X

Budist öğretmen Pema Chödrön ile yalnızlıkta huzur bulma sanatı

Telefon ve sosyal medya kullanımı sayesinde, dikkatimizi dağıtacak yüzlerce şey, her an parmaklarımızın ucunda. Dolayısıyla istediğimiz her an, düşüncelerimizden kaçabiliyoruz. Oysa yalnız anlardan en iyi şekilde yararlanmak için düşüncelerimizle baş başa kalmayı öğrenmek, başkalarıyla daha iyi ilişkiler kurmamızı ve kişisel farkındalığımızı artırmayı sağlayabilir. Yalnızlıkla barışmak ve hatta “dikkatli” bir şekilde yalnız kalmak, hayatımız hakkında daha iyi karar verebilmemiz için kendimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Ünlü budist öğretici ve yazar Pema Chödrön’e göre yalnızlık, doğru kullanıldığında manevi bir arayışın cevabı olabilir. Ona göre yalnızlıkla güvenli bir bağ kurduğumuzda, hayatımızdaki en önemli kişi ile yani ‘kendimizle’ dost olabilir, bakış açımızı değiştirebiliriz. Chödrön’ün yalnızlığın içinde huzuru nasıl bulacağımızı anlattığı öğretilerine değinmeden önce gelin, yalnızlık aslında nedir, ona bakalım.

Yalnızlık nedir?

Araştırmacılar, yalnızlığı “insan etkileşiminin yokluğu olarak” tanımlıyor. Bu, fiziksel olarak yalnız olmayı gerektirmez: Bilinçli olarak kimseyle etkileşime girmemeye veya dikkatinizi dağıtmamaya karar verirseniz, bir parkta, mağazada veya herhangi bir kamusal alanda yalnız kalabilirsiniz.

Yalnızlığı kendinizle ilişki kurmak olarak da düşünebilirsiniz. Sonuçta yalnızken başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü konusunda endişelenmiyorsunuz veya onları eğlendirmeye, onlara yardım etmeye çalışmıyorsunuz. Bunun yerine, kendiniz hakkında daha fazla şey öğrenmek ve kendinizle zaman geçirmek için içinize bakıyorsunuz.

Bununla birlikte yalnızlığı “yalnız kalmakla” ilişkilendirdiğiniz için kendinize bu alanı tanımakta tereddüt edebilirsiniz. Yalnızlık doğası gereği olumlu ya da olumsuz değildir, buna rağmen genellikle kişinin sahip olmak istediği bağlantılar ile yaşadığı bağlantılar arasındaki olumsuz bir kopukluk olarak anlaşılır. Aslında bu da mutlaka olumsuz değildir. Çünkü bu duygu, sizi yaşamınızla ilgili bir şeyi değiştirmeye ve daha derin bağlantılar kurmaya sevk edebilir. Yalnızlık duygusunun içinde zaman geçirmek, ne zaman yalnız hissettiğinizi ve bir değişikliğe ihtiyaç duyduğunuzu fark etmenize yardımcı olabilir.

Yalnız doğduk, yalnız öleceğiz

Sanatçı Louise Bourgeois, “Yalnız doğdun. Yalnız öleceksin” diyor. Yani aslında yalnızlık, hepimiz için varoluşsal bir duygu. Ve belki de varoluşsal yalnızlığımızla ne kadar iyi arkadaş olursak, hayattan da o kadar güven ve sevgi alırız; hayata o kadar cömert davranabiliriz.

Budist öğretmen Pema Chödrön ise “When Things Fall Apart: Heart Advice for Difficult Times” isimli kitabında, “yalnızlıkla güvenli bir ilişki” geliştirmek ve onu, yalnız kalmaktan “yalnızlık” haline dönüştürmek için neler yapılabileceğini araştırıyor. Eğer istersek bu varoluşsal boşluğa yönelik olağan korkumuzu, “rahatlatıcı ve kendinden emin bir yalnızlığa” dönüştürebiliriz.

“Bir sayfanın ortasına bir çizgi çizdiğimizde, sağ taraftaysak kim olduğumuzu, soldaysak yine kim olduğumuzu biliriz. Ama kendimizi iki tarafa da koyamadığımızda, kim olduğumuzu bilemeyiz. İşte o zaman ne yapacağımızı da bilemeyiz. Elimizdeki tek şey, hiçbir şey bilmediğimizdir. Bir referans noktamız, tutacak elimiz yoktur. Tam o noktada ya çıldırır ya da oraya yerleşiriz. Memnuniyet, yalnızlık, kendinden emin yalnızlıkla barışmak ile eşanlamlıdır. Yalnızlığımızdan kaçabilmenin kalıcı bir mutluluk ya da neşe, esenlik, cesaret, güç getireceğine inanmaktan vazgeçeriz. Genellikle bu inançtan milyarlarca kez vazgeçmek, korkumuzla tekrar tekrar arkadaş olmak ve aynı şeyi farkındalıkla milyarlarca kez yapmak zorunda kalırız. Sonra biz farkına bile varmadan, bir şeyler değişmeye başlar.”

Pema Chödrön, yalnızlıkla aramızdaki sürekli değişen bu derin ilişkiden böyle bahsediyor. Budizm’de tüm ıstırap, gerçekliğe karşı direnişten, dünyanın nasıl olması gerektiğine dair arzulara ve fikirlere bağlılıktan gelir. Yalnızlığımızla dost olabilirsek, gerçeklikle kendi şartlarımızda yüzleşebilir ve hayatın tüm belirsizliğiyle, olduğu gibi doğasıyla yetinmeye başlayabiliriz.

“Temelde yalnızız ve hiçbir yerde, tutunacak hiçbir şeyimiz yok. Üstelik bu bir problem de değil. Aslında, tamamen uydurma bir varlık halini nihayet keşfetmemizi sağlıyor. Alışılmış varsayımlarımız -olayların nasıl olduğuyla ilgili tüm fikirlerimiz- herhangi bir şeyi açık bir şekilde görmemizi engelliyor… Nihai olarak hiçbir şey bilmiyoruz. Hiçbir şey, kesin değil. Bu temel gerçek, canımızı yakıyor ve ondan kaçmak istiyoruz. Ancak geri dönüp yalnızlık kadar tanıdık bir şeyle rahatlamak, hayatımızın çözülmemiş anlarının derinliğini fark etmek için iyi bir disiplin. Çünkü yalnızlığın belirsizliğinden kaçarken aslında kendimizi kandırıyoruz.”

Belki de Chödrön’ün önerdiği gibi, yalnızlıkla böyle yüzleşebilirsek, o da bizim için şefkatle bakmamız gereken ve bize en büyük gücümüzün geri veren bir aynaya dönüşür:

“Kendinden emin yalnızlık, kendi zihinlerimize dürüstçe ve saldırganlık olmadan bakmamızı sağlar. Böylece olmamız gerektiğini, olmak istediğimizi düşündüğümüz ya da başkalarının olmak istediğimizi ve olmamız gerektiğini düşündüğü kişi hakkındaki ideallerimizi de yavaş yavaş bırakabiliriz. Tüm bunlardan vazgeçer, doğrudan şefkatle kim olduğumuza bakarız. O zaman yalnızlık bir tehdit veya acı verici bir durum değildir; ceza da değildir. Kendinden emin yalnızlık bize herhangi bir çözüm sağlamaz veya ayaklarımızın altına toprak sermez. Kutuplaşmadan veya katılaşmadan, referans noktası olmayan bir dünyaya adım atmamız için bizi zorlar. Buna savaşçının kutsal yolu denir.”

Yalnızlığın faydaları

Özetle yalnızlık, onunla barışmayı öğrenen kişiler için son derece güçlü ve olumlu bir şey olabilir. Bu deneyimi gerçekten benimsemeyi öğrendiğimizde, sağlığımızı ve sükunet duygumuzu geliştirebilir, ilişkilerimizi ve hayata bakış açımızı iyi yönde değiştirebiliriz. Yalnızlık hepimiz için yeni bulunan bir maneviyatın başlangıcı veya bir neşe ve memnuniyet kaynağı olabilir.

1. Değerlerimizle uyumlu kararlar almamızı sağlar

Yalnız kaldığımızda, iç gözlem yapma, kendimiz için düşünme, değerlerimizi, güdülerimizi, hedeflerimizi anlama özgürlüğüne sahip oluruz. Toplumsal veya kültürel beklentilerden, başkalarının istek ve arzularından etkilenmeden, kim olduğumuz ve ne istediğimiz konusunda daha özgün seçimler ve kararlar verebiliriz.

Çoğu zaman, sosyal çevremizdekilerin düşünceleri, duyguları, tutumları, inançları ve davranışları bizi etkiler. Bu her zaman kötü bir şey olmasa da, başkalarının bildiğine inandığımız erteleme kalıplarına girmemize neden olabilir. Başkalarının söyleyeceklerine kulak vermek faydalı olabilirken, neyin “en iyi” olduğuna dair kendi kararımızı vermek, seçimlerimizin inançlarımız ve değerlerimizle daha uyumlu olduğu anlamına gelir.

2. Bizi şarj eder

Bugün, birbirimizle iletişim kurmanın pek çok yolu olduğu için sosyal olarak her zamankinden daha aktifiz. Oysa beynimizin de dengeye ihtiyacı var. Sosyal etkileşimler bize bir aidiyet duygusu vermek için önemli olsa da, gevşemek ve yeniden şarj olmak için yeterli zamana ve alana da ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız.

3. Üretkenliği artırır

Bazılarımız tembellik yapmak veya yapılması gereken görevlerden kaçmak için bir bahane olarak yalnızlıktan korkarken, bir süreliğine gereksiz dikkat dağıtıcı şeylerden kurtulmak bize konsantre olmamız, önceliklerimizi belirlememiz ve daha net bir zihinle işimize geri dönmemiz için alan sağlar. Küçük ve dikkat dağıtıcı şeyler tarafından sürekli kesintiye uğradığımızda, düşünce trenimiz bozulur ve başarma yeteneğimiz azalır. Yalnızlık, dikkatimizi ve enerjimizi tam anlamıyla kullanmamıza yardımcı olabilir.

4. İlişkilerimizi güçlendirir

Çelişkili gibi görünse de, yalnızlığın ilişkilerimiz için faydalı olabilmesinin birkaç nedeni vardır. Birincisi, en yakın ilişkilerde bile, benlik duygumuzu korumak adına bir bağımsızlık düzeyine sahip olmamız önemlidir.

Ek olarak, yalnız kaldığımız zaman sosyal etkileşimler için şarj oluruz. Daha meşgul oluruz, başkalarını daha çok takdir ederiz ve değer verdiklerimiz için minnettar olmayı öğreniriz. Bu, özellikle zihinsel sağlıkları için yalnızlığa ihtiyaç duyan, çok fazla sosyal etkileşimden bunalan kişiler için geçerlidir.

Aynı şey, sosyal etkileşim için can atan bizler için de geçerlidir. Yalnız kalmaktan çok korktuğumuzda veya bu olasılık karşısında endişeli hissettiğimizde, etrafımızdakileri bunaltabilir, çok muhtaç hale gelebilir ve en çok arzuladığımız şey olan ilişkilerimizi tehlikeye atabiliriz. Kendi başımıza olmayı öğrenmek, yalnızca sağlıklı ilişkilerin ihtiyaç duyduğu sınırları anlamamıza yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda bize zamanımızı kiminle geçireceğimiz konusunda daha iyi seçimler yapmak için de ilişkilerimizde neye ihtiyacımız olduğunu öğretir.

Nasıl yalnız olunur?

Yalnızlıkla barışmak, herkes için farklı bir süreçtir. Çoğumuz bu pratiğin dışındayken ya da onu sürdürmeyi hiç düşünmemişken, yalnızlıkla yüzleşmek elbette kolay olmayabilir. Bununla birlikte, yalnızlığın faydalarını deneyimlemeye başladığınızda, yalnız kalma konusundaki konforunuzun, onu hayatınıza düzenli olarak dahil etmeyi isteme ve hatta buna ihtiyaç duyma noktasına kadar arttığını görebilirsiniz. Yalnızlığı sevmek için küçük adımlarla başlayın ve sonra neler olduğunu seyredin!

  • Meditasyon yapın: Hiçbir yere gitmeye gerek kalmadan yalnızlığı deneyimlemenin en kolay yollarından biri meditasyon yapmaya başlamaktır. Yine de bunu yaparken, alanınızda dikkatiniz dağılmayacak kadar yalnız olduğunuzdan emin olmalısınız. Yalnız olmak, sahip olduğunuzu bilmediğiniz yaratıcı ve sezgisel yönlerinize erişmenizi sağlayarak sizi içsel benliğinize yaklaştırabilir.
  • Hayal kurun: Hayal kurmak, hayal gücünüzü harekete geçirmek, anıları ve hayalleri canlandırmak, yalnızlığı deneyimlemenin güzel bir yolu olabilir. Psikolog Carl Jung, hayal kurmanın keskin bir savunucusuydu ve bunu sadece kendisi uygulamakla kalmadı, hastalarını da bunun için teşvik etti.
  • Doğada zaman geçirin: Doğada gerçekten yalnız olmak hem ürkütücü hem de heyecan verici olabilir, varlığımıza olağan hayatımızda hissedemeyeceğimiz bir bakış açısı getirebilir. Tamamen yalnızken dikkatimizi çevreye, kokulara, seslere, doğanın uçsuz bucaksızlığına ve ayrıntılarına odaklayabiliriz.

Sonuç olarak; dünyaya geldiğimizde yalnızlık bizler için korkulacak bir şey değil, dünyayı keşfetme fırsatıydı. Ama ne yazık ki, kültürel baskılar popüler olmamızı, meşgul görünmemizi ve “yalnız” olarak görülmekten kaçınmamızı talep ettiğinden, yalnızlığın içindeki bu konforu kaybettik.

Kendini keşfetmek, yaratıcı ilgi alanlarının peşinden gitmek, bilgiyi aramak veya doğada ya da zihnimizde kendimize meydan okumak için yalnızlıkla yeniden meşgul olmak bizi canlandırabilir, hayallerimize ve hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olabilir ve bizi başka bir noktaya getirebilir. Daha da önemlisi sevdiklerimize, içinde yaşadığımız dünyaya ve çoğu zaman hafife aldığımız diğer her şeye karşı daha büyük bir minnettarlık duymamızı sağlayabilir…

İlginizi çekebilir: Kendinizi yalnız hissetmeden yalnızlıktan keyif almanın yolları

Kaynaklar: themarginalian, betterup, wellbeing

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



İlgili Makale