Budist öğretmen Pema Chödrön ile yalnızlıkta huzur bulma sanatı

Telefon ve sosyal medya kullanımı sayesinde, dikkatimizi dağıtacak yüzlerce şey, her an parmaklarımızın ucunda. Dolayısıyla istediğimiz her an, düşüncelerimizden kaçabiliyoruz. Oysa yalnız anlardan en iyi şekilde yararlanmak için düşüncelerimizle baş başa kalmayı öğrenmek, başkalarıyla daha iyi ilişkiler kurmamızı ve kişisel farkındalığımızı artırmayı sağlayabilir. Yalnızlıkla barışmak ve hatta “dikkatli” bir şekilde yalnız kalmak, hayatımız hakkında daha iyi karar verebilmemiz için kendimizi daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir.

Ünlü budist öğretici ve yazar Pema Chödrön’e göre yalnızlık, doğru kullanıldığında manevi bir arayışın cevabı olabilir. Ona göre yalnızlıkla güvenli bir bağ kurduğumuzda, hayatımızdaki en önemli kişi ile yani ‘kendimizle’ dost olabilir, bakış açımızı değiştirebiliriz. Chödrön’ün yalnızlığın içinde huzuru nasıl bulacağımızı anlattığı öğretilerine değinmeden önce gelin, yalnızlık aslında nedir, ona bakalım.

Yalnızlık nedir?

Araştırmacılar, yalnızlığı “insan etkileşiminin yokluğu olarak” tanımlıyor. Bu, fiziksel olarak yalnız olmayı gerektirmez: Bilinçli olarak kimseyle etkileşime girmemeye veya dikkatinizi dağıtmamaya karar verirseniz, bir parkta, mağazada veya herhangi bir kamusal alanda yalnız kalabilirsiniz.

Yalnızlığı kendinizle ilişki kurmak olarak da düşünebilirsiniz. Sonuçta yalnızken başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü konusunda endişelenmiyorsunuz veya onları eğlendirmeye, onlara yardım etmeye çalışmıyorsunuz. Bunun yerine, kendiniz hakkında daha fazla şey öğrenmek ve kendinizle zaman geçirmek için içinize bakıyorsunuz.

Bununla birlikte yalnızlığı “yalnız kalmakla” ilişkilendirdiğiniz için kendinize bu alanı tanımakta tereddüt edebilirsiniz. Yalnızlık doğası gereği olumlu ya da olumsuz değildir, buna rağmen genellikle kişinin sahip olmak istediği bağlantılar ile yaşadığı bağlantılar arasındaki olumsuz bir kopukluk olarak anlaşılır. Aslında bu da mutlaka olumsuz değildir. Çünkü bu duygu, sizi yaşamınızla ilgili bir şeyi değiştirmeye ve daha derin bağlantılar kurmaya sevk edebilir. Yalnızlık duygusunun içinde zaman geçirmek, ne zaman yalnız hissettiğinizi ve bir değişikliğe ihtiyaç duyduğunuzu fark etmenize yardımcı olabilir.

Yalnız doğduk, yalnız öleceğiz

Sanatçı Louise Bourgeois, “Yalnız doğdun. Yalnız öleceksin” diyor. Yani aslında yalnızlık, hepimiz için varoluşsal bir duygu. Ve belki de varoluşsal yalnızlığımızla ne kadar iyi arkadaş olursak, hayattan da o kadar güven ve sevgi alırız; hayata o kadar cömert davranabiliriz.

Budist öğretmen Pema Chödrön ise “When Things Fall Apart: Heart Advice for Difficult Times” isimli kitabında, “yalnızlıkla güvenli bir ilişki” geliştirmek ve onu, yalnız kalmaktan “yalnızlık” haline dönüştürmek için neler yapılabileceğini araştırıyor. Eğer istersek bu varoluşsal boşluğa yönelik olağan korkumuzu, “rahatlatıcı ve kendinden emin bir yalnızlığa” dönüştürebiliriz.

“Bir sayfanın ortasına bir çizgi çizdiğimizde, sağ taraftaysak kim olduğumuzu, soldaysak yine kim olduğumuzu biliriz. Ama kendimizi iki tarafa da koyamadığımızda, kim olduğumuzu bilemeyiz. İşte o zaman ne yapacağımızı da bilemeyiz. Elimizdeki tek şey, hiçbir şey bilmediğimizdir. Bir referans noktamız, tutacak elimiz yoktur. Tam o noktada ya çıldırır ya da oraya yerleşiriz. Memnuniyet, yalnızlık, kendinden emin yalnızlıkla barışmak ile eşanlamlıdır. Yalnızlığımızdan kaçabilmenin kalıcı bir mutluluk ya da neşe, esenlik, cesaret, güç getireceğine inanmaktan vazgeçeriz. Genellikle bu inançtan milyarlarca kez vazgeçmek, korkumuzla tekrar tekrar arkadaş olmak ve aynı şeyi farkındalıkla milyarlarca kez yapmak zorunda kalırız. Sonra biz farkına bile varmadan, bir şeyler değişmeye başlar.”

Pema Chödrön, yalnızlıkla aramızdaki sürekli değişen bu derin ilişkiden böyle bahsediyor. Budizm’de tüm ıstırap, gerçekliğe karşı direnişten, dünyanın nasıl olması gerektiğine dair arzulara ve fikirlere bağlılıktan gelir. Yalnızlığımızla dost olabilirsek, gerçeklikle kendi şartlarımızda yüzleşebilir ve hayatın tüm belirsizliğiyle, olduğu gibi doğasıyla yetinmeye başlayabiliriz.

“Temelde yalnızız ve hiçbir yerde, tutunacak hiçbir şeyimiz yok. Üstelik bu bir problem de değil. Aslında, tamamen uydurma bir varlık halini nihayet keşfetmemizi sağlıyor. Alışılmış varsayımlarımız -olayların nasıl olduğuyla ilgili tüm fikirlerimiz- herhangi bir şeyi açık bir şekilde görmemizi engelliyor… Nihai olarak hiçbir şey bilmiyoruz. Hiçbir şey, kesin değil. Bu temel gerçek, canımızı yakıyor ve ondan kaçmak istiyoruz. Ancak geri dönüp yalnızlık kadar tanıdık bir şeyle rahatlamak, hayatımızın çözülmemiş anlarının derinliğini fark etmek için iyi bir disiplin. Çünkü yalnızlığın belirsizliğinden kaçarken aslında kendimizi kandırıyoruz.”

Belki de Chödrön’ün önerdiği gibi, yalnızlıkla böyle yüzleşebilirsek, o da bizim için şefkatle bakmamız gereken ve bize en büyük gücümüzün geri veren bir aynaya dönüşür:

“Kendinden emin yalnızlık, kendi zihinlerimize dürüstçe ve saldırganlık olmadan bakmamızı sağlar. Böylece olmamız gerektiğini, olmak istediğimizi düşündüğümüz ya da başkalarının olmak istediğimizi ve olmamız gerektiğini düşündüğü kişi hakkındaki ideallerimizi de yavaş yavaş bırakabiliriz. Tüm bunlardan vazgeçer, doğrudan şefkatle kim olduğumuza bakarız. O zaman yalnızlık bir tehdit veya acı verici bir durum değildir; ceza da değildir. Kendinden emin yalnızlık bize herhangi bir çözüm sağlamaz veya ayaklarımızın altına toprak sermez. Kutuplaşmadan veya katılaşmadan, referans noktası olmayan bir dünyaya adım atmamız için bizi zorlar. Buna savaşçının kutsal yolu denir.”

Yalnızlığın faydaları

Özetle yalnızlık, onunla barışmayı öğrenen kişiler için son derece güçlü ve olumlu bir şey olabilir. Bu deneyimi gerçekten benimsemeyi öğrendiğimizde, sağlığımızı ve sükunet duygumuzu geliştirebilir, ilişkilerimizi ve hayata bakış açımızı iyi yönde değiştirebiliriz. Yalnızlık hepimiz için yeni bulunan bir maneviyatın başlangıcı veya bir neşe ve memnuniyet kaynağı olabilir.

1. Değerlerimizle uyumlu kararlar almamızı sağlar

Yalnız kaldığımızda, iç gözlem yapma, kendimiz için düşünme, değerlerimizi, güdülerimizi, hedeflerimizi anlama özgürlüğüne sahip oluruz. Toplumsal veya kültürel beklentilerden, başkalarının istek ve arzularından etkilenmeden, kim olduğumuz ve ne istediğimiz konusunda daha özgün seçimler ve kararlar verebiliriz.

Çoğu zaman, sosyal çevremizdekilerin düşünceleri, duyguları, tutumları, inançları ve davranışları bizi etkiler. Bu her zaman kötü bir şey olmasa da, başkalarının bildiğine inandığımız erteleme kalıplarına girmemize neden olabilir. Başkalarının söyleyeceklerine kulak vermek faydalı olabilirken, neyin “en iyi” olduğuna dair kendi kararımızı vermek, seçimlerimizin inançlarımız ve değerlerimizle daha uyumlu olduğu anlamına gelir.

2. Bizi şarj eder

Bugün, birbirimizle iletişim kurmanın pek çok yolu olduğu için sosyal olarak her zamankinden daha aktifiz. Oysa beynimizin de dengeye ihtiyacı var. Sosyal etkileşimler bize bir aidiyet duygusu vermek için önemli olsa da, gevşemek ve yeniden şarj olmak için yeterli zamana ve alana da ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız.

3. Üretkenliği artırır

Bazılarımız tembellik yapmak veya yapılması gereken görevlerden kaçmak için bir bahane olarak yalnızlıktan korkarken, bir süreliğine gereksiz dikkat dağıtıcı şeylerden kurtulmak bize konsantre olmamız, önceliklerimizi belirlememiz ve daha net bir zihinle işimize geri dönmemiz için alan sağlar. Küçük ve dikkat dağıtıcı şeyler tarafından sürekli kesintiye uğradığımızda, düşünce trenimiz bozulur ve başarma yeteneğimiz azalır. Yalnızlık, dikkatimizi ve enerjimizi tam anlamıyla kullanmamıza yardımcı olabilir.

4. İlişkilerimizi güçlendirir

Çelişkili gibi görünse de, yalnızlığın ilişkilerimiz için faydalı olabilmesinin birkaç nedeni vardır. Birincisi, en yakın ilişkilerde bile, benlik duygumuzu korumak adına bir bağımsızlık düzeyine sahip olmamız önemlidir.

Ek olarak, yalnız kaldığımız zaman sosyal etkileşimler için şarj oluruz. Daha meşgul oluruz, başkalarını daha çok takdir ederiz ve değer verdiklerimiz için minnettar olmayı öğreniriz. Bu, özellikle zihinsel sağlıkları için yalnızlığa ihtiyaç duyan, çok fazla sosyal etkileşimden bunalan kişiler için geçerlidir.

Aynı şey, sosyal etkileşim için can atan bizler için de geçerlidir. Yalnız kalmaktan çok korktuğumuzda veya bu olasılık karşısında endişeli hissettiğimizde, etrafımızdakileri bunaltabilir, çok muhtaç hale gelebilir ve en çok arzuladığımız şey olan ilişkilerimizi tehlikeye atabiliriz. Kendi başımıza olmayı öğrenmek, yalnızca sağlıklı ilişkilerin ihtiyaç duyduğu sınırları anlamamıza yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda bize zamanımızı kiminle geçireceğimiz konusunda daha iyi seçimler yapmak için de ilişkilerimizde neye ihtiyacımız olduğunu öğretir.

Nasıl yalnız olunur?

Yalnızlıkla barışmak, herkes için farklı bir süreçtir. Çoğumuz bu pratiğin dışındayken ya da onu sürdürmeyi hiç düşünmemişken, yalnızlıkla yüzleşmek elbette kolay olmayabilir. Bununla birlikte, yalnızlığın faydalarını deneyimlemeye başladığınızda, yalnız kalma konusundaki konforunuzun, onu hayatınıza düzenli olarak dahil etmeyi isteme ve hatta buna ihtiyaç duyma noktasına kadar arttığını görebilirsiniz. Yalnızlığı sevmek için küçük adımlarla başlayın ve sonra neler olduğunu seyredin!

  • Meditasyon yapın: Hiçbir yere gitmeye gerek kalmadan yalnızlığı deneyimlemenin en kolay yollarından biri meditasyon yapmaya başlamaktır. Yine de bunu yaparken, alanınızda dikkatiniz dağılmayacak kadar yalnız olduğunuzdan emin olmalısınız. Yalnız olmak, sahip olduğunuzu bilmediğiniz yaratıcı ve sezgisel yönlerinize erişmenizi sağlayarak sizi içsel benliğinize yaklaştırabilir.
  • Hayal kurun: Hayal kurmak, hayal gücünüzü harekete geçirmek, anıları ve hayalleri canlandırmak, yalnızlığı deneyimlemenin güzel bir yolu olabilir. Psikolog Carl Jung, hayal kurmanın keskin bir savunucusuydu ve bunu sadece kendisi uygulamakla kalmadı, hastalarını da bunun için teşvik etti.
  • Doğada zaman geçirin: Doğada gerçekten yalnız olmak hem ürkütücü hem de heyecan verici olabilir, varlığımıza olağan hayatımızda hissedemeyeceğimiz bir bakış açısı getirebilir. Tamamen yalnızken dikkatimizi çevreye, kokulara, seslere, doğanın uçsuz bucaksızlığına ve ayrıntılarına odaklayabiliriz.

Sonuç olarak; dünyaya geldiğimizde yalnızlık bizler için korkulacak bir şey değil, dünyayı keşfetme fırsatıydı. Ama ne yazık ki, kültürel baskılar popüler olmamızı, meşgul görünmemizi ve “yalnız” olarak görülmekten kaçınmamızı talep ettiğinden, yalnızlığın içindeki bu konforu kaybettik.

Kendini keşfetmek, yaratıcı ilgi alanlarının peşinden gitmek, bilgiyi aramak veya doğada ya da zihnimizde kendimize meydan okumak için yalnızlıkla yeniden meşgul olmak bizi canlandırabilir, hayallerimize ve hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olabilir ve bizi başka bir noktaya getirebilir. Daha da önemlisi sevdiklerimize, içinde yaşadığımız dünyaya ve çoğu zaman hafife aldığımız diğer her şeye karşı daha büyük bir minnettarlık duymamızı sağlayabilir…

İlginizi çekebilir: Kendinizi yalnız hissetmeden yalnızlıktan keyif almanın yolları

Kaynaklar: themarginalian, betterup, wellbeing

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!