X

Vücut tipinizi biliyor musunuz: Somatotip nedir, beden tipi neye göre belirlenir?

Tüm diyetleri denediği halde bir türlü kilo veremeyenlerden misiniz? Su içseniz bile yarıyor mu, yoksa önünüze çıkan her şeyi yeseniz de kilo alamamaktan mı şikayetçisiniz? Düzenli spor yapsanız da bir türlü şekle giremiyor musunuz, yoksa hiç spor yapmadığı halde atletik görünebilenlerden misiniz? Tüm bu soruların cevabı, vücut tipi kavramında saklı olabilir. Peki vücut tipinizi biliyor musunuz?

Bedeninizi yeterince iyi tanıyorsanız, vücut tipiniz sorulduğunda da vereceğiniz bir cevabınızın mutlaka olduğunu düşünüyoruz. Kıvrımlı, balık etli, elma, armut, kemikli… Bedeninizin şeklini ve anatomik yapısını tanımlamak için şimdiye kadar duymuş olduğunuz bu öznel yargıları, benzetmeleri ve sıfatları bir kenara bırakın. Zira beden tipinizi sınıflandırmanın daha objektif ve bilimsel bir yolu bulunuyor.

Somatotip vücut tipleri sınıflandırması, farklı özelliklerdeki vücut tiplerini fiziksel olarak güçlü ve zayıf olan yönler, kişilik özellikleri ve davranışla ilişkilendirmek için 1940’larda geliştirilen somatotipler kavramına dayanıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar her ne kadar beden tiplerinin kişilik özellikleri ve karakter üzerinde düşünüldüğü kadar belirleyici olmadığını gösterse de, somatotip profillerindeki fiziksel ve hormonal yanıtların, fiziksel performanstaki farklılıkların doğru olduğunu kanıtlayan pek çok araştırma bulunuyor. Fiziksel performansı artırmak, beslenme düzenini belirlemek ve yapılan fiziksel egzersizlerden maksimum fayda sağlamak için somatotip sınıflandırmasının oldukça iyi bir araç olduğuna dair de pek çok araştırma sonucu bulunuyor.  

Vücut tipi nedir?

Vücut tipi ya da bilimsel adıyla somatotip kavramı hepimizin taşıdığı genlerle, yani doğuştan getirdiği fiziksel özellikleriyle belirlenmiş üç genel beden şekline sahip olduğumuz teorisine dayanıyor. 1940’lı yılların başlarında somatotip kavramını ilk kez kullanan Dr. W.H. Sheldon bu üç genel vücut tipini endomorf, mezomorf ve ektomorf olmak üzere üç ayrı kategoride inceliyor.

Vücut tipleriyle ilgili teorinin ilk ortaya çıktığı zamanlarda bireyin somatotipinin değiştirilemez olduğu, hatta belirli fizyolojik ve psikolojik özelliklerin de kişinin ait olduğu beden tipi kategorisine göre belirlendiği düşünülüyordu. Sheldon, endomorf beden tipinde olanları yuvarlak ve yumuşak, mezomorfları kare ve kaslı, ektomorflarıysa zayıf ve ince kemikli olarak nitelendiriyordu. Bu tip fiziksel özelliklerin yanı sıra, Sheldon teorisinde ayrıca bu vücut tiplerinin henüz embriyoyken belirlendiğini, dolayısıyla kişiliği de doğrudan etkilediğini iddia ediyordu. Vücut tiplerini endomorf, mezomorf ve ektomorf olarak adlandırmasının sebebi de, embriyonun gelişimi sırasında sırayla oluşan endodermal, mezodermal ve ektodermal katmanların her birinin somatotipin baskın özelliklerini belirlediğine dair teorisiydi.

Sheldon, Somatotip Teorisi’nde endomorf, mezomorf ve ekzomorf vücut tiplerini kısaca şu şekilde tanımlıyor:

Endomorf:

  • Vücudun çeşitli bölgeleri görece daha yumuşak ve yuvarlaktır.
  • Sindirim organları daha büyüktür ve metabolizma faaliyetlerinde sindirim sistemi görece daha baskındır.
  • Daha rahat, huzurlu ve dışa dönük bir karaktere sahiptir.

Mezomorf:

  • Vücut hatları sert, kütlesi ağır ve dikdörtgene benzer bir yapıdadır.
  • Kas, kemik ve bağ dokusu görece daha fazladır; iskelet ve kas sistemi metabolizma faaliyetlerinde diğer sistemlere göre daha baskındır.
  • Daha aktif, enerjik, iddialı ve agresif karakter özellikleri gösterir.

Ektomorf:

  • Uzun ve ince görünümüyle görece kırılgan gibi algılanabilen fiziksel özelliklere sahiptir.
  • Vücut kütlesine göre en yoğun dokuları cilt yüzeyinde bulunur, dolayısıyla duyusal uyarılmaları görece daha kolay hissederler.
  • Daha içe dönük, düşünceli, çekingen ve duyarlı bir kişiliğe sahiptir.

Tabii ki her teori gibi, Sheldon’ın teorisi de 1940’larda ilk ortaya atıldığı zamanlardan günümüze kadar pek çok önemli değişikliğe uğradı. Teorideki bazı kavramlar bu somatotip sınıflandırmasından yola çıkan geçerli ve güvenilir uygulamalara temel oluşturup geçerliliğini korusa da, bazı kavramları ve varsayımları da artık geçerli değil.

Özellikle somatotiplerin kişilik ve karakter özelliklerini belirlediğine dair iddiaları bilimsel araştırmalarla desteklenemediği için geçerliliğini yitirmiş olan fikirlerin başında geliyor. Bunun yanı sıra genetik ve tıp alanındaki çalışmalar da beden tipimizin tamamen genetik faktörlere göre belirlenmediğini, anne karnındaki embriyo gelişiminin yetişkinlikteki beden tipimizi belirleyemeyeceğini, dolayısıyla sırf genetiğimize öyle kodlandığı için ömrümüz boyunca şişman, zayıf ya da atletik bir vücutla yaşamak durumunda olmadığımızı çoktan kanıtladı.

Artık bedenimizin nasıl göründüğünün, sistemlerimizin ne kadar sağlıklı işlediğinin, metabolizmamızın ne kadar hızlı çalıştığının ya da kemik-kas-yağ oranımızın ne kadar olduğunun beslenme alışkanlıklarımızdan egzersize, genetik varyasyonlardan coğrafi koşullara, yaşam tarzımızdan sosyal ilişkilerimize yüzlerce farklı çevresel faktöre bağlı olduğunu çok iyi biliyoruz. Peki, Sheldon’ın Somatotip Teorisi’ndeki kavramların büyük bir çoğunluğu çürütüldüyse, neden hala beden tiplerini tartışıyor ve beden tipleri üstünden yaşam stilimizi ya da beslenme ve egzersiz alışkanlıklarımızı belirlemeye çalışıyoruz?

Vücut tipi spektrumu

Vücut tipinin henüz daha doğmadan belirleniyor olması fikri 21.yüzyılda bilim dünyasının geldiği noktaya çok uzak gibi görünse de, her bir somatotip ile ilişkilendirilen fizyolojik özelliklerin ve gözlemlerin çoğunun popülasyonun geniş bir kesiminde mevcut olduğu iddiası geçerliliğini hala koruyor. Yani beden tipimizi neyin belirlediği ya da değiştirilip değiştirilemeyeceği tartışması bir yana, Sheldon’ın beden tipi sınıflandırmasında bahsi geçen her bir vücut tipinin fizyolojik özellikleri, bu özelliklere göre belirlenecek egzersiz ve yeme alışkanlıkları gibi şeyler geçerliliğini koruyor. Dolayısıyla Sheldon’ın teorisinin günümüzde geldiği noktada artık fizyolojimizi belirleyen şeyin somatotipimiz olduğu değil, şu anki mevcut somatotipimizi belirleyen şeyin fizyolojik özelliklerimiz olduğu, yani somatotipin değişebilirliği fikri kabul görüyor.

Bu yaklaşıma göre hiç kimse Sheldon’ın bahsettiği üç somatotipten birinde yer almıyor. Hepimiz sürekli bir değişim içindeyiz ve benzersiz fizyolojik özelliklerimizle devamlı olarak bu üç temel beden tipi arasında yer alan spektrumda (üç noktanın yan yana bulunduğu doğrusal düzlemde) yer değiştiriyoruz.

Vücut tipini bilmek neden önemli?

Günümüzde anlaşıldıkları ve kabul gördükleri haliyle vücut tipleri, bireyin fizyolojisinin şu anki olduğu haliyle nasıl işlediğine dair genel bir bakış açısı edinmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlıyor. Kişinin gözlemlenebilir olan somatotipi, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşiminin yanı sıra; o ana kadarki egzersiz, beslenme ve yaşam tarzı seçimlerinin de bir ortalamasını temsil ediyor.

Örneğin, üç beden tipinin yer aldığı doğrusal düzlemin en uç noktalarından birinde, yüksek kaliteli ve besleyici gıdalara kolay erişimi olan, sağlıklı beslenmeyi alışkanlık haline getirmiş, kronik hastalığı olmayan ve giderek artan yoğunlukta, sık ve düzenli egzersiz yapan biri çok büyük bir ihtimalle kaslı, sistemleri tıkır tıkır işleyen, kas oranı yağ oranından daha fazla olan bir vücut kompozisyonuna sahip olacaktır. Bunun tam tersine günün büyük bir bölümünde hareketsiz şekilde oturan, sağlıklı ve besleyici olmayan besinlerle beslenen ve vücuduna yaktığından daha fazla kalori alan biriyse çok büyük ihtimalle Sheldon’ın endomorf kategorisinde tanımladığı yumuşak ve yuvarlak beden tipini geliştirecektir.

Sonuç olarak, herhangi bir somatotipe daha yakın bir noktada bulunmak kendinizi bedeninizle ilgili herhangi bir sınıflandırmaya dahil ederek sonsuza kadar öyle görüneceğiniz anlamına gelmiyor. Önemli olan genetik mirasınızın ve kontrol edemeyeceğiniz çevresel faktörlerin farkına vararak bedeninizin ihtiyaçlarına kulak vermeniz ve kontrol edebileceğiniz egzersiz, beslenme gibi alışkanlıklarınızı daha sağlıklı, fit ve içinde daha iyi hissettiğiniz bir beden tipi yaratabilmek için optimum düzeyde kullanmayı öğrenebilmeniz.

Hangi vücut tipine sahipsiniz?

Sheldon’ın endomorf, mezomorf ve ektomorf olarak tanımladığı üç beden tipine dair detaylı bilgilerin yanı sıra, fizyolojik özellikleri bu beden tiplerine yakın olan kişilerin mümkün olabilen en sağlıklı işleyişe sahip olmak için beslenme ve egzersiz alışkanlıklarında hangi konulara dikkat etmelerine gerektiğine dair kapsamlı önerilerimizi hafta boyunca ‘Vücut tipleri’ temamız altında sizlerle paylaşacağız. Ancak bu vücut tiplerinin günümüzde geçerli olan genel özelliklerini kısaca şöyle tanımlayabiliriz:

Endomorf beden tipi:

  • Kalça ve göbek bölgesini oluşturan, bedenin orta kısmı diğer yerlerine göre daha geniştir. Kemik yapıları kalın ve sağlamdır.
  • Vücutlarındaki yağ dokusu diğer beden tiplerine göre daha yoğundur. Dolayısıyla yediklerini çok daha hızlı yağa dönüştürür ve bu yağı çok daha yavaş kaybederler.
  • Tiroid eksikliği ve diyabet gibi kontrol edilemeyen rahatsızlıklardan da kaynaklanabilmekle birlikte, çoğunlukla hareketsiz bir yaşam tarzı ve sağlıksız beslenme alışkanlıkları nedeniyle metabolizma hızları yavaştır.

Mezomorf beden tipi:

  • Omuzları kalçadan daha geniştir ve kemik yapısı ortalama yoğunluktadır.
  • Kas dokusu oldukça gelişmiş olduğu için atletik görünür.
  • Metabolizma hızlarını ihtiyaçlarına göre, etkili şekilde kullanabilirler. Dolayısıyla kolaylıkla aynı hızda kilo alıp verebilirler.

Ektormorf beden tipi:

  • Kalçaları ve omuzları boylarına oranla daha dardır.
  • Kemik uzunluğuyla kıyaslandığında kas kütleleri oldukça azdır.
  • Metabolizmaları oldukça hızlıdır ve bu nedenle kilo almakta ya da kas kütlelerini artırmakta zorlanabilirler.

Kendinizin en çok hangi somatotiple uyumlu fizyolojik özelliklere sahip olduğunu belirledikten sonra, beden tipinizle ilişkili olabilecek tüm zorlukları daha iyi anlamaya ve bu zorluklarla daha kolay başa çıkmanıza yardımcı olabilecek yaşam tarzı alışkanlıklarını daha iyi belirlemeye başlayacaksınız. Beslenme ve egzersiz alışkanlıklarınızı, yaşam tarzınızı ihtiyaçlarınıza uygun şekilde düzenledikten sonra çok daha iyi işleyen bir metabolizmaya ve daha sağlıklı bir bedene kavuşmanızın önünde neredeyse hiçbir engel yok! Vücut tipinizi öğrenmek için burada yer alan kısa testi çözebilir, bedeninizin hangi tipe daha yakın olduğuna dair fikir edinebilirsiniz. 

 

Kaynaklar: National Academy of Sports Medicine (NASM), Coach Mag UK.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale