik, sağlık ve mutluluk yolunda: Hedef belirlemenin önemi ve hedeflerinize ulaşmak için atmanız gereken etkili adımlar Hedef belirlemenin önemi ve hedeflerinize ulaşmak için atmanız gereken etkili adımlar 

Yaptıklarınız üzerindeki kontrol hissi

Zamansızlıktan yakındığınız ve baskı altında hissettiğiniz anları şöyle bir gözünüzün önüne getirdiğinizde, bu anların nedeninin çoğunlukla kontrol edemediğiniz faktörler olduğunu görebilirsiniz. Önemli bir toplantıya yetişmeniz gerekirken otobüsün 10 dakika gecikmesi, buluşmaya giderken ayakkabınızın topuğunun kırılması, işten çıkış saatinizin yarım saat sonrasına konulan veli toplantısı… Zamansızlık yüzünden baskı altında hissetmemiz büyük ölçüde programımızın kontrolünün kendi elimizde olmadığını hissetmemizle doğru orantılı.

2007 yılında en az bir çocuğu olan, düşük gelire sahip 35 çalışan anneyle gerçekleştirilen bir araştırmada annelere bir önceki günlerini nasıl geçirdikleri ve bu kadar yoğunluğun arasında tüm aileye bakım sağlayacak zamanı nasıl buldukları soruldu. Araştırmacıların amacı, bazıları zaman yönetimi konusunda başarılı, bazılarıysa başarısız olan anneler arasındaki bu farklılığın nereden geldiğini anlamaktı. Araştırmanın sonuçları, zaman yönetimi konusunda en başarısız olan katılımcıların gün içinde yaptıkları üzerinde en az kontrol sahibi olanlar olduğunu ortaya çıktı. Aslında katılımcıların tamamı aynı işte çalışıyor ve gün içinde benzer sorumluluklarla baş etmek zorunda kalıyordu. Ancak günlerini kendileri yöneten ve neyi ne zaman yapacağına kendileri karar veren katılımcılar zamanı planlama, yönetme ve etkili kullanma konusunda çok daha başarılıydı.

Eğer kendinizi yaşamınız üzerinde kontrol sahibi hissetmiyor, yaptıklarınızın kendinizden çok dışsal faktörlere bağlı olduğunu düşünüyorsanız günlük rutininizde, yaşamınızın kontrolünün kendi elinizde olduğunu hissettiren anlara daha fazla yer verebilirsiniz. Yapılacaklar listenizdekileri önceliklendirmek, yapacağınız işleri tamamlamak için kendinize zaman sınırlaması koymak gibi küçük değişiklikler bile zaman algınızla ilgili büyük farklılıklar yaratabilir.

İlginizi çekebilir: Hayatınızın kontrolünü elinizde tutmak için anda yaşayın

Zamana atfettiğiniz değer

Ekonominin en basit ve herkesçe bilinen kuralını hatırlayalım: Bir şey ne kadar azsa, değeri o kadar fazladır. Ancak bu kurala tersten bakmak da mümkün: Bir şey ne kadar değerliyse (zaman gibi) onu o kadar az olarak algılıyoruz. Tam da bu basit kuralı test eden bir deneyde araştırmacılar katılımcıların yarısından dakika başına 0.15$, geri kalan yarısındansa dakika başına 1.50$ kazanacakları bir işi tamamlamaları istendi. Verilen iş aynı olmasına rağmen karşılığında 1.50 $ kazanacak olan katılımcıların zaman konusunda çok daha fazla baskı altında hissettikleri gözlemlendi.  

Araştırmacılar “Zamanla ilgili baskı altında hissetmek yalnızca bireysel farklılıkların, çalışırken harcanan sürenin ve çalışma koşullarının yanı sıra, önemli ölçüde de zamanın değerinin nasıl algılandığının bir sonucudur.’’ diyorlar.

İş yükü gibi niceliksel faktörlerin yanı sıra psikolojik pek çok faktörün de zaman algınız üzerinde etkisinin olduğunu bilmek ‘zaman yönetimi’ konusunda farkındalık kazanmanızın yanı sıra işlerinizi planlama ve düzene sokma çabalarınızın neden sonuçsuz kaldığını anlamanıza da yardımcı olabilir. Zamanın üzerimizde yarattığı baskı aslında ‘zamanımızı nasıl kullanmak istediğimiz’le ‘nasıl kullandığımız’ arasındaki farkın yarattığı olmsuz duyguların bir bütünü. Sadece bunun farkında olmak bile, nefes alabileceğiniz o boşluğu yaratmanıza yardımcı olacaktır.

İlginizi çekebilir: Para harcarken aslında neyi harcıyoruz: Uruguay’ın efsane lideri ‘El Pepe’den 47 saniyelik hayat dersi

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale