X

Sağlıklı iletişim nedir: İletişimin 4 boyutu ve etkili iletişim stratejileri

Saatlerce hiç susmadan konuşmak, üstesinden gelemediğimiz zorlu duyguları paylaşarak hafiflemek, ihtiyaçlarımızı karşılamak, hikayelerimizi nesilden nesile aktarmak, bazense sadece güvende olduğumuzu hissetmek… İnsan, doğası gereği hem diğer insanlarla hem de bütün doğayla etkileşimde olan, sosyal bir varlık. Hem kendimizle hem de diğer insanlarla kurduğumuz ilişkinin en önemli parçasını, sözlü ya da sözsüz iletişim araçları oluşturuyor. Bu nedenle sağlıklı iletişim kurabilmek, insanın en temel ihtiyaçları arasında yer alıyor.

Diğer insanlarla bağlantı kurmaya olan sınırsız isteğimiz ihtiyaçlarımızı karşılamanın yanı sıra, mutlu bir yaşam sürdürmenin ve potansiyelimizi gerçekleştirmenin gereklilikleri arasında yer alıyor. Tam 75 yıl süren ve mutlu bir hayatın sırlarını keşfetmeyi amaçlayan “Grant and Glueck Study”, hepimizin bildiği adıyla ‘Harvard Mutluluk Araştırması’mutlu bir hayatın sırlarını , mutlu ve anlamlı bir hayatın ancak kaliteli ve anlamlı ilişkiler kurarak mümkün olabileceğini söylüyor. Başarılı bir sosyal hayatın kilidini açan anahtar ise: Sağlıklı ve etkili iletişim becerileri!

Peki, özellikle sosyalleşmenin çok daha zor hale geldiği pandemi döneminde sağlıklı iletişim becerilerini canlı tutabilmek mümkün mü? Sağlıklı iletişim ne demek ve bazı insanlarla, bazı durumlarda sağlıklı iletişim sürdürebilmemiz neden çok daha zor? İletişimde yaşanan zorlukların ne kadarına biz sebep oluyoruz, ne kadarı karşı tarafın ‘suçu’? Çok fazla iletişimde olmak ya da hiç iletişim kuramamak arasındaki dengeyi sağlamanın formülü ne? Romantik ilişkilerimizde diğer ilişkilerimize kıyasla daha fazla iletişim problemi yaşamamızın sebebi ne olabilir?

Bu haftanın temasında, sağlıklı iletişimin oluşum mekanizmasını, sağlıklı iletişim kanallarında tıkanıklık yaratan ‘iletişim blokajlarını’, romantik ilişkilerde iletişimin neden önemli olduğunu ve nasıl farklılaştığını tüm detaylarıyla inceledikten sonra; bilimsel araştırmalarla desteklenmiş sağlıklı ve etkili iletişim stratejilerini sizlerle paylaşacağız.

Ancak öncesinde sağlıklı iletişim nedir, neden önemlidir, neden bazılarımız için zorken bazılarımızda kaygıya neden olabilir yakından inceleyelim.

Sağlıklı iletişim neden önemli?

Biliçdışımızın en derinlerini araştıran Sigmund Freud’tan bağlanmanın temellerini inceleyen John Bowlby’e, insanın en temel ihtiyaçlarını hiyerarşik bir düzende kavramsallaştıran Abraham Maslow’dan insanın yaşamda ilerlemesinin merkezinde ‘sosyal ilgi’nin olduğunu savunan Alfred Adler’e; geçmişten günümüze insanın doğasını araştıran tüm psikoloji ekollerinin en önemli ortak noktası insanın sosyal bir varlık olduğu, kişiliğinin dış dünyayla kurduğu iletişimle şekillendiği ve bağlanmaya, bir gruba ait olmaya ihtiyaç duyduğu gerçeği. Kurduğumuz anlamlı, kaliteli ve samimi sosyal etkileşimlerin öznel iyi oluşumuzu artırmasının, kendimizi mutlu ve güvende hissettirmesinin ve yaşam tatmini sağlamasının nedeni de bu temel ihtiyacın karşılanmasıyla ilgili.

Farkında olmasak da, hemen hemen tüm davranışlarımız gün içinde bu ihtiyaç etrafında şekilleniyor. Yoldan geçen birine gülümsemek, hiç konuşmasak bile birinin telefonunu çaldırmak, sevdiğimiz biri zarar gördüğünde yüzümüzde oluşan korku ifadesi, duygularımızı sözle aktarmak, sarılmak, el sallamak, birinin yüzüne bakmak, dinlemek için öne eğilmek gibi sözlü ve sözsüz pek çok davranışımız dış dünyayla bağlantı kurmamızı sağlayan iletişim araçları. Peki, birinin gözlerinin içine bakmak rahatsız edici olamaz mı? Konuşurken seçtiğimiz her kelime karşı taraf üstünde gerçekten bu kadar etki bırakıyor mu? Bağlanma ihtiyacını karşılayabilmek için herkese sarılmak ya da dokunmak, sağlıklı iletişim kurduğumuz anlamına mı geliyor? İletişimin neden önemli olduğunu anlayabilmek, iletişim becerilerini geliştirmek ve iletişim blokajlarının farkında olmak için öncelikle sağlıklı iletişimin ne demek olduğunu zihnimizde netleştirmemiz gerekiyor.

Sağlıklı iletişim nedir?

İletişim denildiğinde hepimizin ilk aklında beliren ilk şey karşılıklı konuşan iki kişi ve bu basit çıkarımımızda çok da haksız değiliz. İletişimle ilgili tüm modeller, iletişimin genellikle bir verici ve bir alıcı arasında gerçekleştiğini, gönderen tarafından kodlanan (genelde sözlü/yazılı dil ve beden dili) ve alıcı tarafından kodu çözülen bir mesajı içerdiğini temel alıyor. Ayrıca alıcının mesajımıza verdiği yanıtlar, iletişim kurulan kanalı tıkayabilecek olası blokajlar ve dikkat dağıtıcılar da iletişimin bir parçası olarak kabul ediliyor.

İletişimin ilk adımı olan mesajın kodlanması süreci, mesajı iletenin düşüncelerini iletilebilir mesajlara dönüştürmesini ifade ediyor. İletişimin ikinci basamağındaysa alıcı, gönderen tarafından iletilen sözlü ya da sözsüz tüm mesajları yorumluyor ve bu döngü böyle devam ediyor.

Teoride iki cümleye sığan ve anlaşılması son derece basit gibi görünen iletişim süreci, söz konusu uygulamaya gelindiğinde insana dair tüm kompleks süreçlerin süzgecinden geçerek, karmaşık bir hal alabiliyor. İletilen mesajın okunması kişisel değerlerle, yargılarla, kalıplaşmış inançlarla ve alıcının dünyayı nasıl algıladığıyla yakından ilgili olduğu için başka birinden gelen hiçbir mesajın kodunun önyargılardan arınmış şekilde çözümlenebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla bize iletilen mesajları nasıl okuduğumuz, teoride anlatılan nesnel gerçeklikten çok uzakta. Hepimizin, kendi gördüğümüz dünya resmini oluşturan özgün filtreleri ve eşsiz algılama stilleri var. İletişim sürecini çok daha karmaşık hale getiren şeyse, alıcının değerlendirmesinin öznelliği kadar, gönderenin mesajının da neredeyse hiçbir objektiflik taşımıyor oluşu. Oliver Sacks’ın da dediği gibi ‘Yalnızca başkalarına ne düşündüğümüzü söylemek için değil, aynı zamanda ne düşündüğümüzü kendimize de söylemek için konuşuyoruz.” Yani konuşma ve iletişim düşünme sürecimizin ayrılmaz bir parçası ve düşünmenin kompleks süreci, iletişim sürecimizde de geçerli.

Sağlıklı iletişimin temelleri: Dört Boyutlu İletişim Modeli

En bilinen iletişim modellerinden biri olan Dört Boyutlu İletişim Modeli’nde, iletişime dahil olan mesajların dört farklı yönü olduğu ifade ediliyor:

  1. Gerçek: Ne hakkında bilgi veriyorum? (veriler, gerçekler, olgular, ifadeler)
  2. Kendini açığa vurma: Gerçek bilgiye eklediğim, kendimle ilgili bilgiler.
  3. İlişki: Alıcı hakkında ne düşündüğümüz (alıcıyla aranızda nasıl bir bağ olduğu hakkında bilgiler)
  4. Çağrı: Alıcıya yaptırmak istediğimiz (alıcıyı etkileme girişimi)

İletişime dahil olan her bir mesajın bu dört farklı boyutu birbirinden çok farklı süreçler izleyerek karşı tarafa iletiliyor. Örneğin, partnerinize ‘şeker kavanozu boş’ dediğinizde, kavanozda şeker kalmadığı mesajını iletmekten çok partnerinize kavanozu boşaldığı zaman doldurması için bir uyarı yapıyor olabilirsiniz.

Tıpkı ilettiğimiz mesajlarda olduğu gibi, aldığımız mesajlarda da vericinin ilettiği şeyi bu dört boyuttan birinde daha baskın şekilde algılama eğilimi gösterebiliyoruz. Yukarıdaki örnekten ilerlemek gerekirse, eğer partnerinizin ‘ilişki kulağı’ daha iyi eğitilmişse, sizin ‘şeker kavanozu boş’ mesajınızı ‘Kavanozu doldurmayı unuttuğun için güvenilmez birisin!’ şeklinde duyma eğiliminde olabilirsiniz. Yaşamın ilk yıllarından beri deneyimlerimizle gelişen iletişimin bu dört boyutunun tümünde yetkinlik kazanmak, aldığımız mesajları çok daha hızlı analiz etmemize ve amacını saniyeler içinde anlamamıza olanak tanıyor. 

Ancak bir taraftan da, hem gönderenin hem de alıcının bu dört yöndeki temel vurgusu, sağlıklı iletişim için bir engel oluşturabiliyor. Bu noktada, duyduğumuz şeyin karşımızdaki kişinin anlatmaya çalıştığı şey olmayabileceğinin farkında olmak ve hiçbir zaman kesin değerlendirmeler yapmamak oldukça önemli. Kendinizi yaşamınızdaki farklı insanlarla iletişim kurarken biraz gözlemlerseniz, iletişimin bu dört boyutundan hangisinin sizde daha baskın olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Karşınızdakinin her cümlesine itiraz ediyor musunuz? Kendinizi sık sık sorgulanmış gibi hissediyor musunuz? Verilen mesajların imalarla dolu olduğunu mu yoksa net bir şekilde iletildiğini mi düşünüyorsunuz?

Sağlıklı iletişim kurabilmek için iletişimin bu dört yönün, her an farkında olmamız gerekiyor. Bundan sonraki süreçte, size iletilen herhangi bir mesajı iyi anlayamadığınızı düşündüğünüzde bu dört yönden değerlendirmenizi yapabilirsiniz. ‘Bana iletilen bu mesajı başka biri duymuş olsa nasıl yorumlardı?’ sorusunu aklınızda bulundurarak, mesajla iletilmek istenen objektif gerçekliğe odaklanmaya çalışın ve karşınızdaki kişinin size anlatmaya çalıştığı şeyi doğru anlayıp anlamadığınızı netleştirmek için soru sormaktan çekinmeyin.

İlişkinizde hiç iletişim yoksa…

En önemli ve en temel iletişim becerilerinden biri dinlemedir. Derin, anlamlı ve pozitif ilişkiler ancak tüm tarafların birbirini dinlemesiyle mümkün olabilir. Aile ilişkisi, arkadaşlık ilişkisi ya da romantik ilişki… Herhangi bir ilişkinizde iletişimin olmadığını düşünüyorsanız, iki taraftan birinin ya da her iki tarafın da birbirini dinlemiyor olması olasıdır. Bazen iki tarafın da haklı olduğunu kanıtlama çabası, bazen de konuşurken başka şeylerle ilgilenmek ve ilgiyi mesaj iletmeye çalışan kişide tutmamak etkili dinlemenin, dolayısıyla sağlıklı iletişim kurmanın önündeki en büyük engel olabilir. İletişim konusunda dinlemeyle ilgili yapılan en yaygın hatalar:

  • Karşınızdaki kişi konuşurken zihninizde farklı düşüncelerin olması ya da hayal kurmak,
  • Karşı tarafın söylediklerinden sonra ne söyleyeceğinizi planlamak,
  • Karşı tarafın size ilettiği cümlelerdeki olası mesajları tahmin etmeye çalışmak,
  • Akılda önceden belirlenmiş, belirli bir hedef ve gündemle ilerlemek.

Aktif dinleme, karşımızdaki kişi bir şeyler anlatırken konuşmamaktan çok daha fazlasıdır. Karşımızdaki kişiye gerçekten ilgi göstermeyi, merak etmeyi ve yönelmeyi gerektiren bir sanattır. Aktif dinleme en temelde şu davranışları içermelidir:

  • Beden dilinizle, bakışlarınızla, oturuşunuzla ve postürünüzle dikkatinizin karşı tarafta olduğunu gösterin.
  • Kendi düşüncelerinize değil, karşınızdaki kişinin aktardığı düşüncelere odaklanın.
  • Yargılamayın, eleştirmeyin, anlatılanları sadece kendi değerleriniz çerçevesinde değerlendirmeyin.
  • Sessizliğe tolerans gösterin. Kendinizi sürekli konuşmak zorundaymışsınız gibi hissetmeyin.

Sağlıklı iletişim kurmanın yolları

İletişim becerilerini geliştirmenin oldukça etkili stratejileri var. Özellikle Marshall B. Rosenberg tarafından geliştirilmiş olan Şiddetsiz İletişim Modeli, sağlıklı ilişkiler oluşturmak için yapmanız ve yapmamanız gerekenlerle ilgili yapılandırılmış bir çerçeve sunmak konusunda son derece başarılı. Yaşanan iletişim problemlerine yargıdan uzak ve objektif bir bakış açısıyla yaklaşmanın yollarını sunan bu yaklaşım, karşımızdakini değil kendi algımızı değiştirmeye odaklanıyor. Gözlem ve yorumlama, duygular ve düşünceler, ihtiyaç ve strateji, talep ve istek olmak üzere dört boyutlu bir farkındalık çerçevesi sunan Şiddetsiz İletişim Teknikleri’ni ilerleyen günlerde sizlerle detaylı olarak paylaşacağız.

Ancak özet olarak, tüm ilişkilerinizde daha sağlıklı iletişim kurmak için dikkat etmeniz gereken en önemli şeylerin başında, iletişimin ne kadar karmaşık bir süreç olduğunun farkında olmanız ve bu farkındalıkla hem karşı tarafa mesaj iletirken hem de aldığınız mesajları okurken daha dikkatli olmanız geliyor.

İletişim hatalarının farkında olun

Hepimiz, başkalarına kafa karıştırıcı mesajlar gönderebiliyor ve karşımızdaki kişinin gönderdiği mesajları olduğu gibi almakta zorlanabiliyoruz. Yukarıda bahsettiğimiz karmaşık süreçler, iletişimlerimizde hiç hata yapmadan ilerleyebilmenin mümkün olmadığının en önemli göstergeleri. Dolayısıyla iletişim sırasında hiç hata yapmamaya çalışmaktansa, gönderdiğiniz ve aldığınız mesajların tamamında hata payı olabileceğini göz önünde bulundurarak konu her ne olursa olsun anlayışlı, nazik ve hoşgörülü bir tutum sürdürmeniz sağlıklı iletişim kurabilmeniz açısından son derece önemli.

Kullandığınız dile dikkat edin

Karşı tarafa iletmek istediğiniz mesajın içeriği kadar o mesajı nasıl ilettiğinizle de son derece önemli. İletişimin 4 boyutunu göz önünde bulundurarak, her bir kelimenizi ve cümlenizi alıcıya göre şekillendirin. Çoğu zaman en yakın dostlarımızın, ebeveynlerimizin, partnerimizin ya da çalışma arkadaşlarımızın ihtiyaçlarımızı, duygularımızı biz söylemeden anlamalarını ve buna göre davranmalarını beklesek de, düşünce okuma gibi bir becerileri yoksa bunu yapabilmeleri mümkün olmayacaktır. Bu nedenle sağlıklı iletişim kurabilmek için mesajlarınızı karşı tarafa nasıl iletmeniz gerektiği konusunda stratejik davranmalısınız.

Karşı tarafın ilettiğiniz mesajı iletmek istediğiniz şekilde algıladığından emin olun

Herhangi bir konuşmanızda, karşınızdan duyduklarınız sizi şaşırttıysa ya da beklemediğiniz bir tepkiyle karşılaştıysanız doğru anlayıp anlamadığınızı/doğru anlaşılıp anlaşılmadığınızı test etmeniz gerekir. Soru sormak, karşı tarafın cümlelerini tekrar etmek gibi çeşitli yöntemler, birbirinizi doğru anlayıp anlamadığınızı netleştirmeniz konusunda size yardımcı olacaktır. Eğer anlamadığınız, zihninizde havada kalan bir nokta varsa, boşlukları kendi kendinize doldurmaya çalışmayın.  

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale