X

Covid-19 beslenme önerileri: Çinko, D vitamini, kuersetin, glutatyon, probiyotikler ve gıda takviyeleri hakkında bilmeniz gerekenler

Covid-19’un ilk ortaya çıktığı günden bugüne en çok merak edilen konuların başında ‘Pandemi dönemde nasıl beslenmeliyiz?’ sorusu geliyor. Hem hastalıktan korunmak, hem hastalık sırasında bedenin genel sağlığını korumak hem de koronavirüsün ardında bıraktığı hasarın tamir edilmesini sağlamak için en uygun beslenme önerileri ve besin takviyelerinin neler olduğu pandemi döneminin ilk zamanlarından beri tartışılan bir konu. Zerdeçallı altın sütlerden arı polenlerine, sarımsak kürlerinden Ayurvedik beslenmeye pandemi döneminin başından beri pek çok farklı Covid-19 beslenme önerileri ile karşılaşmış, hatta bir kısmını denemiş olabilirsiniz.

Covid virüsü taşıyan, yani enfekte olan kişi sayısı tüm dünyada 150 milyonu geçti. Viral bir hastalık olan Koronavirüsü diğer solunum yolu hastalıklarından ayıran en önemli şeyse hiç şüphesiz ölümcül olması. Diyabet, obezite, kardiyovasküler hastalıklar; astım ve KOAH gibi solunum yolu hastalıkları ve kronik hastalıklara sahip olanların ve ileri yaşlardaki bireylerin yüksek risk altında olan gruplarda olduğunu biliyoruz. Bunun en önemli sebebiyse, bu hastalıkların vücutta yarattığı enflamasyonun bağışıklık sistemini zayıflatması. Pek çok hastalık önlenemez olsa da vücuttaki yağ oranını azaltmak, egzersiz yaparak metabolizma sağlığını desteklemek, en önemlisi de beslenme yoluyla vücuda bu dönemde en çok ihtiyaç duyduğu destekleri sağlayabilmek Covid-19’u mümkün olabilen en az hasarla atlatmanıza yardımcı olabilir.

İlginizi çekebilir: Covid 19 ve kilo problemi: Pandemi döneminde sağlıklı şekilde kilo vermek neden önemli?

Bağışıklık sistemi Covid-19 karşısında nasıl tepki veriyor?

Tüm viral ve bakteriyel hastalıklarda olduğu gibi, Covid-19’dan korunmak ya da en azından vücudumuza verdiği zararı en aza indirebilmek için güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmamız gerekiyor. Bağışıklık sisteminin vücuda giren virüsleri fark edebilmesi ve anında müdahale edebilmesi, ancak bunu yaparken de vücudun kendi hücrelerine ve dokularına zarar verecek kadar çok sitokin üretilmesini tetiklememesi gerekiyor. Sitokin fırtınası olarak adlandırılan, bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi durumu Covid ölümlerinin en önemli sebepleri arasında yer alıyor. Peki bağışıklık sisteminin bu şekilde, dengeli çalışabilmesi nasıl mümkün? Uzmanlar, bağışıklık sisteminin düzgün çalışmasının ve tepkilerini dengeli şekilde regüle edebilmesinin en önemli gerekliliklerinden birinin vücuttaki enflamasyonun kontrol edilmesi olduğu konusunda hemfikir. Yani, virüsün bir şekilde bedeninize ulaşması mümkün olsa bile, onun vücudunuzda yaşamını sürdürüp sürdüremeyeceği yaşam tarzı konusundaki tercihlerinize ve bağışıklık sisteminizin ne kadar güçlü olduğuyla ilişkili. Bu ilişkinin önemli bir kısmınıysa, nasıl ve neyle beslendiğiniz oluşturuyor. Gelin, aldığımız besin öğelerinin Covid sürecinde ve sonrasında metabolizmamızı nasıl desteklediğini yakından inceleyelim.

İlginizi çekebilir: Korona virüsüne karşı bağışıklığınızı nasıl güçlendirebilirsiniz?

Çinko: Doğuştan gelen ve sonradan kazanılan bağışıklığın kilit minerali

Çinko minerali, bağışıklık sistemi tepkilerinin düzenlenmesine yardımcı olan, en önemli bileşenlerden biri. Özellikle viral kaynaklı vaküler (damarla ilgili) problemlerin giderilmesinde önemli bir rol oynayan çinko, Covid-19 sırasında ve sonrasında bağışıklık sistemi tepkilerinin düzenlenmesine yardım ediyor. Vücutta hali hazırda iltihap olması (fazla kilo ve yüksek yağ oranı, hareketsizlik, sağlıksız besinler tüketme, kronik hastalıklar), bağışıklık sisteminin yoğun olarak çalışmasına neden oluyor. Bunun üstüne vücut bir de koronavirüs ile karşı karşıya kaldığında bağışıklık sistemi ‘sitokin fırtınası’ yaratabiliyor ve zararlı organizmalarla birlikte vücudun pek çok dokusu ve hücresi zarar görebiliyor. Çinko, tam da bu noktada, bağışıklık sisteminin virüs karşısında aşırı tepki yaratmamasını sağladığı ve bağışıklık sistemi tepkilerini düzenlediği için son derece önemli bir bileşen.

Covid-19 risk grubu olarak bilinen grupların büyük bir çoğunluğu aynı zamanda çinko eksikliğiyle bağlantılı rahatsızlıklara sahip kişiler. Yeni yayınlanmış olan bir araştırmanın sonuçlarına göre çinko, solunum sistemine ait dokuların fonksiyonlarını korumak, hücrelere patojen girişini önlemek, bağışıklık sisteminin ve vücudun kendi detoks sisteminin dengeli işlevi için gerekli olduğundan; çinko eksikliği enfeksiyona ve Covid sırasında/sonrasında semptomların çok daha ağır hissedilmesine neden olabiliyor.

Yeni hücre üretiminde de kullanılan çinko vücudun üretemediği ve depolayamadığı bir mineral olduğu için besinler ya da besin takviyeleri yardımıyla dışarıdan alınması gerekiyor. Hayvansal gıdaların büyük bir çoğunluğunda, kuruyemişlerde (kabak çekirdeği, yer fırstığı gibi) ve yağlı tohumların büyük bir çoğunluğunda bol miktarda çinko bulunuyor. Yaşın ilerlemesiyle ya da bazı enflamasyonlu hastalık durumlarında vücutta çinko emilimi azalabiliyor.

İlginizi çekebilir: Çinko eksikliğinin belirtileri nelerdir?

D vitamini: Güneşten gelen sağlık

Vücutta sadece Güneş aracılığıyla sentezlenebilen ve birkaç hayvansal besinde çok az miktarda bulunan D vitamini eksikliğinin küresel bir sağlık sorunu olduğunu biliyor muydunuz? Dünya çapında 1 milyardan fazla insan D vitamini eksikliği tanısı almış durumda. D vitamini eksikliği yaşayan grubun %35’iniyse obezite problemi yaşayan kişiler oluşturuyor. Hastanede yatan kişiler ve ileriki yaşlardaki bireyler de D vitamini eksikliği yaşayan diğer gruplar. Bolca Güneş alan bir ülkede yaşıyor olmamıza rağmen neden D vitamini eksikliği yaşadığımızı merak ediyor olabilirsiniz. Bunun sebebi, D vitamininin vücutta sentezlenebilmesi için Güneş ışığının tek başına yeterli olmamasından kaynaklanıyor. 

Hücre içinde D vitamini ,nükleer D vitamini reseptörlerine (VDR) bağlanıyor ve D vitamini reseptör elemanını (VDRE) oluşturuyor. D vitamini tarafından düzenlenen diğer önemli genler, bir virüsün zarını doğrudan parçalayabilen beta defensinleri ve makrofajların, dendritik hücrelerin ve nötrofillerin aktivasyonunda rol oynayan katelisidinleri içeriyor. Dolayısıyla vücuda giren virüslerle savaşta D vitamini doğrudan ve önemli bir rol oynuyor.

D vitamini ayrıca lizozomal enzimler ve nitrik oksit salınımı yoluyla doğal bağışıklık sistemini destekliyor ve enfeksiyonlarla mücadeleye katkıda bulunuyor. D vitamini ayrıca viral enfeksiyonlar sırasında, solunum epitel hücrelerin kazanılmış bağışıklık sisteminin bastırılması yoluyla bağışıklık düzenleyici bir rol oynuyor.

Özellikle Covid ile mücadele ederken D vitamini seviyelerinizin normalin biraz üstünde olması son derece önemli. Her fırsatta açık havaya çıkmayı ve kısa kollu kıyafetlerle balkonda da olsa güneşlenmeye çalışın. D vitamini eksikliğinin asemptomatik olabileceğini de göz önünde bulundurarak, D vitamini seviyelerinizi belirli aralıklarla ölçtürmeyi ihmal etmeyin.

İlginizi çekebilir: D vitamini depolarınız ne durumda: D vitamini neden bu kadar önemli?

Kuersetin: Bitkisel kaynaklı bağışıklık güçlendirici

Kuersetin de özellikle pandemi döneminde bağışıklığı desteklemek ve Covid ile mücadelede adını en çok duyduğumuz bileşenlerden biri. Antioksidan, antiviral ve antienflamatuar özellikleriyle bilinen bir polifenol olan kuersetin bileşeni, yeşil yapraklılar, kırmızı meyveler, elma, domates, dereotu, brokoli, özellikle de mevsim meyve ve sebzelerinde, bitki çaylarında, baharatlarda, kısacası aklınıza gelebilecek hemen hemen her bitkisel kaynaklı besinde kendiliğinden bulunan bir antioksidan.

İnsan beslenmesinde en zengin antioksidanlardan biri olarak kabul edilen kuersetin, serbest radikal hasarına, yaşlanmanın ve iltihaplanmanın etkilerine karşı savaşmada önemli bir rol oynuyor. Bu güçlü antioksidan bileşiğin, özellikle de antienflamatuar bir enzim olan bromelain ile birleştiğinde etkisinin daha da arttığı biliniyor. Kuersetin, bağışıklık sisteminin fazla tepki vermesini ve aşırı sitokin salınımını önlemenin yanı sıra enfeksiyondan kaynaklı iltihaplanmanın giderilmesinde de önemli rol oynuyor. Dolayısıyla hem Covid geçirdiğiniz sırada hem de Covid sonrasında kuersetin içeren bitkisel kaynaklı besinlerden oluşan bir beslenme programı oluşturmak vücudunuzun kendisini daha hızlı toparlamasına ve hastalık semptomlarını daha hafif geçirmenize yardımcı olabilir.

İlginizi çekebilir: Kuersetin Nedir: Mucizevi Antioksidanın Sağlığınıza Faydaları

Glutatyon: Bağışıklık sisteminin savaşçı antioksidanı

Vücudun kendi kendine ürettiği, en önemli antioksidanlardan biri olan glutatyon da, bu dönemde vücudu hastalığa açık hale getiren serbest radikallere ve oksidatif strese karşı savaşılmasında önemli bir rol oynuyor. Vücuttaki zararlı mikroorganizmaların tespit edilmesi ve bu mikroorganizmalarla savaşmak için hücre üretilmesi görevini üstlenen glutatyon, aynı zamanda bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesinin ve sitokin yoğunluğu yaşanmasının da önüne geçiyor.

Vücut hücreleri tarafından doğal olarak üretilen bir antioksidan olan glutatyon vücuttan toksinlerin uzaklaştırılmasında, bağışıklık sisteminin sağlıklı işleyişinde, önemli hücresel olayların düzenlenmesini sağlamada, E ve C vitaminlerinin yenilenmesinde, cıvanın beyinden ve hücrelerden taşınmasında ve hücrelerin çoğalmasında hayati bir role sahip.

Glutatyon vücutta sentezlenen bir bileşik olduğu için, besinler yardımıyla alınması mümkün değil, ancak vücuttaki glutatyon sentezini besinler aracılığıyla desteklemek mümkün. Dokulardaki glutatyon düzeyinin artmasından E vitamini, C vitamini, karotenler ve flavonoid gibi vitaminler ve bileşenler önemli bir rol oynuyor. Kolesterol ve kalp hastalıkları uzmanı Dr. Elizabeth Boham, Oksijen Gazetesi için verdiği röportajda antioksidan özellikleriyle bilinen yeşilçayın glutatyon sentezine de yardımcı olduğunu, günde 4 fincan yeşil çay içmenin glutatyon üretimine katkı sağlayabileceğini söylüyor. Ayrıca Boham, glutatyon üretimini sağlayan sülforafan bakımından zengin olan brokoli, karnabahar, lahana gibi turpgillerden olan sebzeleri, soğan ve sarımsağı da bu dönemde bolca tüketmemizi öneriyor.

İlginizi çekebilir: Hücre hasarına karşı az tanınmış bir savaşçı: Glutatyon

Probiyotikler: Bağırsaklardan tüm bedeni sarmalayan, dost bakteriler

Probiyotikler, bağırsağa dost bakteriler olarak bilinseler de aslında etkileri sadece bağırsaklarla sınırlı değil. Bağışıklık sisteminin %80’ini bağırsaklar ve bağırsaklarda yaşayan dost bakteriler oluşturuyor. Düzenli probiyotik alımı bağırsaktaki bağışıklık sistemini destekleyen hücrelerin sayısının artmasına yardımcı olabiliyor. Böylelikle probiyotik bakteriler, bağırsak homeostazının korunmasında ve mukozal bağışıklık sisteminin uyarılmasında etkili olabiliyor. Yoğurt, kefir, turşu gibi fermente gıdaları bağırsaklarınızdaki dost bakterileri ve bağışıklık sisteminizi güçlendirmek için bu dönemde uygun miktarlarda tüketmeniz gerekiyor.

İlginizi çekebilir: Probiyotik nedir? Probiyotiklerin faydaları nelerdir?

Gıda takviyeleri ne kadar gerekli? 

Bu dönemde bağışıklık sisteminin desteklenmesi ve doğru çalışması için besinlerin tek başına yeterli olup olmadığı ve gıda takviyelerinin gerekliliği, sağlıklı beslenme konusunda en çok tartışılan konulardan biri. Ancak bu sorunun kesin bir cevabı olmadığı gibi, besin takviyelerinin hangilerinin ne kadar ve nasıl kullanılması gerektiği de tamamen kişinin ihtiyacıyla doğru orantılı. Uzmanlar, Covid ile baş etmede hayati öneme sahip tüm mikro besinlerin mevsim meyve ve sebzeleri aracılığıyla vücuda alınabileceği konusunda hemfikir. Ancak bununla birlikte, obezitenin küresel bir salgın haline gelmiş olması ve her geçen gün aşırı kilolu olan insan sayısının artması sağlıklı beslenmenin teoride mümkün olduğu halde pratikte pek de karşılık bulamadığını gösteriyor.

Tip-2 diyabet, obezite, yüksek tansiyon gibi kronik hastalığı olanların ve yaşlıların (risk grubunda sayılan tüm grupların) bu dönemde sağlıklı ve dengeli beslenmeye dikkat etmenin yanı sıra, vücutlarında eksik olan değerleri ölçtürmeleri, eğer gerekliyse ve doktor tarafından önerilirse vitamin ve mineral takviyeleri almaları önemli olabilir. 

İlginizi çekebilir: Sağlık ve iyiliğe yepyeni bir merhaba: Doğal takviyeler

Tam kapanmaya kadar geldiğimiz noktada, Covid-19’un ilk ortaya çıktığı günden bugüne tüm dünyada nasıl gelişmeler yaşandığının kapsamlı bir özetini Covid-19 ile ilk tanıştığımız günden bugüne dünyada neler, nasıl değişti? yazımızda, Covid geçirdikten sonra hem bedensel hem de zihinsel olarak nelere dikkat etmeniz gerektiği, bedeninizde nasıl değişiklikler olacağı konusunda bilgileri Post-Covid Sendromu: Covid-19 geçirdikten sonra nelere dikkat etmelisiniz? yazımızda bulabilirsiniz. 

Kaynaklar: Frontiers in Immunology, Healthline, Luminis Health, WHO, Oksijen.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale