X

Sisu, Friluftsliv, Niksen ve daha fazlası: Kuzey ülkelerinden ilham verici yaşam felsefeleri ve mutlu yaşamın sırları

Bu aralar hiçbir şey yapmamaya ne kadar ihtiyacınız olduğunu hissediyor ama bir taraftan da ‘her saniyemi doldurmalıyım’ telaşına kapılıyor musunuz? Evde daha fazla zaman geçirmeye başladıktan sonra dışarıya daha fazla özlem duymaya başlayanlardan mısınız yoksa evde kareli battaniyesiyle mutlu mesut yaşayanlardan mı? Yılın yarısını güneş görmeyen, karanlık ve soğuk bir ilkimde geçirerek dünyanın en mutlu insanı olabilir misiniz? Peki bunu başarabilen, dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı Danimarka’da insanların zorlu iklim koşullarına, yılın yarısını karanlıkta geçirmelerine karşın nasıl depresyona girmediklerini merak ediyor musunuz? 

Her coğrafyanın yaşam yolculuğunu daha keyifli hale getirebilme şekli farklı. Dünyanın farklı ülkelerinin birbirinden ilginç yaşam tarzlarını Mutlu yaşam sanatı: Meraki, Pura Vida, Ubuntu ve dünyanın farklı bölgelerinden ilham veren 14 yaşam felsefesi yazımızda sizlerle paylaşmıştık. Sonrasındaysa kolektivist bir yaşam tarzının ve bireyselden çok toplumsal değerlerinin ön planda olduğu, köklerini binlerce yıllık öğretilerden alan Uzakdoğu felsefelerine Doğu’nun kadim bilgeliğinde filizlenmiş yaşam felsefeleri: Guyub, Wu-wei, İtadakimasu ve Uzakdoğu’dan ilham veren 10 yaşam felsefesi Mutlu yaşam sanatı: Meraki, Pura Vida, Ubuntu ve dünyanın farklı bölgelerinden ilham veren 14 yaşam felsefesi yazımızda yer vermiştik. 

Bu yazımızda ise rotamızı bu kez batıya çevirerek doğuya göre daha fazla bireyselliğin ön plana çıktığı, zorlayıcı yaşam koşullarına rağmen sağlıklı, mutlu ve huzurlu yaşama alışkanlıklarını odağına alan kuzey ülkelerinin sakin, doğal ve huzurlu yaşam biçimiyle şekillenen, birbirinden ilham verici yaşam felsefelerine göz atacağız. 

Friluftsliv – Norveç

Tüm zamanımızı evde, bilgisayar karşısında çalışarak geçirdiğimiz şu günlerde hemen hemen hepimizin her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğu bir yaşam tarzını yansıtan Friluftsliv kısaca, ‘açık hava yaşamı’ olarak açıklanabilir. Dünyanın en soğuk ülkelerinden biri olan Norveç’in buz gibi iklimine rağmen bu coğrafyada yaşayan insanların yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olan Friluftsliv tarzı yaşam, ‘Kötü hava yoktur, yanlış kıyafet vardır!’ söylemini doğrular nitelikte.

Friluftsliv felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Friluftsliv felsefesinin nihai amacı aslında her şeyden çok temiz hava almak. Dolayısıyla ister bisiklet sürün, isterseniz bir parkta oturup hiçbir şey yapmadan oturun, kitap okuyun, fotoğraf çekin… Yaptığınız aktiviteden bağımsız, günün büyük bir kısmını elinizden geldiğince açık havada geçirmeye çalışın. Pandemi döneminde dışarı çıkmak endişe verici olsa da, mümkünse kalabalık olmayan yeşil alanlara giderek açık hava yürüyüşü yapmayı; sabahın erken, akşamın geç saatlerinde, sokaklar görece daha tenhayken dışarıda vakit geçirmeyi alışkanlık haline getirmeyi unutmayın.

Hygge – Danimarka 

Akşam işten çıkıp sıcacık evinize geldiğinizde üstünüzdeki tüm kıyafetlerle birlikte günün yorgunluğunu bir kenara bırakıp, yumuşacık pijamalarınızı giydikten sonra; en sevdiğiniz bitki çayının kokusu tüm evi sararken, yumuşacık bir battaniyenin altında film izlemenin keyfini tek bir kelimeyle anlatmak isteseniz, o kelime hiç şüphesiz Hygge olurdu. Sevdiklerinizle ya da tek başınıza ‘kendini evde hissetmenin’ verdiği o rahat, huzurlu, sıcacık duyguyu anlatan Hygge felsefesi, aslında fiziksel bir rahatlama ve huzur halinden çok ruhen, bedenen ve zihnen keyifli ve sıcacık bir moda bürünmeyi temsil ediyor. Loş ışıklar, muhteşem kokularıyla ağır ağır yanan mumlar, aileyle ya da yakın arkadaşlarla bir arada olmak, tarçın kokan bir dilim kek, bir fincan sıcak çikolata eşliğinde yapılan keyifli bir sohbet… Danimarkalılar soğuk ve sert geçen kış günlerine, 17 saate kadar sürebilen karanlığa inat, evde huzurlu ve sıcak bir atmosfer yaratmanın sırrını bulmuş gibi.

Hygge felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Hygge felsefesi, hayatımıza yapacağımız küçücük dokunuşların, koşullar ne kadar zorlayıcı olursa olsun kendimizi iyi hissetmemize yardımcı olabileceğini öğütlüyor. Dostlarınızla ya da ailenizle yapacağınız sıcacık bir sohbet, keyifli yenen bir akşam yemeği ya da en sevdiğiniz kitapla kanepede dinlenirken günün tüm stresinden ve yoğunluğundan uzaklaşarak Hygge’yi hayatınıza dahil edebilirsiniz. 

Mum ya da tütsü yakmak, lezzetli yemekler hazırlayıp arkadaşlarınızı evinize davet etmek, akşamları en azından bir saatinizi rahatlamaya ve dinlenmeye ayırmak, telefonunuzu kenara kaldırarak meditasyon yapmak, sıcacık battaniyenize sarılıp kitap okumak ya da film izlemek gibi alışkanlıkları hayatınıza dahil etmek, Hygge felsefesini yaşamınıza uygulamanıza yardımcı olacaktır.

İlginizi çekebilir: Mutluluk sanatı hygge ruhunu iliklerinizde hissetmenizi sağlayacak öneriler

Sisu – Finlandiya

Yaşamda karşılaşılan zorluklar ve olumsuz koşullarla, cesaret ve sabırla baş etmeyi öğütleyen Sisu felsefesi, psikolojik dayanıklılık kazanmanıza ve olumsuzluklar karşısındaki bakış açınızı dönüştürmenize yardımcı olabilecek bir yaşam felsefesi. Sisu, kelime anlamı olarak ‘iç, içerisi’ anlamına geliyor. Felsefi olaraksa cesareti, içten gelen gücü ve kararlılığı temsil ediyor.

Sisu, uzun vadeli hedefler yerine kısa vadeli, şimdiki anda gerçekleştirmeyi istediğimiz hedeflere odaklanıyor. Sisu felsefesi, zorluklar karşısında potansiyelinizi en iyi şekilde kullanmanızı ve cesaretle adım atabilmeniz için gerekli olan itici gücü ve ilhamı bulmanızı, problemlerinizi evrensel ahlak ve etik değerlere bağlı kalarak çözümleyebilmenizi  öğütlüyor.

Sisu felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Kararlığınızı ve değerlerinize olan bağlığınızı sürdürerek değişim için cesaretle adım atabilmenizi öğütleyen Sisu, bireysel farkındalığınızı ve aldığınız kararlarla yaşamınızı amaçlarınız doğrultusunda şekillendirmenizi sağlıyor.

Finlandiya yaşam tarzının büyük bir bölümü Sisu felsefesini temel alıyor. Sisu, hava koşulları ne kadar zorlayıcı olursa olsun bir şekilde doğayla bağlantıda kalmanın, kendimizle baş başa kalabileceğimiz ‘ben zamanları’ yaratmanın, hayatımızda sessizliğe ve sakinliğe yer açmanın içimize dönmemize yardımcı olacağını ve içimizdeki gücü keşfetmemizi sağlayacağını söylüyor. Dolayısıyla dış koşullara bağlı kalmaksızın her durumun tadını çıkarmaya, teknolojiden uzaklaşarak doğayla olan bağlantınızı güçlendirecek açık hava aktiviteleri yapmaya, sessizlik ve yalnızlığın içinize dönmenizi kolaylaştıran etkisine odaklanarak Sisu felsefesiyle içsel olarak çok daha güçlü hissettiğiniz bir yaşam sürdürebilmeniz mümkün.

Gezelligheid – Hollanda

Türkçe’ye ya da diğer dillere tam anlamıyla çevrilebilmesi pek mümkün olmayan gezelligheid kelimesi Hollanda dilinde psikolojik olarak iyi olma durumunu yansıtan bir kelime. Danimarkalıların Hygge felsefesine çok yakın olan Gezelligheid, bir yaşam tarzı olarak da sessizce kitap okumak, yatakta film izlemek, sıcak bir bitki çayı demlemek gibi çoğu zaman önemsemediğimiz, küçücük aktivitelerin iyi hissetmemizin en önemli bileşenleri olduklarını söylüyor.

Gezellig felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Gezellig felsefesi doğası gereği çaba gerektirmeyen, kolay, zevkli, kendinizi mümkün olabildiğince rahat hissettiğiniz aktiviteler yapmanızı öneriyor. Bu nedenle de bu felsefeyi yaşamınıza uygulamak için ilk yapmanız gereken şey, yaparken kendinizi en iyi hissettiğiniz aktiviteleri keşfetmek. Kamp yapmak, arkadaşlarınızı eve davet etmek, yemek yapmak, kitap okumak, seyahat etmek gibi zorlayıcılığı kişiden kişiye değişebilen aktivitelerden size kendinizi en rahat ve huzurlu hissettireni bulduktan sonra, bu aktiviteyi mümkün olabildiğince hayatınıza dahil etmek için kendinize zaman yaratmayı deneyebilirsiniz.

Lagom – İsveç

‘Ne çok az ne çok fazla; olması gerektiği kadar.’ cümlesiyle en yalın ve en kapsayıcı şekilde özetlenebilecek Lagom felsefesi gösterişten uzak, ihtiyaç duyduklarımızdan daha fazlasından arındırılmış, sade ve mütevazi bir yaşam tarzını öğitlüyor. Evde daha fazla boş alan yaratmak için sürdürülebilir bir yaşama geçmeyi ve gereksiz eşyalardan kurtulmayı odağına alan Lagom, İsveç kültürünün maddi ve manevi olarak dengeli, kararında ve sade yaşam tarzını yansıtan, sadeleşmeyi ve sürdürülebilirliği odağına alan bir yaşam felsefesi.

Lagom felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Evinizdeki eşyaları gözden geçirmek için bir gününüzü ayırdığınızda, ne kadar fazla kullanmadığınız eşya olduğunu, her şeyin bir yedeğinin bulunduğunu, yıllardır giymediğiniz halde dolabınızda bekleyen onlarca kıyafetiniz olduğunu görmeniz olası. Sadece eşya anlamında değil yapılacaklar listenizdeki uzayıp giden işler, sevdiklerinizle geçireceğiniz zamanlardan çalan uzun mesailer, kısacası hayatınızı domine eden, fazla olduğunu hissettiğiniz tüm ‘aşırılıklar’ dengeli bir yaşam sürdürmenize engel olabilir. Lagom felsefesine uygun, dengeli bir yaşam sürdürmek için kullanmadığınız tüm eşyaları evinizden uzaklaştırarak kendinize alan yaratmayı, zamanınızın büyük çoğunluğunu tüketen iş yoğunluğunuzu azaltmayı, molalar vererek yorulma ve dinlenme sürelerinizi dengelemeyi deneyebilirsiniz. 

Lykke – Danimarka

Her koşulda mutlu olmayı bilen Danimarkalıların bir başka yaşam felsefesi olan Lykke, kelimenin tam anlamıyla ‘mutluluk’ demek. Dünyanın en mutlu insanları olarak bilinen Danimarkalılar, sadece kendilerini mutlu edecek aktiviteler yapmaya değil aynı zamanda mutluluk duygusunu iliklerine kadar hissedebilecekleri ve mutluluk üzerine düşünebilecekler zaman dilimleri yaratmaya da önem veriyorlar. Dolayısıyla Lykke aslında sadece mutlu olmayı değil, mutluluğu fark etmeyi, özümsemeyi ve içselleştirebilmeyi odağına alan bir yaşam felsefesi.

Lykke felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Lykke’ye göre mutluluğun en önemli koşullarından biri dengeli bir yaşam. Yaşamdaki dengeyi sağlayabilmenin ilk koşulu olaraksa yaşadığımız yerin, yani evimizin dengeli, sade ve düzenli olduğundan emin olmamız gerekiyor. Sade ve dengeli tasarımların kişilerin mutluluğu üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu savunan Lykke’de renklerin de mutluluğumuz ve psikolojimiz üzerinde oldukça önemli etkilerinin olduğuna inanılıyor.

Danimarkalılar için ‘dağınık bir oda aynı zamanda dağınık bir zihin’ demek. Bu nedenle zihinde mutluluk için alan yaratmanın formülü, çevremizdeki dağınıklıkları toparlamak ve fiziksel alanda da boşluk yaratmaktan geçiyor.  Lykke, evdeki dikkat dağıtabilme potansiyeli olan eşyalardan, özellikle elektronik eşyalardan mümkün olabildiğince uzak yaşamamız gerektiğini söylüyor. Evdeki eşyaların seçiminde bize yarar getirip getirmemesinden çok, o eşyaların bizi ne kadar mutlu ettiklerine odaklanarak seçim yapmak da Lykke felsefesinin olmazsa olmaz kurallarından biri.

Niksen – Hollanda

Hiçbir şey yapmadan duramamaktan, boş kaldığınızda kendinizi rahatsız, mutsuz ve suçlu hissetmekten şikayetçiyseniz sizi Hollandalıların ‘hiçbir şey yapmama sanatı’ olarak adlandırdıkları Niksen ile tanıştıralım. Hollanda dilinde tembellik, üretken olamama gibi anlamları olan niksen kelimesi, modern dünyanın koşuşturma içinde geçen ve her saniyesi planlanmış döngüsünde çoktan negatif anlamlarından uzaklaşarak ‘ihtiyaç’ kategorisine girmiş ve bir yaşam tarzına dönüşmüş durumda. Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey düşünmeden, hiçbir çaba ve efor sarf etmeden, dikkatinizi odaklamanız gerekmeden; sadece bulunduğunuz yerde, bulunduğunuz anda ‘olmayı’ anlatan Niksen felsefesi, biraz durmak, zihnimizi rahatlatmak ve günün tüm koşuşturmasından sıyrılmak için kullanılabilecek bir rahatlama şekli.

Niksen felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

‘Hayata mola vermek.’ sizin için ne anlam ifade ediyorsa, o anlama uygun bir şey yaptığınızda ya da ‘hiçbir şey’ yapmadığınızda Niksen felsefesini hayatınıza uygulamış olacaksınız. Üretkenliği artıran, stres ve endişeden uzaklaşmamızı sağlayan Niksen, meditasyon, yoga, mindfulness gibi uygulamalardan farklı olarak herhangi bir şeye odaklanmayı içermediği için sadece yaşamın temposundan uzaklaşmanız yeterli olacaktır. Buna yatağa uzanıp, saatlerce bomboş tavana bakmak da dahil 🙂

İlginizi çekebilir: Hiçbir şey yapmama sanatı: Hollandalıların “niksen” felsefesi ile tanışın

Pyt – Danimarka

Danimarkalıların en az mutluluğu artırmak ve huzurlu anları çoğaltmak kadar iyi bildiği bir başka şey de hiçbir şeyi kafaya takmamak. Stresle başa çıkmak için sağlıklı düşünme yöntemleri geliştirmeyi odağına alan Pyt felsefesi, Danimarka kültürüne yerleşmiş ve yaşam tarzına dönüşmüş muhteşem bir başa çıkma stratejisi. Herhangi bir zorluk, hayal kırıklığı ya da hata karşısında ‘endişelenme’, ‘her şey yolunda, ‘sıkıntı yok’ gibi anlamlarda kullanılan Pyt kavramı özünde kabul etmeyi ve her şeye sıfırdan başlanabileceğini, olumsuz durumlara aşırılık içeren tepkiler vermek yerine geri adım atmayı ve yeniden odaklanmayı öğütlüyor.

Pyt felsefesini kendi hayatınızda nasıl uygulayabilirsiniz?

Pyt aslında hem kendinizi hem de çevrenizdekileri günlük yaşamda her zaman karşılaşılan küçük problemlerle, günlük sıkıntılarla, hayal kırıklıklarıyla boğmak yerine bembeyaz bir sayfa açarak her şeye sıfırdan başlamayı teşvik eden bir yaşam felsefesi. Pyt’i hayatınıza dahil etmenin en önemli adımı, insanın hata yapabileceği gerçeğini kabul etmekten geçiyor. Hiçbirimiz mükemmel değiliz ve hedeflerimize ulaşmaya çalışırken hatalar yapabiliyor, hayal kırıklıklarına uğrayabiliyor, kendimizi suçlayıp çok küçük şeylere takılıp kalabiliyoruz. Hatalarımıza, eksikliklerimize, yapamadıklarımıza odaklanmak, ilerlemek yerine yerimizde saymamıza neden olabiliyor. Bunun yerine hata yapmanın insan olmanın doğal bir sonucu olduğunu, geri dönüşü olmayan neredeyse hiçbir hata olmadığını, sıfırdan başlamanın mümkün olduğunu her zaman aklınızın bir köşesinde bulundurun.

Daha fazlası için: Dünyanın farklı bölgelerinden ilham veren yaşam felsefeleri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale