X

Aret Vartanyan ile gerçekten yaşıyor olmanın dayanılmaz hafifliği üzerine

Aret Vartanyan

Yazar, kişisel dönüşüm uzmanı, televizyon programcısı… Benim için sıcak kanlı, insan canlısı, sarılmayı seven, duygukişisel dönüşüm uzmanı, televizyon programcısı…larını ve düşüncelerini açıkça ifade eden, anda yaşayan ve sizi de kendisiyle beraber ana sürükleyen, samimi ve içten bir adam.

14-15-16 Mart’ta gerçekleştirilen ZihinRuhBeden Festivali‘nde tanıştık Aret Vartanyan‘la. Bu buluşmanın öncesinde adına ve kim olduğuna dair bildiğim tek şey, metro istasyonlarında gördüğüm kitap tanıtımlarıydı açık olmak gerekirse.

3 gün boyunca ‘Gerçekten yaşıyor musun?’, ‘Aşk ve ilişkiler’ gibi konularda verdiği seminerlerin hepsine katıldım. Hepsinde de salon ağzına kadar doluydu. ”Bu adamda bu kadar insanı çeken ne var acaba?” diye düşünürken Yaşam Atölyesi‘nde karşısında otururken buldum kendimi.

Kısaca bahsetmek gerekirse Aret Vartanyan çok farklı kültürlerden bireylerin bulunduğu bir ailede ve çevrede yetişmiş, kendisini yazarak ifade eden, hayat yolculuğunu başka insanlarla da paylaşmak isteyip Yaşam Atölyesi projesiyle binlerce insana ulaşan, yazar kimliğiyle bütünleşmiş bir insan.

Şu ana kadar Bir Nefes İstanbul, Sen ve Ben, Bin Yüz Bir İnsan, Gerçekten Yaşıyor musun ve en son Çırılçıplak Aşk isimli kitaplarıyla tanıdığımız Aret Vartanyan, yazar kimliğinin ötesinde birbirinden çok farklı şeylerle uğraşan, pozitif düşünen ve insanı insan olduğu için seven biri aslında.

Tanımlamalardan çok hoşlanmadığı için tanıtımımı burada bitirip sözü kendisine veriyorum. İşte Aret Vartanyan’ın hayat yolculuğu, geçmişi, geleceği ve hayata dair her şey;

   1. Okurlarımızın çoğunun adınıza bir şekilde aşina olduğunu düşünüyorum ama sizi bir de kendinizden dinlemek isteriz. Aret Vartanyan kimdir? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bir kim olduğum var bir de ne olduğum var.
Kim oldum diye baktığım zaman yazar, kişisel dönüşüm uzmanı diye geçiyor. Ünvan koymak zorundayız ya illa ki bir şeylere…

Aret Vartanyan’ın ne olduğuna baktığım zaman da yaşamı keşfetmeye çalışan, kendi hayatını inşa etmeye çalışan, her insan gibi korkuları, arayışları olan ve bir amaç uğruna yürüyen, ki kitaplarım, yaşam atölyesi bir niyet için var hep, o niyetine yürüyen bir adamım. Ama önce insanım.

2.     Televizyon programcılığı, yazarlık, kişisel dönüşüm uzmanlığı gibi birbirinden farklı bir çok şeyle uğraşıyorsunuz. Kendinizi en yakın hissettiğiniz uğraşınız nedir?

Yazmak. Kendimi ifade etme şeklim yazmak benim. Aslında yaptığım her şeyin de bundan beslendiğini söyleyebilirim. Ben cümlelerimle varım.

3.     Dinlediğim her konuşmanızda Yaşam Atölyesi’nden ‘’Hayat amacım, çocukluk hayalim’’ diye bahsetmiştiniz. Hayalinizi nasıl uygulamaya geçirdiniz? Çevrenizden pozitif anlamda aldığınız destekler ya da negatif yorumlar nelerdi ve süreci nasıl etkiledi?

Ben yazmaya çocuk yaşta başladım. Hep anlatırım, yazdıklarımı satarak kitap alabilmek için yazdım.

Yaşam atölyesinin hikayesi biraz ilginç. 2008’de, bir akşam durup dururken Facebook’tan ‘’hadi gelin buluşalım’’ diye bir bildirim yazdım duvarıma. 5 kişi geldi. Paylaşımlarımızda bu 5 kişiyle başladık. İlk ay bu 5 kişi 120 kişi oldu.

(O beş kişi nasıl geldi, niye geldi, kimdi onlar diye araya giriyorum.)

Facebook’tan mesajımı görüp geldiler. Hiç bir şey bilmeden geldiler, hiç tanımadığım kişilerdi zaten. Kitabım çıkmıştı o zaman, Sen ve Ben, kitabımı okumuşlar. Sonrasında herkes arkadaşlarını çağırmaya başladı, gittikçe çoğaldık. Gerisi kartopu gibi büyüyerek geldi zaten. Bugün katılımcı sayımız 2700 kişiyi geçmiş durumda. Takipçilerimiz ve arkadaşımız dostumuzla 1 milyon civarında kişiye ulaştık.

Bence Yaşam Atölyesi’nin bu kadar hızlı büyümesindeki en önemli etken insanların gerçek ve sahte arasındaki ayrımı çok net yapabilmesi.

Derdim şu: Her bireyin önce kendini ortaya koyması ve kendi şablonlarını, kalıplarını yıkması. Dolayısıyla benim için hiç bir şablon, hiç bir kalıp, mutlak doğru, mutlak yanlış diye bir şey yok. İnsan var. Mesela seni hiç tanımıyorum şu anda ama seni sevmemem için bana hiç bir sebep gösteremezsin.

Kalabalıklaştıkça tabi kurumsallaştık kaçınılmaz olarak.  Şu an üç lokasyonda hizmet veriyoruz. İzmir, Adana ve Ankara var sırada. Yurtdışında Amsterdam’ın yanında bir kaç lokasyon daha açılacak. Bundan sonraki hedef tabii ki daha fazla kişiye ulaşabilmek ve ilerlemek. O nedenle kendi eğitimenlerimizi yetiştiriyoruz.

Yapmaya çalıştığım şey, kendi hayatımda kendi cevaplarımı ararken bunu başkalarıyla paylaşmak.  Ne mutlu ki insanlar  buna karşılık veriyorlar ve onlar da benimle paylaşımda bulunuyorlar. Yankı veriyorlar bana.
İmza günleri, seminerler dolayısıyla Anadolu’yu geziyorum. Gittiğim yerlerde bir sürü insanla sarılıyoruz, kucaklaşıyoruz. Bu çok değerli bir şey. Bunun tarifi ya da tanımı yok.

4.     İnsan gelişiminin en zor aşaması ya da süreci nedir sizce? Bu aşamada ya da süreçte kişisel farkındalığın rolü nedir?

Benim için en önemli dönem 0-3 yaş. Yani aile içerisinde neyi aldığı çocuğun.

Bir çocuğun en çok ihtiyacı olan şey güveni ve sevgiyi hissetmek. Ama biz çocukları robotlaştırdığımız ve sadece kendi doğrularımızı empoze etmeye çalıştığımız için kendini arayan, sorgulayan, özgürce kendini ifade edip yaşayan bireyler değil; moda mod tekrar eden bireyler yetiştiriyoruz. Dolayısıyla sonraki süreçler çok zor gelişiyor.

Gençlik yıllarına geliyorum, meslek seçeceğim veya çalışma hayatına giriyorum ama ben kendim olarak o kadar eksiğim ki, o kadar kendimi tanımıyorum ki, her şeye çuvallayarak başlıyorum.

O ilk dönemde birey kendini tanımadan büyüdüğü, kendi yeteneklerine ve hamuruna göre şekillenmediği için sonraki bütün süreçler çok zorlayıcı oluyor.

İnsanlar evleniyorlar niye evlendiklerini bilmiyorlar, ilişkiye başlıyorlar niye başladıklarını bilmiyorlar. Bir sürü tabular, kalıplar, şablonlar var. O yüzden de bütün süreçler bence zor geçiyor. Her süreçte bir kırılma yaşanıyor.  Çünkü temel sağlam değil.

5.     Kitaplarınızda, konuşmalarınızda ulaşılması güç bir dünyadan, her insanın ulaşamayacağı bir bilinç düzeyiyle bahsediyorsunuz. Kendi yaşamınızda bu bilinç düzeyinde hareket edebiliyor musunuz? İnsanlarda farkındalık uyandırabilmek adına söylediğiniz şeyleri kendi yaşamınızda ne kadar uygulayabiliyorsunuz?

Hep söylediğim bir şey var: Ben ne ermişim, ne guruyum; ne de hayatı bitirip kapatmışım defteri…Öyle bir şey yok. Ben de sürekli olarak kendimi arıyorum aslında ve her gün, her saat bir şeyler değişiyor hayatımızda. Son nefese kadar da bu süreç bitmeyecek. Yani hiç bir zaman ‘oldum’ diyemeyeceğim.

5 sene önceki hayatıma baktığım zaman bugünküyle arasında çok fark var. Yüzde yüz anda mı yaşıyorum? Hayır. Sürekli pozitif gezen biri miyim? Hayır. Böyle bir şey olamaz zaten. Ama şu var: Gece yatağa giren ve sabah kalkan Aret arasındaki fark her geçen gün daralıyor. Bundan 10 sene önce uçurum vardı. 5 sene önce biraz daha yakınlaştı. Şimdi çok daha yakın. Kapanmadı daha. Kapansa zaten ermiş olurum 🙂 Bu nedenle hiç bir zaman kapanmayacak.

Ben de kapıları zorluyorum, daha yüksek duvarlardan geçmeye çalışıyorum, bir anlamda kendimle  yarışıyorum, kendimi bulmaya çalışıyorum. Bunu yaparken de insanlarla paylaşıyorum.

Zaten kalkıp da insanlara ‘sen şöyle yaşıyorsun, ben böyle yaşıyorum’ gibi şeyler söylemenin bir anlamı yok. Karşılıklı bir şeyleri çözüyoruz bence ve benim yaptığım şeyin sırrı burada. Ben insanlardan çok şey öğreniyorum.
Her karşıma oturan insandan bir şeyler öğreniyorum. Belki senden bile bugün bir sürü şey öğreneceğim.

6.     Kişisel gelişim adı altında insanlara hizmet veren bir sürü birey ve kuruluş var. Sizin bu kişilerden farkınız ne peki? Bu kadar insanın üstünde nasıl etki bıraktığınızı düşünüyorsunuz?

Onu bana değil insanlara sormak lazım tabi ama kendi çıkarımım; Bir, bunun için özel bir çabam yok. İki, neysem oyum. Üç, insanlar gerçek ve sahteyi çok iyi ayırt ediyor. Ben her insana şunu öneriyorum: Sen yüreğini temiz tuttukça, kendini net ifade ettikçe, nereye yürüdüğünü bildikçe hepimiz zaten rahatlıkla yürürüz. Yani önce kendi önümüzden çekilmemiz lazım.

İyimle, kötümle, doğrumla, yanlışımla, eksiklerimle ben buyum. Buyum derken gelişimi ya da değişimi kesmeyi kastetmiyorum. Öncelikle kendimizle baarışmamız lazım.

Mükemmel diye bir şeyin var olduğuna inanmıyorum. Ne demek mükemmel? Hepimiz birey olarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.

Yaşıyorum. Hayattan daha fazla tat almaya çalışıyorum. Hayatımdaki hiç bir şeyi zorunda olduğum için yapmamaya, açık ve net olmaya çalışıyorum.

İnsanlar başka birini oynamak ya da kurallarla yaşamak için kendilerini o kadar zorluyorlar ki. Birinden hoşlanıyorsan dolandırmadan gidip ‘Ben senden hoşlanıyorum, benim ilgimi çektin’ de. Adım atmaktan ve kendimiz olmaktan çok korkuyoruz.  Ben kendimi çırılçıplak bırakmaya çalışıyorum.

Fazla insana ulaşmamda yazmamın da etkisi var tabi. Yazar Aret olarak odama girdikten sonra, gece kaç olursa olsun mutlaka masama oturup ışığımı yaktığımda odamda kayboluyorum. Kaybolduğum zaman da hiç okuru düşünmeden, içimden çıkanı yazıyorum.

7.     Konuşmanızda çeşitliliğin olduğu bir aile ortamında büyüdüğünüzden, mahalle kültürü içinde yetiştiğinizden bahsetmiştiniz. Farklılıkların hayatınızdaki yeri nedir? Tüm yaşamınızı göz önüne aldığınızda farklılıklardan ne kadar beslendiğinizi söyleyebilirsiniz?

Daha önce de belirttiğim gibi; bir çocuk için en önemli olan şey paradan, özel okuldan önce sevgiyi ve güven ortamını bulmak. Ben kendimi bildim bileli annemin ve babamın ‘benim oğlum bilir, benim oğlum en doğrusunu yapar’ diyerek beni desteklemesiyle büyüdüm.

Farklı kültürlerle bir arada büyümek de insanı insan olarak görmenin önünü açıyor. Benim diğer bir şansım da, ailenin farklı kültürlerden gelen bireylerden oluşmasının yanı sıra Beyoğlu’nda büyümüş olmak. Bu çok önemli. Ben mahalle kültürüyle iç içe büyüdüm. İnsanlara temas ederek, bir fanusun içine kapatılmadan büyüdüm. Küçük yaşımdan itibaren hayatı yaşayarak, deneyimleyerek büyüdüm.

Bugünün genel toplum yapısına baktığımız zaman tek tip insan yetiştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bayraklar var, sınırlar var, bunun için savaşan insanlar var… İnsanlar birbirlerini yiyorlar. Önemli olan ‘sen farklı düşünüyorsun ben farklı düşünüyorum, sen ona inanıyorsun  ben buna inanıyorum’ diyerek kendi hayatımızı yaşayabilmek ve inanın yan yana da oluyor bu iş. Ama niyeyse, ki niyeysesini biliyoruz ama buraya sığmaz, hep insanların bir şeylerin peşinden koşmasını istiyoruz, bir şeylere körü körüne bağlanmasını istiyoruz. Hayatını bir şablonun içinde yaşamasını istiyoruz. Ama bu düşünce yapısının artık bittiğini düşünüyorum. Bundan sonraki nesil, kristal çocuklar, 90’lı yıllarda doğan jenerasyon dünyayı değiştirecek. Artık kalıplara, şablonlara sığmayan nesiller yetişiyor. Çok iyimserim bu konuda.
 
8.     Herkesin yaşamında ilham aldığı, güçlü bulduğu ve hayatında etki bırakan bir ya da bir kaç önemli kişi vardır. Sizin hayatınızda sizi etkileyen ya da örnek aldığınızı düşündüğünüz kimse var mı?

Nietzsche. Onun kendini çok net bir şekilde ortaya koyması, bir anlamda dünyadaki kalıpları ve şablonları elinin tersiyle itmesi ve aykırı olmasına rağmen cesurca kendini ifade etmesi beni çok etkilemiştir. Özellikle yazmak, hayatı paylaşmak, hayatın içinde var olmak…

Hep söylediğim bir şey var; bugün burada oturuyoruz, röportaj yapıyoruz karşılıklı; belki biraz sonra sokakta yere oturup bira içeriz, belki buradan çıkıp yollarda çıplak ayakla koşarız. Hayatın içinde hepsi var. Bu nedenle etkilendiğim yazarlar daha çok topluma aykırı olarak nitelenen ama aslında kendilerini yaşayan insanlar.

9.     Seminerlerde gözlemlediğim kadarıyla okur kitleniz genelde orta yaşlı kadınlardan oluşuyor. Bunun altında yatan sebep nedir sizce?

Niye kadın? Anlatıcıya göre değişir bu aslında. Eğitmen olan kişi kadın  olduğunda profil değişecektir. Erkek olmam biraz etkilidir diye düşünüyorum. Ama bunun altında yatan asıl sebep, söylemlerimde zaman zaman erkekleri rahatsız edebilecek şeylerin olması. Çünkü ben kadının ekonomik bağımsızlığının elinden alınması, bir şekilde bağımlı hale getirilmesinin sürekli mücadelesini veren bir insanım.

Ben kadının üstünlüğüne inanıyorum. Toplumsal yapıda kadınlara yönelik söylemlerim ve duruşlarına yönelik beklentilerim erkeklerin hoşuna gitmiyor olabilir. Çünkü ben kadının özgürlüğünü, kendini ifade etmesini ve eşit bir şekilde yetiştirilmesini istiyorum.

Yani erkek için bugün hala çapkınlık ‘elinin kiri’ olarak görülüyorken bunun kadına farklı empoze edilmesi, ya da kadının namusun erkeğe bağlanması beni rahatsız ediyor.

Yaş ortalamasına gelince; benim okur kitlemde 7’den 70’e her yaştan insan var ama ağırlıklı olarak 17-30 yaş arası. Atölyede ağırlıklı grup 25-45 yaş arasında. Bunun durumun sebebi de çok basit: Atölyenin bir bedeli var.  Bu bedeli karşılayabilmek için belli bir işte çalışmak, bir gelir elde etmek gerekiyor.

Bu nedenle üniversite öğrencileriyle atölyenin butik eğitimlerinde değil seminerlerde buluşuyoruz.

10.  Gelecekten geçmişten konuşmayı pek sevmiyorsunuz ama Gelecek projelerden bahsedelim biraz da.  Ne gibi planlarınız var bundan sonrası için?

Bir gün ben de yorulacağım ve ‘tamam artık devretme zamanı geldi’ diyeceğim. Bayrak taşınıyor. Yaşam Atölyesi’nde kendi eğitmenlerimizi yetiştiriyoruz şimdi.  Yaşam Atölyesi artık kendi ayakları üzerinde durmaya başlıyor. Amacımız da daha önce de belirttiğim gibi, yaşam Atölyesi’nin mümkün olabildiğince daha fazla kişiye ulaşması. Ama asıl yazmak benim için öncelikli. Yazarken buna sinemayı da eklemeyi düşünüyorum. ‘Bir Nefes İstanbul’ filmi yapım aşamasında şu an. Atölyenin yayılması, büyümesi ve insanlara dokunmaya devam etmek amacım. Ama öncelikli planım yazmak, yazmak, yazmak…

Bir de köpek çiftliğim olmasını istiyorum sokak hayvanları için. Bunun da somut adımlarını atmaya başladım.
Kendi hayatımda aslında tek hedefim şu: Yaptığım hiç bir şeyi zorunda olduğum için yapmak istemiyorum ve yüreğimi dinlemediğim anlar olmasından çok korkuyorum. Bugün insanlar çıkarları için kendilerinden vazgeçiyorlar. Ben bunu yapmak istemiyorum. Herhalde olmaz diye düşünüyorum.

Belki bir battaniyeyle sokakta ölürüm, ama gülümseyerek ölürüm ve ‘içimden geldiği gibi yaşadım’  derim.

11.  Uplifers okuyucularına neler söylemek istersiniz?

Az düşünün, çok yaşayın. Kendiniz olarak yaşadığınız hayatın bedeli ve sorumlulukları, başka hayatlar yaşadığınız ve zorunluluklara bağımlı olduğunuz bir hayatın bedelinden daha ağır olmayacaktır. Kendiniz olun, çünkü olduğunuz gibi değerlisiniz.

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. tıklayınız. 

Merve Dökmeci: Lisans ve yüksek lisans eğitimlerimi Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladım. Boğaziçi Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak çalıştığım 4 yıl boyunca uzmanlık deneyimimi üniversitenin rehberlik ve psikolojik danışmanlık biriminde (BÜREM), bireysel danışmanlık ve grup çalışmaları ile edindim. Bu süreç zarfında sempozyum ve kongrelerin organizasyonunda, ve çeşitli bilimsel araştırma projelerinde yer aldım. Mindfulness Temelli Bilişsel Davranışçı Terapi ekolüne olan ilgim ve araştırmalarım sonucunda, öz şefkatin kişilerarası kabul-red ve duygusal tepkisellik arasındaki ilişkiye olan etkilerini incelediğim tezimle birlikte, yüksek lisans eğitimimi yüksek onur derecesiyle tamamladım. ODTÜ Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Doktora Programı’nda doktor adayı olarak bilimsel çalışmalarımı ve uzmanlık eğitimimi sürdürüyorum. Doktora eğitimimle birlikte Bilgi Üniversitesi’nde başlayan akademisyenlik yolculuğuma ise, MEF Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak devam ediyorum. Akademideki çalışmalarımın yanı sıra, kurucusu olduğum Uniqus Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık merkezinde, beden farkındalığı ile travma çözümlemesi ve stres yönetimi üzerine psiko-biyolojik bir yaklaşım olan Somatik Deneyimleme’yi mindfulness pratiğime entegre ederek; bireylere psikolojik danışmanlık, kurumlara ise seminer ve eğitim destekleri veriyorum. Büyük bir heyecanla çalıştığım ruh sağlığı alanındaki bilgi birikimimi paylaşma merakımın ve yazmaya olan tutkumun beni 2013 yılında buluşturduğu Uplifers’ta, editör olarak ilgi duyduğum konularda araştırmaya, öğrenmeye ve paylaşmaya devam ediyorum.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale