X

Çocuklarda akademik başarıyı etkileyen faktörler

Devir hızla değişiyor, etrafımızdaki her şey çağın gerektirdiklerine ayak uyduracak şekilde evriliyor. Yaşamın içinden aklınıza gelen her alan, bu değişime bir şekilde adapte olmaya çalışıyor. Tabii eğitim sistemi de… Nerede o eski kara tahtalar, üç-dört kişinin bir arada oturduğu uzun sıralar, sobalı sınıflar. O kadar geçmişe gitmeye de gerek yok aslında, çünkü değişim o kadar hızlı oluyor ki yalnızca birkaç sene öncesi ile bugünü kıyaslamak bile pek sonuç vermiyor. Çünkü her şey farklı. Kitaplar, yardımcı kaynaklar, sınıf içi materyaller, dersler, öğretmenler, öğretim teknikleri, eğitim metotları ve tabii öğrenciler de. Ne sınıflar birkaç sene öncesi ile aynı ne öğretmen ve öğrenciler ne de velilerin okullardan ve çocuklarından beklentileri. Haliyle bu kadar hızla değişen faktörler varken akademik kaygıların olmaması imkansız.

Tüm anne-babalar çocuklarının iyi bir eğitim almasını ve başarılı olmasını istese de bazen sahip oldukları bu akademik kaygılar, işleri daha zor bir hale getirebiliyor. Özellikle de kaygılar, baskılara dönüştüğünde. Daha önce ebeveynlerin akademik başarı baskısının çocukları nasıl etkilediğini paylaşmıştık, bu yazımızda ise çocukların akademik başarılarını etkileyen faktörler neler onlara değinelim istedik. Yaygın kanının aksine yalnızca ‘iyi’ bir okula gitmek ya da dersler, sınavlar için ekstra destek almak akademik başarının belirleyicisi değil. Sınıf ortamından aile ilişkilerine, sağlık sorunlarından bireysel farklılıklara kadar akademik başarıyı etkileyen pek çok faktör mevcut.

Beslenme

Evet, beslenme. Muhtemelen çoğu zaman akla gelmeyen, çok önemli olduğu bilinse de akademik başarı ile doğrudan bağlantısı olduğu düşünülmeyen konulardan biri. Beslenme, tıpkı biz yetişkinler gibi çocukların da günlük yaşantısında ve okulda geçirdikleri zamanda oldukça belirleyici bir değişken. Örneğin, sabah kahvaltı yapmayan bir öğrencinin günün ilk saatlerinden itibaren enerjisi düşmeye başlayacağı için derslere odaklanabilmesi pek mümkün olmayacaktır. Ya da evden çıkmadan önce çikolata, reçel gibi tatlı bir ezme ile hazırlanmış bir dilim ekmek, kan şekerinde büyük dalgalanmalara neden olacağı için çocuğun muhtemelen ilk dersten sonra kendisini yorgun hissetmesine neden olacaktır. Benzer bir durum öğlen yemekleri için de geçerli. Çocukların okuldaki derslerine odaklanabilmeleri, dikkatlerini toplayıp öğretmenlerini dinleyebilmeleri, gün boyunca kendilerine yetecek enerji düzeyini koruyabilmeleri için yeterli ve dengeli beslenmeleri çok önemli. Bu konuda hem evde dikkatli davranabilir, örneğin sabah çocuğunuz kahvaltısını evde yapıyorsa peynir, yumurta, süt gibi onu tok tutacak, enerji verecek ve kan şekerini birden yükseltip düşürtmeyecek gıdaları yemesini sağlayabilir, hem de okul yönetimi ile kahvaltı ve öğlen yemekleri hakkında görüşebilirsiniz. Ayrıca, gün içinde yeteri kadar su içmesi için de çocuğunuzu destekleyebilir, özellikle küçük yaş grubundaki öğrenciler için sınıf öğretmenleriyle de iletişime geçebilirsiniz.

Sağlık sorunları

Öksürük, hapşırık, burun akıntısı, alerji gibi, özellikle mevsim geçişlerine denk gelen okul günlerinde, artan viral hastalıklar söz konusu olduğunda çocukların sınıf içi performansları doğrudan zarar görebilir. Grip, soğuk algınlığı, ishal, karın ağrısı gibi hemen hemen her dönem okullarda bir salgına dönüşen hastalıklar çocukların bünyelerini yoracağı için derslere odaklanmak onlar için pek mümkün olmayacaktır. Sürekli öksüren, burnunu silen ya da hastalığın verdiği yorgunluktan dolayı devamlı başını yaslayacak yer arayan bir öğrencinin akademik başarısının bu zamanlarda artış göstermesini beklemek gerçekçi değil. Eğer okula giden çocuğunuz hasta ise evde dinlenmesi ve gerekli takviye ve ilaçları alması için uygun ortam yaratmalı, daha sonrasında okulda eksik kaldığı dersler için öğretmeni ile iletişime geçmelisiniz. Daha büyük çocuklarınız, eksiklerini akranlarından destek alarak da tamamlayabilirler. Burada önemli olan hastalık sürecini evde dinlenerek geçirmelerini sağlamak. Aksi halde hasta hasta okula gitmeleri hem onlara bir fayda sağlamayacak hem de sınıfta hastalığın yayılmasına ve daha fazla çocuğun salgına yakalanmasına neden olacaktır.

Sınıf ve okul ortamı

Kalabalık sınıflar, havasız-basık-tozlu koridorlar, eksik ders materyalleri, kısıtlı sosyal faaliyet alanları ve benzeri sınıf ve okul ortamına ilişkin pek çok faktör, çocukların akademik başarısı üzerinde etki sahibi. Öğrenciler sıkışık sıralarda, ısı, ışık, ses yalıtımı gibi yetersiz fiziki koşullarda ders dinlemeye çalıştıklarında yeterince odaklanamadıkları için anlatılanların tamamını eksik anlamaları pek mümkün olmayacaktır. Ayrıca, gürültülü bir sınıf ve okul ortamında öğrencilerin dikkati kolayca dağılacak ve yeniden o dikkati toplamak hızlıca gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla çocuklarınızın sınıf ve okul ortamlarını bir ebeveyn olarak inceleyebilir, gerekli konularda okul idaresine danışarak neler yapabileceğinizi, nasıl bir iş birliğinin çocuklar için en iyisi olacağını sorabilirsiniz. Fiziksel şartların yetersiz oluşu, yalnızca öğrencileri değil öğretmenleri de olumsuz yönde etkileyeceği için eğitimin kalitesinin düşmesine de zemin hazırlayacaktır. Dolayısıyla sınıf ve okul ortamının iyileştirilmesi, bireysel bir iyi oluştan çok daha fazlasına hizmet ediyor.

Öğretmen-öğrenci iletişimi

Özellikle küçük yaşlardaki öğrenciler için öğretmenler, bir anne, bir baba gibidir. Yaş küçüldükçe öğretmene olan bağlılık artacağı gibi öğretmenin öğrenci üzerindeki doğrudan etkisi de o kadar büyük olur. Dolayısıyla çocuğunuzun akademik başarısını etkileyen önemli faktörlerden biri de öğretmenleriyle kurduğu iletişimin kalitesidir. Öğretmenin katı ve kuralcı oluşu, esnekliğe yer açmaması ve/veya çocuklara kendilerini ifade edecek alanı tanımaması gibi sert bir disiplin anlayışı varsa bu pek çok çocuk için okula ve derslere karşı olan tutumu olumsuz etkileyecektir. Dolayısıyla çocuğunuzun akademik başarı veya başarısızlığının kökenine inmek isterken öğretmenleri ile olan ilişkisini de göz önünde bulundurabilirsiniz.

Akran ilişkileri

Akran ilişkileri, hemen hemen her yaş grubundaki öğrenciler için büyük bir önem taşıyor. Sınıfta, okulda birlikte zaman geçirdikleri, oyun oynadıkları, ders çalıştıkları, yemek yedikleri arkadaşları ile güçlü ve olumlu bir ilişkisinin olması, çocuğunuzun okula karşı daha pozitif bir tutum içerisinde olmasına yardımcı olabilir. Aksi halde, zorbalığa uğradığı ya da toksik arkadaş gruplarının arasında kaldığı bir ortam, okuldan soğumasına neden olacağı için derslerindeki başarının da düşmesine zemin hazırlayabilir. Yapıcı ve olumlu akran ilişkileri, çocukların aynı zamanda duygusal ve sosyal sağlıklarını da destekleyecek, motivasyonlarını artıracak ve okula duydukları ilginin gelişmesine katkı sağlayacaktır.

Sınav kaygısı

Özellikle, ortaokula, liseye ya da üniversiteye geçecek öğrencilerde, son sınav yılı oldukça zorlayıcı olabilir. Kimi öğrenciler sınav stresi ve kaygısı ile daha başarılı bir şekilde baş ederken, kimileri bu baskının altında ezilebilir. Çocukların sınav konusundaki bireysel endişelerinin üzerine bir de anne-babadan, öğretmenlerden gelen baskılar eklenince, motive kalmak zorlaşacağı için akademik başarının gerilemesi gibi bir durum açığa çıkabilir. Dolayısıyla bir anne-baba olarak çocuğunuza sınav konusunda gereksiz baskı yapmadığınızdan emin olmalı, çocuğunuzun bu konuda zorlandığını hissediyorsanız da okul psikolojik danışmanından ve/veya bir psikoloji uzmanından destek alması için yüreklendirebilirsiniz.

Ders müfredatı ve okulun eğitim sistemi

Son yıllarda özellikle büyük şehirlerdeki özel okullarda farklı eğitim yaklaşımlarına rastlamak mümkün. Bu, farklı bir ders müfredatı olabileceği gibi yabancı dillerde eğitim veren okulları da kapsayabiliyor. Özellikle küçük yaş grupları için Reggio Emilia, Waldorf gibi eğitim yaklaşımlarını benimseyen veya Montessori, Orman Okulları gibi farklı ekolleri takip eden eğitim kurumları oldukça yaygın. Ancak, her çocuk özeldir ve her eğitim yaklaşımı her çocuğa hitap etmek zorunda da değildir. Örneğin, yabancı dil öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğunuzu eğitim dili tamamen İngilizce ya da Almanca olan bir okula kaydettirmeniz onun okula, öğrenmeye ilişkin sevgisini zedeleyebilir, bu da akademik başarısının düşmesine neden olabilir. Benzer bir durum farklı ekollerde eğitim veren kurumlar için de geçerli. Dolayısıyla, geleneksel müfredatların ve yaklaşımların dışında kalan eğitim kurumlarına çocuğunuzun kaydını yaptıracaksanız çocuğunuzun gelişim özellikleriyle, yaşayış tarzıyla, bireysel farklılıklarıyla, istekleriyle ne kadar uyumlu olup olmadığını araştırmanız oldukça önemli.

Ebeveyn tutumları

Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun başarılı olmasını istemeniz kadar doğal bir şey olamaz, ancak yazının başında da yer verdiğimiz gibi bu başarının baskıya dönüşmemesi çok önemli. Çocuğunuzla açık bir iletişim kurarak, desteğe ihtiyacı olan alanlar hakkında konuşarak, okula, derslerine, öğretmenlerine karşı olan duygu ve düşüncelerini dinleyerek, ona güvendiğinizi ve yapabileceğine inandığınızı hissettirerek eğitim-öğretim hayatı boyunca destek olabilirsiniz. Motive etmeye çalışırken baskıcı bir tutum sergilemediğinizden emin olun. Ve akademik başarısından bağımsız olarak onu ‘koşulsuz’ sevdiğinizi de her fırsatta hissettirin.

Teknoloji bağımlılığı

Teknoloji bağımlılığı, ne yazık ki çağımızın en kaçınılmaz sorunlarından biri, üstelik her yaştan insan için. Özellikle ders esnasında veya ödev yaparken sürekli sosyal medyayı kontrol etme, bildirimlere bakma ya da internette zaman geçirme gibi alışkanlıklar, çocukların dikkatini kolayca dağıtacağı için akademik başarılarını zedeleyebilir. Öte yandan, zaman yönetimini de olumsuz etkileyeceği için ders çalışma, sınava hazırlanma ya da ödev sürelerini de azaltabilir. Ayrıca, ekran karşısında çok fazla zaman geçiren çocuklarda uyku problemlerinin de baş gösterme ihtimali olduğu için, deneyimleyecekleri uykusuzluk, dikkat eksikliği, yorgunluk gibi sıkıntılara da neden olabilir.

Bireysel farklılıklar

Her çocuk farklıdır. Yaşlar, olası gelişim süreçlerine karşılık gelse de her çocuk için aynı kilometre taşları, aynı zamanda gerçekleşmek zorunda değildir. Dolayısıyla, bireysel farklılıklar çocukların akademik başarısını farklı açılardan etkileyebilir. Bu farklılıklardan en önemlisi disleksi, diskalkuli, disgrafi gibi öğrenme güçlükleri olabileceği gibi, görme ve işitme bozuklukları, ince motor gelişimine ilişkin birtakım sorunları da içerebilir. Bu nedenle çocuklarınızı bir başkası ile karşılaştırmamanız ve yalnızca onun ihtiyaçlarına, onun gelişim sürecine uygun bir eğitimden geçtiğinden emin olmanız önemlidir.

Son olarak yalnızca ebeveynlerin değil, tüm eğitimcilerin ve toplumun da yukarıda yer alan faktörleri göz önünde bulundurarak destekleyici bir çevre yaratması, çocukların akademik başarılarının desteklenmesi ve güçlü gelecek nesillerin oluşturulması için son derece kritik bir öneme sahiptir.

İlginizi çekebilir: Erken yaşta yabancı dil eğitimi: Çocukların dil öğrenme sürecini destekleyecek ipuçları

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale