X

Covid-19 ile ilk tanıştığımız günden bugüne dünyada neler, nasıl değişti?

Bundan yaklaşık 1 buçuk yıl önce, 2020 yılının Ocak ayında hepimiz bulaşıcı bir virüsün ortaya çıktığı haberiyle gözlerimizi Çin’in belki de daha önce adını bile duymadığımız Wuhan şehrine çevirdik. Metro istasyonlarında aniden bayılıp düşen insanların görüntüleriyle başlayan, katı kısıtlamaların ilk etapta hepimizde şaşkınlık yarattığı ve alınan tüm önlemlere rağmen tüm dünyaya yayılmasıyla çok değil, sadece bir ay sonra global bir salgının başlamasına ve ‘pandemi’ kelimesiyle tanışmamıza neden olan Covid-19, adeta dünyanın eksenini yerinden oynattı.

Pandemi sürecinde ülke olarak ilk kez tam kapanma süreciyle tanışmış olsak da pek çok ülkenin salgınla mücadele sürecinde olumlu sonuçlar alınmasının en etkili yolları tam kapanma ve beraberinde gelen aşılama çalışmaları oldu. Geçtiğimiz hafta dünya genelinde yeni vaka sayısı 5.7 milyonken, nüfuslarının yarısından çoğunu aşılayan ülkeler, vaka ve ölüm sayılarını düşürmeyi başardı. Aşılama konusunda ciddi adımlar atan ABD, İngiltere ve İsrail’de hayat neredeyse normale döndü. Yeni Zelanda ve Avustralya’da tam kapanma ve aşılamayla birlikte yeni vaka sayısı tek hanelere indi, bazı eyaletlerde hiç aktif vaka kalmadı. Aşının etkileri sadece hastalığın önlenmesinde değil, bulaşmanın engellenmesinde de önemli bir rol oynuyor. Newscientist’te yayımlanan yeni bir araştırmanın sonuçlarına göre aşı, bulaşmanın önlenmesinde de %90 gibi ciddi bir oranda etkili.

Mayıs 2021 itibariyle dünya Covid-19 salgınında hangi noktada?

Yaklaşık bir yıl önce, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) COVID-19’u küresel bir salgın olarak ilan etti. Hiçbirimiz için tanıdık olmayan, bilinmezliklerle ve korkuyla dolu bu süreçte hastalığın belirtilerinden tedavisine, önleyici uygulamalardan iyileşme süreçlerine; bu küresel sağlık krizinin uzun vadeli etkilerinin anlaşılması yıllar alacak olsa da, şimdiye kadar gelinen süreçte neler olduğuna az ya da çok hepimiz hakimiz. Pandeminin küresel etkilerinin günümüzde geldiği noktayı özetlemek için dünden bugüne nelerin değiştiğine gelin yakından bakalım.

Covid-19 dünya genelinde ölüm sebebi olarak 4. Sırada yer alıyor

Tüm dünyanın salgınla mücadelesini gün be gün takip ederek güncel rakamları açıklayan Worldometers istatistiklerine göre, 2020’nin Mart ayından günümüze kadar tam 2.7 milyon insan Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. 2019 yılıyla karşılaştırıldığında, dünya genelindeki ölümlerin ilk beş sebebi arasında artık koranavirüs var.

2019 yılında dünya genelinde 55.4 milyon insan hayatını kaybetti. Ölüm sebepleri arasında kalp hastalıkları 8.9 milyonla birinci sıradayken, bunu 6.2 milyon ölümle felç ve 3.2 milyon ölümle akciğer hastalıkları izledi. İlk üçte yer alan bu ölüm sebeplerinin ortak özelliğiyse, hiçbirinin bulaşıcı olmaması. Ancak Covid-19 bu hastalıklardan farklı olarak bulaşıcı olduğu için yeni ortaya çıkmış olmasına rağmen geldiğimiz noktada en büyük 4. ölüm sebebi olarak listelerdeki yerini aldı.

Covid-19’un kendisi başlı başına bir ölüm sebebi olmasının yanı sıra, dünya genelinde pek çok hastanenin yoğun bakım servislerindeki doluluk, sağlık hizmetlerinin yetersizliği ve virüs bulaşması riskini göze alamayan pek çok insanın sağlık hizmetlerine başvurmaktan çekinmesi nedeniyle dolaylı olarak da pek çok insanın ölümüne sebep oldu. Dolayısıyla henüz kesin rakamlar açıklanmamış olsa da, Covid-19 dışında kalan pek çok ölümün de pandemiyle bağlantılı olarak artmış olması öngörülüyor.

Covid-19 ruh sağlığımızı nasıl etkiledi?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünya çapında yaklaşık 1 milyar insanın hali hazırda en az bir ruh sağlığı problemiyle yaşadığını öngörüyordu. 2019 yılında 703.000 kişinin ruh sağlığı problemleri nedeniyle intihar etmesi, intiharı en yaygın 17. ölüm nedeni haline getirdi. Buna rağmen WHO’nun açıkladığı verilere göre ülkeler, ulusal sağlık bütçelerinin sadece yaklaşık yüzde 2’sini ruh sağlığına harcıyor.

Birleşmiş Milletler, COVID-19 salgınının ruh sağlığı yaşayan kişilerin sayısında ve rahatsızlıkların ciddiyetinde uzun vadeli bir artışa neden olacağını söylüyor. Uzun süreli karantinaların ve sosyal mesafenin ruh sağlığı üzerinde yarattığı etkilerle ilgili araştırmalar devam ediyor. COVID-19’un küresel olarak ruh sağlığı üzerinde nasıl bir etkisi olduğuna dair büyük ölçekli bir veriye henüz sahip değiliz, ancak daha küçük ölçekli birkaç çalışma pandemi döneminin özellikle anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu görülme oranlarında ciddi bir artışa neden olduğunu gösteriyor.

Bu dönemde ruh sağlığının korunması için Dünya Sağlık Örgütü Ruh Sağlığı ve Bağımlılık Bölümü Direktörü Dr. Devora Kestel sağlıklı yaşam alışkanlıklarından oluşan bir rutinimizin olmasını, yakınlarımızla uzaktan da olsa iletişim içinde kalmamızı, alkol ve madde kullanımından uzak durmamızı, sosyal medya kullanımının ve haber sitelerini takip etmenin mümkün olduğunca azaltılmasını, en önemlisi de ihtiyaç halinde mutlaka profesyonel destek alınmasını öneriyor.

Karantina önlemleri, tam kapanma ve Covid-19 aşısı ile ilgili çalışmalar süreci nasıl etkiledi?

Salgının yayılmasını önlemek için sürdürülen karantina kısıtlamaları, şimdiye kadar dünyanın neredeyse 3’te 2’sinde uygulandı. Bazı ülkeler haftalarca, bazı ülkelerse aylarca tam kapanma kararını uyguladı.

Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan COVID-19 Government Response Tracker raporuna göre 2021 yılı itibariyle 100’den fazla ülke zorunlu haller dışında evden dışarı çıkmamak üzere karantina uygulamalarını başlattı.

Rapora göre 16 Ocak 2020 ve 15 Ocak 2021 arasında; Bolivya (320 gün), Peru (307 gün), Honduras (306 gün), Paraguay (305 gün), Arjantin (303 gün), Bahamalar (302 gün), Jameika (302 gün), Venezuela , El Salvador (301 gün) ve Hindistan (300 gün) en uzun tam kapanma uygulayan ülkeler oldu.

İngiltere’de sokaklarda maskesiz dolaşan ve restoranlarda yemek yiyen insanlar, ABD’de maske zorunluluğunun kaldırıldığı eyaletler, Tel Aviv’de denize giren insanlar, Avustralya’da normale dönen hayat tüm dünyaya karantina önlemleriyle birlikte aşının da ne kadar önemli olduğunu göstermiş oldu. Yeni varyantların ortaya çıkması herkesi endişelendirse de, aşılanan ülkelerde yüksek yaş gruplarında ölüm oranının %80’lere kadar varan oranlarda düştüğü gözlemlendi.

Örneğin, 328 milyon nüfuslu ABD nüfusunun %39’u tek doz, %25’i ise çift doz aşılandıktan sonra, Ocak başında 3500’e varan ölüm sayıları 350’lere kadar geriledi. Benzer şekilde nüfusunun yaklaşık %65’ini aşılayan İngiltere’de Ocak ayında 1240 olan günlük ölüm sayısı, şu an tekli hanelerde. İsrail de benzer şekilde nüfusunun %70’ten fazlasını aşılayarak ve sadece aşı olanların sosyal hayata karışmasına izin vererek günlük ölüm sayısını 4’e kadar indirmeyi başardı.

Dolayısıyla Türkiye’de de tam kapanma ile birlikte azalması beklenen vaka sayılarıyla paralel olarak nüfusun büyük çoğunluğunun aşılanması mümkün olabilirse, hem bulaşıcılığın hem de vaka sayısının azaltılması anlamında umut verici gelişmeler bizi bekliyor diyebiliriz.

Ülke ekonomileri ve işsizlik oranları pandemi sürecinden nasıl etkilendi?

Bu dönemde sağlık harcamalarının artması ve kısıtlamalar nedeniyle seyahat yasaklarının olması gibi pek çok farklı sebepten dolayı tüm ülke ekonomileriyle birlikte global ekonomi de ciddi ölçüde zarar gördü.

Dünya Bankası tarafından yayınlanan verilere göre 2020 yılında küresel ekonomi %4.3 oranında daraldı. Hali hazırda ekonomik zorluklarla karşı karşıya olan ülkeler daha da borç altına girdi. Oxfam International tarafından hazırlanan bir raporda, dünyanın en yoksul ülkelerinin pandeminin ekonomik etkilerini atlatmasının on yıldan fazla sürebileceği tahmin ediliyor. Diğer yandansa Dünya Bankası, küresel ekonominin 2021’de aşı uygulamaları ve iyileşmeye öncülük eden yatırımlarla yüzde 4 oranında büyümesini bekliyor.

Ekonomik daralmanın ve krizlerin en olumsuz etkilediği ülkelerse fakirlik sınırındaki ülkeler oldu. Son 20 yılda ilk kez, küresel anlamda fakirlik sınırı en düşük seviyeleri gördü. Dünya Bankası verilerine göre koranavirüs salgını nedeniyle 119 milyon olan fakirlik sınırındaki insan sayısı, günümüzde 124 milyon insana ulaştı. Geldiğimiz noktada toplamda 730 milyon insan günde 2 doların altında bir gelirle geçinmeye çalışıyor ki bu rakam, toplam dünya nüfusunun yaklaşık %10’una denk geliyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) son işsizlik rakamlarına göre 2020’de 114 milyon kişi işini kaybetti. Ancak sadece pandemi nedeniyle ortaya çıkan işsizlik oranını ölçümleyebilmek için, resmi olarak açıklanan işsizlik rakamları tek başına yeterli değil. Birçok çalışan ekonomideki hareketsizlik nedeniyle iş gücünden kendi isteğiyle çekilmek zorunda kaldı. Her ne kadar ekonomik zorluklar nedeniyle işyerini kapatmak zorunda kalan ya da işten çıkarılan kişiler ekonomi normale döndükten sonra istihdam edilebilecek durumda olsalar da, gelecekte çok daha düşük çalışma saatleriyle ve ücret kesintileriyle çalışmak durumunda kalmaları olası.

Kadınlar ve genç yaştaki çalışanlar, pandeminin beraberinde getirdiği işsizlikten en çok etkilenen gruplar arasında yer alıyor. Bu da cinsiyet eşitsizliği konusunda hala alınması gereken çok uzun bir yol olduğu ve çalışma yaşamına yeni adım atmayı bekleyen bir neslin karşı karşıya kaldığı tehlikeyi işaret ediyor.

Uzaktan eğitim: 1.7 milyar öğrencinin eğitim bilançosu

UNESCO’nun yayınladığı verilere göre 2020’de okulların ve üniversitelerin kapanması 188 ülkeden 1,7 milyardan fazla öğrencinin, diğer bir deyişle dünya öğrenci nüfusunun yaklaşık yüzde 99’unun eğitim sürecini aksattı.

UNESCO’nun en son verilerine göre bugün, dünya öğrenci nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan yaklaşık 900 milyon öğrenci, 29 ülkede eğitim sürecinin tamamen durdurulması 68 ülkedeyse eğitimin uzaktan hale getirilmesinin yarattığı zorluklar nedeniyle eğitim hayatında zorluklarla karşı karşıya.

Çevrimiçi eğitim uygulamaları derslerin sanal olarak da olsa devam etmesine izin verirken, BM, özellikle yoksul ülkelerde veya kırsal alanlarda yaklaşık 500 milyon çocuğun teknolojik imkansızlıklar ve internet altyapısı eksikliği nedeniyle uzaktan öğretimin dışında bırakıldığını tahmin ediyor. Oxfam tarafından yayınlanan raporsa, pandeminin kız çocuklarının eğitiminde son 20 yılda kazanılan küresel ilerlemeyi tersine çevireceğini, eğitimde fırsat eşitsizliğinin daha da artıracağını öngörüyor.

Pandemi, çevre kirliliği ve iklim krizini nasıl etkiledi?

Tüm dünyada karantinaların ve kısıtlamaların en yoğun olduğu 2020 yılının Mart ayında, doğanın ve çevrenin insan müdahalesinin azalmasıyla birlikte nasıl hızlıca iyileştiğinden Güzel şeyler de oluyor: Koronavirüs gündeminde umut veren haberler yazımızda bahsetmiştik. Özellikle hava kirliliği nedeniyle sokakta nefes bile alınamayan Çin’de havanın son yılların en yüksek temizlik seviyesine geldiğine, Venedik’te kirli su akan kanalların temizlendiğine ve canlılığın artığına yönelik haberler hepimiz için umut verici gelişmeler olmuştu.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporu, küresel enerjiyle ilgili CO2 emisyonlarının 2020’de genel olarak yüzde 5,8’e düştüğünü ortaya koydu, ki bu sanayileşmenin başladığı II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük azalmaydı. Ancak son veriler, küresel CO2 kirliliğinin Covid öncesi seviyelere geri döndüğünü gösteriyor.

CO2 emisyonlarının yanı sıra, hijyen nedeniyle daha fazla su tüketilmesi ve kimyasal atıkların çoğalması, maske ve eldiven gibi tıbbi atıklarla birlikte tek kullanımlık plastiklere dönülmesi plastik kirliliğiyle ilgili ciddi sorunlar yaşanabileceğine işaret ediyor.

Koronavirüs öncesi ve koronavirüs sonrası olarak ikiye ayrılan, eski normalden yeni normale geçiş sürecinde tüm dünya olarak zorlu bir sınav veriyoruz. Özellikle aşıyla ilgili çalışmalar ve alınan sıkı önlemler sürecin iyiye gitmesi açısından umut vaadediyor. Tam kapanma sürecinin ve aşılama çalışmalarının, diğer tüm ülkelerde olduğu gibi bizde de olumlu sonuçlanmasını umuyoruz.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale