X

Fikir çatışması neden gereklidir: Sağlıklı bir fikir çatışması için 8 tüyo

Gelişim konularını masaya yatırdığımız Bilsen İyi Olur podcast serimizin yakın zamanlı bir bölümünde statükoyu dürten bir tonda gelişti sohbetimiz. Kendi adıma, alışıldık normları sorgulamayı ve bunları değişimi tetiklemek amaçlı kullanmayı hem seviyorum, hem de işimin bir parçası bu. Ancak o sohbette konuğumuzun bana fark ettirdiği şu oldu: Değişimin kaçınılmazlığını anlatmak da, içsel keşif ve bireysel gelişim gayretleri de artık statükonun ta kendisi. Ve bazen statüko, alternatif bulamamaktan da oluşuyor.

Bir gün bir kişi çıkıyor, mevcut durumu ve yakında çözülmesi gerekecek problemleri öyle bir gösteriyor ki, insan kendini “elimden geleni yapıyorum battaniyesi”ne sarınmış halde bulabiliyor. Dikkat! Yaptıklarınız veya yaklaşımınız genelde çok onay görüyorsa, böyle bir battaniyenin, siz farkına bile varmadan üstünüzü örtmüş olması mümkün.

Bir battaniyenin ne zararı olabilir ki? Eğer ihtiyacınız dinlenmek değil, hareket etmekse, sıcak ve yumuşak bir uykuda çokça vakit geçirmek yerine bir an önce halletmeniz gereken şeyler varsa, bir battaniye pek de iyi bir yardımcı değildir. Kullanım amacının dışına taşarak, nesnelerin amaç haline gelmemesine dikkat etmek gerektiğini düşünüyorum.

Özetle, sadece bir sohbetten yola çıkarak, daha etkin gelişimin, hemfikir olunmayan konuların dile getirilmesiyle oluşabildiğini yeniden hatırladım. “Yeniden” dememin sebebi, çoğu zaman ve çoğu yerde, sağlıklı tartışma kültürünü ihmal ettiğimizi düşünmem. İçinde bulunduğumuz ülke atmosferinden bağımsız davranmamız çok zor. Bireysel olarak farklı davranmayı seçsek bile, etkileşimde bulunduğumuz insanlar da aynı etki altında yaşayıp gidiyorlar.

Sağlıksız ve yıkıcı tartışmanın olumsuz etkilerini de, alınan kararların sorgulanmadan ya da konsensüs sağlanmadan alınmasını da, yetki ve etki sahibi kişilerle hemfikir görünmenin prim yapmasını da ülke gündeminde ve politika sahnesinde izliyoruz. Tepeden aşağıya doğru bu durum topluma yayılıyor. Böylece ilerlemeyi ve gelişimi getirecek, ayrıca tarafları besleyecek olan fikir çatışmalarını çoğunlukla biz de kendi ortamlarımızda yaşatmamayı tercih ediyoruz. Bazen de yıpratıcı çatışmalardan ileri gelen yorgunluk buna yol açıyor olabilir.

Çatışma, bireyler arasında, bir grup içinde veya gruplar/organizasyonlar arasında; yapısal durumlar (işler arası karşılıklı bağlılık, görev ve sorumlulukların net olmaması), çıkarların karşı karşıya gelmesi, kıt kaynakların paylaşımında zorluklar, kişisel algı farklılıkları gibi nedenlerle oluşan anlaşmazlık, uyumsuzluk, tutarsızlık anlamına geliyor. Bazen bireyin kendi içinde de ortaya çıktığı oluyor.

Her olguda olduğu gibi, bu konuda da ideal bir miktardan bahsetmek ve belli düzeyden az ya da çok olmasının olumsuz sonuçları olduğunu fark etmek önemli. Yerli bir araştırmaya ilişkin bu makaleye göre; kişiler arası çatışmanın çok fazla olduğu ortamda; amaç ve hedeflerden sapma, yorucu rekabet ortamı oluşuyor ve hatta ortamın varlığı da bir süre sonra tehlikeye girebiliyor. Çatışmanın az olduğu veya hiç olmadığı ortamda ise, yenilik ve yaratıcılık zaman içerisinde yok oluyor, kişisel yeteneklerin gelişimi yavaşlıyor ve verimlilik azalıyor. Bunun için yöneticilerin çatışmaları organizasyonel fayda doğrultusunda yönetmeleri, yani sağlıklı bir dozda var kılabilmeleri önemli.

Çatışma yönetimi teknikleri ve kişiliğe bağlı stillerle ilgili pek çok kaynağa ulaşmak mümkün. Ancak burada, çokça popüler olan çatışma yönetme ya da çözme tavsiyelerine değil, çatışmaya izin vermeye yönelik bir şeyler paylaşacağım. Çünkü başta da belirttiğim gibi, yenilik, yaratıcılık, kırıp dökmeden çatışmayı kucaklamak, herkesin sürekli uyumlu davranmasıyla yetinmemek, gelişimi sağlayacaktır. Burada, durağanlaşmış bir ortama hareket getirmek ve sağlıklı bir miktar çatışmaya sebep olmakla ilgili unsurları, fikir çatışması bağlamında ele alıyorum.

1. Amaca karar vermek

Eğer amaç, atalet içindeki bir ortamda farkındalık yaratmak ya da bir sorunun çözülmesi için insanları harekete geçirmekse, biraz daha provokatif, ezber bozan bir tutum sergileyebiliriz. Üzerinde düşünmeden kabul görmeyeceğini tahmin ettiğimiz önerileri ortaya koyabiliriz. Bu, “Sizce ne yapabiliriz? Bu sorunu nasıl çözebiliriz?” diye sormaktan farklı bir yöntemdir. Kışkırtıcı bir soru ya da itiraz oluşturabilecek bir görüş paylaşmakla başlar. Özellikle doğru bildiğini rahatça uygulayan, kendini sorgulamayan ve sorgulanmayan insanlar için daha etkili olacaktır. Amacımız hızla bildiğimiz yolda ilerlemek ve bu arada bolca desteklenmek ise, çatışmayı tercih etmemek ve insanlarla kolay kabullenecekleri argümanlarla iletişim kurmak daha akıllıcadır. Çünkü çatışma teşvik eden yöntemden yeni çıkarımlar yapmak ve karar almak, bazı yeni kabulleri gerektireceğinden bazen zamana yayılabilir. Hızlı yol almaya uygun olmayabilir.

2. Kendimizi yoklamak

Çatışmalara ne derece yer verdiğimizi ve farklı bakış açılarından yeni şeyler öğrenebilme performansımızı incelemek için, genelde ne derece ve ne sıklıkta alkış aldığımıza bakmak işe yarayabilir. Takdir edildiğini görmek bir insanı cesaretlendiren ve yaptığını sürdürmesini teşvik eden önemli bir motivasyon kaynağı. Ayrıca kabul görmek, bir yandan da insanlarda karşılık bulan, bir ihtiyaca temas ettiğimizi gösteren şey de olabilir. Ancak, bir yandan da, aykırı bulunacak, sorgulanacak ya da kabullenmekte zorlanılacak şeyleri söylemiyor/yapmıyor olabilir miyiz? Onaylanma görüyorsak, bunun insanların konfor alanlarını pekiştirdiğimiz için mi, yoksa düşündürüp sarsarak yeni farkındalıklar yaşamalarına aracı olduğumuz için mi olduğuna bakmak iyi olabilir.

En başta kendimize sormakta fayda olan diğer sorular da şunlar: Kendi savunma duvarlarım neler? Hangi hallerde savunmaya geçiyorum? Ben rahatsız edici gerçekleri duymaya ne kadar hazırım? Duyunca davranışım nasıl oluyor ve nasıl olmalı? Anlaşılmaya olan ihtiyacım ne kadar? Başkalarını anlamaya ve can kulağıyla dinlemeye ne kadar gönüllüyüm?

Tüm bunları bilerek çatışma içinde çok daha sağlıklı bir şekilde yer almak ya da bir çatışma ortamını tetiklemek ve izlemek mümkün olabilir.

3. Çıktılara bakmak

İnsanlar bizimle etkileşim sonrası harekete geçiyorlar mı, yoksa farklı bir şey yapmadan eski tutumlarını sürdürüyorlar mı? Burada belirsizlik faktörü zamandır. Düşüncelerin harekete geçmesi ile aksiyon alma arasında geçen zaman, kişilere ve farklı durumlara göre elbette çeşitlilik gösterebilir. Bize uzun gelen zaman, aslında o durumda normal de olabilir. Ancak yine de, eğer farklı durumlarda farklı kişilerin uzunca süre aynı tutumda devam ettiğini görüyorsak, yani kendi açımızdan tekrarlayan bir duruma tanıksak, konfor alanında kalmaya devam ettiklerini ya da onların düşüncelerini veya sorularını ifade etmelerine zemin oluşmadığını düşünmek mümkün. Kendi izlenimlerimizle yetinmeyerek ne düşündüklerini sormak daha gerçekçi bir değerlendirme yapmamızı sağlar.

4. Konfor alanımız

“Thomas – Killman Çatışma Modeli”ne göre, insanların çatışmalara yaklaşım tarzları beş farklı stilde gruplanabiliyor. Eğer sürekli çatışmaları yönetmek zorunda kalan bir liderseniz, bu stillerin dengeli bir karışımı da olabilir. Çatışmalarda sürekli tercih ettiğimiz rol, aynı zamanda bizim konfor alanımız haline gelmiştir. Bu, iki şeye işaret eder:

  1. Davranış tercihimizi değiştirmeyi deneyebiliriz.
  2. Alıştığımız pozisyondan farklısını seçme rahatsızlığını göze alabiliriz. Yapılan şeye sadece bir deney gözüyle bakabilmek ve kişisel değerlerle çelişmeyen tercihlerde bulunmak işi kolaylaştıracaktır.

5. Direkt ya da dolaylı iletişim

Düşündüklerinizi rahat bir şekilde söyleyebilmekle dolaylı olarak anlaşılmasını sağlamak tercihleri arasında hangisi size daha yakın? Genelde nasıl olduğunuzu da düşünün, duruma bağlı olarak bu tercihi değiştirip değiştirmediğinizi de. Amacınız fikir ayrılıklarını ya da sorgulamayı canlandırmaksa, direkt iletişim daha çok işinize yarayacak olan tarzdır. Rahatça anlaşılır ve kabul edilir olmayı bir süreliğine de olsa bir kenara bırakabilir misiniz? Eğer uyumluluk kası çok çalışan biriyseniz, direkt ifade etmede daha iyi olduğunu düşündüğünüz bir kişiden de bu rolü üstlenmesini isteyebilirsiniz. 

6. Gerçekleri göstermek

Bir yöntem, rahatsız edici gerçekleri göstermek olabilir. Rahatsız edici gerçekler, alışılmış tutum ve tavırları sorgulatıcı ve aciliyet duygusu yaratıcı bir etkiye sahiptir. Ancak burada püf nokta, bu gerçeklerin görülmediğinden ya da yeterince işaret edilmediğinden emin olmaktır. Eğer fazlaca bilinen ve üzerine emek verilen gerçekler ise, sizin bilinçsizliğiniz olarak yorumlanacaktır. Buna yol açmamak için, bir sonraki boyut (empati) önemlidir.

7. Empatiyi kullanmak

Harekete geçirmek istediğiniz ortamda, sözlerinizin amacınıza yönelik olarak yerini bulması, yani insanları düşünmeye sevk etmesi için empati göstermek gereklidir. Belli bir konuda onların zaten gördüğü ve bildiği gerekçeleri göstermek, pek bir işe yaramayacaktır örneğin. Ama onların da bildiği ve gördüğü gerçek hakkında neler düşündüklerini, amaçlarını doğru tahmin ederek ifade ederseniz, en azından haklarını teslim ettiğinizi görerek, dinlemeye daha açık olurlar. Bugüne kadar yaptıklarını bildiğiniz şeyler varsa, onları da gördüğünüzü ve bildiğinizi ifade etmek, kendilerini saydığınızı hissettirerek pozisyonunuzu güçlendirir.

Bunları ifade ettikten sonra görünmeyen yönü göstermek ya da yapılanların neden yetersiz olduğunu söylemek ya da farklı bir zorlayıcı soruyu sormak çok daha etkili olacaktır. Empati gösterilmeden ifade edilen konularda insanlar çoğunlukla hızla savunma pozisyonuna geçerek mevcut durumlarını daha da koruma eğiliminde olurlar.

8. Amacın anlaşılmasını sağlamak ve güven

Her ne kadar çatışmayı araç olarak kullanmak, kolay anlaşılmanın tersi yönünde bir pratikse de, amacınızın anlaşılması, yöntemin işe yaraması için gereklidir. Böylece hem yanlış anlamaları, hem de yeni sorunları önlemiş olursunuz. Sorduğunuz ya da söylediğiniz şeyin, düşünülmeyeni ortaya çıkarmak ya da ortamı harekete geçirmek için olduğunu belirtebilirsiniz.

Niyetinizin kişiliklere saldırı olmadığının bilinmesi gereklidir. Hatta insanları özellikle dile getirmekten çekindikleri şeyleri paylaşmaya teşvik edebilirsiniz. Örnek olarak da kendinizi gösterebilirsiniz. Bunu layığıyla yapabilmek için ise, ortamda güvenin sağlanmış olması gereklidir. Güvenin olmadığı ortamda atalet, ketumluk ve statüko egemen kalacaktır.

Güveni inşa etmenin yolları ise, başka bir yazının konusu olabilecek kadar geniş. Ama en özet haliyle, bilmediğini söylemekten çekinmeyen, öğrenme amaçlı soru soran, yardım isteyebilen ve yardım etmeye gönüllü bir profil sergileyen liderlerin, ekiplerinde güveni daha kolay tesis edebildiklerini söyleyebiliriz.

Farklı fikir ve tercihlerle karşılaşmaktan rahatsız olmadığımız ve herkesin birbirini anlama isteği kadar, kendi duruşunu da çekinmeden paylaşabildiği ve tüm bunlara öğrenme açısından bakabildiğimiz bir toplumu var edebilmek dileğiyle…

Kaynaklar

Çatışma Yönetimi Stratejilerine İlişkin Tutumlar: Kamu, Özel Sektör Ve Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticileri Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma – Kürşat Özdaşlı & Ali Murat AlparslanÇatışma Yönetimi Stratejilerine İlişkin Tutumlar: Kamu, Özel Sektör Ve Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticileri Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma – Kürşat Özdaşlı &
Sistem Düşüncesi Çerçevesinde Çatışma Çözümleme Paradoksu – H.Bahar Aşcı & R.Dilek KoçakSistem Düşüncesi Çerçevesinde Çatışma Çözümleme Paradoksu –
Resolving Conflict Situations – Berkeley / People and Culture

İlginizi çekebilir: İş yerimizde ilham verici bir ortam elde etmek için ne yapabiliriz?

Ece Ağabeyoğlu, ACC: 1998 – 2014 arasını kapsayan tam zamanlı kurumsal çalışma döneminde sigorta ve bankacılık sektörlerinde satıştan risk analizine, oradan eğitmenliğe ve koçluğa uzanan yerli ve küresel kurumlardaki yolculuğunda giderek iş tatmini ve insana merak saldı. Örgütsel Psikoloji alanında danışmanlık, profesyonel koçluk, eğitmenlik, iş ve meslek danışmanlığı şapkalarını taktı. Son yıllarda denge kavramına ilgi duyuyor. Ece, kurumsal eğitimler vermenin dışında, kendi yolunu kendi çizmek isteyen bireylere meslek seçimi, kariyerdeki adımlar ve iş tatmini gibi konular etrafında destek veriyor. Öğrenmeyi ve paylaşmayı seviyor.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale