X

Gelecekte ne yapmak istediğinizi bilmiyor musunuz: Paniğe kapılmadan tutkularınızı keşfetmek

Yazının geri kalanına geçmeden önce, başlığa cevaben güzel haberi vererek başlamak istiyorum: Bu çok normal bir durum. Hayatımızla ilgili ne yapmak istediğimize karar vermiş olmak, bunu çoktandır biliyor olmak gibi bir zorunluluğumuz varmış gibi hissederiz. Hatta henüz ne istediğimizi bilmiyor olmanın bir eksiklik, zayıflık olduğunu düşünüp kendi üstümüzde baskı kurabiliriz. Gerçek şu ki pek çok insan, buna yetişkinler de dahil, hayatıyla ilgili ne yapmak istediğine dair bir fikir sahibi değil. Ya da şöyle demek daha doğru olur, gerçekten kendi istediğinin ne olduğunu keşfetmiş değil.

Çoğunlukla ailemiz, okuldaki arkadaşlarımız veya iş çevremiz tarafından bir şekilde yönlendiriliyor ve koşullandırılıyoruz. Ancak başkalarının düşünceleri bizim kendi yolumuzla her zaman örtüşmeyebilir. Onların gittiği veya gitmemizi istediği yolun bize uygun olmadığını düşünebiliriz. Bu çok normal. Hatta kendimize belirli bir yol seçip, daha sonradan asıl istediğimizin bu olmadığına da karar verebiliriz. Bu da çok normal. Şimdi gelin birlikte bu konuda neler yapabileceğimize bakalım.

Psikolog Guy Winch okuyucularından gelen soruları yanıtladığı köşe yazısında bu konuya değiniyor. Okuyucusu, küçüklüğünden beri büyüdüğünde ne olacağını soran insanlara verecek bir cevap bulamadığından ve şu an üniversitede yanlış bir ana dal seçmekten oldukça korktuğunu anlatan 20 yaşında bir genç kız. Özellikle arkadaşlarının ne istediklerini çok iyi biliyor gibi görünmeleri onu daha da panikletiyor. “Ailem bana içgüdülerimi dinlemem ve beni en çok mutlu edecek şeyi seçmem gerektiğini söylüyor. Ama beni neyin mutlu edeceği konusunda hâlâ hiçbir fikrim yok” diyor. Önce okuyacağı bölüm, daha sonra iş seçiminde doğru kararı nasıl verebileceği konusunda destek istiyor.

Hayatta gitmek istediğiniz bir yola karar verdiğinizde, doğru seçimi yapıp yapmadığınızı nasıl anlarsınız? Geleceğinizle ilgili korkunç bir hata yapıyor olabileceğiniz korkusunu nasıl yenersiniz? Bu eminim çok fazla insanın hayatının belirli bir döneminde karşılaştığı bir durum; bu yüzden Guy Winch’in cevabını ve değerli yorumlarını paylaşmak istiyorum.

“Neden paniğe kapıldığını anlıyorum ve hatta birçok lise ve üniversite mezununun da neden paniklediğini anlayabiliyorum -hayatınla ne yapacağına karar vermek oldukça bunaltıcı bir süreç olabilir. İlk kez büyüdüğümde ne olmak istediğim sorulduğunda, üç buçuk yaşındaydım ve cevabım “Bir T-Rex!” oldu. O zamandan beri beklentilerim değişti ve bu durum birçok üniversite öğrencisi için de aynı. Örneğin, ABD’de öğrencilerin yaklaşık yüzde 30’u ana dalını en az bir kez, yüzde 10’u birden çok kez değiştiriyor. Mezun olduktan sonra da işler çok istikrarlı olmuyor. ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu verileri, 18-42 yaş arasındaki yetişkinlerin ortalama 10 veya daha fazla kez iş değiştirdiklerini gösteriyor.

Bunların hepsi şunu söylemektir: Henüz gerçekten bilemeyeceğin bir şeyi bilmek için kendine çok fazla baskı yapıyorsun. Evet, arkadaşların ne yapmak istediklerini bildiklerini düşünebilirler, ancak henüz yapmadıkları için kesin olarak bilemezler. Ben lisans öğrencisiyken, psikoloji bölümünün çoğu psikolog olmak istediklerini biliyordu. Tahmin edin psikoloji mezunlarının kaçı psikoloji alanında doktora yapmak için devam ediyor? Yüzde dört. Bu kadar.

Çoğu insan, zevk aldığı ve anlamlı bulduğu bir iş bulmayı umar ve bu aynı zamanda becerilerine de uyduğundan bu işte gerçekten iyi olur. Ancak, gerçekten bir iş bulana ve bunu ilk elden deneyimleyene kadar bunun nasıl olacağını değerlendirmek oldukça zordur. Pek çok iş, gerçekten yapmaya başladıktan sonra çok farklı gelebilir.

Öyleyse, ‘Yanlış seçimi yapmamalıyım’ dediğinde yanılıyorsun. Yanlış seçimi yapmayı göze alabilmelisin ve bunu yapmak senin için daha iyi bile olabilir. Bir ana dal seçerken veya ilk kez iş ararken amacın, yalnızca senin bu kariyere uygun olup olmadığını değerlendirdiğin bir deney sürecine başlamak olmalıdır. Doğru olanı bulmadan önce birkaç kez denemen bile gerekebilir.

Seni belirli bir yöne yönlendiren güçlü bir tutkun yoksa bir ana dal seçmek zor mudur? Evet, bu yüzden 1 ana dal seçme; 10 tane seç. Seveceğin tek bir konuyu tahmin etmeye çalışmak yerine, beğenebileceğini düşündüğün 10 taneyi listele. Senin için en ufak ilgi çekici olan şey bile listede olmalıdır. Listeni derledikten sonra, seçeneklerini gözden geçir ve ilk önce denemek istediğin sıraya göre sırala. Ardından, bu konularda ders almaya başla ve her biri hakkında neyi sevip neyi sevmediğini ve beceri setlerinden hangilerini kullanıp kullanmadığını not al. Profesörlerle veya profesyonellerle, alandaki işler ve gerçek bir iş gününün ne gerektireceği hakkında konuş.

Bulduğun şey doğru geliyorsa, o alanı keşfetmeye devam et. Eğer hoşlanmıyorsan, listendeki bir sonraki seçeneğe git. Mezun olduktan sonra da denemeye devam et ve yaptığın şey sana uygun değilse iş değiştirmekten korkma.

Ne istediklerini bilen ve zaten bir kariyer yolunda ilerleyen diğer insanlardan geri kalmaktan endişeleniyorsan, yapma. Onların amaçları tutkularını takip etmekse; seninki öncelikle bu tutkuların neler olduğunu olduğunu keşfetmektir. Böylece sonunda sen de tutkuların etrafında bir kariyer oluşturabilirsin.

Cidden, şu anda bu hayatını etkileyen büyük bir karar değil -sadece bir küçük kararlar dizisi. Seçtiğin dal ne olursa olsun, bu yalnızca keşif yolculuğundaki ilk istasyonun. Kariyer onlarca yıla yayılır ve hayatın boyunca birden fazla kariyerin olabilir. Başarılı olacağın birini bulmak için birkaç yıl ayırmak, nasıl olacağını bilmediğin bir yere aceleyle koşmaktan daha önemlidir.”

Kendinizi daha iyi anlamak üzere profesyonel bir koçtan destek almak isterseniz iletişime geçmekten lütfen çekinmeyin.

İlginizi çekebilir: Ne istediğimiz değil, onu neden istediğimiz önemli: İhtiyaçlarımız bize neler anlatır?

Beyza Turan: Profesyonel olarak yaşam koçu, amatör olarak yazarım. “Bu hayatı nasıl daha iyi yaşarım?” sorusuna kafayı takmış biri olarak öğrendiklerimi paylaşmayı çok önemsiyorum. İlgi alanlarım arasında olan duygu, davranış, bilinçaltı, motivasyon ve ilişkiler konularında okumayı, konuşmayı ve yazmayı çok severim. Geçmişimden kısaca bahsetmem gerekirse; Koç Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okudum ve Uluslararası İşletme yüksek linans programını tamamladım. İş hayatımda Google, Facebook (Londra) ve Adphorus şirketlerinde çalıştım. Daha sonra kendi kişisel gelişimimi de önceliklendirerek, profesyonel koçluk eğitimimi tamamladım ve Dore Coaching’i kurarak danışanlarıma destek vermeye başladım. Dilerseniz bir selam vermek veya sorularınızı iletmek için bana @dorecoaching Instagram hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale