X

Wellness dünyasının öncüleri ile günlük rutinleri üzerine: Gülferi Yıldırım ile keyifli bir sohbet

Rutinlerimiz, sağlığımız ve yaşam kalitemiz üzerinde derin etkiler yaratıyor ve bu yüzden, kendimizi en iyi hissettiğimiz hali keşfetmek için günlük alışkanlıklarımızı sürekli olarak gözden geçirmemiz ve yapıcı rutinler inşa etmemiz gerekiyor.

Biz de bu konuda ilham olması için harika bir seri başlattık ve wellness dünyasının öncülerinin sahip olduğu rutinleri sizlerle paylaşmaya başladık. Geçtiğimiz haftalarda Belgin Aksoy, Pınar Özdemir Hotiç ve Nil Keskin ile yaptığımız keyifli sohbetleri paylaşmıştık, bu kez konuğumuz Mutlu İnsan Akademisi’nin kurucusu Gülferi YıldırımBelgin Aksoy, Pınar Özdemir Hotiç ve Nil Keskin ile yaptığımız keyifli sohbetleri paylaşmıştık, bu kez konuğumuz Mutlu İnsan Akademisi’. Keyifli okumalar…

Uplifers okuyucuları için kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Kısaca beyin mühendisiyim ve beyin antrenörlüğü yapıyorum desem uygun olacak sanki 🙂 Şöyle ki; İTÜ Elektronik Mühendisliği ve Yeditepe Üniversitesi İşletme Yüksek Lisansı mezunuyum. Uygulamalı Psikoloji ve Nörobilim alanında yüksek lisansım var ve nörobilim doktora çalışmalarım Üsküdar Üniversitesi’nde devam ediyor. Nörobilim çok geniş bir alan, benim üzerinde çalıştığım uzmanlık konumu zihinsel ve duygusal weelbeing olarak özetleyebilirim.

Doğu’nun kadim bilgi ve uygulamalarını, batı bilimiyle sentezleyerek programlar geliştiriyorum. Bireysel danışmalık ve grup eğitimlerimle insanlara beyinlerinin potansiyelini en verimli ve efektif şekilde nasıl kullanacaklarını öğretiyorum. Beyinlerini, zihinlerini yeniden yapılandırmanın yöntemlerini gösteriyorum. Herkes mutlu, huzurlu, sağlıklı, kolaylıkla deneyimlenen bir hayatı hak ediyor ve bu mümkün. Yaşam amacım, insanların doğuştan sahip oldukları içsel kaynaklarını güçlendirerek yaşam doyumlarını arttırmak ve mutlu insanlardan oluşan mutlu bir dünyaya katkı sağlamak.

Mutlu İnsan Akademisi adı altında faaliyet gösteren bir eğitim şirketim var. Burada da yoğun olarak şirketlere zihinsel ve duygusal wellbeing, liderlik becerileri geliştirme eğitimleri veriyorum.  

Güne nasıl başlıyorsunuz, sabah rutininizin ilk adımı nedir?

Her sabah, güne önce beynimi uyandırmakla başlıyorum. Uyanır uyanmaz, perdeleri aralayıp güneşin ilk ışıklarını karşılamak, beynime “Hey, yeni bir gün başlıyor!” demek gibi bir şey benim için. Doğal ışık, biyolojik saatinizi ayarlar ve gün boyunca enerjik kalmanızı sağlar. Sonra derin nefesler alıp biraz meditasyon yapıyorum. Bu, günü dingin ve pozitif bir ruh halinde karşılamama yardımcı oluyor. Limonlu su içmek de bir tür ritüel haline geldi benim için. Sabah rutinimdeki bu küçük adımlar, günü daha iyi bir enerjiyle karşılamama ve zihinsel olarak hazır olmama yardımcı oluyor.

Sabahları telefon veya bilgisayar kullanma alışkanlığınız var mı?

Nörobilim uzmanı olmam, bilinçsizce kullanıldığında teknolojinin zihin ve ruh sağlığımıza verdiği zararı daha iyi anlamamı sağladı. Bu yüzden teknolojiyi bilinçli kullanmaya özen gösteriyorum. Günümü başkalarının gündemiyle değil, kendi gündemimle başlamak için sabahları en az bir saat boyunca telefon veya bilgisayarla temas etmemeye çalışıyorum. Bu süreçte farkındalıkla hareket etmek, günün geri kalanında daha odaklı ve kendime ait bir ritimde ilerlememi sağlıyor. Böylece güne kendi iç sesimi dinleyerek ve kendi önceliklerime odaklanarak başlamak benim için oldukça önemli.

Zihinsel olarak güne nasıl hazırlanıyorsunuz? Meditasyon, nefes egzersizleri gibi pratikleri uyguluyor musunuz?

Güne zihinsel olarak hazırlanmak benim için oldukça önemli. Bu hazırlık sürecinde meditasyon ve derin nefes egzersizleri gibi uygulamalar benim vazgeçilmezlerim arasında. Meditasyon, sadece zihni sakinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda stresi azaltır, odaklanmayı artırır ve duygusal dengeyi sağlar. Derin nefes egzersizleri ise oksijen alımını artırarak beyne daha fazla oksijen gitmesini sağlar, bu da zihinsel netliği artırır ve gün boyunca daha enerjik hissetmemi sağlar. Bu pratikler sayesinde güne daha dengeli, odaklanmış ve pozitif bir ruh halinde başlıyorum.

Sabah kahvesi/çayı/içeceği tercih ediyor musunuz?

Sabahları içtiğim iki vazgeçilmezim var; biri kahve, diğeri ise su. Kahve, benim için sadece bir içecek değil, aynı zamanda güne enerjik başlamamı sağlayan bir ritüel. Kahvenin içinde bulunan kafein, dikkatimi artırır, zihinsel performansımı yükseltir ve metabolizmamı canlandırır. Aynı zamanda antioksidanlarla dolu olması da sağlık açısından önemli bir katkı. Sabah su içmek ise vücudumu uyandırır, sindirimi destekler ve gün boyunca hidrate olmamı sağlar. Bu ikili, güne başlarken ihtiyacım olan enerjiyi ve canlılığı sağlıyor.

Kahvaltı yapıyor musunuz, yapıyorsanız genellikle kahvaltıda neleri tüketmeye/tüketmemeye dikkat ediyorsunuz?

Kahvaltı olayında benim takvim biraz farklı çalışıyor gibi görünüyor. Sabahları aç olmuyorum ve kahvaltı etmiyorum. Ancak aile veya arkadaşlarla bir buluşma var ise yerim. İlk öğünüm genellikle ilk acıktığımda öğleden sonra saat 2 gibi oluyor. Akşam yemeği ise yine acıkınca 8 gibi. Anladığım kadarıyla insan atalarımızın taktiğiyle gidiyorum; açlık gelince yiyecek arayışına çıkıyorum. Sağlık ve gençlik konusunda da “az yemek, daha fazla enerji” fikrine katılıyorum. Yani ben de bu yemek meselesinde, sağlık ve enerji açısından az ama öz tüketmeye odaklanmak gerektiğini düşünenlerdenim.

Evde egzersiz veya açık havada spor yapmayı tercih ediyor musunuz? Yoksa günün geri kalanında mı hareket etmeye zaman ayırıyorsunuz?

Haftada birkaç kez personal trainer ile çalışmayı tercih ederim, çünkü doğru teknikler ve motivasyon benim için önemlidir. Ayrıca iyi bir eğitmen bulduğumda yoga yapmaktan da keyif alırım. Egzersiz yapmak benim için sadece bedensel sağlıkla kalmaz, aynı zamanda zihinsel dengeyi de sağlar.

Sabah rutininizde sizin için en önemli olan kısım nedir, ‘asla atlamam’ dediğiniz?

Gözlerimi gün ışığına maruz bırakıp sirkadiyen ritmimi yeniden başlatmak, meditasyon ve kahve.

Gün içindeki işlerinizi planlamak için özel bir yönteminiz var mı, iş ve öncelik sıralamanızı nasıl yapıyorsunuz?

Görevleri ve işleri öncelik sırasına koymak, gün içinde hangi konulara odaklanmam gerektiğini netleştiriyor. Acil ve önemli işleri belirlemek, günümü daha verimli geçirmeme yardımcı oluyor. Ayrıca, günün farklı zaman dilimlerine uygun olarak işleri planlamak da önemli. Sabahları genellikle zihinsel olarak daha taze olduğum için önemli ve yoğun işlere odaklanmayı tercih ederim. Öğleden sonraları daha rutin işlere veya toplantılara ayırabilirim. Esneklik de planlama sürecimin bir parçası, çünkü beklenmedik işler veya öncelikler her zaman ortaya çıkabilir.

Yoğun bir günün içerisinde koştururken kendinize zaman ayırmak ve bedeninizi, zihninizi dinlendirmek için ne yapıyorsunuz?

Ne kadar yoğun olursanız olun insanın kendine ayıracak vakti olur. Çok yoğun olduğum için kendime zaman ayıramıyorum demek bahanedir sadece. Zira beynimiz aylaklığı ve boş bırakılmayı sever, yaratıcı fikirler boşlukta gelir. Gün içinde mutlaka kısa molalar verip derin nefes alarak birkaç dakika meditasyon yapmayı tercih ediyorum. Bu, zihinsel olarak biraz olsun dinlenmemi ve stres seviyemin düşmesini sağlıyor. Ayrıca, gün içinde hareket etmeye de özen gösteriyorum. Kısa yürüyüşler yapmak veya birkaç dakika uzanıp derin nefes almak benim için canlandırıcı oluyor. Bu küçük molalar, enerjimi toplamamı ve zihinsel performansımın artmasını sağlıyor.

Başarı ve motivasyon için ilham aldığınız kaynaklar neler?

Bireysel beyin koçluğu yaptığım özellikle iş dünyasından kişilerle en çok çalıştığım alan bu son zamanlarda. Genel bir motivasyonsuzluk, bıkkınlık hali var çoğu kişide. Ben bu konularda kendi beynimi nasıl yönetmem gerektiğini bildiğimden her daim motivasyonumu yüksek tutabiliyorum ve yaptığım her işte de başarılı oluyorum. Başarı ve motivasyon için ilham aldığım kaynaklar ise oldukça çeşitli. İlham alabileceğim her şeyi bir kaynak olarak görüyorum aslında. Kitaplar, nörobilim alanındaki okumalarım, araştırmalarım benim için büyük bir ilham kaynağı oluyor. Ayrıca, başarı hikayeleri beni çok motive ediyor. En çok da, doğada zaman geçirmek, yeni yerler, kültürler keşfetmek de benim için ilham kaynağı oluyor. Uzak veya yakın sık sık seyahat ediyorum. Özetle, çevremdeki her şey benim için potansiyel bir ilham kaynağı olabilir.

Akşam saatleri için ayrı bir rutininiz var mıdır? Varsa detaylandırabilir misiniz?

Akşam saatlerinde özellikle saat 22:00’den sonra, loş bir ışık altında kendime zaman ayırmayı tercih ediyorum ki, beynimin melatonin salgılamasına yardımcı olayım. Bu atmosferi oluşturmak için mumları yakmayı ve hoş bir tütsüyü kullanmayı seviyorum. Bu detaylar, odaklanmayı artırırken aynı zamanda zihinsel dinginlik sağlar. Loş ışık altında oturmak ve sakinleşmek, günün yorgunluğunu üzerimden atmak ve zihinsel olarak gevşemek adına bana huzur verici bir ortam sunuyor. Bu şekilde geçirdiğim zaman, günün koşturmacası sonrası rahatlamama ve içsel huzura ulaşmama yardımcı oluyor. Yatağa yatınca uyumadan önce o gün olan küçük büyük demeden beni mutlu eden şeyleri kendime hatırlatırım, gelecek hayallerimi zihnimde canlandırırım. Son olarak sevdiğim bir meditasyonu açıp onunla uykuya dalarım.

Güne harika bir başlangıç yapmak ve gün boyunca motive kalabilmek için Uplifers okuyucularına ne söylemek istersiniz?

Güne nasıl başlarsanız, öyle devam eder. Başkalarının gündemiyle güne başlamayın. Sabah kendinize ait rutininiz mutlaka olsun. Telefon-bilgisayar, TV açmadan önce beyninizi uyandırın ve pozitif enerjiyle doldurun. YouTube’da “Mutlu İnsan-Gülferi Yıldırım” kanalım var. Oradaki “Güne pozitif enerjiyle başlama” meditasyonumdan faydalanabilirsiniz.

Çok teşekkürler, sevgiler

İlginizi çekebilir: Nefes, soğuk, irade: Wim Hof Metod eğitmeni Doruk Taraktaş ile keyifli bir röportaj

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale