“Provokatif ütopik” bir deha: Buckminster Fuller’in ilham verici yaşamı

Ürettikleriyle dünyanın her köşesinde hala etkisini hissettiren bir dehayı anmaya ne dersiniz? Usta bir “provokatif ütopik” olan Buckminster Fuller’ın ilham verici hayat deneyimi, 1895 ve 1983 yılları arasında yaşarken ilgilendiği matematik, mimarlık, felsefe, din, doğa, fizik, şehir planlama, tasarım ve edebiyat gibi pek çok konuda geliştirdiği yeniliklerle hepimizin algısında çığır açabilecek nitelikte.

“Var olan gerçeklikle savaşarak asla bir şeyleri değiştiremezsiniz. Bir şeyi değiştirmek için mevcut modeli geçersiz kılacak yeni bir model inşa edin.”

Buckminster Fuller

1914 yılında kendini göstermeye başlayan “Fordizm” ile insanlar belirli bir konuda uzmanlaşmaya yönlendirildi. Amaç, seri ve kitlesel üretim hattında standartlaştırılmış olan bir görevi yapabilecek iş gücünü yaratmaktı. Güçlü bir manipülasyon ve tek tipleştirme eğiliminde olan Fordizm için, bireylerin sisteme uyumu, özel hayatlarına varıncaya kadar denetlenerek ve yönlendirilerek sağlanmalıydı. Kitlelere önce gelir sağlama fırsatları yaratıldı, sonrasında ise bu geliri nasıl ve nereye harcayacaklarına kadar her etkileşimleri çeşitli telkinlerle manipüle edildi. Böyle bir sınırlamanın yıkıcı etkileri halen dünyamızda hissedilmekteyken, Buckminster Fuller çok yönlülüğüyle sistemde derin bir çatlağa neden olmuştur. O ve onun gibi çatlaklar açan pek çok insan sayesinde artık bütünsel yaklaşımın insanlara yaşatacağı deneyimi sahiplenme şansımız olduğunu biliyoruz. Sistemin dişlileri arasında tek bir uzmanlık alanına hapsedilmeden pek çok alanda kendimizi var edebileceğimizi kanıtlıyorlar bize.

Massachusetts’te doğan Fuller’ın mucitlik becerisi; erken çocukluk döneminde ilk filizlerini verdi. Nitekim 12 yaşındayken bir şemsiye ile kürekli tekneleri itmek için yeni bir yöntem geliştirmişti. Harvard Üniversitesi’ne iki kez girip iki kez de ihraç edilmiş olan Fuller’a sunulan gerekçede ‘’ilgisiz ve tutkusuz’’ olduğu yazılmıştı ancak onun tek suçu, okulunu okurken bir yandan da ortaya attığı farklı fikirler ve icatlar için patent almakla meşgul olmasıydı. Düzen oldukça katıydı ve eğer okuduğunuz bölüm dışında bir alanda da gelişim gösteriyorsanız sizi hemen gruptan dışarı atıyor, bir de üstüne “işe yaramaz” damgası ile mühürlüyorlardı. Hem duygusal hem de profesyonel yaşamında oldukça çalkantılı bir hayat tarzı olan Fuller, sonrasında kendisini Kanada’da buldu. Orada makinist sertifikası alarak çeşitli aletler hakkında derin bilgilere erişti. O dönemlerde henüz bu bilgileri daha sonra radikal mimari anlayışını geliştirmek için kullanacağından habersizdi.

“Bir uzay gemisi olan Dünya ile ilgili öğrenmemiz gereken olağanüstü önemli gerçekler var ancak onunla birlikte hiçbir kullanım kılavuzu bize verilmedi.”
Buckminster Fuller

Fuller, 1917’den 1919’a kadar ABD donanmasında görev yaptı ve burada yere düşen uçakları zamanında sudan çıkarabilen kurtarma botları için bir vinç icat ederek mühendislik becerisini de ortaya koydu. Fuller’ın tek bir çocuğu vardı ve 1. Dünya Savaşı sırasında doğmuştu. Doğumundan kısa bir süre sonra omurga menenjiti ve çocuk felci geçirerek dört yaşında hayatını kaybeden kızının ölümünden dolayı derin acılar çeken Fuller, ailesi için daha fazlasını yapmak isteyerek mimar olan kayınpederi James Monroe Hewlett ile bir inşaat şirketi kurdu ancak 1927’de inşaat şirketi de iflas ettikten sonra Fuller işsiz kaldı ve hayatına son vermeyi düşündü. İşte tam da dibe vurduğu bu anlar, onun dikkate değer bir şey fark etmesini sağladı. Kendi hayatına son verme hakkına sahip olmadığı; deneyimlerini ve zekasını başkalarının hizmetinde kullanması gerektiğiydi bu yaşadığı farkındalık kıvılcımı. Neredeyse iki yılını bir münzevi olarak, evren ve insanlığa en iyi nasıl katkıda bulunabileceği hakkında derin derin düşünerek geçirdi. Böylece otuza yakın patentinin ve yirmi sekiz adet kitabının, “Buckyball” denen karbon atomlu küresel moleküllerden oluşan mimari tasarımlarının, jeodezik kubbelerinin; icatlarını uyguladığı arabalar, evler, şehirler ve hatta haritaların geliştirilmesinin de önü açılmış oldu. “Geçicileştirme-Geçici Hale Getirme” (ephemeralization) olarak tanımladığı ‘az kaynakla çok iş yapabilmeyi’ kafasına koymuş olan Fuller; ‘Uzay Gemisi Dünya’ adını verdiği bu gezegende, insanlığın kendini geliştirebileceğine inanarak yola devam etti. O küllerinden yeniden doğan ve cehalet kriziyle mücadele eden bir insan olmanın adımlarını atmaya başlamıştı artık.

“Neo-fütüristik tasarım bilimcisi” diyebileceğimiz Fuller’ın fikirleri, buluşları ve zengin zekasının bugünümüze yaptığı etkilere göz atacak olursak…

Dymaxion Evi

Fuller, kapsamlı bir problem çözme yaklaşımı kullanarak, fikirlerinin nihai ifadesi sayılabilecek olan Dymaxion Evi’ni inşa etti. ‘Dinamik’, ‘maksimum’ ve ‘gerilim’ kelimelerinin bir simgesi olan Dymaxion Evi, ilk otonom, modüler, seri üretilebilir ve çevreci yapı olarak tarihe geçmiştir ve Dymaxion kelimesi de Buckminster Fuller’ın bir nevi markası olarak akıllara kazınmıştır. Bu özgün yapı Detroit’teki Henry Ford Müzesi’nde halen sergilenmektedir. 1927’de inşası tamamlanmış olan Dymaxion Evi’nın değeri; o yıllarda enerji kaynaklarının sınırlı olabileceği fikri gelişmediğinden ve günümüzdeki gibi bir çevre kirliliği sorunu öngörülmediğinden, ne yazık ki anlaşılmamış ve seri üretimi yapılmamıştır. Sadece prototipi üretilen bu bina, bir temele bağlı tek bir destekten oluşmaktadır. Bu yapıyı çevreleyen yardımcı destekler de dairesel bir yuva şeklindedir.

Fuller, evin tamamını dünyanın her yerine hava yoluyla teslim ve birkaç gün içinde de monte edilebilir halde tasarlamıştır. İç mekân tasarımı da esnek yapılarak, yapının zaman içerisinde değişen ihtiyaçlara karşılık verebilmesi, yenisine ihtiyaç duyulmaması sağlanmaya çalışılmış; hatta gerektiğinde içinde yaşayan kişilerle birlikte, kısa sürede taşınabilmesi öngörülmüştür. Yapı; yirmi birinci yüzyılda hâkim yaklaşım olan ‘’Sürdürülebilir Mimarlık’’ anlayışının da ilk örneğidir. Fuller kendi geliştirdiği bu ev mimarisi yöntemini eksik ve kusurlu bulmuş; onun tam otomatik bir makine olmasını istediğini sık sık tekrarlamıştır. Buna rağmen Dymaxion Evi; günümüzde bile hala zamanının ötesinde tasarlanmış bir yapı olma özelliğini korumaktadır.

Bütünsel düşünme

Buckminster Fuller, dünyamızın önde gelen holistik düşünürlerinden ve de ilk fütüristlerindendi. “Dünya Kaynakları, İnsan Eğilimleri ve İhtiyaçlar Envanteri” başlıklı bir araştırma yaptı ve elde ettiği bulguları ilişkilendirerek insanlığın geleceği hakkında bir dizi önemli ve doğru tahminde bulundu. Yeryüzü kaynaklarını görüntülemek için dünyanın büyük ölçekli Dymaxion Haritası’nı geliştirdi. Dymaxion Haritası, kıtaları düz bir yüzeyde görünür bozulma olmadan gösteren ilk dünya projeksiyonuydu.

Fuller, kaynakların dağılımı-dağıtımı ve kıtlık arasında açık bir bağlantı kurmuş ve onları bölünmez olarak görmüştü. Ona göre kaynakların haritada yoğunlaştığı yerler ile kıtlığın yaşandığı bölgelere dağıtım yapılmalı ve tüm insanlığın refah seviyesi yükseltilmeliydi. Dymaxion Haritası, kaynakların ve nüfusun yüzdelerinin doğru bir şekilde görüntülenmesini sağladı ve bu harita günümüzde de halen kullanılmaktadır.

Küresel problemlere çözümler

Fuller, 1927’de aldığı kararlar sonrasında hayatını, küresel sorunlara formüle edebileceği en büyük çözümlere adadı. Uzay gemisi olarak tanımladığı Dünya’yı “çalıştırmak” için neyin gerekli olduğunu, yani insanlığın yüzde yüzünün yüksek bir yaşam standardının tadını çıkarması için yeterli yiyecek, enerji ve barınak sağlamak için ne gerektiğini keşfetmeye çalıştı. Arayışlarının bir parçası olarak Fuller, küresel gıda üretimi ve dağıtımının bir değerlendirmesini yaptı ve çalışmaları sayesinde vardığı sonuçlar 1977’de, Ulusal Bilimler Akademisi tarafından da doğrulandı. Aynı araştırmanın diğer yönleri, Fuller’ı yenilenebilir enerji kaynaklarının en eski savunucularından biri haline getirdi. Buckminster Fuller’ın kapsamlı enerji araştırması bulgularına göre, fosil yakıtların ve atom enerjisinin tüm kullanımı aşamalı olarak kaldırılabilirdi ve bu çalışması dünyadaki herkes için yeterli enerji üretilebileceğini de kanıtlarla ortaya koyuyordu.

Yoksulluğun sona ermesi hala uzak bir olasılık gibi görünse de Fuller; evsizliğin, hastalığın ve yetersiz beslenmenin en kötü yönlerini sona erdirecek kaynakların ve teknolojinin mevcut olduğu konusunda ısrarcıydı. Fuller’a göre eksik olan tek şey; kararlı irade gücüydü. Bu irade gücü, sosyal ve politik alanda tüm insanlığın refahını sağlayabilecek bir ortak amaca yönelmeliydi.

Sinerji

Sinerji, bir işi yapmak-ortaya koymak için varılan ortak istek ve kullanılan ortak güçtür, iki etkenin birlikteyken yaratacağı etkinin, her ikisinin tek başına yarattıkları etki toplamından daha fazla olmasıdır. İş danışmanlığı firmalarından tenis ayakkabılarına kadar her şeyin adı olarak kullanılabilen bu kelime, günümüzde o kadar yaygınlaşmıştır ki neredeyse anlamını yitirmiştir diyebiliriz. Ancak Fuller’ın dersleri ve yazıları aracılığıyla bu terimi popülerleştirmesinden önce, sinerji neredeyse yalnızca kimya laboratuvarlarında konuşulan bir kavramdı. Fuller, kelimeyi popüler kullanıma sokmanın savunucusuydu çünkü bu kavramın içeriği, etkileşimli sistemlerin temel ilkesiydi ona göre. Fuller’ın öncülüğünü yaptığı sinerjik etki yaklaşımı; sağlık hizmetleri, psikoloji, problem çözme, planlama, düşünme ve sistem tasarımında “holizmin” yükselişi de dahil olmak üzere toplumsal hayatın birçok yönünü etkilemiştir. Fuller’ın kendi anlatımıyla; “Sinerji çok yönlüdür: geometrik modellemeyi, deneyimin gerçeklerindeki ve düşünme sürecindeki karşılıklı ilişkileri keşfetmeyi içerir; doğanın Evren’i hem fiziksel hem de metafiziksel olarak koordine etmede kullandığı yöntemdir. Sinerji, problem çözmek ve tasarım oluşturabilmek için bir yöntem ve felsefi algı zemini sunar ve bu nedenle insan çabasının tüm alanlarında uygulanması gerekir”.

Jeodezik kubbe

Fuller’in tanınmasına en çok katkı sağlayan buluşudur “jeodezik kubbe.” Şu anda dünyada 300.000’den fazla kubbe var, bunlardan bazıları da dünyanın önde gelen sergilerinde bulunuyor. Amerikan deniz piyadeleri tarafından “2.600 yıldır mobil askeri barınaktaki ilk temel gelişme” olarak benimsenen jeodezik kubbeler, Kuzey Kutbu’ndaki hassas radar ekipmanlarını, 180 mph rüzgâra dayanacak şekilde kullanılabilir kılan yapılar olarak da işlev kazanıyor. Fuller, bu kubbeleri, insanlığın yüzde yüzüne yeterli olabilecek barınak yapısını sağlamak ve engelleyici derecede pahalı konutlara yönelik eğilime karşı koymak için tasarladı. Yapısal tasarımları, hem şehir içi gecekondu mahalleleri hem de kırsaldaki yoksullar için küresel evsizliğe çözümler sağlamaya yönelik keşiflerdi. Hafif, montajı kolay bir kubbe, diğer yapıların kullandığı müdahaleci destekleyici sütunlar olmadan daha fazla alan kaplayabiliyordu. Fuller’ın kubbesi hakkında az bilinen şey; bu tasarımın, stresi bir yapı içinde dağıtmanın benzersiz bir yolunu bulmuş olmasıdır.

Son bilimsel atılımlar

Bilim adamları ellili yıllardan beridir birçok virüsün yapısının jeodezik ve olağanüstü derecede kararlı olduğunu bilmektedir. Yeni bilimsel keşifler jeodezik küre şekilleri nedeniyle “fullerene” (buckminsterfullerenes) olarak adlandırılan bir karbon molekülü sınıfını ortaya çıkardı. Bunlar da inanılmaz derecede kararlı moleküllerdi. Bazı bilim adamları, Fuller’ın geliştirdiği ve “Synergetics” adını verdiği matematiksel geometriyi doğrulayan fullerenlerin, evrendeki en yaygın ve en eski moleküller olabileceğine artık inanmakta ve bu yönde araştırmalar yapmaktadır.

Ayrıca yakın zamanda keşfedilen yarı kristaller de geleneksel kristalli malzeme modellerine meydan okuyan bir jeodezik yapı sergiler. Süper-iletkenlik dahil olmak üzere hem yarı kristallerin hem de fullerenlerin uygulamaları geliştirilmeye yeni başlanıyor ve bilim camiasındaki heyecan ve etkinlik hızlanmaya devam ediyor.

Fark yaratmak

“Bizler geleceğin mağdurları değil mimarları olarak adlandırılmalıyız.”
Buckminster Fuller

Fuller’ın yarattığı farklılıklar tüm dünyada hissedildi. Indira Ghandi ve Pierre Trudeau gibi dünya liderlerine ilham olan Fuller; üniversiteden hiç mezun olmamasına rağmen, bilimsel alandaki çalışmaları için yaklaşık 50 fahri doktora ve 100’den fazla “büyük başarı ödülü” aldı. 1980 yılına gelindiğinde, 1964’te Time dergisinin kapağı da dahil olmak üzere, Fuller’a yapılmış olan 90.000 kadar yayınlanmış referans vardı. 1927’de deneylerine başladığında, onun “dünyayı çalıştırma” yeteneğinden bahsettiğini ve de bu önermeyi tüm hayatının merkezine koyduğunu hayal etmek uzaktan basitmiş gibi görünebilir.

Ancak yazının başında bahsi geçen Fordizm ve yeşeren hegemonik baskıcılığın oldukça zorlayıcı olduğu bir dönemde, bu çok yönlülüğe hayat vermek hiç de kolay değildi. Fuller’ın çalışması ile dünya çapında meydana gelen değişiklikler arasında doğrudan bir bağlantı belirlemek imkânsız olsa da açık fikirlilikle bakıldığında, bütünsel anlayışın her yerde ortaya çıktığını görmek kolaylaşacaktır. Toplumlardaki bu yeni yönelimin bireyin eylemlerinin olumlu sosyal değişim yaratabileceğini, yarattığını ve bireysel girişimin bütünsel alandaki etkinliğinin önemini artık biliyoruz. Richard Buckminster Fuller, 300.000’den fazla jeodezik kubbe kopyası, 28 adet yayınlanmış kitabı ve 30’dan fazla patenti ile tasarım dünyasının geleceğini tartışmasız bir şekilde dönüştürmüştür ve bugün sinerji, holizm, tüm dünya için sürdürülebilir enerji kullanımı, kaynakların adaletli dağıtımı ile ilgili konularda insanlığa ilham vermeye halen devam etmektedir.

Kaynaklar:
Calvin Tomkins-In the Outlaw Area
Sarah Fallon- Buckminster Fuller Has a lot to Teach You
Ali Rıza Saklı-Kapitalist Gelişim Sürecinde Fordizm ve Post-Fordizm
Dario Goodwin- Buckminster Fuller
Eleanor Gibson- R. Buckminster Fuller

İlginizi çekebilir: Rilke’nin içindeki tohumlar: Şairin derinlikli dünyasına adım atın

Şerife Günaydın Karaköse Avukat & Yazar
Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve ... Devam