X

Doğanın iyileştirici gücünü odağına alan filmler

Ara ara hepimiz, içinde kaybolduğumuz modern dünyanın sorunlarından, trafik karmaşasından, şehrin gürültüsünden kaçıp sükunet, sessizlik ve huzurla dolu doğaya sığınmak isteriz. Doğada vakit geçirdiğimizde, çıplak ayağımızla toprağa bastığımızda, bir ağacın gövdesine sarıldığımızda sanki yeniden doğmuş gibi capcanlı hissederiz. Doğa sınırları ortadan kaldırır, hayal dünyamızı alabildiğine genişletir, bize yapabileceklerimizin ve potansiyelimizin en az hayal gücümüz kadar geniş olduğunu gösterir. Doğa hepsinden de öte, içgüdülerimizi fark etmemize, problem çözme becerilerimizi keşfetmemize, hayatın gerçek anlamını bulmamıza ve neden yaşadığımızı daha iyi anlamamıza olanak sunar. Kendimiz hakkında yeni şeyler öğrenmemiz için bir alan yaratır. Doğa, kendini gerçekleştirme, yaratıcılık ve kişisel gelişim üzerine düşünmemizi ve aksiyon almamızı sağlayan, potansiyelimizi keşfetmemiz için sınırsız kaynak sunan bir öğretmendir. Elbette bu değerli öğretmen beyaz perdeye de sayısız defa ilham olmuştur. Doğanın iyileştirici gücünü odağına alan filmler listesi epey uzun olsa da sizin için en önemli yapımları bir araya getirdik.

Şehir yaşamını, alışkanlıklarımızı, sevdiklerimizi, konforumuzu bir anda bir kenara bırakıp her şeye rest çekerek vahşi doğanın içinde yeni bir hayat kurgulamak çoğumuz için ütopik bir hayal gibi görünse de, bunu başarmış olan insanların öykülerinden esinlenen muhteşem yapımlardan hayatla ilgili çıkarabileceğimiz çok fazla ders var. Doğanın iyileştirici gücünü odağına alan ve kişisel gelişiminize katkı sağlayacak önemli mesajlar içeren yapımları izlemenin size de ilham vereceğine şüphe yok…

Yaban (Wild)

Hayatını bir sırt çantasına doldurup yollara düşen bir kadının hikayesi.

Ruhumuzda açılan yaraları doğa iyileştirebilir mi? İlk basıldığı zaman New York Times Best Seller’da birinci sıraya yükselen Wild: From Lost to Found on the Pacific Crest Trail isimli kitaptan uyarlanan Yaban filmi, Amerikalı yazar Cheryl Strayed’in doğaya yönelerek kendini buluş hikayesini konu ediniyor. Filmde, annesinin ölümüyle darmadağın olan hayatını geride bırakmak isteyen Cheryl’in, Amerika’nın en uzun ve tehlikeli yollarından biri olan Pasifik Crest Yolu’ndaki 94 günlük yolculuğunda yaşadıklarına tanık oluyoruz. Tek başına çıktığı bu keşif yolculuğunda, onu tekrar hayata bağlayacak bir neden arayan Cheryl, bir röportajında “Eğer yanlış yola girmeseydim, doğru yolu asla bulamazdım.” diyor. “Pacific Crest Yolu’nu 94 günde yürümek benim için fiziksel bir zorluk olduğu kadar ruhani bir seyahatti de aynı zamanda…” diye ekliyor.

Neler öğrenebiliriz:

İlerlemek istiyorsan korkunla yüzleşmelisin.

Yürüyüşünün ilk gününde, Cheryl tek başına kamp yapmak zorundaydı ve çok korkmuştu. Şunu fark etmişti; eğer korkusuna bir anlık yenik düşse, sahip olmak istediği o yeni hayat elinden uçup gidecekti. Cheryl’in hikayesi, doğanın bütünleştirici gücüyle kendinize olan sevginizi hatırlamanın ve kendinizi yeniden bulabilmenin kanıtı. Şartı ise korkuyla yüzleşebilmek ve üstesinden gelmenin bir yolunu bulmak.

Free Solo

Hayatınızı bile isteye riske atar mıydınız?

Bu film tadındaki etkileyici belgesel, Alex Honnold’un ABD’nin Yosemite Ulusal Parkı’nda bulunan 900 metre yüksekliğindeki, dünyanın tırmanması en zor kayalarından El Capitan’a ip kullanmadan (free solo) yaptığı tırmanışı konu ediniyor. Tırmanmaya babasının yönlendirmesiyle ufak yaşta başlayan Honnold, hayatını tek gözlü bir karavanda, tırmanışı hayatının merkezine koyarak yaşıyor.

Neler öğrenebiliriz:

Herkes korkar; korkuyu hazırlıkla yen.

Ölüm hayatımızdaki en büyük belirsizlik. Honnold’un kendisi de ip kullanmadan yaptığı tırmanışlarında korktuğunu ifade ediyor: “Korkuyla yüzleşmenin en kolay yolu korkuyu kabul etmemek. Eğer gerçekten çok korkarsam, diğer insanlar korkularını nasıl kontrol ediyorsa öyle yaparım. Derin nefes alır, rahatlamaya çalışır ve devam ederim.”

El Capitan’ı hayatının merkezine koyan Honnold, tam 8 yıldır bu tırmanışa hazırlanıyor. Ayağını bastığı her zemini ezberleyerek, gözünde canlandırarak pratik yapıyor. “Belirsizliğin çok düşük bir ihtimal olmasını sağlamaya çalışıyorum. Zaten antrenmanların ve hazırlığın da amacı bu. Her ne kadar tırmanış riskli olsa da, benim için çantada keklik, çünkü gerçekten çok iyi hazırlanıyorum. Bu da kendime olan güvenimi artırıyor ve rahat hissediyorum.”

İlginizi çekebilir: Farkındalığınızı artıracak 5 çevre belgeseli

127 Saat (127 Hours)

Çare insanın kendisidir.

Ödüllü yönetmen Danny Boyle’un filmi 127 saat, 26 yaşındaki genç dağcı Aron Ralston’un kimseye haber vermeden çıktığı yürüyüşte, Utah yakınlarında Moab bölgesinde büyük bir kaya parçasının arasına sıkışmasını ve 5 gün boyunca verdiği hayat mücadelesini konu ediniyor. 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada, iç dünyasıyla baş başa kalan Aaron cesaretinin ve kendi kendisini metrelerce derinlikteki bu çukurdan kurtarmaya yarayacak gücünün farkına varıyor.

Neler öğrenebiliriz:

Güç sadece fiziksel bir olgu değildir.

Zor zamanların üstesinden direnç kazandığımız müddetçe gelebiliriz. Zorluklar, hayatın bir parçası ve kaçınılmaz. Her zaman size yardımcı olacak kişileri etrafınızda bulamayabilirsiniz. Ama sevdiklerinizi, onların hayatınızdaki yerlerini hatırlayarak hayata sıkı sıkı bağlanabilir, kendinizi motive edebilirsiniz. Zorlukları ya aşılamayacak problemler olarak ya da saklı gücünüzü keşfetmek için bir fırsat olarak görebilirsiniz. Seçim tamamıyla size ait.

Boşluğa Dokunmak (Touching the Void)

En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. İpi kesmek mi?

Touching the Void, 1985 yılında iki İngiliz dağcının daha önce hiç kimsenin tırmanmayı başaramadığı Peru’daki Siula Grande zirvesine tırmanış sırasında başlarına gelen kazayı anlatıyor. Birlikte kurtulma ihtimalleri çok düşük olduğu için, hayatındaki en zor kararlardan birini alarak, arkadaşını kendisine ve dolayısıyla hayata bağlayan ipi kesen Simon Yates’ten neler öğrenebiliriz, gelin yakından bakalım.

Neler öğrenebiliriz:

Karar vermek zorundasınız, yanlış olduğunu düşünseniz bile…

Belki de korkuyorsunuz, bulunduğunuz durumu çok riskli buluyorsunuz veya konuya tam anlamıyla hakim değilsiniz. Bu durumlar karşısında tepkiniz donup kalmak olabilir. Hayat bir akış ve akışta var olabilmeniz, dilediğiniz yöne akabilmeniz için bir yön belirlemeniz gerekir. Yoksa nereye gittiğiniz hakkında bir fikriniz olmadan savrulup durursunuz. Her ne kadar yanlış gibi gözükse de, Simone’un verdiği cesur karar hepimize bir hayat dersi niteliğinde. Bu şekilde, hayatınızın akışını siz belirlemiş ve bir sürü fırsatı hayatınıza dahil etmiş olabilirsiniz.

Özgürlük Yolu (Into The Wild)

Özgür olmaktan ve yaşamaktan korkma.

Christopher McCandless’ın (Emile Hirsch) ilham veren gerçek hikayesinden uyarlanan Into the Wild, rahat ve konforlu yaşamını terk ederek Alaska’nın kırsalında hayatının en büyük sınavını vermek, özgürlüğü deneyimlemek ve kendi deyimiyle “yaşamak” için yollara düşen Christopher’ın hikayesini konu ediniyor. Şehrin kirliliğinden, kalabalığından, keşmekeşinden ve içinde bulunduğu sistemin baskısından bunalıp doğaya dönmüş, orada yavaş yavaş kendi özünü ve gücünü keşfetmiş Christopher’ın macera dolu yolculuğunda kendi hayatınızdan çok şey bulabileceğinize eminiz.

Neler öğrenebiliriz:

Yaşadığını hissetmenin yolu bazen her şeyi geride bırakabilmektir, kendini bile.

Ne kadar fazla şeye sahip olursak olalım hayatta gerçek tatmini bulmanın yolu ancak yaşadığını hissetmekle mümkün. Konfor alanımız içinde, her gün aynı rutini sürdürerek, aynı şeyleri yiyerek, aynı insanlarla görüşerek potansiyelimizi keşfedebilmemiz mümkün değil. Hayat, konfor alanımızın dışında başlıyor ve yapabileceklerimiz bazen hayal ettiğimizin çok daha ötesine uzanabiliyor. Bunun içinse bazen hiç düşünmeden her şeyi, kendimizi bile geride bırakıp yeni maceralara atılma cesareti gösterebilmemiz gerekiyor.

İlginizi çekebilir: Netflix’ten ufkunuzu açacak 10 wellness belgeseliNetflix’

Kaptan Fantastik (Captain Fantastic)

Baş kaldırdığınız düzen olmadan hayatınızı sürdürebilmeniz ne kadar mümkün?

Yıllar önce kapitalist düzene ve ailelerine rest çekip ormanda yaşamaya karar veren bir çiftin ormanda 6 çocuklarıyla tamamen kendi kurallarıyla, alışılmışın dışında bir hayat sürmesini konu edinen Captain Fantastic, hepimizin zaman zaman aklından geçen bir yaşam tarzını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yiyeyeceklerini kendileri üreten, evlerini kendi inşa eden, kutladıkları bayramların günlerini kendileri icat eden, hatta çocuklarının eğitimini bile kendileri üstlenen bu aile, annenin vefatından sonra ilk defa şehre giden çocukların karşılaştıkları zorlukları düşündürücü detaylar üstünden bizlerle buluşturuyor.

Neler öğrenebiliriz:

Gitmek zorunda olduğunuz bir iş, hastalanınca gidebileceğiniz bir hastane, okul, market olmadan yaşamak “doğru” değil, bir “tercih”tir.

Kaptan Fantastik her şeyden önce hepimizin sürdürmekte zaman zaman zorlandığı ve “Başka bir hayat mümkün mü?” sorusunu sık sık sormamıza neden olan kapitalist düzeni odağına alan bir sistem eleştirisi. Ancak bunun da ötesinde düzene baş kaldırmayı romantize etmeden, içinde bulunduğumuz toplumdan izole olduğumuzda yaşayacağımız hayatı artı ve eksileriyle, objektif şekilde bize göstermeyi başarıyor. Seçimlerimizin doğru olup olmadığını bir kenara bırakarak yaşadığımız hayatın tercihlerimizle şekillendiğini anladığımız noktada, kendimiz için en uygun hayatı nasıl inşa edebileceğimiz de netlik kazanıyor.

Kumsal (The Beach)

Gitmek mi zor, kalmak mı? Belki de her ikisi de…

Oscar ödüllü oyuncu Leonardo Di Caprio’nun baş rolünde olduğu The Beach, rutin hayatından sıkılıp kendi özünü bulmaya çalışan Richard’ın Tayland’a gidişini ve orada tanıştığı Daff karakteri ile hayatının bir anda değişmesini konu ediniyor. Cennet gibi bir adayı keşfeden ve ütopyasını gerçekleştirdiği için son derece mutlu olan Richard’ın bir süre sonra adada, herkesten uzakta yaşamanın zorluklarıyla yüzleştiği filmde hayata dair sorularınızın birçoğunun cevabını bulacaksınız.

Neler öğrenebiliriz:

Hayallerin ve gerçekliğin savaşında kimin galip geleceğini insan egosu belirler.

Hayallerimizin gerçeklikle çarpıştığı noktada güzel bir rüyadan uyanmış gibi hissedebilir, hatta kendimizi bir kabusun ortasında bulabiliriz. Hayallerimiz, olmak istediğimiz kişi ve yaşamak istediğimiz hayat, bazen dünyayı görmek istediğimiz gibi görmemize neden olabilir. Ancak gerçeklikle yüzleştiğimizde, içgüdülerimiz ve doğamız baskın gelebilir ve hiç istemediğimiz bir insana dönüşmenin bazen seçimlerimizin ötesinde olduğunu keşfedebiliriz. Gerçekçi bir bakış açısıyla hayalperest yanımızı nasıl dengeleyebileceğimize dair önemli dersler içeren bu film, yaşadığınız hayatı sorgulamanıza ve yaşamda kontrol edebileceğiniz ve edemeyeceğiniz şeylerin neler olduğunu çok daha net görmenize yardımcı olacak.

Ayı Adam (Grizzly Man)

Hayatın anlamı insanda değil, doğada gizlidir.

İlk bakışta bir doğa belgeseli hissiyatı veren Grizzly Man, bir doğa belgeselinden çok, seçtiği garip hayat tarzı ile cesaretini kanıtlamış bir hayalcinin öyküsünü konu ediniyor. Timothy Treadwell isimli, kendisine yaşamak için insanların değil ayıların dünyasını seçmiş garip bir adamın hikayesini anlatan belgesel, moden insanın yaşamın anlamını bulmak için çıktığı yolculukta nelerle karşılaşabileceğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 

Neler öğrenebiliriz:

İnsanın anlam arayışı sonu olmayan bir yolculuktur.

İçinde yaşadığımız hayatı sadece insan hayatıyla sınırlandırdığımızda, kendi inşa ettiğimiz fanusta gerçeklikten ve doğamızdan uzak bir yaşam sürmemiz kaçınılmaz. Hayatın anlamı ancak ve ancak kendimizi yaşadığımız evrenin bir parçası olarak görebildiğimizde, sadece diğer insanlarla değil, böceklerle, ayılarla, hatta bitkilerle empati kurabildiğimizde bulabileceğimiz bir olgu. Dolayısıyla toplum normlarına göre “delilik” gibi görülebilecek kararlar, bazen kabuğumuzdan sıyrılmak ve gerçekten yaşadığımızı hissetmek için ihtiyacımız olan yegane şey olabilir. 

Ahtapottan Öğrendiklerim (My Octopus Teacher)

Yaşamımızdaki herkesten ve her deneyimden öğrenecek çok şeyimiz var, bir ahtapottan bile.

Su altı ormanlarının büyülü dünyasına konuk olacağınız bu muhteşem yapım, denize aşık bir adam olan Craig Foster’ın tükenmişlik sendromu ve depresyonla mücadele ettiği bir dönemde, çocukluğunu geçirdiği Atlas Okyanusu’nun Güney Afrika kıyılarındaki Fırtınalar Burnu’na dönmesini ve bu sırada bir ahtapotla kurduğu dostluğu konu ediniyor. Yaklaşık bir yıl boyunca her gün dalarak ahtapotun yaşamıyla ilgili bilgiler ve görüntüler toplayan Craig, ahtapottan öğrendikleriyle kendi hayatını nasıl düzene koyduğunu harika bir arkadaşlık ilişkisi üstünden seyirciye aktarıyor.

Neler öğrenebiliriz:

Yakınlık, samimiyet ve derin ilişkiler hayatımızı dönüştürebilecek güce sahiptir.

Umutsuzluğa düştüğünüz, hayal kırıklığı yaşadığınız ya da kendinizi yaşadığınız dünyadan soyutlanmış hissettiğiniz anlarda yanınızda hiçkimseyi bulamasanız da, doğayla ilişki kurarak yaşama dair aradığınız tüm cevapları bulabilmeniz mümkün. Bakış açınızı dönüştürerek hayatınızı da dönüştürebileceğinizi ve evrendeki ufacık bir canlıyla bile bir ilişki kurmanın hayatınızın dönüm noktası olabileceğini anlatan bu sıcacık filmi izledikten sonra önceliklerinizi tekrar gözden geçirmek isteyebilirsiniz. 

İlginizi çekebilir: Manzaralarıyla akıllardan çıkmayacak, nefes kesen belgeseller

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale