X

Sirkadiyen ritim nedir: Sirkadiyen beslenme, sirkadiyen uyku düzeni ve sirkadiyen yaşam

Hava kararmadan çalışmaya başlayamamanızın, sabahın erken saatlerinde üretken oluşunuzun ya da akşam 6’da yemeyi bıraktıktan sonra kendinizi daha iyi hissedişinizin tercihlerinizle değil evrimsel gelişiminizle alakalı olduğunu biliyor muydunuz? Evet, sirkadiyen ritim, yani insanın biyolojik saatinden bahsediyoruz! Sirkadiyen ritim, yani biyolojik saat, Jeffrey Hall, Michael Rosbash ve Micahel Young isimli üç bilim insanının 2017 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmalarına sebep olan, uzun süreli bir araştırmanın sonucunda keşfedildi. 1980’li yıllarda sirke sineklerinin 24 saatlik biyolojik döngülerini incelemeye başlayan bilim insanları, bazı genlerin biyolojik hareketliliği etkilediğini ve bu genlerin metabolizmik faaliyetleri vücudun çalışma düzeniyle alakalı beslenme ya da uyuma gibi bazı davranışları açıkladığını ortaya çıkardı. Sineklerde tespit edilen ve gece-gündüz döngüsünü sağlayan bu gen zarar gördüğünde, hayvanların biyolojik saatlerinin saptığı gözlemlendi. Araştırmayla ilgili detayları bu yazımızdan inceleyebilirsiniz.

Sirkadiyen ritim nedir?

 ‘Neredeyse’ anlamına gelen ‘circa’ ve ‘gün’ anlamına gelen ‘diem’ kelimelerinin birleşimi olan sirkadiyen kelimesi ‘neredeyse bir gün’ anlamına geliyor. Sirkadiyen ritim, gündüzleri bedendeki tüm sistemlerin aktif olarak çalışması, gece ise hiç çalışmadan dinlenme modunda olması demek. Tıpkı araştırmaların öznesi sinekler ve dünya üzerinde yaşayan tüm canlı organizmalar gibi, insanlarda da sirkadiyen ritim uyku ve uyanıklık zamanlarındaki günlük rutinimizi belirleyen neredeyse tek mekanizma. Yani sirkadiyen ritim aslında, tüm canlılarda gözlemlenen 24 saatlik bir ‘beden saati’nden oluşuyor.

Gün ışığıyla doğrudan bağlantılı olan sirkadiyen ritim, karanlık ve aydınlık gibi çevresel faktörlerden fazlasıyla etkilenebiliyor. İnsan beyni, çevresel uyaranlardan aldığı sinyallerle vücuttaki hormonların salınımını artırıyor ya da azaltıyor. Vücutta çevresel değişimlere bağlı yaşanan hormonal değişikliklerse beden sıcaklığını ayarlayarak metabolizmanın uyanık ya da uyku moduna uygun hareket etmesine ve regülasyonunun sağlanmasına olanak veriyor.

Uyku problemleri, yetersiz ve dengesiz beslenme, yapay ışık kaynağı olan elektronik ekranların önünde uzun zaman geçirmek gibi pek çok çevresel faktör, sirkadiyen ritmin bozulmasına ve dolayısıyla beden fonksiyonlarının uygun şekilde yerine getirilememesine neden olabiliyor. Bu nedenle sirkadiyen ritme uygun, sağlıklı alışkanlıkların edinilmesi ve yaşam tarzının sirkadiyen ritme uygun şekilde düzenlenmesi, bedeninizin doğal ritmini koruyabilmesi için oldukça önemli.

Sirkadiyen ritim nasıl işler?

Sirkadiyen ritmin çalışma mekanizmasını etkileyen pek çok farklı biyolojik ve çevresel faktör bulunuyor. Bu faktörlerin en önemlileri bedenimizdeki hücrelerin yapısı, hormonlarımız, beden sıcaklığımız ve günlük yaşam alışkanlıklarımız.

1. Gün ışığı

Sirkadiyen ritmin doğanın karanlık-aydınlık döngüsüyle senkronize olmuş bir biyolojik ritim olduğunu düşünürsek, ne kadar gün ışığına maruz kaldığınız, günün aydınlık olan saatlerinde vücudunuzda salınan hormonlara ve karanlık saatlerde bedeninizin fizyolojik durumuna ne kadar uygun bir yaşam stili sürdürdüğünüz sirkadiyen ritminizin nasıl çalıştığıyla doğrudan ilişkili. Sadece insanların değil, doğadaki bütün canlı organizmaların sirkadiyen ritmini oluşturan şey aslında gün ışığının varlığına ve yokluğuna verdikleri fizyobiyolojik tepkilerin bütünü. 

2. Hücrelerin yapısı

Beynimizdeki hücrelerin her biri ışığa ve karanlığa tepki verecek şekilde programlanmıştır. Gözlerimiz aracılığıyla fark edebildiğimiz, duyumsayabildiğimiz çevresel değişimler, beyindeki farklı hücrelere uyuma ya da uyanık olma halini korumamız ya da değiştirmemiz gerektiğine dair sinyaller gönderir. Beynin farklı bölümlerine duyularımız aracılığıyla iletilen bu sinyaller daha sonra bedenimizin farklı bölümlerinden sorumlu bölgelere iletilerek bedendeki tüm sistemlerin çalışmasına etki eder ve sistemlerdeki değişimler daha yorgun, daha enerjik, daha rahat ya da daha gergin tepkiler gösterecek şekilde, hormonlar yardımıyla kendi kendini regüle eder. 

3. Hormonlar

Melatonin ve kortizol gibi hormonların salınımı da sirkadiyen ritme uygun şekilde düzenlenir. Bedenin uyku moduna geçmesini sağlayan melatonin hormonu, gece saatlerinde yoğun olarak salgılanırken, gündüz saatlerinde melatonin hormonunun salgılanması azalır. Benzer şekilde daha uyanık ve tetikte olmamızı sağlayan kortizol hormonu sabah saatlerinde daha fazla üretilirken, akşam saatlerinde bu hormonun salgılanması durur.

İlginizi çekebilir: Hormon dengesini korumanıza yardımcı olacak sağlıklı tarifler

4. Diğer faktörler

Beden sıcaklığı da sirkadiyen ritmin önemli belirleyicilerinden biri. Beden ısısı, uyku sırasında en düşük sıcaklıklardayken, bedenin aktif olduğu gündüz saatlerinde görece en yüksek sıcaklığa erişir. Benzer ve bağlantılı şekilde, metabolizmamızın çalışma hızı da sirkadiyen ritmimize göre gün içinde farklılıklar gösterir. Bu nedenle çalışma saatleri, fiziksel aktivite durumu, beslenme tarzı, uyku kalitesi gibi pek çok günlük aktivite ve yaşam tarzı tercihlerimiz sirkadiyen ritmimizi etkileyen önemli faktörler. Sirkadiyen ritim, metabolizma hızıyla, dolayısıyla kişinin yaşıyla doğrudan bağlantılı olduğu için, bebekler, gençler ve yetişkinler birbirinden farklı sirkadiyen ritim özellikleri gösterebilirler. Bu nedenle aslında sirkadiyen ritme uygun bir yaşam tarzı mümkün olsa da, gün ışığına maruz kalınan süre, beslenme alışkanlıkları, uyku düzeni, bedenin fizyolojik gelişimi gibi pek çok faktör, sirkadiyen ritmimizde farklılaşmalara sebebiyet verebiliyor.

İlginizi çekebilir: Verimli uyku uyuyup mutlu uyanmak için uygulayabileceğiniz yöntemler

Yaşlara göre sirkadiyen ritim

Sirkadiyen ritmin oluşması ve değişmesi, yaşlara göre farklılıklar gösterebiliyor. Bebeklerde doğumun ilk zamanlarında sirkadiyen ritim henüz oturmamışken, yaşlılık döneminde de hormonal değişimlere bağlı farklılaşmalar gözlemlenebiliyor. 

1. Bebeklerde ve çocuklarda sirkadiyen ritim

Yeni doğmuş bebekler çevresel değişimleri algılayabilmeleri için ihtiyaç duydukları duyuları henüz gelişmemiş olduğu için, birkaç aylık olana kadar sirkadiyen ritim geliştiremezler. Bebeklerin ilk aylarda sirkadiyen ritim geliştirememelerinin en somut göstergesiyse, uykularının belirli bir düzende olmaması. Bebeklerin sirkadiyen ritmi, bedenlerinin çevresel uyaranlara göre değişmesi ve bulundukları ortama yavaş yavaş adapte olmalarıyla birlikte başlar. Bebekler 3 aylıkken bedenlerinde melatonin salgılanmaya başlar ve 2 ay 9 ay arasındaki dönemde de vücudu uyanık ve tetikte tutmaya yardımcı olan kortizol hormonu salınımı başlar. Sirkadiyen ritmin oluştuğu ve bedenin çalışma mekanizmasının olgunlukla birlikte düzene oturduğu çocukluk döneminde, bebeklik dönemine göre çok daha düzenli bir uyku döngüsü geliştirilir. Çocukluk döneminde bedenin sirkadiyen ritme uygun şekilde çalışması için 9 ya da 10 saatlik uykuya ihtiyaç duyulur.

İlginizi çekebilir: Bebeklerin yetişkinlerden çok daha garip olduğunu gösteren 9 özellik

2. Ergenlerde sirkadiyen ritim

Çocukluktan ergenliğe geçildiğinde, bedende gözlemlenen radikal değişimlerle birlikte sirkadiyen ritim de dönüşüme uğrar ve uyku-uyanıklık döngüsünde de bununla bağlantılı değişimler gerçekleşir. Çocukluk dönemindeki erken uyuma saati, ergenlik dönemindeki çocuk kendini çok daha enerjik hissettiği ve yorulmadığı için gecenin geç saatlerine sarkma eğilimi gösterir. Bunun sebebi, tüm hormonlarla birlikte melatonin hormonunun salgılanmasında da değişim yaşanmasıdır. Ergenlerde melatonin hormonu salınımı, tıpkı yetişkin bir bedende olduğu gibi, gece 10 ya da 11’den önce başlamaz. Melatonin hormonunun salgılanma saatlerinde yaşanan bu değişim, ergenlerin sabah daha fazla uyuma ihtiyacı duymasına sebep olabilir. Çocuklar gibi 9-10 saat uykuya ihtiyacı olan ancak melatonin hormonu salgılanmadığı için ancak gecenin geç saatlerde uyuyabilen ergenlerin sabah uyanmakta zorluk çekmeleri oldukça normaldir.

İlginizi çekebilir: Çocuk ve ergen gelişiminde uykunun önemi: Okul saatleri ve daha fazlası

3. Yetişkinlerde sirkadiyen ritim

Yetişkinlik döneminde bedende görece daha yavaş ve daha az değişim yaşanması, ayrıca çevresel koşullara çok daha kolay adapte olunabilmesi sirkadiyen ritimin de daha düzenli ve tutarlı işlemesine zemin sağlar. Yetişkinlik döneminde eğer kişi uyku, yemek, egzersiz ve çalışma saatlerini bedeninin doğal ritmine uygun şekilde düzenleyebilirse, yani sirkadiyen ritme uygun bir yaşam stili geliştirebilirse bedeninin tüm fonksiyonları sağlıklı şekilde çalışmaya devam eder. Sağlıklı bir yetişkinin günde 7-9 saat arası uykuya ihtiyacı olduğu düşünülürse, günlük yaşam alışkanlıklarının da bu döngüye ve melatonin salınımına uygun olarak düzenlenmesi daha üretken ve daha sağlıklı yaşayabilmenin olmazsa olmazı. Yetişkin bir bireyin bünyesinde melatonin salınımı genelde saat 11 civarı başlar. Bedenin en yoğun ve enerjisiz hissettiği saatlerse bu salınımın en yoğun olduğu gece 2-4 ya da 1-3 aralığıdır. Orta yaşlardan yaşlılık dönemine geçildiğinde, sirkadiyen ritimde bazı değişimler gözlemlenebilir. Yaşlılık dönemindeki bireyler görece daha erken uyuma ve sabahın çok erken saatlerinde uyanma eğiliminde olabilirler. Sirkadiyen ritimdeki bu değişimler, yaş almanın kaçınılmaz ve bir o kadar da normal bir sonucu.

İlginizi çekebilir: Hızlı yaşlanma belirtilerine karşı yapmanız gerekenler

Sirkadiyen ritim ve uyku

Bazen sirkadiyen ritminizdeki değişiklikler, sirkadiyen ritim uyku bozukluğu gibi daha ciddi bir durumun işareti olabilir. Sirkadiyen ritme bağlı bozukluklardan en yaygın olan ikisi gecikmiş uyku evresi problemi ve ileri uyku evresi problemi. Düzensiz bir vardiyada çalışıyorsanız, körseniz ya da ergenlik dönemindeyseniz, sirkadiyen ritme bağlı uyku problemleri yaşamanız daha olası olabilir.

Gecikmiş uyku evresi problemi aslında tam olarak ‘yatağa girdiğiniz halde birkaç saat boyunca dönüp durup bir türlü uykunuzun gelememesi’ durumu. Özellikle ergenlerde ve genç yetişkinlerde görülme sıklığı bir hayli yüksek olan bu durum pek çok kişinin kendisini ‘ben gece insanıyım’ şeklinde tanımlamasına neden olsa da, aslında sadece sirkadiyen ritme bağlı bir uyku problemi. İleri uyku evresi problemiyse, gecikmiş uyku evresi probleminin tam tersi. Yani, gece herkesten birkaç saat kadar önce erken uyumak ve bunun doğal sonucu olarak sabahları kendi kendine, çok erken saatlerde uyanma durumu.  

İlginizi çekebilir : En sık karşılaşılan uyku problemleri ve çözüm önerileri

Sirkadiyen ritme bağlı uyku bozuklukları gece uyumakta zorluk çekmenize, uykunuzun sık sık bölünmesine ya da uykunuzu alamadan uyanıp tekrar uyuyamamanıza neden olacağı için günlük yaşamınızı sağlıklı şekilde sürdürmenize engel olabilir. Bu rahatsızlıklar;

  • Uykusuzluk,
  • Sık sık uykunun bölünmesi,
  • Sabah uyanmakta zorluk yaşama,
  • Gün boyunca yorgun, bitkin ve halsiz hissetme,
  • Depresif ve stresli ruh hali gibi semptomlarla kendini gösterebilir.

Sirkadiyen beslenme: Sirkadiyen ritim ve beslenme ilişkisi

Geç saatlerde yemek yedikten sonra rahatsız hissetmeniz, hazımsızlık yaşamanız ya da kilo almanız oldukça normal. Zira beslenme alışkanlıklarınızın da sirkadiyen ritme uygun düzenlenmesi aslında biyolojik olmaktan çok evrimsel bir temele dayanıyor. Avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sürdüren ilk insan için günün aydınlık olan saatleri avlanmak ve avlandıklarıyla karnını doyurmak, günün karanlık olan gece saatleri ise dinlenmek ve uyumak için kullanılan zaman dilimleriydi.  Oldukça uzun bir zaman dilimi boyunca bu düzene uygun yaşayan insan beyni de bu yaşam stiline ve alışkanlıklara uygun olacak şekilde gelişti. İnsanın evrim sürecinin oldukça küçük bir bölümünü oluşturan modern yaşam, beynin yapısının değişmesi ve yeni bir sirkadiyen ritim geliştirilmesi için yeterince uzun bir zaman dilimi değil. Bu nedenle özellikle gece geç saatlerde yenen ağır yemekler, düzensiz uyku gibi çevresel etmenler biyolojik saatinizde, dolayısıyla bedendeki pek çok sistemde tutarsızlık yaratabiliyor.

Sirkadiyen beslenme, bir günün döngüsüyle uyum içinde, biyolojik saate uygun beslenme anlamına geliyor. Güneşin doğuşundan batışına kadar olan gündüz saatlerinde yemek yiyip güneş battıktan sonra oruç tutarak hiçbir şey yemediğinizde beyniniz ve sindirim sisteminiz evrimsel olarak alışık olduğu döngüye uygun beslenmiş oluyor. Güneş battığında beyniniz bedeninize uyumaya hazır olduğunuza dair sinyaller veriyor ve tüm sistemlerde olduğu gibi sindirim sistemindeki organlar da dinlenme moduna geçerek sindirim fonksiyonlarını yavaşlatmaya başlıyor. Bu zaman diliminde dinlenme modunda olan, uyumaya hazırlanmış bedeninizi çalışmaya zorladığınızda sindirim ve dinlenme aktiviteleri aynı anda gerçekleştirilemediği için sindirim sistemi sindirime odaklanıyor ve uyku moduna geçmeniz uzun bir zaman alabiliyor. Dolayısıyla sirkadiyen ritme uygun beslenmemek, sağlıklı bir metabolizma için gerekli olan sağlıklı bir uyku döngüsü oluşturulmasını da olumsuz etkileyebiliyor. Aralıklı oruç ve Ayurvedik beslenme pratikleri gibi sirkadiyen ritme uygun beslenme stillerine dair detaylı bilgileri önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağız. Belki de ne zaman yediğiniz, en az ne yediğiniz kadar önemlidir, ne dersiniz?

İlginizi çekebilir: Ne yersen o olursun, uyurken bile: Beslenme düzeni, biyolojik saat ve uyku kalitesi ilişkisi

Sirkadiyen ritmin sağlık üzerindeki etkileri

Sirkadiyen ritme uygun br beslenme, uyku ve çalışma düzeni belirlemek ve doğadaki karanlık-aydınlık döngüsüne uygun yaşamak bütünsel sağlık için son derece önemli. Sirkadiyen ritminizin bozulduğunu anlamanızın en kolay yolu, uyku düzeninizi izlemek. Her ne kadar tüm sistemlerin çalışması olumsuz etkilense de, sirkadiyen ritme bağlı bozuklukların kendilerini ilk gösterdikleri yer genelde uyku kalitesindeki bozulmalar oluyor. Sirkadiyen ritmin bozulmasından etkilenen diğer beden bölümleriyse şöyle;

  • Organlar
  • Kardiyovasküler sistem
  • Metabolizma hızı
  • Mide ve bağırsak sistemi
  • Cilt

Ayrıca sirkadiyen ritmin bozulmasıyla birlikte vücudun tüm sistemlerinde yaşanan bozulmalar, diyabet, obezite ve ruh sağlığı problemlerine daha açık hale gelmenize zemin hazırlayabilir. Hafıza problemleri, enerji eksikliği, yaraların yavaş iyileşmesi gibi problemler de sirkadiyen ritmin bozulduğunun önemli işaretlerindendir.

İlginizi çekebilir: Vücudumuzun gönderdiği ve dikkate almamız gereken sinyaller

Sirkadiyen ritim neden bozulur?

Günlük çalışma temponuzu, sosyalleşmeye ayırdığınız zamanı, yolda geçirdiğiniz süreyi ve sahip olduğunuz onlarca sorumluluğu düşündüğünüzde sirkadiyen ritme uygun yaşayabilmenin pek de mümkün olmadığını düşünebilirsiniz ve bu düşüncenizde oldukça haklısınız. Araştırmalar her ne kadar sirkadiyen ritme uygun yaşamanın gerekli olduğunu söylese de, modern dünyanın bize sunduğu yaşam stilleri ve alışkanlıklar sirkadiyen yaşama uygun, senkronize bir yaşam sürdürmemize pek de müsaade etmiyor. Hepimizin hayatında sirkadiyen ritmimizin bozulmasına yol açan, biyolojik saatimizle günlük programımızın dengede olmasını engelleyen çok fazla çevresel faktör söz konusu. Örneğin, vardiyalı çalışma saatlerine göre düzenlenmiş bir programınız varsa ya da farklı zaman dilimlerine yolculuk etmek durumundaysanız (örneğin pilot ya da hostesseniz) uyku düzeninizi doğal ışık-karanlık döngüsüne göre düzenlemeniz mümkün olmayacaktır. Benzer şekilde, çalışma saatleriniz sabit değilse ve çok fazla mesaiye kalmak durumundaysanız, melatonin hormonunuzun salgılandığı saatlerde de, ne kadar yorgun hissetseniz de çalışmak durumunda kalabilirsiniz.

Uyku saatlerinin gece ve gündüz saatlerine, yani aydınlık-karanlık zamanlara göre düzenlenmesinin dışında hormonlarınızın salgılanmasını etkileyen ilaçlar kullanıyorsanız, çok stresli bir yaşamınız varsa ya da ruh sağlığınızla ilgili problemler yaşıyorsanız, duyularınızla ilgili fizyolojik bir probleminiz varsa (körlük gibi), uyku alışkanlıklarınız zayıfsa (örneğin, ışıklar açık uyuyorsanız), gece geç saatlerde yeme alışkanlığınız varsa, yüksek miktarda kafein tüketiyorsanız ya da uyumadan önce yapay ışığa maruz kalıyorsanız (telefonunuzla sosyal medyada gezinmek gibi) sirkadiyen ritminiz bozulabilir ve sağlığınız bu ritimdeki dengesizlikten ve tutarsızlıktan olumsuz etkilenebilir.

İlginizi çekebilir: İş-özel yaşam dengesi nasıl kurulur: Bu dengeyi kurmanıza yardımcı olacak 3 ipucu

Sirkadiyen ritme nasıl geri dönülür?

Sirkadiyen ritme geri dönmenin en etkili ve kalıcı çözümü, kendi uyku ve uyanıklık döngümüzü doğanın karanlık-aydınlık döngüsüne uyumlamaktır. Bunu yapabilmek için ihtiyaç duyabileceğiniz sirkadiyen ritme uygun uyku, beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleriyle ilgili detaylı yazıları önümüzdeki günlerde sizlerle paylaşacağız. Ancak sirkadiyen ritme geri dönmeniz ve tekrar adapte olmanız konusunda yardımcı olabilecek küçük ama etkili bazı sağlıklı yaşam alışkanlıkları şunlar:

  • Günün tüm saatlerinde uygulayabileceğiniz sağlıklı yaşam alışkanlıklarından rutinler oluşturun. Örneğin; her sabah güneşle uyanabilir, soğuk duş alabilir, egzersiz yapabilir; üretkenliğinizin tavan yaptığı öğle saatlerinde en önemli ve öncelikli işlerinizi tamamlayabilir, melatonin hormonunun salgılanmaya başlayacağı ve vücudunuzun uyku moduna geçiş yapacağı akşam saatlerinde yoga, meditasyon, kitap okuma, bitki çayı içme gibi rahatlatıcı rutinler oluşturabilirsiniz.
  • Uyanıklığınızı desteklemek için doğal ışığın en yüksek seviyede olduğu gündüz saatlerini mümkünse kapalı bir alanda değil açık havada geçirmeye çalışın.
  • Bedeninizin ürettiği fazla enerjiyi dışarı atması ve uyanıklık halinden uyku haline daha rahat geçebilmesi için her gün düzenli olarak egzersiz yapmaya çalışın.
  • Uyuduğunuz ortamın mümkün olabildiğince karanlık, sıcaklığının uygun bir derecede ayarlanmış ve yatağınızın konforlu olduğundan emin olun.
  • Akşam saatlerinde alkol, kafein, nikotin gibi uyarıcılar içeren hiçbir şeyi bedeninize almayın.
  • Sirkadiyen ritim tamamen ışık-karanlık döngüsüyle senkronize çalıştığı için, özellikle havanın karanlık olduğu akşam saatlerinde yapay ışıklardan uzak durun. Telefon, televizyon, bilgisayar gibi yapay ışık kaynaklarını uyumadan en az bir saat önce kapatın. Aydınlatmalarınızda loş ışıkları tercih edin.
  • Akşam saatlerinde dijital yaşamdan analog yaşama geçiş yapın. Elektroniklerinizi kapadıktan sonra kitap okuyabilir, meditasyon yapabilir, günlük yazabilir ya da yoga gibi esnetici ve rahatlatıcı egzersizler yapabilirsiniz.
  • Havanın aydınlık olduğu öğle ya da akşam saatlerinde uyumaktan kaçının.

Yaşayan organizmalar olarak tüm gün boyunca aynı enerjiye sahip olmamız mümkün değil. Gün içinde karşılaştığımız bazı problemler, sorumluluklar ve tehlikeler sürekli tetikte ve uyanık durumda kalmamızı gerektirirken, bu hızlı ve enerjik tepkiler vermemiz gereken durumların dışında kalan zamanlarda bedenimizin dinlenmeye, uyumaya, yemeye ve enerji toplamaya ihtiyacı var. Sirkadiyen ritim de tam olarak bu düzene uygun şekilde gelişmiş bir biyolojik saat mantığıyla işliyor. Gece uyumak istememizin, gündüzse uyanık kalıp üretken işlerle ilgilenmemizin temelinde doğanın kendi döngüsüyle uyumlanma isteğimiz, içgüdüsel ve fizyolojik olarak doğaya adapte olma eğilimimiz var.

Kaynaklar: Healthline, Do Fasting, Zero Fasting, Psychology Today

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale