X

İşten nefret etmek: Bu zor hisle başa çıkmanın yolları

Çalışma hayatı olan her insanın amacı sevdiği bir kariyere sahip olmaktır. Ama gerçek şu ki, işinizi ne kadar severseniz sevin, bir noktada çalışmanın zor ya da sıkıcı geldiği zamanlar yaşayabilirsiniz. Ortalama bir çalışanın, yaşamı boyunca yaklaşık 90.000 saatini işte geçirdiğini düşünürsek “işini sevmemek” veya “işten nefret etmek” son derece sinir bozucu olabilir. Eğer siz de kendinizi “İşimden nefret ediyorum ne yapmalıyım” derken bulursanız, bu sorunun üstesinden gelmek için yapabileceklerinizi yazımızda keşfedebilirsiniz.

“İş yerinde mutlu değilim”: İşten nefret etmek normal mi?

Öncelikle belirtelim, işinizden nefret ediyorsanız yalnız olmadığınızı bilin. Küresel iş yeri hakkındaki 2022 Gallup raporuna göre, çalışanların yalnızca %21’i işine bağlı hissederken, geri kalanı duygusal olarak mesafeli (%60) veya düpedüz perişan (%19) hissediyor!

Daha önce de belirttiğimiz gibi yaşamımızın yaklaşık 90.000 saatini işte geçirdiğimiz düşünülürse, bu tür bir memnuniyetsizlik hayatımızın geri kalanını ciddi şekilde etkileyebilir. Kronik olarak iş konusunda tatminsizlik yaşamak ayrıca zayıflamış bir bağışıklık sistemi, daha düşük benlik saygısı, daha yüksek depresyon ve kaygı oranları, çalışanların ev yaşamlarında ve kişisel ilişkilerinde artan gerginlikle ilişkilendirilmektedir.

Dolayısıyla işten nefret etmek kesinlikle normal. Aynı rapor, dünya genelinde çalışanların yaklaşık yarısının işte stresli hissettiğini, %40’ının endişeli ve %23’ünün kızgın hissettiğini ortaya koydu. Bu da ne yazık ki birçok insanın işinden pek memnun olmadığını, hatta son derece mutsuz olduğunu gösteriyor…

“İşimi sevmiyorum, ayrılmalı mıyım?”

İşinizi sevmeme nedeniniz ne olursa olsun, sevmediğiniz bir işten ayrılmanız son derece anlaşılabilirdir. Bununla birlikte işiniz muhtemelen ana gelir kaynağınız olduğu için bu noktada her zaman çok hızlı aksiyon alamayabilirsiniz. Ayrıca nefret ettiğiniz bir işten ayrılıp başka sevmeyeceğiniz bir işe girmekten de kaçınmalısınız. Bu nedenle iş konusunda harekete geçmeden önce aşağıdaki yanıtlamaya çalışmanız faydalı olabilir:

  • Bu işten ayrıldığınızda faturalarınızı nasıl ödeyeceksiniz? Birikiminiz var mı? Veya hazırda değerlendirebileceğiniz başka bir iş bekliyor mu? İşler arasında kararsız kaldığınızda size destek olabilecek aileniz veya arkadaşlarınız var mı?
  • İşinizden ayrılma nedeniniz tam olarak ne? Neden ortam veya işin kendisi olsun; yeni bir iş ararken nelerden kaçınmanız gerektiğini bilmeniz için bu sorunun yanıtını tam olarak bilmeniz gerekir.

“İşimi sevmiyorum ama çalışmak zorundayım, bu durumda ne yapabilirim?”

Aslında bu sorunun yanıtı, koşullarınıza bağlı olarak değişecektir. Eğer işinize devam etmenin size fiziksel veya zihinsel olarak zarar vereceğini düşünüyorsanız hemen bırakmak doğru karardır. Ancak işe devam etmek sağlık konusunda acil bir tehdit oluşturmuyorsa, gelecek planlarınızı yaparken çalışmaya devam etmeniz mantıklı olabilir.

Çalışmaya ve para kazanmaya devam etmek, bir birikimiz veya güvenebileceğiniz bir aileniz yoksa önemli bir avantajdır. Bu durumda işi bırakmak yerine, daha iyi bir iş bulmak için bir plan yapabilirsiniz. Bunun ne kadar süreceğini hesaplayın ve kendinize bir zaman çizelgesi oluşturun. Tutarlı bir şekilde iş arayın, bir kariyer değişikliği düşünüyorsanız, bir süre eğitim almaya ihtiyacınız olabilir. Tüm bunları göz önünde bulundurun.

“İşimden nefret ediyorum ne yapmalıyım?”

İşten nefret etmek, gerçekten herkes için oldukça zorlayıcıdır. Eğer siz de her şeye rağmen işinizden nefret ediyor ve harekete geçemiyorsanız aşağıdaki stratejiler yardımcı olabilir:

1. Temel nedeni bulun

İşinizde mutsuz olduğunuzda atmanız gereken ilk adım, yaşadığınız memnuniyetsizliğin temel nedenini belirlemektir. Bunun için kendinize şu soruları sorun:

  • Şu anda işle ilgili özellikle sevmediğim şey ne?
  • Ne zamandır böyle hissediyorum?
  • Sihirli bir değneğim olsaydı, şu anki işimi sevdiğim bir işe dönüştürmek için neyi değiştirirdim?

Bu sorular, hayal kırıklığınızın temel nedenini anlamanıza ve tespit etmenize yardımcı olabilir. Ayrıca, mevcut işinizin profesyonel ihtiyaçlarınızı karşılama potansiyeline sahip olup olmadığını belirlemenize de katkı sağlayabilir.

2. Kişisel değerleriniz üzerine düşünün

İşinizden nefret etme nedenlerinizi artık bildiğinize göre şimdi elinize bir kağıt alın ve değerlerinizi yazın. Değerleriniz şirketinizin değerleriyle örtüşüyor mu? Yoksa mevcut işiniz kişisel değer sisteminizle çelişiyor mu? Cevaba bağlı olarak belki de tam bir kariyer değişikliği yapmak isteyeceksiniz. Dolayısıyla daha mutlu bir yaşam için kişisel değer sisteminizi keşfederek onu hayatınız için bir pusula olarak kullanabilirsiniz.

3. İnsanlarla konuşun

İşinizden nefret ediyorsanız, muhtemelen bir değişiklik yapmayı düşünüyorsunuz demektir. İşinizi bırakmalı mısınız? Diğer pozisyonlara bakmaya çalışmalı mısınız? Bu sorulara cevap bulmak için insanlarla iletişim kurmak faydalı olabilir. Bunun için LinkedIn’deki kişilere ulaşın ve bilgilendirici röportajlar isteyin. Farklı departmanlardaki veya ekiplerdeki iş arkadaşlarınızla kahve sohbetleri yapın. Zamanı akıllıca kullanın, kafanızdaki soruları sorun. Dikkatlice dinleyin ve öğrenin.

4. Akıl sağlığınıza dikkat edin

Daha önce de belirttiğimiz gibi işten nefret etmek akıl sağlığınızı ciddi şekilde etkileyebilir. Böyle bir durumda kendinize öncelik vermek ne kadar zor olsa da, ruh sağlığınızla ilgilenmeniz de çok önemli. Eğer stresiniz nedeniyle kendinizi kopuk ve bağlantısız hissediyorsanız, bunun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Bu noktada bir terapist veya koça ulaşmak gibi, ihtiyacınız olan desteği aradığınızdan emin olun.

5. İş dışında neşelenecek bir şeyler bulun

İşinizde mutsuzken akıl sağlığınıza dikkat etmenizin önemini yukarıda açıkladık. İşte bunun bir yolu da sizi mutlu eden diğer şeylere de zaman ayırmaktır. Bu, aileniz ve arkadaşlarınızla daha fazla zaman geçirmek, toplumunuz için gönüllü olmak veya yeni bir eğitim almak gibi bir şey olabilir. Amaç, dikkatinizi ve enerjinizi size tatmin, amaç ve mutluluk sağlayan iş dışı faaliyetlere odaklamaktır.

6. Yeni bir iş aramaya başlayın

İş aramak uzun ve meşakkatli bir süreç olabilir. Sevmediğiniz işinizden hemen ayrılmasanız bile çıkış planınızı yaparak iş aramaya başlayabilirsiniz. Bu noktada kişisel yaşamınızdaki bağlantılar sizi yeni bir konuma yönlendirmeye yardımcı olabilir. İşlere başvurun, başvurduğunuz kadar da ağ kurun. Araştırmalara göre iş arayanların %31’i bir sonraki pozisyonlarını kişisel ağları sayesinde buluyorlar.

7. Duygularınızı düzenli olarak açtığınızdan emin olun

Sürekli işinizden şikayet ederek sevdiklerinize yük olduğunuzu düşünebilirsiniz. Diğer yandan, huzurunuzu korumak adına içinizde tuttuğunuz şeyleri yüksek sesle söyleyebilmek de hissettiğiniz baskıyı azaltmaya yardımcı olabilir. İşle ilgili sıkıntılarınızı paylaşırken arkadaşlarınıza tavsiye veya çözüm aramadığınızı söyleyin. Böylece sadece sizi dinleyeceklerdir. Örneğin hafta sonu, arkadaşınızla yürüyüşe çıkın, en sevdiğiniz mekana gidin ve duygularınızı açıkça paylaşın…

Sonuç olarak işyerini sevmemek, iş hayatı içerisinde her insanın başına gelebilir. Siz de böyle zor bir dönemden geçiyorsanız, cesaretinizin kırılması için hiçbir neden olmadığını unutmayın. Sevdiğiniz bir işi hak ediyorsunuz ve oraya ulaşmak için bazı şeyleri alt üst etmeniz gerekse bile sonunda onu bulacaksınız!

Kaynaklar: betterup, verywellmind, forbes

İlginizi çekebilir: Daha huzurlu bir iş hayatı için öneriler

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale