X

Silikon Vadisi’ndeki milyar dolarlık Türk: Udemy ve Carbon Health’in Kurucusu Eren Bali, sağlıkta global bir şirket yaratmaya hazırlanıyor

Dünyanın en bilinen ve en çok kullanılan Udemy isimli öğrenme platformunu, özellikle uzaktan eğitimin popüler hale geldiği pandemi döneminden beri hepimizin çok daha yakından tanıyoruz. Peki Udemy’nin kurucusunun bir Türk olduğunu, üstelik sadece Udemy ile değil Amerika’nın sağlık sistemini baştan aşağı değiştirecek tele-sağlık uygulaması Carbon Health ile Silikon Vadisi’ndeki yüzlerce büyük yatırımcının odağında olduğunu biliyor muydunuz? Milyar dolarlık Carbon Health ve Udemy girişimleriyle tüm dünyanın dikkatini bir anda üstüne çekmeyi başaran Eren Bali’nin, Malatya’nın bir köyünde başlayan ve Silikon Vadisi’nde milyar dolarlık değerlemelerle hız kesmeden devam eden, ilham verici yolculuğuna gelin daha yakından bakalım.

Eren Bali kimdir?

1984 yılında, öğretmen bir ailenin çocuğu olarak Malatya’nın küçük bir köyünde dünyaya gelen Eren Bali, eğitim hayatına da bu küçük köyde başlıyor. Aynı anda beş kademeye tek öğretmenin eğitim verdiği, birleştirilmiş eğitimle tek odalı bir sınıfta eğitim hayatına başlayan Bali’yi başarı yolculuğuna götüren en önemli adımsa Malatya Fen Lisesi’ni kazanmasıyla ve bilgisayarla tanışmasıyla gerçekleşiyor.

Lise yıllarında ulusal ve uluslararası matematik olimpiyatlarına katılan ve ardı ardına kazandığı madalyalarla dünyanın en iyi okullarının dikkatini çeken Bali, lise zamanlarında ablasının ODTÜ’yü kazanmasıyla eve alınan bilgisayar ve internet bağlantısıyla birlikte yepyeni bir dünyanın kapılarını aralıyor. Öyle ki Peter Fisk’e verdiği röportajında Eren Bali, ‘Bir gün annem ve babam bana ve kız kardeşlerime bir bilgisayar aldı ve birkaç ay sonra da evimize internet bağlantısı geldi. İnterneti kullanmaya alıştığım anda artık öğrenmenin sınırsız bir yolunu keşfettiğimin farkındaydım.’ diyor.

Bali’nin lise eğitimi sırasında Washington’da düzenlenen 2001 Uluslararası Matematik Olimpiyatı’nda kazandığı gümüş madalya, Amerika’daki prestijli okulların yer aldığı Ivy League’deki pek çok okuldan teklif almasını sağlasa da, Bali eğitimine Türkiye’de devam etme kararı alarak ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde hem üniversite eğitimine hem de girişimcilik macerasına ilk adımları atıyor.

Üniversitede, daha sonra Udemy’de ortağı da olacak çocukluk arkadaşı Oktay Çağlar ile tekrar bir araya gelen Bali’nin öğrencilik yıllarında Çağlar ile yaptığı ilk projesi, bir sunucu üstünden müzik dinlenilmesini sağlayan (Spotify’ın 90’lı yıllardaki versiyonu olarak düşünebilirsiniz) MP3 Server isimli bir yazılım oluyor. Proje fikir olarak çok beğenilse de, o yılllardaki internet altyapısının yetersiz olması nedeniyle pek de ileriye gidemeden rafa kaldırılmak mecburiyetinde kalıyor.

Bali ve Çağlar ikilisinin ciddi anlamdaki ilk girişimcilik macerasıysa, proje aşamasındaki inşaatların üç boyutlu modellerini sergileyebilecekleri, dijital bir platform olan guncelbasin.com adlı internet sitesini kurmalarıyla başlıyor. Bu girişimcilik serüvenlerinin bekledikleri şekilde gitmemesi ve süreçteki tüm öğrenimleriyse onları adım adım Udemy’nin kuruluşuna doğru götürüyor.

Udemy fikri nasıl doğdu?

İnsanların ihtiyacı olan bir şeyi yapmanın verdiği mutluluk ve haz duyguları, Bali’nin ve Çağlar’ın kariyerlerine girişimcilikte devam etmeleri konusundaki itici güç oldu. O dönemde ODTÜ Teknokent’te Avrupadan ve Amerika’dan gelen, alanında son derece başarılı eğitmenlerin girişimcilikle ilgili verdikleri derslere katılan ikili, bu eğitimleri dijital bir platforma taşıyarak daha erişebilir hale getirme fikriyle oluşturdukları bir girişime imza attı ve bu sayede girişimcilik eğitimleri uzaktan da verilebilir hale geldi. Projenin başarılı olmasıyla birlikte bu fikri bir adım daha ileri taşımak isteyen Bali’nin ve Çağlar’ın hayali artık belliydi: Dünyanın dört bir yanındaki en iyi eğitmenleri ortak bir platformda buluşturarak milyonlarca insanın ücretsiz ulaşabileceği ders içerikleri oluşturmak!

Hayalini gerçekleştirmek üzere girişimcilik yolculuğuna başlayan ikilinin önündeki en büyük engellerden biri, iş geliştirme ve araştırma için finansal destek bulmak oldu. O dönemde öğrenci olan Bali ve Çağlar, finansman bulabilmek için Silikon Vadisi’ndeki küçük girişimlere uzaktan çalışmak için başvurdular ve başvurularının büyük bir çoğunluğu reddedilse de, kabul aldıkları yerlerdeki çalışmalarından kazandıkları paranın büyük bir bölümünü o dönemde ‘Knowband’ adını verdikleri eğitim platformlarını geliştirmek üzere kullandılar.

Oldukça ilgi gören ve her geçen gün daha fazla eğitmene ulaşan iş fikirlerinin daha da başarılı olabileceğine inanan Bali ve Çağlar, ‘boğulacaksak büyük denizde boğulalım’ diyerek Silikon Vadisi’nin yolunu tuttu. Ancak girişimcilik dünyasında adeta patlama yaşanan o dönemde Amerika’ya giden ikili, önce çok uzun bir süre çalışma izni alamayarak, sonrasındaysa tam 57 yatırımcı tarafından reddedilerek bugün milyar dolarlık bir yatırım haline gelmiş olan fikirlerinin düşündükleri kadar ilgi görmemesiyle ve başarısızlıkla yüzleşmek durumunda kaldı.

Bali ve Çağlar tüm bu başarısız girişimlerine rağmen, fikirlerine olan inançlarıyla 58. Yatırımcı olan Dave McClure’nin da kapısını çalmaktan çekinmedi. 2010 yılında McClure’nin bir araya getirdiği 11 melek yatırımcıyla birlikte, Udemy girişimine ilk kez 1 milyon dolarlık yatırım yapması, ikilinin ihtiyaç duyduğu finansmanın sağlanması için yeterli oldu ve Udemy bu yatırımdan sonra inanılmaz bir ivmeyle büyümeye başladı.

‘Yaşam boyu öğrenme’ felsefesini benimseyerek eğitim sektörüne farklı bir soluk getiren Udemy, online ve uzaktan eğitim alanında en başarılı girişimler arasında gösteriliyor. Tabii Udemy’nin elde ettiği kısıtlı finansal fırsatı çok iyi kullanmış olması, diğer yatırımcıların da dikkatinden kaçmıyor. 2014’te 32 milyon dolar, 2015’te 65 milyon dolar, 2016 Haziran’da 60 milyon dolar yatırım alan Udemy; bugün tüm dünyada 40 milyondan fazla kullanıcısı, 65’in üzerinde farklı dilde eğitim veren 50.000 eğitmeni ve 7000’den fazla kurumsal müşterisiyle 3.32 milyar dolar değerlemeye sahip bir şirket. Bu başarının ardındaysa hiç şüphesiz azim, kararlılık ve inanç yer alıyor.

Eren Bali’nin sağlık sektöründeki yeni girişimi: Carbon Health

Başarısını ve popülerliğini Udemy’nin hız kesmeyen büyümesiyle katlayan Eren Bali, bugünlerde son üç yılda % 40 oranında büyüyen ve 2020’de 45 milyon dolardan fazla gelir getiren Carbon Health girişimiyle gündemde. Amerika’nın en büyük problemlerinden biri olan sağlık sistemini baştan aşağı değiştirmeyi ve yapılandırmayı hedefleyen Carbon Health girişimi, sağlığa erişimin sosyo-ekonomik düzeyle doğru orantılı olduğu, sağlık hizmetlerinde şeffaf süreçlerin yürütülmediği ve hastane ziyareti sonrasında çok basit bir tedavi için bile astronomik faturaların çıkarıldığı Amerika’da sağlık sistemindeki eşitsizliği ve adaletsizliği ortadan kaldırma iddiasıyla tüm dünyanın gündeminde.

San Francisco merkezli olan Carbon Health şirketi, hastanelerden ve kliniklerden yüz yüze alınan hizmetlerin önemli bir kısmının dijital ortama taşınmasını hedefleyen bir tele-sağlık uygulaması. Sağlık sigortasıyla birlikte kullanılabilecek, abonelik sistemine dayalı sağlık hizmeti sunan Carbon Health, sağlık hizmetlerine herkesin eşit şekilde ulaşabilmesini sağlamayı amaçladığı kapsayıcı vizyonuyla dikkat çekiyor. Hastaneye ya da kliniğe gitmeye kıyasla çok daha düşük ücretlerde sağlık hizmetinin verildiği; kullanıcılarının kendilerine en uygun olan yerde ve zamanda, hatta kendi ana dillerinde sağlık hizmeti alabildikleri Carbon Health, Amerika’nın 11 eyaletinde 81’den fazla kliniğiyle hizmet verirken; Bali 2025 yılının sonuna kadar bu sayının 1500’e çıkarılmasını hedefliyor.

Bali’nin böylesine büyük bir hedefe ulaşıp ulaşamayacağını önceden tahmin etmek elbette imkansız. Ancak 2010 yılında kurulan Udemy’nin, çok kısa sürede, çok kısıtlı bir finansal destekle milyar dolarlık bir şirket olma hikayesi, Bali’nin Carbon Health girişiminde de benzer bir ivmeyi yakalamasıyla neler yapabileceğinin kanıtı gibi. Dolayısıyla, özellikle Amerika’lı yatırımcılar sağlık sistemine sürdürülebilir bir çözüm getirmek gibi muhteşem bir potansiyeli olan Carbon Health’in her adımını çok yakından takip ediyor. 

Hedefi Amerika’da çökmüş olan sağlık sistemini baştan aşağı değiştirmek olan Carbon Health girişimi, bugün geldiği noktada bile şimdiden 3 milyar doların üzerinde bir değerlemeye sahip. Girişimcilik vizyonu açısından adı Elon Musk ve Steve Jobs gibi isimlerle anılan Eren Bali, insanların yaşamına değer katma ve ihtiyaçlarını karşılama tutkusuyla çıktığı girişimcilik yoculuğunda, tüm dünyadan milyonlarca insanın eğitim ve sağlık gibi en temel hizmetlere, eşit ve adil koşullarda ulaşabilmelerine olanak sağlıyor. Bali’nin yeni girişimleri ve Carbon Health ile elde etmesi beklenen başarıyı gururla izliyor ve heyecanla takip ediyoruz!

Kaynaklar: Inc., Wikipedia, Web Tekno, Crunch Base, Peter Fisk

Fotoğraflar: Forbes, Inc., Peter Fisk

 

 

 

 

 

 

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale