X

Doğru nefes alıp vermenin püf noktaları ve nefes teknikleri

Dünyaya geldiğimiz ilk andan dünyaya veda ettiğimiz son ana kadar bizimle olan, çoğu kültürde fiziksel olduğu kadar mistik anlamlar da barındıran, yaşamın kaynağı nefes!

Ortalama bir yetişkinin dakikada 12-20 kez, günde ise 17.000 ila 30.000’den fazla kez nefes alıp verdiğini biliyor muydunuz? Üstelik yaşadığımız her an yapmaya devam ettiğimiz bu eylemi herhangi bir çaba sarf etmeden, otomatik olarak yapıyor; bilinç dışı süreçlerle gerçekleştiği için çoğu zaman farkına bile varmıyoruz. Tabii nefes almanın ne kadar değerli ve önemli olduğunu bize hatırlatacak herhangi bir hastalığımız yoksa…

Özellikle pandemi döneminde hem hastalığın en belirgin semptomlarından birisinin nefes darlığı olması, hem maske kullanımı nedeniyle nefes alışverişimizin kısıtlanması, hem de kısıtlamalar nedeniyle kapalı mekanlarda kalarak açık ve taze havadaki oksijenden yararlanamamak özgürce nefes alabilmenin ne kadar değerli olduğunu bizlere bir kez daha hatırlattı.

Vücuttaki sistemlerin düzgün çalışmasından modumuzun düzenlenmesine, metabolizma faaliyetlerinin tamamında önemli bir rolü olan nefes alışverişi, beynin refleksleri yöneten merkezi olan sürüngen beyin tarafından yönetiliyor. Herhangi bir dikkat ya da odaklanma gerektirmeyen, insanın fabrika ayarlarında otomatik olarak varlığını sürdüren nefes eylemi, eğer özel bir ilginiz yoksa ya da meditasyon ve yoga gibi nefes odaklı pratikler yapmıyorsanız gün içinde dikkatinizi yönelttiğiniz bir eylem olmayabilir.

Peki vücudumuz zaten otomatik olarak nefes almaya programlıysa, özel beceriler gerektiren ve yönergeler içeren nefes pratikleri nasıl ve neden ortaya çıktı? ‘Doğru nefes almak’ ne demek ve nefese odaklanmak neden önemli? Burundan nefes almak ya da ağızdan nefes almak arasında gerçekten kayda değer bir farklılık var mı? Diyafram nefesi ya da göğüs nefesi gibi özel nefes teknikleri sağlık için neden önemli? Deriin bir nefes alın, arkanıza yaslanın… Bu hafta nefesin büyüleyici dünyasına doğru keyifli bir yolculuğa çıkıyoruz!

İlginizi çekebilir: Dönüşüm için ilk adımı atın: Düzenli nefes ve meditasyon çalışması

Nefes alışverişi sırasında vücutta neler oluyor: Bir nefesin anatomisi

 %78’i Azot, %21’i Oksijen, %1’i Argon ve çok az miktarda diğer gazlardan oluşan havayı içinize çekmenizden dışarıya bırakmanıza kadar geçen, sadece birkaç saniye uzunluğundaki sürede vücudunuzda neler oluyor hiç merak etmiş miydiniz?

Solunum sistemi ve nefes denildiğinde akla ilk gelen organlar akciğerler olsa da, akciğerlerin hemen altında, karın boşluğunu göğüs boşluğundan ayıran kubbe şeklindeki diyafram kası, nefes alışverişini kontrol eden en önemli solunum sistemi öğesi olarak biliniyor.

Burnumuz ya da ağzımız aracılığıyla hava almaya çalıştığımızda, diyaframımız kasılarak akciğerlerimizin göğüs boşluğunda genişlemesi sağlanıyor. Bu sırada interkostal kaslar olarak bilinen, akciğerlerin etrafında bulunan kaburgaların arasındaki kaslar da kasılarak göğüs kafesini yukarı ve dışa doğru çekiyor ve göğüs boşluğunun daha da genişleyebilmesini sağlıyor. Karın (core bölgesi) kasları, diyafram, interkostal kaslar, boyun ve köprücük kemiği bölgesindeki kaslar nefes alışımız sırasında aktif olarak çalışıyor.

Alınan nefesteki oksijen, akciğerlerdeki hava keselerinin, yani bronşçukların üzerinde bulunan kılcal damarlar aracılığıyla kana ve hücrelere iletiliyor. Aynı anda hücrelerdeki metabolizma artığı olan karbondioksit gazı ciğerlere doluyor ve nefes alışta görevli olan tüm kaslar tersine kasılarak vücut için zehirli olan bu gazın dışarı verilmesini sağlıyor. Hepimizin hemen hemen ilkokul yıllarından beridir bildiği, anlatırken uzun gibi görünen bu en önemli hayati eylem, sadece birkaç saniye içinde ve hiçbir özel çaba gerektirmeksizin gerçekleşiyor. 

İlginizi çekebilir: Gün içerisinde 3 dakikada uygulayabileceğiniz nefes teknikleri

Doğru nefes nedir?

İnsan yaşamının ayrılmaz bir parçası olan nefes, hepimizin otomatik olarak gerçekleştirdiği, refleksif bir davranış olduğu için ‘doğru nefes almanın’ ne anlama geldiğini merak ediyor olabilirsiniz. Doğru nefes, havadan alınan oksijenin vücutta optimum düzeyde kullanılması için nefes alma ve verme sürecinde çalışan tüm kasların ve organların bilinçli şekilde yönetilebilmesini sağlayan nefes teknikleri olarak tanımlanıyor. Yani hepimiz yaşamımızı sürdürebilmek için otomatik olarak nefes alıp versek de, aldığımız her nefesin vücudumuza en üst düzeyde fayda sağlayabilmesi için nasıl nefes alıp vermemiz gerektiğine dikkat etmemiz gerekiyor. Etkili ve doğru nefes alabilmeniz, nefesinizin pürüzsüz, sabit ve kontrollü olmasıyla ve bedeninizin yeterli miktarda hava alabilmesi için kaslarınızın rahat şekilde kasılıp gevşeyebilmesiyle mümkün. Sessiz ve sakin şekilde kolaylıkla nefes alıp verebildiğiniz, karın bölgeniz her nefes alışta genişlediği ve her nefes verişte kasıldığı, göğsünüzün ve kaburgalarınızın öne ve arkaya doğru hareket ettiğini hissettiğiniz sürece doğru ve etkili nefes aldığınızı düşünebilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Stresi azaltmaya yarayan 5 farklı nefes tekniği

Doğru nefes aldığınızı nasıl anlarsınız?

Amerikan Akciğer Birliği (American Lung Association – ALA), doğru nefes almak için hayati önemi olan iki nokta olduğuna işaret ediyor: Burundan nefes almak ve karın kaslarını aktif şekilde kullanmak.

Burundan nefes almak

Nefes teknikleri, nefes egzersizleri ve doğru nefesle ilgili en merak edilen konularından başında ‘Nefes burundan mı ağızdan mı alınır?’ sorusu geliyor. Özel bir nefes tekniği uygulamadığınız sürece, düzenli olarak alıp verdiğiniz nefeslerde alınan nefesin basıncının düzenlenmesi, nefesin yavaşlatılması ve akciğerlerin daha verimli çalışması için nefesin ağızdan değil burundan alınması öneriliyor.

Burundan nefes almak, vücutta oksijen taşınmasına yardımcı olan nitrik oksit alımını kolaylaştırıyor. Nefesi burundan aldığımızda havada bulunan toksik maddeler, zararlı mikroorganizmalar ve alerjenler burunda bulunan tüyler ve mukus yardımıyla filtreleniyor. Ayrıca çok soğuk, çok sıcak, çok kuru ya da çok nemli olan hava burunda düzenlenerek ciğerler için optimum olan sıcaklık ve nem seviyesinde iletiliyor. Bununla birlikte, yoğun egzersiz yapıldığı ya da solunum yolu hastalıkları nedeniyle sinüslerin tıkalı olması gibi durumlarda, vücudun oksijen ihtiyacının karşılanabilmesi için ağızdan nefes alınması da gerekli olabiliyor. Ancak ağızdan nefes almak, zorunlu haller dışında önerilen bir yöntem değil.

Ağızdan nefes almanın zararları nelerdir?

Çoğunlukla burnun ve sinüslerin tıkalı olması nedeniyle, özellikle de uyku sırasında farkında olmadan ağzımızdan nefes alabiliyoruz. Horlama, ağız kuruluğu, kötü kokulu nefes, yorgun uyanma, kronik yorgunluk, beyin sisi, göz altı morlukları gibi semptomlarınız varsa çoğunlukla burun yerine ağzınızdan nefes alıyor olabilirsiniz. Ayrıca uyku apnesi ya da nefes darlığı gibi kronik solunum yolu rahatsızlıklarınız varsa, vücudunuz oksijen ihtiyacınızın karşılanabilmesi için ağızdan nefes alma eğilimi gösterebilir.

Ağızdan nefes almak, her şeyden önce havada asılı olan tozların, alerjenlerin ve zararlı mikroorganizmaların herhangi bir filtreden geçmeden vücudunuza alınmasına neden olarak pek çok sağlık probleminin yaşanmasına zemin hazırlayabilir. Ağızdan nefes almak ayrıca ağzınızı kurutacağı için, tükürük salgısıyla temizlenebilen pek çok bakterinin ağızdan uzaklaştırılmasını engelleyebilir ve kötü kokulu nefes, dişlerde çürük oluşumu, diş eti iltihaplanması, kulak ve boğaz enfeksiyonları gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Ağızdan nefes almak aynı zamanda kandaki oksijen seviyesinin düşmesine neden olarak kan basıncının yükselmesine ve kalp ritminin düzensiz hale gelmesine de zemin hazırlar.

Nefes alırken karın kaslarını kullanmak

Nefes almanın en etkili yolu havayı karnına doğru indirmekten geçiyor. Diyafram kasılırken, göbek genişleyerek akciğerleri hava ile dolduruyor. Karın nefesi, akciğerleri aşağı doğru çekerek göğsün içinde negatif basınç yarattığı için ciğerlerin oksijen kapasitesinin artmasını sağlıyor. Dolayısıyla nefes alırken karnınızın inip kalktığından emin olmanız, etkili ve doğru bir nefesin olmazsa olmazlarından.

Farklı amaçlara yönelik yüzlerce farklı nefes tekniği olsa da, metabolizmanın doğru çalışabilmesi ve alınan oksijenden optimum düzeyde yararlanabilmesi için burundan nefes almanın ve nefes alışverişi sürecinde karın kaslarını aktif şekilde kullanmanın yanı sıra dikkat edilmesi gereken diğer bazı önemli noktalar da bulunuyor.

Doğru nefes almanızı etkileyen en önemli şeylerden biri, duruşunuzun ve postürünüzün nasıl olduğudu. Dik oturmak, akciğerlerin her nefeste hızlı ve verimli bir şekilde genişlemesini sağlamanın yanı sıra, havanın akciğerlere kolaylıkla girmesine ve karbondioksitin akciğerlerden hiçbir engelle karşılaşmadan çıkmasına yardımcı oluyor. Gün boyunca masa başında oturuyorsanız ve kendinizi yorgun, halsiz, bitkin hissediyorsanız, soluduğunuz hava aracılığıyla aldığınız oksijen postürünüzün yanlış olması nedeniyle kan dolaşımınıza ve organlarınıza ulaşmıyor olabilir. Dolayısıyla özellikle oturduğunuz zamanlarda postürünüzü düzelterek vücudunuzun nefes alışverişinden optimum düzeyde faydalanmasına yardımcı olabilirsiniz.

Nefes alışverişi sırasında çoğumuzun yaptığı bir diğer hataysa, doğru nefes almaya odaklanıp doğru nefes vermeye dikkat etmemek. Nefes alışverişlerimizi bilinçli olarak düzenlemeye çalıştığımız zamanlarda tamamen solumaya odaklanıyoruz ve çoğumuz akciğerlerimizdeki kabondioksitin yalnızca %70’ini dışarı veriyoruz. Nefesinizin kendi kendine dışarı çıkmasını beklemek yerine, yanan bir mumu söndürürken yaptığınız gibi üfleyerek, ciğerlerinizden tüm havayı boşaltmaya çalışarak nefes verdiğinizde; hem vücudunuzun daha fazla karbondioksitten kurtulmasına hem de bir sonraki nefesinizde ciğerlerinizin oksijen kapasitesini artırmaya yardımcı olacaksınız.

İlginizi çekebilir: Nefesi kontrol etmenin bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış 5 faydası

Neden doğru nefes alamıyoruz?

Nefes alıp vermek en temel, en otomatik davranışlarımızdan biri. Binlerce yıllık evrim sonucunda havadaki oksijeni maksimum düzeyde vücuda almayı sağlayan bu metabolizma faaliyeti, modern dünyanın insanın biyolojik ritmine uygun olmayan çevresel koşulları nedeniyle sekteye uğrayabiliyor ve solunum sisteminin doğru fonksiyon göstermesi bazı koşullarda mümkün olmayabiliyor.

Gününüzün en az 8 saatini oturarak, daha da kötüsü doğru olmayan bir postürde, tüm organlarınızı sıkıştırarak geçirdiğinizi düşünün. İnsan vücudu için sağlıklı ve normal olan limitin çok üstünde, oturarak geçirmek durumunda olduğunuz bu zaman diliminde, gittikçe kamburlaşan omurganızın altında sıkışan ciğerlerinizle, hareket edemeyen karın kaslarınızla ve diyaframınızla optimum düzeyde nefes alabilmeniz pek de mümkün değil. Bedensel olarak hiçbir şey yapmadığımız halde bedenimizde hissettiğimiz ağrılar ve kronik yorgunluk hissi de büyük ölçüde bedenin bu şekilde oksijensiz kalmasından kaynaklanıyor.

Doğru nefes alamamamıza neden olan bir başka duruş bozukluğu da, kanımızı sürekli olarak içeri çekme eğilimimiz. Daha ince ve ‘göbeksiz’ görünmek için farkında olmadan karnı içeri çekmek, beli sıkan kıyafetler giymek ve korse kullanmak doğru nefesin olmazsa olmazı olan karın ve diyafram kaslarının aktif şekilde çalıştırılamamasına, nefesin sadece göğüs boşluğunda kalmasına ve ciğerlerin tam kapasite kullanılamamasına neden oluyor.

Ayrıca düzenli şekilde ve yeterli miktarda egzersiz yapmamak, özellikle akciğerlerin nefes kapasitesini önemli ölçüde geliştiren kardiyo egzersizlere ağırlık vermemek, yoğun stres ve kaygı nedeniyle bedendeki kasları çok fazla kasmak, hızlı yemek yemek, kesik ve hızlı nefes almaya çalışmak, sigara kullanımı gibi sağlıksız yaşam alışkanlıkları da doğru nefes almamızı engelleyen faktörler arasında. Dolayısıyla her ne kadar ilkel beyin nefes alışverişlerini düzenleyerek metabolizmanın hayatta kalabilmesi için gerekli olan tüm donanıma sahip olsa da, modern yaşamın beraberinde getirdiği pek çok çevresel faktör nefes kapasitesinin optimum düzeyde kullanılmamasına, bedenin oksijensiz kalmasına ve metabolizma faaliyetlerinin düzgün yürütülememesine neden olabiliyor.

Nefesin zihinsel ve ruhsal boyutu

Nefes, tüm bedensel fonksiyonlarının düzenlenmesinde oynadığı hayati rolün yanı sıra, yaşamımızın başlangıcını ve sonunu belirlediği için zihinsel ve ruhsal anlamda da soyut olan benliği ve varoluşu nesneler dünyasına bağlayan bir ‘çapa’ görevi görüyor. Yaklaşık 5000 yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen, nefesi odağına alan çalışmalar özellikle Yoga ve meditasyon gibi köklerini Doğu’nun kadim bilgeliğinden alan pratiklerde sıkça kullanılıyor.

Aldığımız her nefes, Yoga felsefesinde “Prana”, yani “yaşam enerjisi” olarak adlandırılıyor. Bu öğretiyi merkezine alan beden ve nefes çalışmalarıysa, yaşam enerjisini bedende var olan enerji kanalları aracılığıyla vücuttaki tüm hücrelere aktarmayı amaçlıyor. Doğru alınan her nefesin solunum sisteminden sinir sistemine vücuttaki tüm sistemlere fayda sağladığı düşünülüyor. Nefes, kişinin doğumundan ölümüne kadar geçen sürede bilinç dışında yaptığı bir eylemken, Yoga pratiklerinde ve nefes çalışmalarında, doğal olarak alınıp verilen nefesten farklı olarak nefesi bilinçli şekilde yönlendirilerek etki sağlanmaya çalışılıyor. Nefesi bilinç dışından bilinç düzeyine getirmeyi hedefleyen nefes çalışmalarından ve nefesin psikolojik ve spiritüel iyi oluşumuza nasıl katkı sağladığından önümüzdeki günlerde Haftanın Teması kategorisindeki yazılarımızda detaylı olarak bahsedeceğiz.  

İlginizi çekebilir: Nefes egzersizleriyle hem zihninizi hem bedeninizi dinlendirin

Nefes çeşitleri nelerdir?

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, nefes genetik kodumuzda hali hazırda var olan, yaşamsal bir fonksiyon olduğu için ne kadar uğraşırsanız uğraşın nefesinizi durdurmanız ya da akciğerlerinizi kapasitesinin üstünde kullanabilmeniz mümkün değil. Ancak bedenimiz stres altında olduğumuz durumlarda ve rahatladığımız anlarda nefes alışverişlerini bedenin ihtiyaçlarına uygun şekilde regüle ederek, vücudun oksijen ihtiyacını karşılayabilmek üzere farklı nefes türlerini kullanabiliyor. Özel nefes tekniklerinden ayrı olarak, bedenin dışsal uyaranlara göre düzenlediği iki farklı nefes çeşidi bulunuyor. Farklı amaçlara yönelik olarak uygulanan nefes teknikleri de, bu nefes çeşitlerinin farklı kombinasyonlarından oluşuyor.

Göğüs nefesi

Göğüs nefesi, bedenin tehdit, tehlike ya da stres olarak algıladığı durumlarda devreye giren ve organizmanın hayatta kalmasını sağlayan kaç-savaş tepkilerini yöneten sempatik sinir sistemi tarafından kontrol ediliyor. Bedenin kaçmak ya da savaşmak için ihtiyaç duyduğu enerjiyi üretebilmesi için kana daha fazla oksijen gönderilmesi amacıyla daha kısık ve sık alınan nefesler göğüs nefesi olarak biliniyor ancak göğüs nefesinde akciğerler tam olarak kullanılmadığı için hiperventilasyon, yani çok hızlı ve fazla nefes alıp verme eğilimi görülebiliyor. Göğüs nefesi almak yanlış bir şey olmasa da, bedenin stres altında olmadığı zamanlarda sadece göğüs nefesiyle sınırlı kalmak organlara yeterince oksijen gitmemesiyle sonuçlanabiliyor.

Diyafram nefesi

Bedenin herhangi bir tehlike, stres ya da tehditle karşı karşıya olmadığı zamanlarda, daha az efor harcayarak ve nefesi karın bölgesine de göndererek alınan nefes diyafram nefesi olarak adlandırılıyor. Diyafram nefesi; kaç ya da savaş yanıtının durdurulduğu ve bedenin rahatlama moduna geçtiği, parasempatik sinir sistemi uyarımlarıyla devreye giriyor. Nefes alışverişi sırasında karın kaslarını ve diyaframı kullanmak, akciğerlerin nefes kapasitesinin optimum düzeyde kullanılmasının yanı sıra travma sonrası stres bozukluğu, ağrı, depresyon ve anksiyete gibi stresle ve kaygıyla ilişkili pek çok problemin semptomlarının azaltılmasında da önemli bir rol oynuyor.

Bazen gereksiz olduğu halde sadece göğüs nefesi alabiliyor, nefesimizi diyafram ve karın nefesiyle desteklemeyerek derin ve tam nefesler almayabiliyoruz. Diyafram nefesi almak konusunda kendinizi geliştirmek için gün içinde kısa molalar vererek yere uzanabilir, nefes alışverişleriniz sırasında karın kaslarınızın ve karın boşluğunuzun nasıl hareket ettiğine odaklanabilirsiniz. Karnınızın nefes alırken yavaşça kalkmasını ve nefes verirken aynı yavaşlıkta inmesini gözlemleyebilirsiniz. 

Diyafram nefesi bedeni rahatlatan parasempatik sinir sistemiyle bağlantılı çalıştığı için özellikle stres altında olduğunuz ya da kaygınızın yüksek olduğu anlarda bilinçli olarak diyafram nefesi alıp vererek bedeninizi ve zihninizi rahatlatabilirsiniz. 

Farklı amaçlara yönelik özel nefes tekniklerini, nefesin yoga ve meditasyon gibi zihinsel pratiklerde nasıl ve neden kullanıldığını, akciğerlerinizi temizlemek ve nefes kapasitenizi optimum düzeyde kullanmak için neler yapabileceğinizi ilerleyen günlerde Haftanın Teması kategorilerimizdeki yazılarımızda bulabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Wim Hof Metodu: Buz adam Wim Hof’un gençlik iksiri nefes pratiği

Kaynaklar: Healthline, American Lung Association (ALA), Medical News Today, Lung .org, Web MD

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale