X

Canımızın çektiği bir şeyi yememek neden kötü bir fikirdir?

Yeşil içecekler, smoothie bowlar, tahıllı salatalar ve daha nicesinin sağlıklı yaşamın favori öğünleri arasında olduğu kesin ama canınız şöyle akışkan çikolatalı bir pasta ya da sıcacık dumanı üstünde bir dilim pizza istediğinde ne olacak? Kendinizi ‘kötü’ ya da ‘sağlıksız’ olarak etiketlediğiniz yiyeceklerden canınız çektiğinde nasıl yönlendiriyorsunuz? İradenizle zorlu bir mücadeleye giriyor ya da koşar adım kaçarak uzaklaşmaya mı çalışıyorsunuz? “Canım abur cubur çektiğinde ne olursa olsun karşı koyarım!” diyenlerdenseniz size şunu soralım: Ya bazen gerçekten ihtiyacınız olan bir dilim cheesecake ya da çıtır çıtır bir patates kızartması ise?

Sağlıklı beslenme konusunda dengeli bir anlayışı benimsemek, katı gıda kurallarına uymaktan daha sürdürülebilir.

Doğru beslenmek, elbette ki sağlıklı yaşam için oldukça önemli ancak ‘kötü’ ya da ‘sağlıksız’ olarak etiketlediğiniz tüm gıdaları tamamen kesmek aslında pek de doğru değil. Çünkü canınızın çektiği yiyeceklere direnmek bir irade egzersizi gibi görünse de aynı zamanda hayatınızda başka birçok şeyden de uzaklaşmanıza neden olabilir. Beslenme uzmanlarına göre ‘sağlıklı bir diyet ile canımızın çektiğini yemek’ arasında mutlu bir denge kurmak önemli. Aksi halde işler biraz karışabilir. Beslenme konularını ele alan ünlü yazar Judith Matz’e göre canımız bir şeyi yemek istediğinde o isteğe karşılık vermek gerek; çünkü sağlıklı beslenme konusuna ‘dengeli’ bir şekilde yaklaşmak, katı gıda kurallarına uymaktan çok daha sürdürülebilir.

Matz, “Kendinize bir şeyin yasak olduğunu söylediğinizde, muhtemelen bunu daha sık düşünürsünüz.” diyor ve ekliyor: “Çocukken anne babanızın size bir şeyi yapmamanızı söylemesi o şeyi daha da çekici hale getirmiyor muydu? Öyleyse, bu durum yeme istekleriniz için de geçerli. Aksi halde, aşırı yeme olasılığınız daha da yükselir; çünkü kendinizi o istediğiniz şeyden mahrum bıraktığınızda vücudunuz doğal bir tepki olarak onu daha fazla alma ihtiyacı duyar.” Yani, canınız istediğinde bir parça çikolata yememek için verdiğiniz savaş sonrasında kendinizi paket paket çikolata yerken bulmanıza neden olabilir. Ve bu durum, çok daha sağlıksız bir döngünün oluşmasına zemin hazırlayabilir.

Canınızın çektiğini suçluluk duymadan yemeyi öğrendiğinizde, muhtemelen “sağlıksız” olarak etiketlediğiniz yiyeceklere olan ilgi ve isteğiniz azalacaktır.

Elbette, bazı yiyecekler diğerlerinden daha besleyici olabilir, ancak “kötü” ya da “sağlıksız” olduğunu düşündüğünüz yiyeceklerden tamamen kaçınmak ve yalnızca “iyi ve sağlıklı” diye etiketlediğiniz yiyecekler yemek sizi genel olarak daha sağlıklı yapmaz ama birtakım olumsuz duygu ve düşüncelere sahip olmanıza neden olabilir. Matz’e göre belirli yiyeceklerden yoksun kalmak, sonunda onları yemeye karar verdiğimizde aşırı yeme bozukluğuna yol açabilir. Vücudumuz yiyecekler söz konusu olduğunda çeşitleri sever; yalnızca ‘sağlıklı’ yemeye çalışmak yerine tüm yiyeceklerle dengeli bir ilişki kurmak en iyisidir.

2011 yılında yapılan bir araştırmada obez ve obez olmayan kadınlarda alışkanlıkların uzun vadeli etkileri incelendi. Kadınlardan bazılarına haftada bir, bazılarına ise her gün peynirli makarna (mac and cheese) verildi. Her gün makarna ve peynirle karşılaşan kadınlar, sadece bir kez yiyen kadınlara göre bir hafta boyunca daha az yediler. Buna göre araştırmacılar beslenme düzenimize yemeye can attığınız bir yiyeceği dahil ettiğimizde ona olan ilgimizin azalacağına ve onunla ilgili sorun yaşama olasılığımızın düşeceğine dikkat çektiler.

Canınızın çektiği şeyin “daha sağlıklı” bir versiyonunu yiyerek vücudunuzu kandırmaya çalışmayın.

Diğer yandan, beslenme terapisti ve Alissa Rumsey Nutrition and Wellness’ın kurucusu Alissa Rumsey de canımızın istediği yiyecekleri yememiz konusunda benzer bir görüşe sahip. Rumsey’e göre canımız bir şey çektiğinde onun daha ‘sağlıklı’ bir versiyonunu yiyerek vücudumuzu kandırmak hiçbir işe yaramaz. Karnabaharlı pizza, muzlu dondurma gibi favori abur cuburların, fast foodların daha düşük kalorili, daha az işlenmiş versiyonları her yerde olsa da canımız başka bir şey çekerken bu tür alternatiflere yönelmek vücudumuzun beklentilerini karşılayamamamıza neden olacak ve Rumsey’e göre bu durum daha sonra o boşluğu doldurmak için daha fazla yeme ihtiyacına yol açacak.

Ancak, belirli bir sağlık durumunuz varsa o zaman bu tür alternatiflere yönelmek elbette ki daha iyidir. Örneğin, yüksek kolesterolünüz varsa, dondurma yerine farklı bir alternatif bulmak, sağlığınızı da göz önünde bulundurarak tatlı isteğini gidermenin bir yolu olabilir. Ya da çölyak hastalığınız varsa ama yine de pizzayı seviyorsanız, o yemeğin tadını çıkarmanın muhtemelen en iyi yolu karnabaharlı halinden geçebilir. Ama bu tür sağlık sorunlarınız yoksa bir şeyi gerçekten yemek istediğinizde yemeniz, en iyi seçenektir. Tüm bu güvenceye rağmen, gerçekten istediğinizi yemeye başladığınızda ipin ucunun kaçacağından korkabilirsiniz. Matz’e göre vücudumuzu dinlemeyi öğrenmek tam da bu noktada devreye giriyor. “Canınız bir şey çektiğinde, bunun vücudunuza nasıl hissettireceğini düşünün” diyor. Örneğin, canınız kurabiye çekti ve çok fazla yediniz; ertesi gün kendinizi yorgun ve halsiz hissedebilirsiniz ve bir dahaki sefere canınız kurabiye çektiğinde bu isteğinizi karşılamak ve vücudunuzu tatmin etmek için bir iki tane yedikten sonra durmak daha iyi bir fikir olabilir.

Hem Matz hem de Rumsey’in de önerdiği gibi daha az besleyici ya da yüksek kalorili gıdalar için istek duyduğunuzda bu isteklere cevap vermek, isteklerin daha seyrek hale gelmesine yardımcı olabilir. Vücudunuzu dinlemeyi, ihtiyaçlarına cevap vermeyi ve onu kandırmaya çalışmak yerine en doğru şekilde tatmin etmeyi öğrendiğinizde dengeli ve sağlıklı bir beslenme düzeninize sahip olabilirsiniz.

Tüm bu bahsettiğimiz yeme alışkanlıklarını göz önünde bulundurduğumuzda, daha dengeli ve sürdürülebilir bir beslenme düzenine kavuşmak için sıkça değindiğimiz ‘mindful eating’ konusunun daha da önem kazandığını söylemek mümkün. Dilerseniz bu konuyu ele aldığımız yazılarımıza da göz atabilirsiniz:

Kaynak: wellandgood

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Gelenekten geleceğe: 20 yıldır değişmeyen Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de

Şüphesiz ki en keyifli sohbetlerimizin, en duygusal anlarımızın, en unutulmaz kavuşmalarımızın en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin yeri, kültürümüzde olduğu kadar, gönlümüzde de ayrı. Her yudumunda ya nostaljik bir hikaye saklayan ya da misafirperverliğin, samimiyetin, sıcak sohbetlerin simgesi olan ve geçmişten günümüze her gün daha da anlamını katlayarak hayatlarımızda yer edinen Türk kahvesi, pek çoğumuzun vazgeçilmezi. Mükemmel köpüğü ise hepimizin gözdesi. Çünkü kabul edelim Türk kahvesi dendiğinde hepimizin gönlünden geçen bol köpüklü ve tam kıvamında hazırlanmış olması.



Neyse ki bize 20 yıldır değişmeyen bir lezzet sunan Arçelik Telve, her defasında damaklarımızda mükemmel bir tat bırakmayı başarıyor. 20 yıldır hiç bitmeyen bol köpüklü ve tam kıvamında Türk kahvesi lezzeti, Arçelik Telve’de!

Telve, 20 yaşında!

Arçelik, yıllardır mutfaklarımızda yeniliği ve dönüşümü, yüksek kalite standartlarıyla buluşturarak getiren ve ilk otomatik Türk kahvesi makinesini üreten bir marka olarak geleneksel Türk kahvesi lezzetini de en üst seviyeye taşımayı başarıyor. Üstelik, bunu 20 yıldır değişmeyen mükemmel sunumu ile yapıyor. Ve her fincanda aynı lezzeti yakalamamızı sağlıyor. İşte bu yüzden 20 yıldır “Türk kahvesi” dendiğinde akla ilk Arçelik Telve geliyor. Tüm kahve severlerin vazgeçilmezi olan Arçelik Telve, köpükten ve kıvamdan asla ödün vermiyor.

Su püskürtme ile karıştırmayı sağlayan Spinjet Teknolojisi sayesinde Türk kahvesi, en mükemmel haliyle hazır oluyor. 1,5 litre kapasiteli su tankı ve otomatik su alımı pratik bir kullanım sunarken, her fincan için ayrı ayrı su doldurma zahmetinden de bizi kurtarıyor. Ayrıca, İndüksiyon Isıtma Teknolojisi, geleneksel ısıtma yöntemlerine kıyasla kahvenin en ideal derecede pişmesini sağlıyor. Ne de olsa bu kadar hassasiyet, ancak geleneksel bir lezzetimize yakışırdı.

Kalabalık sohbetler, ideal köpük ve tam kıvam

Samimi ve sıcak sohbetlerin en güzel eşlikçisi olan Türk kahvesinin, kalabalıkları birleştiren bir gücü olduğu da kesin. Bazen kendimizle baş başa geçirdiğimiz keyifli anlara eşlik etse de bazen de birlikte olmanın tadına varmamızı sağlayan en lezzetli eşlikçi. Neyse ki 6 Fincan Kapasitesi ile herkese yetecek kadar lezzet Arçelik Telve’de.

Üstelik, Cooksense teknolojisi; her fincanın ideal ve tam kıvamda olmasını sağlayarak tüm damaklarda eşsiz bir tat yaratmayı da başarıyor. Kalabalık dost buluşmalarında bile Arçelik Telve ile herkesin kahvesi tam istediği gibi, tam kıvamında.

İlklerin unutulmaz olduğunu hepimiz biliyoruz… Arçelik’in de ilk otomatik Türk kahvesi makinesinin mucidi olarak, en az Türk kahvesinin kendisi kadar gönlümüzdeki yeri bambaşka. Siz de yıllara meydan okuyan ve geçmişten günümüze aynı mükemmel lezzeti her fincanda korumayı başaran Arçelik Telve ile kahve keyfinizi ikiye katlamak istiyorsanız hemen tıklayın.

En mutlu, en keyifli, en duygulu anlarımızda, iyi ki varsın Telve!

*Bu yazı Arçelik katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale