X

İşlevsel düşünme vs overthinking: Aşırı düşünmek faydalı bir araca dönüştürülebilir mi?

Overthinking, yani aşırı düşünme eylemi hemen hemen hepimizin yaşamında olan ve çoğumuzun üstesinden gelmeye çalıştığı bir ‘problem’. Aşırı düşünmenin belirtilerini araştırıyor, aşırı düşünme probleminizin olup olmadığını merak ediyor ya da ‘overthinking’ sorununuza çözüm yolları bulmaya çalışıyor olabilirsiniz. Ancak bir yandan da Overthinking nedir: Aşırı düşünme sorunu, nedenleri ve baş etme yöntemleri yazımızda detaylı olarak açıkladığımız gibi, aşırı düşünme evrimsel olarak insan doğasının ayrılmaz bir parçası ve tam da bu nedenle önleyebilmek ya da baş etmeye çalışmak sandığımız kadar kolay olamayabiliyor. Aşırı düşünmenin ilkel beynin savunma mekanizmalarından biri olması, evrimsel anlamda bu eğilimimizin aslında gerçekten bir sorun olup olmadığı, hangi noktada yaşamımızı olumsuz etkilediği ve hangi durumlarda işlevsel düşünme olarak değerlendirilebileceğiyle ilgili de pek çok soru işaretini de beraberinde getiriyor.

Overthinking yaşamımızı nasıl etkiliyor?

Yaşamımızın pek çok alanında, karşı karşıya kaldığımız tüm konular üzerinde aşırı düşünmek, her şeyi detaylı olarak analiz etmeye çalışmak, mükemmel sonucu arzulamak psikolojik anlamda tüketici olabileceği gibi stres ve kaygı seviyemizin artmasına neden olabiliyor. Kariyerimizle ilgili endişelerimiz, ilişkimizle ilgili problemlerimiz, gelecek planlarımız ve günlük yaşamımızda düşünmemiz gereken sorumlulukların yarattığı zihinsel yük çok fazla olduğunda ve bu düşünceleri çevremizdekilerle paylaşarak fikir alışverişinde bulunmaya çalıştığımızda ‘Çok fazla düşünüyorsun.’, ‘Bazı şeyleri çok abartıyorsun.’, ‘Biraz akışına bırakmayı denesen?’ gibi yorumlarla karşılaşabiliyoruz. Tüm bu yorumlarsa ‘Keşke bu kadar fazla düşünmesem!’ düşüncesiyle sorunun kendimizde olduğuna inanmamıza sebep olabiliyor. Ancak aksini uygulamaya çalışarak, çok fazla düşünmeden hareket etmeye çalıştığımızdaysa aldığımız kararların ve yaptığımız çıkarımların ne kadar sağlıklı olduğuyla ilgili şüpheye düşerek, olayları ve durumları basite indirgediğimiz çelişkisiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Peki, bu ikilemden kurtulmanın, bu iki kutup arasında dengeyi bulabilmenin bir yolu yok mu?

“Hayattaki mutluluğunuz, düşüncelerinizin çokluğuna değil kalitesine bağlıdır.” – Marcus Aurelius

İşlevsel düşünme nedir?

İnsan olarak sahip olduğumuz en önemli güçlerden biri düşünce gücümüz. İnsan beyninin ne kadar karmaşık olduğunu düşünürsek, aşırı düşünme de bu karmaşık sürecin doğal bir sonucu gibi görülebilir. Scientific American dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçları, beynin bilgi depolama kapasitesinin yaklaşık 2,5 petabayt (yani bir milyon gigabayt) olduğunu ve bir milyar nöron arasında trilyonlardan fazla bağlantı olabileceğini söylüyor. Bu verinin yoğunluğu, ortalama 3 milyon saat uzunluğundaki bir filmin, 300 yıldan fazla bir süre boyunca sürekli olarak oynatılmasına denk geliyor!

Beynimizin depolama kapasitesi bu kadar genişken, işlem kapasitesi de bundan aşağı kalır durumda değil. İnsan beyninin, bilgiyi işlemede herhangi bir bilgisayarlardan çok daha gelişmiş olduğunu biliyoruz. Bir bilgisayarın milyonlarca adım izleyerek yapabildiği herhangi bir işlemi, insan beyni sadece birkaç yüz nöron aktarımı ile başarılabiliyor. Dolayısıyla insan beyni son derece gelişmiş bir planlama, karar verme, analiz etme ve ahlaki düşünme yeteneğine sahip.

Bu üstün bilişsel kapasite bizi diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliğimiz olarak biliniyor. Araştırmalar, aşırı düşünmeye yatkın oluşumuzun da beynin bu aşırı gelişmiş düşünme kapasitesiyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu muazzam beyin gücünden yararlanmak için yapabileceğimiz şey, düşüncelerimizin tamamı olmasa da çoğunun işlevsel olmasını sağlamak.

İşlevsel düşünme, düşünce sürecini değiştirmeyi amaçlayan, düşüncelerimiz aracılığıyla bizim için mümkün olan en yararlı eylemi bulmaya motive eden, düşüncelerimizi netleştirmemizi sağlayan ve zihnimizde yarattığımız engellerin farkına vararak ilerlememizi mümkün kılan bir düşünme şekli. Odağımızı bulanıklaştıran her şeyi bir kenara bırakarak düşüncelerimiz aracılığıyla yaşamımıza katkı sağlayacak eylemler üretmeyi hedefleyen işlevsel düşünme ne kadar ‘fazla’ ya da ‘az’ düşündüğümüzden çok, zihnimizdeki herhangi bir düşüncenin yaşam deneyimlerimizde bize ne kadar fayda sağladığıyla, yani düşüncelerimizin işleviyle ilgileniyor. Özellikle kontrolümüz dışında olan durumlarla baş etmeye çalışırken somut ve net sonuçlar elde etmemize yardımcı olan işlevsel düşünme, toksik ve üretkenliği engelleyen tüm düşüncelerden uzaklaşmamıza ve yapıcı eylemler için harekete geçmemize aracı oluyor. 

Aşırı düşünmenin sınırları nerede başlar, nerede biter?

Overthinking, yani aşırı düşünme kavramı ise işlevsel düşünceden farklı olarak düşüncelerimizin içeriğiyle değil miktarıyla ilgileniyor ve ‘herhangi bir şeyi çok fazla, yararlı olmayacak şekilde düşünmek’ olarak tanımlanıyor. Aşırı düşünmenin neden yaşamımız için zararlı ya da faydalı olabileceğini görmek ve işlevsel düşünme kavramını daha iyi anlayabilmek için aşırı düşünmenin tanımdaki birkaç noktayı iyi analiz etmemiz gerekiyor.

Tanımda yer alan ‘çok fazla’ açıklaması oldukça öznel bir yargı. Yaşamımızdaki herhangi bir şeyi ‘çok fazla’ olarak tanımlayabilmemiz için, o şeyin ‘normal’ olarak kabul edilebilen bir değerinin ve ölçüsünün bulunması gerekiyor. Dolayısıyla ‘çok fazla düşünmek’ ile ‘doğru düşünmek’ arasında ince bir çizgi olduğunu söyleyebiliriz. Bu çizginin sizin için nerede durduğuysa, çok büyük olasılıkla herkesin çizgisinin bulunduğu noktadan farklı olacaktır. Ayrıca, ‘çok fazla’ açıklaması ‘çok az’ olasılığını da beraberinde getiren bir açıklama. Dolayısıyla herhangi bir konu üzerine çok fazla düşünmek kadar çok az düşünmek de yaşamımızı olumsuz etkileyebiliyor.

Benzer şekilde ‘yararlı olmayan’ açıklaması da kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Örneğin, annesinin markete biber almak için gönderdiği küçük bir kızı düşünelim. Listede sadece biber yazmasına karşın meyve-sebze reyonunda yeşil, kırmızı ve sarı biberlerin olduğunu gören küçük kız hangi biberi seçmesi gerektiği konusunda sizden çok daha uzun süre düşünebilir. Dışarıdan bakıldığında ‘Bir biber almak için bu kadar uzun düşünmeye gerek var mı, herhangi bir biberi seçip alabilmek neden bu kadar zor olsun, alt tarafı bir biber alacaksın.’ diye düşünebilirsiniz. Kızın çok fazla düşündüğü yargısına kapılabilir, biber seçmek için bu kadar uzun süre düşünmenin işlevsel olmadığını ya da zaman kaybı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak biberi alan kız için annesinin mizacının tutucu olması, eve döndüğünde beklenildiğinden farklı bir biberin gelmiş olmasının kriz yaratma olasılığı ve bunun karşılığında ceza alabileceği düşüncesi küçük kızı bu konuyla ilgili çok fazla düşünmeye sevk etmiş olabilir. Bu durumda annesinin bu biberlerle hangi yemeği yapmayı planladığı, önceki alışverişlerinde genelde hangi renk biberleri aldığı gibi pek çok ayrıntıyı düşünerek değerlendirmesi, doğru ve yerinde karar vermesine, karşı karşıya kalabileceği pek çok zorluğun engellenmesine yardımcı olabilir. Sonuç olarak, aşırı düşünmenin sınırları değerlerimizle, yaşamımızdaki ilişkilerin dinamikleriyle ve kişiliğimizle yakından ilgili olmakla birlikte, düşüncelerimizin işleviyse her birimiz için çok farklı olabiliyor. 

İşlevsel düşünme ve aşırı düşünme birbirinden nasıl farklılaşıyor?

Çok genel bir tanımla, uzun süreli kafa karışıklığı, kaygı ve kararsızlıkla sonuçlanan, aşırı düşünme olarak tanımlanabilecek düşünce süreçlerinin, yaşamınızın tüm alanlarına zarar verebileceğini ve işlevsel olmadığını söyleyebiliriz. Bunun aksine herhangi bir şey hakkında çok fazla düşünmek çözüme ulaşmanıza yardımcı oluyorsa, daha iyi karar almanızı sağlıyorsa ve planlama yapmanıza olanak sağlayarak yaşamınızı kolaylaştırıyorsa çok fazla da düşünseniz, bu uzun ve detaylı düşünme sürecinin yaşamınız için işlevsel olduğu çıkarımını yapabiliriz. Yani, Marcus Aurelius’un da söylediği gibi, düşünce süreçlerimizde ne kadar fazla düşündüğümüzden (düşüncelerimizin miktarından) çok bu düşüncelerin yaşamımıza ne kadar katkı sağladığına, yani işlevine ve kalitesine odaklandığımızda ‘overthinking’in bizim için gerçekten problem olup olmadığını çok daha iyi anlayabiliriz.

İşlevsel düşünme ve aşırı düşünme arasında en net ve en sağlıklı ayrımı yapabilecek olan tek kişi, sizi en iyi anlayan, yaşamdaki önceliklerinizi en iyi bilen ve elde edeceğiniz sonuçları en doğru şekilde öngörebilen kendinizsiniz. Çocukluk deneyimlerimiz, yetiştirilme tarzımız ve onlarca yıllık yaşam deneyimlerimiz düşünce kalıplarımızın bağlamını belirler. Dolayısıyla kendimizin ya da diğer insanların aşırı düşündüğü konusunda kesin yargılara varmadan önce, o kişinin ya da kendimizin yaşamını gerçekten dinlediğimizden ve anladığımızdan emin olmamız gerekiyor.

İşlevsel düşünmenin 4 ilkesi

İşlevsel düşünebilmek için, tüm düşünce süreçlerimizde şu dört önemli ilkeyi benimsememiz gerekiyor:

  1. Düşünürken, belirli bir zaman dilimi içinde karar vermek ya da eylem planı oluşturabilmek için bilinçli ve istemli olarak o konuyla ilgili tüm detayları gözden geçirip açıklığa kavuşması gereken noktaları belirleyin. Yaşadığınız sorunla ya da zihninizi meşgul eden şeyle ilgili aksiyon almamayı seçmenin de benzer bir süreci içermesi gerektiğini unutmayın. Herhangi bir konu üstüne derinlemesine düşünmek, durumu daha iyi anlamanızı, kabul etmenizi ve değiştirmek isteyip istemediğinizi anlamanız konusunda yol gösterici olacaktır.
  2. Zihninizin takılıp kaldığı herhangi bir düşüncenin ya da yaşadığınız kafa karışıklığının kaygı seviyenizi zamanla nasıl ve ne kadar artırdığını fark ederek gözlemleyin. Herhangi bir düşüncenin kaygı seviyenizi yükselttiğini fark etmek, o düşünceyle tek başınıza baş edemediğinizin ve farklı fikirlerden beslenerek ilerlemenizin daha işlevsel olabileceğinin en önemli göstergelerindendir.
  3. Kiminle konuşacağınız ve kimden fikir alabileceğiniz konusunda seçici davranın. Çevrenizdeki bazı kişiler sorunlarınızı sabırla dinleyebilir, çözüm üretmek konusunda istekli olabilir ve sizi anlayabilirken; bazı kişiler aşırı düşündüğünüzü söyleyerek çok erken yargıya varma eğiliminde olabilir. Düşüncelerinizi daha işlevsel hale getirmek için, sizi gerçekten dinleyen ve tanıyan ya da profesyonel olarak size rehberlik edebilecek insanlardan yardım almanız faydalı olacaktır.
  4. Herhangi biriyle size zihinsel ve psikolojik olarak zarar verdiğini düşündüğünüz, takıntı haline gelen düşüncelerinizi paylaşırken, hem olumlu hem de olumsuz yönlerine değinin. Bu objektif aktarımlar, karşınızdaki kişinin ele alınması gereken belirli bölümlere odaklanmadan önce sorunu birçok açıdan düşünmesine ve anlamlandırmasına yardımcı olacak, problem olarak görülen noktaları büyük resim üzeriden değerlendirmesini sağlayacaktır.

Aşırı düşünme eğiliminde ruh sağlığı problemlerinin de etkili olabileceği gerçeğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Aşırı düşünme eğiliminin kaygı bozukluğu ve depresyon gibi ruh sağlığı problemlerinin semptomları arasında olduğuna dair çok sayıda araştırma bulunuyor. Ancak aynı zamanda, hepimizin hayatının belirli dönemlerinde ya da belirli konularda hayata geçirdiği bu eylemle ilgili kesin yargılara varmak ve bunu ruhsal bir problem olarak etiketlemek kaçınılması gereken bir yaklaşım. Seneca’dan Konfüçyüs’e, Gandhi’den ‘Düşünüyorum öyleyse varım!’ diyen Decartes’e pek çok filozofun nesiller boyunca aktarılan, toplumlara fayda sağlayan ve ilham veren fikirlerinin ‘aşırı düşünmenin’ bir sonucu olduğu yadsınamaz. Çok fazla analiz yapmak, detaycılık ve mükemmeliyetçilik günümüz toplumlarında aşılması gereken problemler gibi görünse de, önemli yaşam kararları söz konusu olduğunda ‘çok az’ düşünmektense ‘fazla ama işlevsel’ düşünmenin yaşamımıza zarar değil fayda getirebileceğini söyleyebiliriz.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 

Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale