X

Yoganın faydaları: Yoganın zihin-ruh-beden sağlığı üzerinde bilimsel araştırmalarla desteklenen etkileri

Sanskritçe’de teslimiyet veya birlik anlamlarına gelen ‘yuji’ kelimesinden türetilmiş olan Yoga; zihin, ruh ve beden bağlantısını güçlendirmeyi amaçlayan pratikleri, mutlu ve tatmin edici bir yaşam sürdürebilmek için gerekli olan prensipleri ve etik değerleriyle oldukça kapsamlı bir çerçeve sunan, binlerce yıllık bir öğreti.

Rahatlama, zihindeki rahatsız edici düşüncelerden arınma, daha fazla anda olabilme ve stresi azaltma gibi etkileri olan Yoga’nın araç olarak kullandığı nefes egzersizleri, meditasyon ve Yoga pozları (asanalar, duruşlar) bütünsel sağlığımıza bilimsel olarak da desteklenmiş pek çok fayda sağlıyor. 

Yoga öğretisinin felsefi temelini oluşturan, Patanjali’nin Yoga Sutraları’nı ve Yoga öğretisini günlük yaşamınıza entegre etmeniz için gerekli olan 8 adımı Yoga felsefesi: Yoga’nın 8 basamağı ve temel Yoga öğretileri yazımızda sizlerle detaylı olarak paylaşmıştık. Peki, bu adımları uyguladığınızda ve yaşamınızı Yoga’nın prensiplerinden ilham alarak şekillendirdiğinizde sizleri nelerin beklediğini merak ediyor musunuz?

Yoga’nın ruh zihin ve beden sağlığınız için sağladığı, bilimsel olarak desteklenmiş faydalarını gelin daha yakından inceleyelim.

Yoga’nın ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkileri:

Yaşam kalitesinin artırılmasına ve ruh sağlığının iyileştirilmesine yardımcı olur 

Son yıllarda Yoga, pek çok bireyin yaşam kalitesini iyileştirmek amacıyla destek aldığı bir uygulama olmasıyla ve terapötik faydalarıyla da ön plana çıkıyor.

Yoga’nın yaşam kalitesi üzerindeki etkilerini inceleyen bir çalışmada, ileri yaşlarda olan 135 katılımcı 3 gruba ayrılarak, 6 ay süresince devam eden yoga, yürüyüş veya kontrol (hiçbir program uygulanmayan grup) gruplarına ayrıldı. 6 aylık uygulama sürecinin sonunda yapılan değerlendirmelerde, yoga yapan grubun yürüyüş ve kontrol gruplarındaki bireylere kıyasla yaşam kalitesinin, ruhsal iyi oluşlarının ve yorgunluk belirtilerinin önemli ölçüde iyileştiği gözlemlendi.

İleri yaşlardaki bireylerin yanı sıra, düzenli uygulanan Yoga pratiklerinin kanserli hastalarda da yaşam kalitesini iyileştirebileceği ve semptomları azaltabileceğine dair araştırma bulguları mevcut. Kemoterapi sürecinde olan meme kanserli kadınların katıldığı bir çalışmada, Yoga yapmanın bulantı ve kusma gibi kemoterapi semptomlarının azaltılmasında ve genel yaşam kalitesinin artırılmasında etkili olduğu ortaya çıktı.

Benzer başka bir çalışmadaysa, meme kanseri olan kadın katılımcılar 8 haftalık bir Yoga programına katıldı. Araştırmanın sonunda kadınların kendilerini daha enerjik hissettikleri, kabul düzeylerinde önemli bir artış olduğu ve hem bedenlerini hem de zihinlerini gevşetmeleriyle birlikte daha az ağrı ve yorgunluk belirtileri gösterdikleri rapor edildi.

Ayrıca, Yoga’nın kanserli hastalarda uyku kalitesini iyileştirdiğine, ruhsal iyi oluşu artırdığına, sosyal becerileri geliştirdiğine, anksiyete ve depreson belirtilerinin azaltılmasına yardımcı olduğuna dair de pek çok araştırma bulunuyor.

Depresyon belirtilerini azaltır

Bazı araştırmalar, Yoga’nın antidepresan etkisiyle depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olabileceğini gösteriyor. Her ne kadar Yoga’nın bunu nasıl başarabildiği hala bir soru işareti olsa da, depresyonla ilişkilendirilen nörotransmitterlerden biri olan serotonin düzeylerini etkileyen kortizol (stres hormonu) seviyesini azaltmasıyla bunu başardığı öngörülüyor.

Yoga ve despresyon arasındaki ilişkiyi inceleyen, 2006 yılında yayınlanmış olan bir araştırmada, alkol bağımlısı olan katılımcıların yer aldığı bir psikolojik destek grubunda, nefes çalışmalarını odağına alan bir yoga türü olan Sudarshan Kriya uygulandı. İki haftalık pratikten sonra katılımcıların depresyon belirtilerinin ve kortizol seviyelerinin önemli ölçüde azaldığı tespit edildi. Bunun yanı sıra, kortizol salınımının uyarılmasından sorumlu bir hormon olan ACTH seviyelerinin de daha düşük olduğu gözlemlendi.

Bu sonuçlara dayanarak Yoga’nın, tek başına ya da geleneksel terapi yöntemleriyle birlikte kullanılarak depresyon belirtileriyle  savaşmaya yardımcı olabileceğini söyleyebiliriz.

Yoga’nın zihin sağlığı üzerindeki etkileri: 

Stres seviyesinin azaltılmasını sağlar

Yoga uygulamalarının neredeyse tamamı, stres seviyesini azaltması ve bedensel olduğu kadar zihinsel olarak da rahatlama sağlaması ile ön plana çıkıyor.

2006 ve 2016 yıllarında yayınlanmış olan iki farklı bilimsel araştırmanın sonuçları, düzenli olarak Yoga pratikleri uygulamanın birincil stres hormonu olarak bilinen kortizol hormonu seviyesini önemli ölçüde azaltabileceğini gösteriyor.

Benzer şekilde 2005 yılında, 3 aylık yoğun Yoga eğitimine katılan 24 kadın katılımcıyla yapılan, deneysel bir araştırmanın sonuçları da, kendilerini duygusal açıdan kötü hisseden katılımcıların Yoga programını tamamladıktan sonra kortizol seviyelerinde önemli ölçüde bir düşüş olduğunu; stres ,kaygı, kronik yorgunluk ve depresyon semptomlarının önemli ölçüde azaldığını gösteriyor.

10 haftalık bir Yoga programına katılan 131 katılımcıyla yapılan başka bir bilimsel çalışmanın sonuçları da, Yoga’nın stres ve kaygı düzeylerinde önemli ölçüde azalma sağlamasının yanı sıra yaşam kalitesini ve zihinsel iyi oluşu iyileştirmeye katkı sağladığını gösteriyor. Yani, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi diğer stres azaltma yöntemleriyle de desteklenen Yoga uygulamaları, stres seviyenizi kontrol altında tutmanızı sağlayabilecek, güçlü bir kaynak olabilir.

Kaygı bozukluğu (anksiyete) semptomlarını azaltır

Yoga, yaşamımızdaki stres faktörlerinin yoğunluğuyla da bağlantılı olarak günümüzde pek çoğumuzun muzdarip olduğu kaygı bozukluğu ve daha ileri seviyelerde panik ataklarına dönüşebilen anksiyete semptomlarını azaltmanın bilimsel olarak desteklenmiş yollarından biri. Öyle ki, Yoga’nın zihin ve ruh sağlığına olan katkılarıyla ilgili yapılan araştırmaların önemli bir çoğunluğu, Yoga pratikleri ve kaygı arasındaki ilişkiye odaklanıyor.

2009 yılında yayınlanan ve Yoga pratiklerinin kadınlarda depresyon ve kaygıyı azaltmada ne kadar etkili olduğunu incelemeyi amaçlayan bir bilimsel çalışmada, kaygı bozukluğu teşhisi konulmuş olan 34 kadın, 2 hafta boyunca, haftada iki kez olmak üzere Yoga derslerine katıldı. Çalışmanın sonuçları, yoga yapan kadınların kaygı düzeyinin yapmayanlara kıyasla önemli ölçüde azaldığını gösterdi.

Başka bir çalışmada, travmatik bir olaya maruz kaldıktan sonra şiddetli kaygı ve korku duygularıyla kendini gösteren travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) teşhisi konulmuş olan 64 kadın katılımcı izlendi. 10 haftalık Yoga programına katılan kadınlarda, katılmayanlara oranla TSSB belirtilerinin çok daha az olduğu; programa katılan katılımcıların %52’sindeyse TSSB semptomlarının tamamen ortadan kalktığı görüldü.

Yoga pratiklerinin kaygı semptomlarını nasıl azaltabildiğine dair detaylı bir bilimsel açıklama henüz bulunmasa da, uzmanlar zihnin daha fazla anda olmasının ve beraberinde gelen huzurun kaygı bozukluyla başa çıkmada etkili olabileceğini söylüyor.

Uyku kalitesini iyileştirir

Yeterince uzun uyumamanın, kötü uyku alışkanlıklarının ve düzensiz uyku saatlerinin obeziteden yüksek tansiyona, depresyondan kronik strese pek çok sağlık sorunuyla ilişkilendirildiğini biliyoruz. Araştırmalar, Yoga’yı günlük rutininize dahil etmenin uyku kalitenizi önemli ölçüde artırabileceğine işaret ediyor.

2005 yılında yayınlanan bir araştırmada, ileri yaşta olan ve uyku problemlerine sahip 69 katılımcı Yoga pratiği, doğal bitkisel takviye desteği ve kontrol grubu olmak üzere üç gruba ayrıldı. Araştırmanın sonuçları, Yoga pratiği yapan grupta bulunan katılımcıların diğer gruplardaki katılımcılara göre daha hızlı uykuya daldıklarını, kesintisiz olarak daha uzun süre uyuduklarını ve sabah daha dinlenmiş uyandıklarını gösterdi.

Lenfoma hastalarında Yoga’nın uyku üzerindeki etkilerini inceleyen başka bir araştırmanın sonuçları da bu hastalarda uyku bozukluklarının azaldığını, uyku kalitesinin ve süresinin iyileştiğini ve uyku ilaçlarına olan ihtiyacın azaldığını gösterdi. Yoga’nın aynı zamanda kaygı, depresyon, kronik ağrı ve stres üzerinde de önemli bir etkisinin bulunması, bu semptomlara bağlı uyku problemlerinin azaltılmasında son derece etkili.

Yoga’nın beden sağlığı üzerindeki etkileri:

Kas gücünün artırılmasını destekler

Yoga, bedenin esnekliğini artırmasının yanı sıra, kas gücünü geliştirici faydaları nedeniyle egzersiz rutinine eklenebilecek pratiklerin başında geliyor. Fiziksel gücü ve kas kütlesini artırmayı hedefleyen Yoga duruşları, çok daha güçlü ve sağlam bir bedene sahip olmanıza yardımcı oluyor.

Yoga’nın kas gücüyle olan ilişkisini inceleyen bir çalışmada, 79 yetişkin katılımcı, 24 hafta boyunca, haftada altı gün, bir dizi temel Yoga pozundan oluşan, Güneşi Selamlama serisini uyguladı. Özellikle üst vücuttaki kas gücü, dayanıklılık ve kilo kaybında önemli bir artış olduğunun gözlemlenmesinin yanı sıra, kadın katılımcıların vücut yağ yüzdesinde de bir azalma olduğu belirtildi.

2015 yılında 173 katılımcıyla yapılan benzer bir araştırmanın sonuçları da, 12 haftalık Yoga uygulamasının bedensel dayanıklılık, güç ve esneklikte iyileşmelere yol açtığını gösterdi.

Vücutta iltihaplanmayı (enflamasyon) engeller

Yoga’nın zihinsel ve ruhsal olduğu kadar bedenin sağlıklı işleyişine de fayda sağladığı biliniyor. Bedendeki kasları esnetmenin, vagus sinirini harekete geçirmenin, postür ve duruş bozukluklarını düzeltmenin yanı sıra son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar Yoga’nın vücuttaki iltihaplanmayı (enflamasyonu) azalttığını gösteriyor.

Enflamasyon doğal bir bağışıklık tepkisi olarak biliniyor olsa da; kronik hale geldiğinde kalp hastalıkları, diyabet ve kanser gibi proenflamatuar hastalıkların ortaya çıkmasına zemin hazırlayabiliyor.

2015 yılında yayınlanan bir araştırmada, 218 katılımcı düzenli olarak Yoga yapıp yapmamaları göz önünde bulundurularak iki gruba ayrıldı. Sonrasında her iki grubun katılımcılarından, stres seviyelerini artırma amaçlı, orta yoğunlukta, yorucu bir antrenman programı uygulamaları istendi. Çalışmanın sonunda, Yoga yapan katılımcıların yapmayanlara göre daha düşük düzeyde enflamatuar semptomlar gösterdikleri gözlemlendi.

2014 yılında yayınlanan benzer bir çalışma da, 12 hafta boyunca düzenli olarak Yoga yapan, meme kanserini yenmiş ve kronik yorgunluk belirtileri olan kişilerin enflamasyona bağlı semptomlarında önemli ölçüde biz azalma olduğunu gösterdi.

Yoga’nın enflamasyon belirtilerinin azaltılması üzerindeki etkilerini doğrulamak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmasına rağmen, bu bulgular Yoga’nın kronik iltihabın neden olabileceği belirli hastalıklara karşı koruma sağladığını açıkça gösteriyor. 

Kalp sağlığını destekler

En hayati organlarımızdan biri olan kalp ve dolaşım sisteminin, vücudun tüm hücrelerine oksijen iletilmesinden besin taşınmasına kadar hayati metabolik faaliyetlerin gerçekleştirilmesinden sorumlu olduğunu biliyoruz. Yoga genel sağlığın önemli bir belirleyicisi olan kalp ve damar sağlığını korumanın yanı sıra, kalp hastalıklarının ortaya çıkmasına zemin hazırlayan risk faktörlerinin azaltılmasında da bilimsel olarak desteklenmiş faydalara sahip.

En az 5 yıl boyunca düzenli olarak Yoga pratiklerini uygulayan 40 yaş üstü katılımcılarla yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Yoga yapan kişiler yapmayanlara göre daha düşük kan basıncı ve nabız hızına sahip. Bu da, Yoga yapan kişilerin kalp fonksiyonlarını daha az eforla gerçekleştirebildikleri anlamına geliyor. Ayrıca yüksek tansiyon, kalp krizi ve felç gibi kalp problemlerinin başlıca nedenlerinden biri olarak biliniyor. Kan basıncınızın düşük olması, bu rahatsızlıkların oluşma riskinin azaltılmasına yardımcı olabiliyor.

Kan basıncının düzenlenmesi ve kalp sağlığının korunmasının yanı sıra, bazı araştırmalar da Yoga’yı sağlıklı bir alışkanlık olarak yaşam tarzımıza dahil etmenin, ilerleyen yaşlarda görülebilecek kalp hastalıklarının engellenmesine yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

Kalp hastalığı olan 113 hastayla yapılmış olan bir çalışma, sağlıklı beslenme düzeniyle birlikte 1 yıllık bir Yoga eğitiminde yer alan katılımcıların hastalıklarının ilerlemesinde yaşanan değişimleri inceledi. Katılımcıların kolesterol seviyelerinde %23 ila %26 arasında bir azalma görülürken, %47’sinin önceden sahip olduğu kalp hastalığının ilerlemesinin durduğu kaydedildi.  

Kronik ağrıların azaltılmasına yardımcı olur

Kronik ağrı, milyonlarca insanı etkileyen ve yaralanmalardan artritlere kadar çeşitli nedenleri olan problemlerin başında geliyor. Yoga yapmanın kronik ağrıyı azaltmaya yardımcı olabileceğini gösteren çok sayıda araştırma bulunuyor.

Karpal Tünel Sendromu olan 42 kişinin katıldığı bir çalışmada, katılımcıların yarısı 8 hafta boyunca süren bir Yoga programına katılırken, diğer yarısı bilek ateli olarak adlandırılan, bilek destekleyici bir bandaj kullandı. Çalışmanın sonunda Yoga’nın ağrıyı azaltmada bilek atelinden çok daha etkili olduğu görüldü.

2005 yılında yayınlanmış olan başka bir araştırmanın sonuçları, Yoga’nın diz osteoartriti (eklem kireçlenmesi) olan katılımcılarda ağrıyı azaltmaya ve fiziksel işlevi iyileştirmeye yardımcı olabileceğini gösterdi. Sonuç olarak günlük rutininize Yoga pratiklerini dahil etmek, kronik ağrılarınızı azaltmanıza yardımcı olabilir.

Bedensel esnekliğe ve dengede durmaya katkı sağlar

Bedensel esnekliği ve dengeyi hedefleyen belirli Yoga pozlarının yardımıyla bedensel performansın optimize edebileceğini gösteren önemli araştırma sonuçları bulunuyor.

2016 yılında yayınlanmış olan bir araştırma, 10 haftalık bir Yoga pratiğinin 26 erkek sporcu üzerindeki etkisini inceledi. Araştırmanın sonuçları, Yoga yapan katılımcılarda kontrol grubuna kıyasla, bedensel esnekliğin ve dengenin sağlanmasının önemli ölçüde arttığını gösterdi.

Başka bir çalışmada, ileri yaşlardaki 66 katılımcıdan beden ağırlığı kullanılarak yapılan Yoga pratiklerini uygulamaları istendi. Bir yıl sonra yapılan karşılaştırmada, Yoga grubuna katılanların esneklik seviyesinin kontrol grubuna kıyasla yaklaşık 4 kat attığı tespit edildi. 2013 yılında yapılan başka bir araştırmaysa, yoga yapmanın yaşlı yetişkinlerde denge ve hareketliliği geliştirmeye yardımcı olabileceğini de gösteriyor.

Sonuç olarak, her gün sadece 15-30 dakika yoga yapmak bile, esnekliği ve dengeyi artırarak fiziksel performansın iyileştirilmesi konusunda büyük bir fark yaratabilir.

Nefes kalitesinin iyileştirilmesine yardımcı olur

Pranayama ya da Yoga nefesi, yapılandırılmış egzersizler ve teknikler yoluyla nefesi kontrol etmeye odaklanan, en temel yoga uygulamalarından biri olarak biliniyor. Çoğu yoga türü bu nefes egzersizlerini odağına alıyor ve araştırmalar Yoga yapmanın bu yolla nefes kalitesini iyileştirmeye yardımcı olduğunu gösteriyor.

Yoga’nın nefes kalitesi üzerindeki etkilerini inceleyen bir çalışmada, 287 üniversite öğrencisi, çeşitli yoga pozları ve nefes egzersizlerinin öğretildiği 15 haftalık bir yoga programına katıldı. Çalışmanın sonunda katılımcıların vital nefes kapasitelerinde önemli bir artış olduğu gözlemlendi. Vital kapasite, akciğerlerden atılabilecek maksimum hava miktarının bir ölçüsü olarak biliniyor. Özellikle akciğer hastalığı, kalp sorunları ve astımı olanlar için vital nefes kapasitesinin artırılması hayati bir öneme sahip.

2009’da yapılan bir başka çalışmanın sonuçları, hafif ila orta şiddette astımı olan hastalarda Yogik nefes pratiklerinin hastalık semptomlarını azalttığını ve akciğer fonksiyonlarını iyileştirdiğini gösteriyor.

Migren semptomlarını azaltır

Dünya üzerindeki her 7 bireyden birinde olan ve şiddetli baş ağrılarıyla kendini gösteren migren, sıklıkla ilaçla tedavi edilebilen bir rahatsızlık olarak biliniyor. Bununla birlikte, son yıllarda yapılan araştırmalar, Yoga pratiklerinin migren ağrılarının azaltılmasında etkili ve destekleyici bir yöntem olarak kullanılabileceğine işaret ediyor.

2007 yılında yayınlanmış olan bir araştırmada, migren rahatsızlığı bulunan 72 katılımcıdan yarısının 3 aylık bir Yoga programına dahil olmaları istendi. Araştırma sonucunda, Yoga programına katılan kişilerin baş ağrılarındaki yoğunluğun ve ağrı deneyimleme sıklığının katılmayanlara oranla önemli ölçüde azaldığı tespit edildi.

Benzer başka bir çalışmadaysa, migreni olan 60 katılımcının yarısı Yoga uygulamalarıyla diğer yarısıysa geleneksel tedavi yöntemleriyle tedavi edildi. Yoga yapan grubun, sadece ilaç tedavisi gören gruba kıyasla baş ağrılarının sıklığında ve yoğunluğunda önemli bir azalma olduğu rapor edildi.

Sağlıklı beslenme alışkanlıklarının geliştirilmesine katkıda bulunur

Sezgisel beslenme, yemek yerken anda olmayı ve farkındalıkla yemek yemeyi teşvik eden bir kavram olarak biliniyor. Yemeğinizin tadına, kokusuna ve dokusuna dikkat etmek ve yemek yerken yaşadığınız tüm düşünce ve duyguları fark etmekle ilgili olan sezgisel beslenme, Yoga pratiklerinin sunduğu farkındalık uygulamalarıyla geliştirilebiliyor. Yoga, dikkatin bilinçli olarak kontrol edilmesini içeren pratikleriyle, sağlıklı beslenme davranışlarının ve alışkanlıklarının oluşturulmasını destekleyebiliyor.

Sağlıklı belenme ve yoga arasındaki ilişkiyi inceleyen, yeme bozukluğu teşhisi alan 54 katılımcıyla yapılan bir çalışmanın sonuçları, Yoga pratiklerinin tedavi programına dahil edilmesinin hem yeme bozukluğu semptomlarının azaltılmasında hem de sezgisel yeme alışkanlıklarının geliştirilmesinde etkili olduğunu gösteriyor. Yoganın tıkınırcasına yeme ataklarında azalmaya, fiziksel aktivitede artışa ve kiloda küçük de olsa bir azalmaya neden olduğu da diğer araştırma bulguları arasında yer alıyor.

Çok sayıda bilimsel çalışmanın da desteklediği üzere, Yoga pratikleri bedensel, zihinsel ve ruhsal iyi oluşumuz için sayısız faydası olan uygulamalar. Yoga pratiklerini günlük rutininize dahil etmek daha sağlıklı olmanıza, zihinsel olduğu kadar bedensel dayanıklılığınızı ve esnekliğinizi artırmanıza; stres, depresyon ve kaygı gibi olumsuz duyguların ve etkilerinin azaltılmasına yardımcı olabiliyor.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.

Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale