X

Bir Yin Yoga uzmanı: Lebriz Dedeoğlu

Geçtiğimiz yazın ortasında neredeyse kronikleşmiş fiziksel ve zihinsel bir bitkinlik hissediyordum. Yoğun ve şiddetli bir spor rutininin, benim gibi aslında içe kapanık bir insan için dengeleyici olduğunu, sporda daha da yorduğum bedenimi, hayatın yorduğu zihnimle senkronize ettiğimi ve rahatladığımı düşünüyordum. Diğer yandan bu yöntemin, o dönem ihtiyacım olan şey olmadığımın da farkındaydım. Sağlığım üzerinde psikosomatik (psikolojik durumumuz ile fiziksel rahatsızlıkların bağlantılı olması) etkilerini de göz önüne alınca, 15 yıllık dahiliyecime, homepatıma ve yoga terapi eğitimi almış güvendiğim bir arkadaşıma ayrı ayrı danıştım. O esnada herkesten benzer öneriler gelmiş olmasına şaşırmış olmama asıl şu an şaşırıyorum. Amaç zihni ve bedeni senkronize etmekse, tam tersi yönteme, yani hayatın yorduğu zihni dinginleştirip, bedeni de o dinginliğe senkronize etmeye de ihtiyaç duyuyor olabilirdim.

Böylece kendimi, erkek arkadaşımla birlikte, Yogaşala’nın tanışma paketiyle farklı farklı yoga stillerini denerken buldum. Şahsen Vinyasa tarzı yogayı, “hayatında başka bir fiziksel aktivite yapmayan insanlara yönelik fonksiyonel antrenman” kategorisine koyup eledikten sonra, birbirinden bağımsız olarak 3-4 arkadaşımın öve öve bitiremediği Yin yogaya başladık. Bu deneme sürecinde yoga tarzı kadar, o tarzı en iyi benimsemiş uzmanın seansına katılmanın ne kadar önemli olduğunu anladık ve kendimizi Lebriz Dedeoğlu’nun her pazar akşamı verdiği yaklaşık 1,5 saatlik Yin yoga seanslarının müdavimlerinden biri olarak bulduk.

Ses tonundan, güleryüzlü ve sıcak tavırlarından, katılımcıların o anki bireysel ihtiyaçlarına veya hassasiyetlerine özen göstermesinden, yani seansı bu kadar keyifli ve verimli yapan tüm kişisel dokunuşlarından etkilenmemenin bence mümkün olmadığı Lebriz’e birkaç soru sormak istedim:

Yin Yoga kısaca nedir? Sen nasıl başladın?

Yin yoga her yaştan ve her seviyeden kişinin uygulayabileceği, meditatif özelliği başta olmak üzere pek çok özelliği ile son yıllarda en çok tercih edilen yoga pratiklerinden birisidir. Fiziksel ve duygusal etkileri son derece güçlüdür. Bedeni esnetir, rahatlatır. Yavaşlamanıza, kendinizi dinlemenize ve kabulü araştırmanıza yardımcı olur. Felsefi temeli taoizme dayanır, daha çok yerde yapılan, uzun kalışları içeren pozlardan oluşur. Yin Yoga sizi rahat ettirme iddiasında bir pratik değildir. Kişiyi konfor alanın çok dışına taşır.

2005 yılında hamile yogası ile Yogaşala’da başladım. Oğluma hamile olduğum dönemde çocuğum için iyi bşeyler yapabilme niyeti ile başladım ve sonrasında yogaya aşık oldum. 2013 yılında Berra Sertel Yin Yoga uzmanlaşma seansları ile yoga seansları vermeye başladım. Richard Freeman ile Yoganın Özü, Hart Lazer ile Güvenle Uzmanlaşmak atölyelerine katıldım. Svagito Liebermeister’ın  Osho Aile Dizilimi eğitimi ve Zen terapisi,  Devapath, Dwari ile Elmas Nefes ve Meditasyon, Universal Enerji atölyelerine katıldım.

– Seninle yaptığımız Yin yoga seanslarının ne içerdiği ve nasıl geçtiğini ballandıra ballandıra pek çok kişiye anlatmışımdır. Bir de senden duyabilir miyiz, seanslarındaki kişisel dokunuş”larını?

Osho der ki : ‘Beden bilir’. Katılımcıları daha kapıdan girerken, matlarını yere sererken bedenlerinden görebiliyorum. O seansta yalnız mı kalmak istiyorlar? İlgi görmek mi istiyorlar? Destek mi istiyorlar? O gün o seansta bulunmasının mutlaka bir sebebi oluyor katılımcının. Aslında anahtar ‘kişisel dokunuş’larımdan çok katılımcının ‘kişisel ihtiyacı’nın ‘dokunuşu’nda.

– Hali hazırda mesleğini devam ettirmekteyken, Yin yoga uzmanlığından vazgeçmemenin sebebi nedir?

Mesleğim gereği insanlara davranış, kalite, liderlik gibi yetişkin eğitimleri veriyorum. Yogada konu tamamen farklı olsa da temelde bildiğini, öğrendiğini paylaşmak çok keyif veriyor. Hayattaki misyonumun bu olduğuna inaniyorum. İsmim Lebriz’in anlamı:  Dolup taşmak, güzel söz söylemek,  güzel söz aktarmak anlamına geliyor. Bazen seanslarda ‘Şunu da söylemeliyim’, ‘Bunu da anlatmalıyım’, ‘Burası da çok önemli, ‘Bunu da biliyor olmalılar’ diyerek anlatıyorum. Çoğu zamanda ağzımdan dökülüyor kelimeler bir kanaldan bana, benden katılımcılara serpiştiriliyor gibi.

– Ben mesela çok içe kapanık, öfke veya üzüntüsünü genelde içinde yaşayan biriyimdir ve Yin yoganın bana çok iyi geldiğini düşünüyorum. Öte yandan kendini çok dışa vurumcu, kontrolcü, sabırsız, sert ve hızlı öfkelenmeye yatkın gören birkaç arkadaşım da Yinin onlarda yarattığı rahatlamadan ve etkiden heyecanla bahsettiler. Bu denli farklı yapılara iyi gelmesinin sebebi nedir sence?

Denge. Hayatta her şey dengede güzel. Yin yoga düşünmeden tepki verdiğimiz o anlarda daha sakin ve dingin kalıp tepkilerimizi seçebilmemizi sağlıyor. Ve insan olmanın önemli özelliklerini kişisel farkındalık, hayal gücü, bilinç ve özgür iradeyi güçlendirdiği için daha doğru yere odaklanıp şeçim yapabilme özgürlüğümüzü daha doğru kullanmamızı sağlıyor. İçe kapanık bir kişi tepkilerini seçerken daha kalbi açık davranabiliyor, daha sabırsız biri de tepkilerini seçerken daha kontrollü davranabiliyor.

– Seansta en çok hoşuma giden şeylerden bir tanesi, nerdeyse tamamında gözlerimi kapatıp, yalnızca nefesime, bedenime, sakinleşmeye, bazen zihnimden geçen parazit düşünceleri kovmaya odaklanabiliyorum. Bu esnada senin yumuşacık, rahatlatıcı sesinle yaptığın yönlendirmeler, yin yogaya dair verdiğin bilgilerin hepsi o anı daha rahat deneyimlememi sağlıyorlar. Bu bakımdan spordan yogaya, işten hobilere kadar, bazen farkına bile varmadan egomuzun sesine mahkum olduğumuz anlara ara verebiliyor olmak harika bir his. Bunu yoga yaparken deneyimledikçe, hayatımızın diğer kısımlarında da uygulamamız mümkün olabilir mi sence?

Farkındalığa dair Yin yoganın güvenli ortamında matın üzerinde geliştirdiğimiz yetenekler yoga matının dışına da kolaylıkla taşınabilir. Günlük sıkıntılarımızın içerisinde sıkışıp kaldığımızda, dikkatimizi yine aynı şekilde bedenimizdeki hislere odaklayabilir, düşünce ve tepkilerimizi gözlemleyebilir ve bu sıkıntılar uzaklaşana kadar onlarla kalabiliriz.

– Sık sık söylediğin şeylerden bir tanesi Asananın (sanskritçe yoga pozu) yararı aslında o hareketten çıkmak istediğinizde başlar.

Yin yoga pratiğimiz sırasında, pozu derinlemesine deneyimlediğinde ve bir şeyler seni çok huzursuz ettiğinde, gerçekten pozdan çıkmak istediğimizde, dikkatimizi gerçekleşmekte olana vererek yüzleşmekten çekindiğimiz duygu ve düsüncelerimizi fark ediyoruz. Şu anda elimizde olanla tatmin olmayıp nasıl hep başka şeyler arzuladığımızın farkına varıyoruz. Çalışmanın en büyük faydası zihniniz size ne kadar aksi için baskı yapsa da bu rahatsız olduğunuz alanda olabildiğince kalmakla sağlanıyor

– Ve aslında tüm bu hareketleri yapmamızın, zorluklarına katlanmamızın sebebi Savasana (derin gevşeme), öyle değil mi?

Savasana’nın en önemli becerisi bedenimize, zihnimize tam ve derin bir gevşemeyi deneyimletebilmesi, yaptığımız tüm pozların etkilerinin bedenimizde ve zihnimizde yer bulmasını sağlıyor.

İlk defa Yin yoga yapacak birine önerilerin nedir?

Bedeni duymak, bedeni hissedebilmek çok önemli bir erdem. Bir çok kez seanslarda söylerim ‘Beni değil, bedeninizi dinleyin’. Bedenin ‘tamam’ dediğini duyabilmek, egonun ‘hadi hadi’ dediğini pek dinlememek. Ve her zaman çocuk pozunun harika bir opsiyon olduğunu hatırlamak.

Çıkışta biz dahil pek çok insan senin seans sıklığını artırman için neredeyse yalvarıyor. Yakın gelecekte var mı buna yönelik planların?

Seanslar 3 hatta 5 saat olsun, her gün olsun isteyenler var. Keyifle, huzurla, severek yapınca bu heves katılımcılara geçiyor. Program elverdiği sürece destek olmaya çalışıyorum.

Başlık fotoğrafı: yoga.com

Gözde Mimiko Türkkan: Gözde Mimiko Türkkan, fotoğraf, sanatçı kitabı, video gibi çeşitli medyumları kullanarak toplumsal olarak inşa edilmiş kimlikler ve cinsiyet rolleri üzerine çalışmalar üretir. Eserleri, 2010’da Londra’da Central Saint Martins’de güzel sanatlar bölümünde yüksek lisansını tamamladığından beri yurtiçi ve yurtdışında çalışmaları sergilenmektedir. Öte yandan 15 yıl kadar önce başladığı dövüş sporlarına olan ilgisini ve deneyimini paylaşmak için Muay Thai ve CrossFit temelli dersler verdi. Ayrıca İstanbul’un ilk amatör koşu gruplarından olan İstanbul Koşu Kuvvetleri’nin ve Sosyal Güçlendirme için Spor ve Beden Hareketi Derneği BoMoVu’nun kurucularından. Muay Thai haricinde partneriyle beraber hayatlarında düzenli yer edinmiş snowboard, dalga sörfü, CrossFit, koşu ve yoga gibi sporlar ve bedensel aktivitelerini @sync.riders hesabından paylaşmaya devam ediyor.

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

İlgili Makale