X

Yarı turistik yarı gastronomik bir gezi: Üsküp ve Ohrid

Size biraz Ohrid’i övmeye geldim! Makedonya, başkenti Üsküp ile ön plana çıksa da kesinlikle Ohrid her açıdan görülmeyi ve övülmeyi hak ediyor… Bayram tatili olması ve vize istememesi nedeniyle giderken çok kalabalık olur mu diye endişe ile yola çıksak da korktuğumuz gibi olmadı. Makedonya, yemeye, içmeye, yürümeye ve doğaya doymak için kesinlikle harika bir rota…

Günde 20 binden fazla adım atmamış olmamıza rağmen, bir kilocuk bile veremeden dönmüş olmamızın sebebi ise harika mutfağı. Üsküp’ün börekleri, trileçesi, köftesi, birası bir kenara, Ohrid’in İtalya’yı kıskandıracak restoranları diğer yana… Enfes lezzetler için denediğimiz mekanlardan birazdan bahsedeceğim, önce kısaca şehir turumuza ve Makedonya içerisindeki rotamıza değineyim.

Heykeller şehri: Üsküp

İlk durağımız Üsküp’tü ve konaklama konusunda biz şanslıydık, merkeze o kadar yakındık ki her yere 10-15 dakika yürüyerek tüm sergileri, müzeleri, camileri, kiliseleri, turistik yerleri elimizle koymuş gibi bulduk. Zaten bulunmayacak gibi de değil, kendinizi meşhur heykellerin oraya, köprülerinin olduğu yere bırakın, yollar sizi tüm görülmesi gereken yerlere ulaştırır, emin olun.

Türk lirasının hala değerli olduğu ender ülkelerden biri olan Makedonya, hesap kitap yapmadan, dolar-euro hesaplamadan gönlünüzce yemek yiyebileceğiniz bulunmaz bir fırsat diyebilirim. Gezilmesi gereken önemli yerleri için Uplifers’ın Balkanlar’ın incisi: Makedonya gezi rehberiBalkanlar’ yazısına göz atabilirsiniz, önemli yerlerin hepsi yazıda mevcut. Ben biraz daha yemek odaklı konuşacağım, çünkü hala o enfes tatlar damağımda.

Makedonya’nın meşhur köftesi için herkesin önerdiği Destan’a gidecekken kendimizi tam Destan’ın karşısındaki başka bir mekanda bulduk: Snoshti Minav. Porsiyon konusunda oldukça cömert davranıyor Makedonlar 🙂 Köfteler, salatalar, bir porsiyon ile bile iki kişiyi doyurabilir. Ama yine de siz kişi sayısı kadar sipariş verin, kavga çıkmasın, çünkü her şey çok lezzetli!

Günlerimizi sadece yürüyerek gezmek ve sonrasında istediğimiz her şeyi yemek üzerine kurguladığımız için bizim gezimiz yarı turistik yarı gastronomik oldu diyebiliriz. Üsküp’te yine porsiyonları ile önce göz doyuran, sonra lezzetleri ile damak şenlendiren bir başka mekan ise Kolektiv. Hemen meydanda. En turistik mekanlardan biri olarak da düşünebilirsiniz ama ona rağmen fiyatlar öyle uçuk değil. Hele ki Türkiye ile karşılaştırılacak gibi hiç değil. Menüde ne ararsanız var, ister tavuk ister köfte ister pizza ister makarna isterseniz de atıştırmalıklar… Kokteyl konusunda da oldukça başarılılar. Lezzetsiz herhangi bir şeye denk gelmeniz neredeyse imkansız. Meydanı takip eden yolun sonunda ise bir patisserie var, o kadar taze ki, anlatmaya kelimeler yetmez. Yolunuz düşerse ‘fındık kremalı donut’ını mutlaka deneyin. Gitmişken Mother Terrasa’nın evini de ziyaret edebilirsiniz, çok yakın, 100 metre ya var ya yok. Oradan biraz daha uzaklaşırsanız akşam için Munchies BurgerKolektiv. Hemen meydanda. En turistik mekanlardan biri olarak da düşünebilirsiniz ama ona rağmen fiyatlar öyle uçuk değil. Hele ki Türkiye ile karşılaştırılacak gibi hiç değil. Menüde ne ararsanız var, ister tavuk ister köfte ister pizza ister makarna isterseniz de atıştırmalıklar… Kokteyl konusunda da oldukça başarılılar. Lezzetsiz herhangi bir şeye denk gelmeniz neredeyse imkansız. Meydanı takip eden yolun sonunda ise bir patisserie var, o kadar taze ki, anlatmaya kelimeler yetmez. Yolunuz düşerse ‘’a da bir uğrayabilirsiniz, kesinlikle mükemmel lezzette bir hamburger ve değişik soslarla servis edilen patates kızartmalarına bayılırsınız…

Üsküp, aslında en fazla 2 günde gezilebilecek bir şehir ama bizim gibi dağ, bayır, taş demeden gezmek, kalenin çıkılmadık yerini bırakmamak, her müzeye girmek istiyorsanız 3 gün de rahat olur. Ayrıca ‘Heykeller Şehri’ olarak anılmasının da hakkını veriyor, çünkü adım başı ilginç ve görkemli heykellerle dolu, onları da incelemek epey zaman alıyor… Bir gün bile fazla diyenler olduğunu biliyorum ama yeterince gezmediklerinden eminim… Sadece şehir müzesini, arkeoloji müzesini gezmek, oradaki tüm eserleri incelemek ve kaleye çıkmak toptan bir günü alır, e eski pazardaki her mağazaya gireyim, sıcaktan yoruldukça bir serin kahve içeyim, gün ortası bir happy hour yapayım da derseniz en iyisi 2 gün. Mükemmel güzellikteki Matka Kanyonu’na da gidecekseniz 1 gün de ona ayırın. Hatta, Matka Kanyonu’nun tamamını yürüyecekseniz ertesi günü de es vermek için ayırın, biz öyle yaptık, çünkü adım atacak halimiz kalmamıştı.

Doğa harikası bir rota: Matka Kanyonu

Matka Kanyonu, resmen bir doğa harikası! Yeşile doyuyorsunuz ama çoook dağ bayır çıkıp yoruluyorsunuz, benden söylemesi. Üsküp otogarından otobüslerle yaklaşık 40 dakikada ulaşabiliyorsunuz kanyona, ancak otobüs bizi çok yukarıda bıraktı ve kanyonun iç kısmına yani asıl yere yaklaşık 45 dakika yürüdük, gerçekten aşırı yorucuydu. Ama kesinlikle görülmeye değer manzaralarla dolu. Dilerseniz tekne turuna katılabiliyor ya da kano kiralayabiliyorsunuz. Dağın içindeki yarı merdivenli, yarı patikalı yolları takip edip gittiğiniz yere kadar ilerleyebiliyorsunuz, biz epey gittik ama sonunu göremedik, daha halimiz kalmamıştı, dönenlere sorduk gitmeseniz de olur dediler, biz de geri döndük çünkü aşırı yorulmuştuk. Kanyonun tam ortasında, hemen tekne turlarının düzenlendiği yerin yanında göle sıfır bir tane mekan var. Dilerseniz iç kısmında yemek yiyebiliyor ya da açık alanında kahve, kokteyl veya tatlı tercih edebiliyorsunuz. Fiyatlar yine aşırı pahalı değil. Hafif ve tatlı alkollü içecekleri seviyorsanız ‘pink chevrolet’i öneririm.

Matka’nın dönüş yolu da en az gidişi kadar yorucuydu ve dönüşte 25 bin adımı geçmişti saatim, gerçekten adım atacak halimiz yoktu, eve kendimizi zor attık. Ertesi gün gitmek istediğimiz birkaç yer kalmıştı ama sadece en yakın yerlere gidebildik ve sık sık kendimizi ara sokaklardaki mekanlara attık dinlenmek için. Çünkü ayaklarımız ‘bizi bırakın’ diye adeta bağırıyorlardı…

Manzaralı sokaklar, İtalyan lezzetleri ve bolca sakinlik: Ohrid

4. gün bizim istikamet Ohrid oldu. Yine Üsküp otogardan otobüsler kalkıyor ama saatleri biraz dengesiz, sabah çok erken, öğlen ve akşam birer servis var ve 3.5 saat sürüyor, çünkü trafikte çok yavaş ve sakinler, sollamak yok, hız yapmak yok, aslında 2 saatte bitebilir ama neyse. O yüzden erken çıkmak en iyisi ki Ohrid’e varınca gün bitmesin.

Ohrid otogardan merkeze yaklaşık 25 dakika bir yürüme mesafesi var ama bizim ayaklarımızda derman kalmadığı için biz taksiyle gittik, neyse ki çok tutmadı. Döviz çok hareketli olduğu için tam rakam vermiyorum ama özellikle İstanbul’dan oldukça uygun fiyatları var taksilerin diyebilirim.

Sabah erken yola koyulduğumuz için 11 gibi kalacağımız yere varmıştık, airbnb’den şurayı tuttuk, biz ilk airbnb müşterileriymişiz, o yüzden yarı yarıya bir indirimi vardı, reklam değil keşke olsa ve her hafta sonu gitsek ama 🙂 faydası olursa diye linkini ekliyorum. Aynı tarzda pek çok daire bulabilirsiniz ve hepsi hemen hemen yan yana. Fiyat/performans olarak çok iyi bir yerdi, ayrıca merkeze de (eski şehre) çok yakın, 5 dakikada her yere yürüyebiliyorsunuz, meşhur restoranları dahil… Ah o restoranlar, hemen paylaşacağım.

Vardığımız gün biz hemen hemen tüm tarihi yerleri gezdik, kiliseler, camiler, kale… Ama kalenin saatine yetişemedik, yanlış hatırlamıyorsam 4-5 gibi kapanıyordu, içerisine giremedik. Zaten benim pek gönlümde yoktu, çünkü Üsküp’teki kaleyi gezmek çok yorucuydu, bu da eksik kalsın dedim. 🙂 Müze ve kilise girişleri ise biraz pahalı ama mimarisi çoğunun çok benzer o yüzden hepsine girmeseniz de olur. 1-2 tane en büyük olanı gezmeniz yeterli olacaktır. Her tepenin ardında enfes bir manzara var. Her yer fotoğraf çekilmek için harika! Yani, kötü bir yere çıkmanız imkansız diyebilirim.

Bizim evlilik yıldönümümüze denk geldiği için güzel bir mekanda akşam yemeği için yer ayırttık. Kaneo. Göle sıfır ve tek kelimeyle enfes bir mekan, ayrıca bütçe dostu. Biz incir soslu salata, trüflü gnocchi ve bolonez soslu spagetti söyledik, bir de yerli şaraplarından. Deniz ürünleriyle arası iyi olanlar için de harika bir yer. Ben ne yazık ki hiçbir deniz ürününü yemediğim için menünün o kısmı bana hitap etmiyordu ama eşim balık çorbası da istedi. Kısacası, her damak tadına uygun bir lezzet bulmak mümkün. Atmosferi ise şahane.

Yemek yerken yan masamızda Türk bir aile oturuyordu ve laf lafı açtı, onlar bizden önce geldikleri için epey gezmişler ve gölde yüzmüşler. Bize bilinmeyenleri anlattılar ve asıl bombayı patlattılar: Su yılanları. Gölde ve plajda çok fazla su yılanı görmüşler ve bu bölgede sayıca çok olduklarından bahsettiler. Onlar daha anlatırken benim kafamdaki gölde yüzme planı rafa kalktı. Neredeyse 2 tam günü güneşlenip suya girmek için ayırırız derken su yılanlarından haberdar olunca ben vazgeçtim. Seneler önce eşimle Sırbistan’a gittiğimizde bir kene vakası yaşamıştık ve hastane süreci aşırı zordu. O yüzden Balkanlar’da bir vakayı daha ben kesinlikle kaldıramazdım. 🙂

Hal böyle olunca 2 gün Ohrid’de boşa çıktı, bize de daha fazla gezmesi ve tabii ki yemesi kaldı. Siz eğer su yılanlarından çekinmiyorsanız (oranın halkı epey alışmış, çocuklar bile ellerine alıp oynuyormuş, evet yılanlarla) plajlarında güzel zaman geçirebilirsiniz. Biz bol bol bir ucundan bir ucuna yürüdük. Ohrid’i iki kısım olarak değerlendirebilirsiniz; eski ve yeni şehir, o yüzden restoranları, mağazaları, güzel sokakları bol, bence hiç sıkılmazsınız.

Ohrid, biraz Balkanlar’ın İtalyası rolünü üstlenmiş gibi (tabii bu son zamanların en popüler rotası Karadağ da olabilir ama) her sokak başında bir İtalyan restoranı var diyebilirim. Pizza Nemo’da dört peynirli pizza tercih ettik, ekşi krema ile. Ve gerçekten İtalya’da yediğim ilk pizzanın tadını anımsadım diyebilirim. Kesinlikle denemenizi öneririm. Leonardo Pizza’da da aklımız kalmıştı ama biz Nemo’ya gittik, menüleri zaten neredeyse aynı ve birbirine çok yakın, artık siz hangisinin atmosferini daha çok beğenirseniz…

Bu arada Ohrid’de illaki restoranlarda oturmak zorunda da değilsiniz, sokak lezzetleri de oldukça başarılı. Göl boyunca uzanan caddede hamburgerden dilim pizzaya, börekten köfte ekmeğe kadar pek çok lezzeti bulabilirsiniz. Ayrıca şunu da söylemek de fayda var, hemen kendinizi merkezdeki mekanlara kaptırmayın, biraz ilerlemeye devam ettiğinizde, yeni yapılmış bir bisiklet ve yürüyüş yolu var, göl kıyısı boyunca, onu takip edin ve mutlaka Cuba Libre Beach&BarCuba Libre Beach&’a da bir uğrayın. Kokteylleri ile ün salmış durumda ve sonsuz sayıda kokteyl yapıyorlar, manzarası ise şahane. Biz mojito denemiştik ama daha sıra dışı tatlar da menüde mevcuttu. Oradan çıkınca da yine enfes manzaraya sahip Kadmo‘da bir Türk kahvesi için. Onun bile porsiyonu çok büyük!

Uzun lafın kısası, harika lezzetleri, benzersiz manzaraları Ohrid’te bulabilirsiniz. Benim ilk gidişimdi ama son olmamasını çok istiyorum. Hatta mümkünse sezon dışında da ziyaret etmek isterim, daha sakin daha keyifli olacağından eminim…

İlginizi çekebilir: Plansızlık en iyi plan olabilir mi?

Ecem Şenyurd Efecan: Selam, ben Ecem! Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çeşitli özel kurumlarda çalışıp akademi özlemiyle soluğu yine üniversitede aldım, daha öğrenilecek çok şey vardı! Mindfulness üzerine tez yazıp 'an'da kalmayı hala başaramayan biri olarak insana iyi gelen ne varsa bulmaya, uygulamaya, hayatımın bir parçası haline getirmeye çalışıyorum. Tam bir kahve severim, günlük sınırsız doz alımıyla hayatımın olmazsa olmazı. Üretmeye bayılıyorum! :)

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



İlgili Makale