X

“Provokatif ütopik” bir deha: Buckminster Fuller’in ilham verici yaşamı

Ürettikleriyle dünyanın her köşesinde hala etkisini hissettiren bir dehayı anmaya ne dersiniz? Usta bir “provokatif ütopik” olan Buckminster Fuller’ın ilham verici hayat deneyimi, 1895 ve 1983 yılları arasında yaşarken ilgilendiği matematik, mimarlık, felsefe, din, doğa, fizik, şehir planlama, tasarım ve edebiyat gibi pek çok konuda geliştirdiği yeniliklerle hepimizin algısında çığır açabilecek nitelikte.

“Var olan gerçeklikle savaşarak asla bir şeyleri değiştiremezsiniz. Bir şeyi değiştirmek için mevcut modeli geçersiz kılacak yeni bir model inşa edin.”

Buckminster Fuller

1914 yılında kendini göstermeye başlayan “Fordizm” ile insanlar belirli bir konuda uzmanlaşmaya yönlendirildi. Amaç, seri ve kitlesel üretim hattında standartlaştırılmış olan bir görevi yapabilecek iş gücünü yaratmaktı. Güçlü bir manipülasyon ve tek tipleştirme eğiliminde olan Fordizm için, bireylerin sisteme uyumu, özel hayatlarına varıncaya kadar denetlenerek ve yönlendirilerek sağlanmalıydı. Kitlelere önce gelir sağlama fırsatları yaratıldı, sonrasında ise bu geliri nasıl ve nereye harcayacaklarına kadar her etkileşimleri çeşitli telkinlerle manipüle edildi. Böyle bir sınırlamanın yıkıcı etkileri halen dünyamızda hissedilmekteyken, Buckminster Fuller çok yönlülüğüyle sistemde derin bir çatlağa neden olmuştur. O ve onun gibi çatlaklar açan pek çok insan sayesinde artık bütünsel yaklaşımın insanlara yaşatacağı deneyimi sahiplenme şansımız olduğunu biliyoruz. Sistemin dişlileri arasında tek bir uzmanlık alanına hapsedilmeden pek çok alanda kendimizi var edebileceğimizi kanıtlıyorlar bize.

Massachusetts’te doğan Fuller’ın mucitlik becerisi; erken çocukluk döneminde ilk filizlerini verdi. Nitekim 12 yaşındayken bir şemsiye ile kürekli tekneleri itmek için yeni bir yöntem geliştirmişti. Harvard Üniversitesi’ne iki kez girip iki kez de ihraç edilmiş olan Fuller’a sunulan gerekçede ‘’ilgisiz ve tutkusuz’’ olduğu yazılmıştı ancak onun tek suçu, okulunu okurken bir yandan da ortaya attığı farklı fikirler ve icatlar için patent almakla meşgul olmasıydı. Düzen oldukça katıydı ve eğer okuduğunuz bölüm dışında bir alanda da gelişim gösteriyorsanız sizi hemen gruptan dışarı atıyor, bir de üstüne “işe yaramaz” damgası ile mühürlüyorlardı. Hem duygusal hem de profesyonel yaşamında oldukça çalkantılı bir hayat tarzı olan Fuller, sonrasında kendisini Kanada’da buldu. Orada makinist sertifikası alarak çeşitli aletler hakkında derin bilgilere erişti. O dönemlerde henüz bu bilgileri daha sonra radikal mimari anlayışını geliştirmek için kullanacağından habersizdi.

“Bir uzay gemisi olan Dünya ile ilgili öğrenmemiz gereken olağanüstü önemli gerçekler var ancak onunla birlikte hiçbir kullanım kılavuzu bize verilmedi.”
Buckminster Fuller

Fuller, 1917’den 1919’a kadar ABD donanmasında görev yaptı ve burada yere düşen uçakları zamanında sudan çıkarabilen kurtarma botları için bir vinç icat ederek mühendislik becerisini de ortaya koydu. Fuller’ın tek bir çocuğu vardı ve 1. Dünya Savaşı sırasında doğmuştu. Doğumundan kısa bir süre sonra omurga menenjiti ve çocuk felci geçirerek dört yaşında hayatını kaybeden kızının ölümünden dolayı derin acılar çeken Fuller, ailesi için daha fazlasını yapmak isteyerek mimar olan kayınpederi James Monroe Hewlett ile bir inşaat şirketi kurdu ancak 1927’de inşaat şirketi de iflas ettikten sonra Fuller işsiz kaldı ve hayatına son vermeyi düşündü. İşte tam da dibe vurduğu bu anlar, onun dikkate değer bir şey fark etmesini sağladı. Kendi hayatına son verme hakkına sahip olmadığı; deneyimlerini ve zekasını başkalarının hizmetinde kullanması gerektiğiydi bu yaşadığı farkındalık kıvılcımı. Neredeyse iki yılını bir münzevi olarak, evren ve insanlığa en iyi nasıl katkıda bulunabileceği hakkında derin derin düşünerek geçirdi. Böylece otuza yakın patentinin ve yirmi sekiz adet kitabının, “Buckyball” denen karbon atomlu küresel moleküllerden oluşan mimari tasarımlarının, jeodezik kubbelerinin; icatlarını uyguladığı arabalar, evler, şehirler ve hatta haritaların geliştirilmesinin de önü açılmış oldu. “Geçicileştirme-Geçici Hale Getirme” (ephemeralization) olarak tanımladığı ‘az kaynakla çok iş yapabilmeyi’ kafasına koymuş olan Fuller; ‘Uzay Gemisi Dünya’ adını verdiği bu gezegende, insanlığın kendini geliştirebileceğine inanarak yola devam etti. O küllerinden yeniden doğan ve cehalet kriziyle mücadele eden bir insan olmanın adımlarını atmaya başlamıştı artık.

“Neo-fütüristik tasarım bilimcisi” diyebileceğimiz Fuller’ın fikirleri, buluşları ve zengin zekasının bugünümüze yaptığı etkilere göz atacak olursak…

Dymaxion Evi

Fuller, kapsamlı bir problem çözme yaklaşımı kullanarak, fikirlerinin nihai ifadesi sayılabilecek olan Dymaxion Evi’ni inşa etti. ‘Dinamik’, ‘maksimum’ ve ‘gerilim’ kelimelerinin bir simgesi olan Dymaxion Evi, ilk otonom, modüler, seri üretilebilir ve çevreci yapı olarak tarihe geçmiştir ve Dymaxion kelimesi de Buckminster Fuller’ın bir nevi markası olarak akıllara kazınmıştır. Bu özgün yapı Detroit’teki Henry Ford Müzesi’nde halen sergilenmektedir. 1927’de inşası tamamlanmış olan Dymaxion Evi’nın değeri; o yıllarda enerji kaynaklarının sınırlı olabileceği fikri gelişmediğinden ve günümüzdeki gibi bir çevre kirliliği sorunu öngörülmediğinden, ne yazık ki anlaşılmamış ve seri üretimi yapılmamıştır. Sadece prototipi üretilen bu bina, bir temele bağlı tek bir destekten oluşmaktadır. Bu yapıyı çevreleyen yardımcı destekler de dairesel bir yuva şeklindedir.

Fuller, evin tamamını dünyanın her yerine hava yoluyla teslim ve birkaç gün içinde de monte edilebilir halde tasarlamıştır. İç mekân tasarımı da esnek yapılarak, yapının zaman içerisinde değişen ihtiyaçlara karşılık verebilmesi, yenisine ihtiyaç duyulmaması sağlanmaya çalışılmış; hatta gerektiğinde içinde yaşayan kişilerle birlikte, kısa sürede taşınabilmesi öngörülmüştür. Yapı; yirmi birinci yüzyılda hâkim yaklaşım olan ‘’Sürdürülebilir Mimarlık’’ anlayışının da ilk örneğidir. Fuller kendi geliştirdiği bu ev mimarisi yöntemini eksik ve kusurlu bulmuş; onun tam otomatik bir makine olmasını istediğini sık sık tekrarlamıştır. Buna rağmen Dymaxion Evi; günümüzde bile hala zamanının ötesinde tasarlanmış bir yapı olma özelliğini korumaktadır.

Bütünsel düşünme

Buckminster Fuller, dünyamızın önde gelen holistik düşünürlerinden ve de ilk fütüristlerindendi. “Dünya Kaynakları, İnsan Eğilimleri ve İhtiyaçlar Envanteri” başlıklı bir araştırma yaptı ve elde ettiği bulguları ilişkilendirerek insanlığın geleceği hakkında bir dizi önemli ve doğru tahminde bulundu. Yeryüzü kaynaklarını görüntülemek için dünyanın büyük ölçekli Dymaxion Haritası’nı geliştirdi. Dymaxion Haritası, kıtaları düz bir yüzeyde görünür bozulma olmadan gösteren ilk dünya projeksiyonuydu.

Fuller, kaynakların dağılımı-dağıtımı ve kıtlık arasında açık bir bağlantı kurmuş ve onları bölünmez olarak görmüştü. Ona göre kaynakların haritada yoğunlaştığı yerler ile kıtlığın yaşandığı bölgelere dağıtım yapılmalı ve tüm insanlığın refah seviyesi yükseltilmeliydi. Dymaxion Haritası, kaynakların ve nüfusun yüzdelerinin doğru bir şekilde görüntülenmesini sağladı ve bu harita günümüzde de halen kullanılmaktadır.

Küresel problemlere çözümler

Fuller, 1927’de aldığı kararlar sonrasında hayatını, küresel sorunlara formüle edebileceği en büyük çözümlere adadı. Uzay gemisi olarak tanımladığı Dünya’yı “çalıştırmak” için neyin gerekli olduğunu, yani insanlığın yüzde yüzünün yüksek bir yaşam standardının tadını çıkarması için yeterli yiyecek, enerji ve barınak sağlamak için ne gerektiğini keşfetmeye çalıştı. Arayışlarının bir parçası olarak Fuller, küresel gıda üretimi ve dağıtımının bir değerlendirmesini yaptı ve çalışmaları sayesinde vardığı sonuçlar 1977’de, Ulusal Bilimler Akademisi tarafından da doğrulandı. Aynı araştırmanın diğer yönleri, Fuller’ı yenilenebilir enerji kaynaklarının en eski savunucularından biri haline getirdi. Buckminster Fuller’ın kapsamlı enerji araştırması bulgularına göre, fosil yakıtların ve atom enerjisinin tüm kullanımı aşamalı olarak kaldırılabilirdi ve bu çalışması dünyadaki herkes için yeterli enerji üretilebileceğini de kanıtlarla ortaya koyuyordu.

Yoksulluğun sona ermesi hala uzak bir olasılık gibi görünse de Fuller; evsizliğin, hastalığın ve yetersiz beslenmenin en kötü yönlerini sona erdirecek kaynakların ve teknolojinin mevcut olduğu konusunda ısrarcıydı. Fuller’a göre eksik olan tek şey; kararlı irade gücüydü. Bu irade gücü, sosyal ve politik alanda tüm insanlığın refahını sağlayabilecek bir ortak amaca yönelmeliydi.

Sinerji

Sinerji, bir işi yapmak-ortaya koymak için varılan ortak istek ve kullanılan ortak güçtür, iki etkenin birlikteyken yaratacağı etkinin, her ikisinin tek başına yarattıkları etki toplamından daha fazla olmasıdır. İş danışmanlığı firmalarından tenis ayakkabılarına kadar her şeyin adı olarak kullanılabilen bu kelime, günümüzde o kadar yaygınlaşmıştır ki neredeyse anlamını yitirmiştir diyebiliriz. Ancak Fuller’ın dersleri ve yazıları aracılığıyla bu terimi popülerleştirmesinden önce, sinerji neredeyse yalnızca kimya laboratuvarlarında konuşulan bir kavramdı. Fuller, kelimeyi popüler kullanıma sokmanın savunucusuydu çünkü bu kavramın içeriği, etkileşimli sistemlerin temel ilkesiydi ona göre. Fuller’ın öncülüğünü yaptığı sinerjik etki yaklaşımı; sağlık hizmetleri, psikoloji, problem çözme, planlama, düşünme ve sistem tasarımında “holizmin” yükselişi de dahil olmak üzere toplumsal hayatın birçok yönünü etkilemiştir. Fuller’ın kendi anlatımıyla; “Sinerji çok yönlüdür: geometrik modellemeyi, deneyimin gerçeklerindeki ve düşünme sürecindeki karşılıklı ilişkileri keşfetmeyi içerir; doğanın Evren’i hem fiziksel hem de metafiziksel olarak koordine etmede kullandığı yöntemdir. Sinerji, problem çözmek ve tasarım oluşturabilmek için bir yöntem ve felsefi algı zemini sunar ve bu nedenle insan çabasının tüm alanlarında uygulanması gerekir”.

Jeodezik kubbe

Fuller’in tanınmasına en çok katkı sağlayan buluşudur “jeodezik kubbe.” Şu anda dünyada 300.000’den fazla kubbe var, bunlardan bazıları da dünyanın önde gelen sergilerinde bulunuyor. Amerikan deniz piyadeleri tarafından “2.600 yıldır mobil askeri barınaktaki ilk temel gelişme” olarak benimsenen jeodezik kubbeler, Kuzey Kutbu’ndaki hassas radar ekipmanlarını, 180 mph rüzgâra dayanacak şekilde kullanılabilir kılan yapılar olarak da işlev kazanıyor. Fuller, bu kubbeleri, insanlığın yüzde yüzüne yeterli olabilecek barınak yapısını sağlamak ve engelleyici derecede pahalı konutlara yönelik eğilime karşı koymak için tasarladı. Yapısal tasarımları, hem şehir içi gecekondu mahalleleri hem de kırsaldaki yoksullar için küresel evsizliğe çözümler sağlamaya yönelik keşiflerdi. Hafif, montajı kolay bir kubbe, diğer yapıların kullandığı müdahaleci destekleyici sütunlar olmadan daha fazla alan kaplayabiliyordu. Fuller’ın kubbesi hakkında az bilinen şey; bu tasarımın, stresi bir yapı içinde dağıtmanın benzersiz bir yolunu bulmuş olmasıdır.

Son bilimsel atılımlar

Bilim adamları ellili yıllardan beridir birçok virüsün yapısının jeodezik ve olağanüstü derecede kararlı olduğunu bilmektedir. Yeni bilimsel keşifler jeodezik küre şekilleri nedeniyle “fullerene” (buckminsterfullerenes) olarak adlandırılan bir karbon molekülü sınıfını ortaya çıkardı. Bunlar da inanılmaz derecede kararlı moleküllerdi. Bazı bilim adamları, Fuller’ın geliştirdiği ve “Synergetics” adını verdiği matematiksel geometriyi doğrulayan fullerenlerin, evrendeki en yaygın ve en eski moleküller olabileceğine artık inanmakta ve bu yönde araştırmalar yapmaktadır.

Ayrıca yakın zamanda keşfedilen yarı kristaller de geleneksel kristalli malzeme modellerine meydan okuyan bir jeodezik yapı sergiler. Süper-iletkenlik dahil olmak üzere hem yarı kristallerin hem de fullerenlerin uygulamaları geliştirilmeye yeni başlanıyor ve bilim camiasındaki heyecan ve etkinlik hızlanmaya devam ediyor.

Fark yaratmak

“Bizler geleceğin mağdurları değil mimarları olarak adlandırılmalıyız.”
Buckminster Fuller

Fuller’ın yarattığı farklılıklar tüm dünyada hissedildi. Indira Ghandi ve Pierre Trudeau gibi dünya liderlerine ilham olan Fuller; üniversiteden hiç mezun olmamasına rağmen, bilimsel alandaki çalışmaları için yaklaşık 50 fahri doktora ve 100’den fazla “büyük başarı ödülü” aldı. 1980 yılına gelindiğinde, 1964’te Time dergisinin kapağı da dahil olmak üzere, Fuller’a yapılmış olan 90.000 kadar yayınlanmış referans vardı. 1927’de deneylerine başladığında, onun “dünyayı çalıştırma” yeteneğinden bahsettiğini ve de bu önermeyi tüm hayatının merkezine koyduğunu hayal etmek uzaktan basitmiş gibi görünebilir.

Ancak yazının başında bahsi geçen Fordizm ve yeşeren hegemonik baskıcılığın oldukça zorlayıcı olduğu bir dönemde, bu çok yönlülüğe hayat vermek hiç de kolay değildi. Fuller’ın çalışması ile dünya çapında meydana gelen değişiklikler arasında doğrudan bir bağlantı belirlemek imkânsız olsa da açık fikirlilikle bakıldığında, bütünsel anlayışın her yerde ortaya çıktığını görmek kolaylaşacaktır. Toplumlardaki bu yeni yönelimin bireyin eylemlerinin olumlu sosyal değişim yaratabileceğini, yarattığını ve bireysel girişimin bütünsel alandaki etkinliğinin önemini artık biliyoruz. Richard Buckminster Fuller, 300.000’den fazla jeodezik kubbe kopyası, 28 adet yayınlanmış kitabı ve 30’dan fazla patenti ile tasarım dünyasının geleceğini tartışmasız bir şekilde dönüştürmüştür ve bugün sinerji, holizm, tüm dünya için sürdürülebilir enerji kullanımı, kaynakların adaletli dağıtımı ile ilgili konularda insanlığa ilham vermeye halen devam etmektedir.

Kaynaklar:
Calvin Tomkins-In the Outlaw Area
Sarah Fallon- Buckminster Fuller Has a lot to Teach You
Ali Rıza Saklı-Kapitalist Gelişim Sürecinde Fordizm ve Post-Fordizm
Dario Goodwin- Buckminster Fuller
Eleanor Gibson- R. Buckminster Fuller

İlginizi çekebilir: Rilke’nin içindeki tohumlar: Şairin derinlikli dünyasına adım atın

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale