X

Travma nedir, nasıl başa çıkılır: Kendiniz için yapabileceğiniz 5 şey

Deneyimlediklerimiz “kötü” olduğunda, acıyı atlatmak ve tekrar güvende hissetmek için zamana ihtiyaç duyarız. Güvenlik duygumuzu parçalayan, bizi tehlikeli bir dünyada çaresiz hissettiren olaylar; üzücü duygularla, anılarla ve asla kaybolmayan kaygılarla boğuşmamıza neden olabilir. Hatta kendimizi uyuşmuş, kopuk ve diğer insanlara güvenemez halde bulabiliriz.

Travmatik deneyimler genellikle “yaşam tehdidi” içerir, ancak bizi bunalmış ve yalıtılmış hissettiren herhangi bir durum, fiziksel zarar içermese bile travmaya neden olabilir. Bir olayın travmatik olup olmadığını belirleyen şey onun nesnel koşulları değil, olayla ilgili öznel duygusal deneyimimizdir. Ne kadar korkmuş ve çaresiz hissedersek, travma ağıyla karşılaşma olasılığımız da o kadar artar. İster en zorlayıcı ve şiddetli halinde yaşanmış olsun ister küçücük bir anda hayat bulsun olumsuz deneyimin özünü kendimizden kopmamızla şekillendiririz.

Dış dünyadan bize aktarılan korkunç şeylerden çok bedenimizden ve duygularımızdan koparak yaşamaya çalışmamızdır ürkütücü alanı hazırlayan zemin. İnsanların yegane ve bir anlamda da en ayrıcalıklı kabiliyeti hem kendisiyle hem çevresiyle ve dünyayla “bağlantılı” olmaktır. Tarihsel olarak atalarımız bağlantıda kalarak dünyayı tanıdılar ve zorluklarla mücadele ederek evrimleştiler. Oysa travmatik bir olaydan sonra bu değerli yetimizi kaybedebiliriz çünkü çoğu zaman asıl acı veren durum bağlantıda kalmaktır.

Herkesin travmatik deneyim karşısında geliştireceği tepki farklıdır. Bazılarımız kısa sürede olumsuzlukları atlatabilirken bazılarımız ise uzun dönem süren sıkıntılarla yaşamaya devam ederiz. Hangi tepkiyi üretirsek üretelim sonuçta ANORMAL olaylara verilen NORMAL tepkilerdir ortaya koyduklarımız. Düşünmenin, hissetmenin veya tepki vermenin “doğru” veya “yanlış” bir yolu yoktur, bu yüzden kendi tepkilerimizi veya başkalarının tepkilerini yargılamaktan ötede olana odaklanmak en güvenli ve şefkatli yoldur. Bazen şok ve inkar bazen konsantre olamama ve öfke, bazen kaygı bazen utanç eşlik eder kalplerimize. Uykusuzluk çeker, sürekli yorgun hisseder, bedenlerimizin değişik yerlerinde ağrılar hissederiz. Hepsi habercidir ve bizi bize anlatır. Belki de dikkatimizi vermemiz gereken en önemli şey ne yaşarsak yaşayalım ve ne hissedersek hissedelim bunun hiçbir zaman hafife alınamayacak olmadısıdır.

Travma basit bir konu değildir ve asla kaderine terk edilmemelidir. Eğer çevrenizde kalıcı veya şiddetli travma belirtileri yaşayan kişiler görüyorsanız gerekli desteği almaları konusunda onlara alan açabilirsiniz. Travma belirtileri günlük hayatınızın işleyişini veya başkalarıyla olan ilişkilerinizi etkiliyorsa yardım istemek önemlidir. Hafif semptomları olanlar bile güvenilir biriyle konuştuklarında kendilerini daha iyi hissedebilirler, yeter ki konuşma esnasında yargılayıcı tavırlar sergilenmemesine dikkat edilebilsin. Travmadan kurtulmak zaman alır ve herkes kendi hızında iyileşir. Ancak semptomlarınız azalmadıysa;

  • Evde veya işte sorun yaşıyorsak
  • Şiddetli korku, endişe veya depresyondan mustaripsek
  • Yakın, tatmin edici ilişkiler kuramıyorsak
  • Korkunç anılar, kabuslar veya geçmişe dönüşler yaşıyorsak
  • Travmayı hatırlatan her şeyden giderek daha fazla kaçınıyorsak
  • Duygusal olarak uyuşmuş ve diğerlerinden kopuksak
  • Daha iyi hissetmek için alkol vb. maddeler kullanmaya başladıysak mutlaka bir uzmana danışmalıyız.

Doğru terapisti bulmak biraz zaman alabilir. Seçilen uzmanın travma tedavisi deneyimine sahip olması büyük bir fark yaratacaktır. Ancak uzmanla olan ilişkinin kalitesi de aynı derecede önemlidir. Kendinizi rahat hissedeceğiniz bir uzman seçin. Kendinizi güvende, saygın veya anlaşılmış hissetmiyorsanız, başka bir uzmana danışmakta tereddüt etmeyin. Terapi deneyiminiz boyunca kendinize şunları sorabilirsiniz:

  • Sorunlarınızı terapistle konuşurken rahat mıydım?
  • Terapistin ne hakkında konuştuğumu anladığını hissettim mi?
  • Endişelerim ciddiye alındı mı yoksa en aza indirildi veya reddedildi mi?
  • Bana şefkat ve saygıyla davranıldı mı?
  • Terapiste güvenerek ilerleyebileceğime inanıyor muyum?

Travmatik olaylarla ilgili en zor şeylerden birisi onları hatırlamak, çeşitli uyarıcılar nedeniyle deneyimi yeniden zihinsel olarak yaşamaktır. Belki terapiler ile uzmanlar bu konuda büyük başarılar elde edebilir ancak normal hayatlarımızda aynı konuyu anlatarak tekrar travmaya maruz kalmayı çoğumuz istemeyiz. Hatta öyle köklü deneyimler vardır ki zaten zihnimiz o olayları derinlere gömer ve bizler başka yansıtma davranışları ile aslında tepkilerimizin kontrolünü dahi kaybederiz. Belki de sırf bu yüzden eğer kendimizle ilgili rahat ve kolay bir alan açmaya çalışmak istersek gerekli uzman desteğinin yanısıra başka bazı ipuçlarıyla da iç bağlantımızı yeniden inşa etmeyi deneyebiliriz. Tabii ki aslolan her zaman uzman desteğidir ancak güvenli bir zeminde yapabileceğimiz şeyler de vardır…

1. Harekete geç

Travma vücudumuzun doğal dengesini bozar, çoğu zaman bizi aşırı uyarılmışlık ve korku halinde dondurur. Hareket etmek adrenalini yakmanın ve endorfin salgılamanın yanı sıra sinir sistemimizi de onarmaya yardımcı olabilir. Yürümek, ağır ya da hafif spor yapmak tercih edilebileceği gibi bunların dışımda belki en güzel hareket olarak serbestçe dans etmek de iyi gelebilir. Bedende acı hissetmeden ve kolaylıkla hareket edebilmek çoğu sıkışmış hissin de çözülmesine yardımcı olabilir.

2. Bedensel hareketler yaparken Mindfulness pratiğini dene

Egzersiz yaparken düşüncelerinize odaklanmak veya dikkatinizi dağıtmak yerine, gerçekten vücudunuza ve hareket ederken bedeninizin nasıl hissettirdiğine odaklanmayı seçebilirsiniz. Örneğin, ayaklarınızın yere çarpma hissine veya nefesinizin ritmine veya teninizdeki rüzgar hissine odaklanabilirsiniz. Bu farkındalık çalışması hareketlerinizi yaparken incinme ve yaralanma benzeri durumlar yaşamanızı da çoğu zaman engeller çünkü odağınız bedensel hislerinizdir.

3. Sosyal alana girme fırsatlarını değerlendir

İzolasyon işleri zorlaştırabilir. Uzun süren yalnız kalma halinden kaçınmak için başkalarıyla bağlantı kurabilmek denemeye değer bir fırsattır. Ancak bu ilişkilerde travma ile ilgili konuşmak bir gereklilik değildir. Sosyal alanda kabul edilmiş hissettiren her ilişki yeterli ve güvenli bir duygu yaratacaktır. Destek isteyebilmek ve karşılığında eleştirilmeden kulak verilmek, isteksizce de olsa güvende olunan ortamlarda sosyal aktivitelere dahil olmak insana pek çok anlamda ilham verebilir.

Eğer başkalarıyla bağlantı kurmak zor geliyorsa insanların arasına karışmadan önce bazı uygulamaları yapmak akla gelebilir. Örneğin zıplamak, kollarınızı ve bacaklarınızı sallamak genelde daha net hissetmenizi ve bağlantı kurmaya daha kolay geçmenizi sağlayabilir. Bunun dışında kulağa ne kadar garip gelse de, vokal tonlama, sosyal etkileşime açılmanın harika bir yolu olabilir. Dik oturup yüzünüzde hoş bir titreşim hissedene kadar sesinizi kısık ve yüksek tonlamayla değiştirerek “mmmm’ sesleri çıkarmayı deneyebilirsiniz.

4. Yardım et

Gönüllülük temeline dayanan yardımlaşma topluluklarında başkalarına yardım etmenin yanı sıra travmanın getirdiği çaresizlik duygusuna da farklı bir bakış açısı getirilebilir. Yardımlaşmak kendi güçlü yönlerimizi hatırlamamıza da yardımcı olacaktır.

5. Sinir sistemine destek ol

Bazı zamanlarda ne kadar gergin, endişeli veya kontrolden çıkmış olursak olalım , uyarılma sistemimizi değiştirebileceğimizi ve sakinleştirebileceğimizi kendimize hatıralatabiliriz. Sinir sistemini regüle edebilmenin çeşitli yolları vardır. Öncelikle dikkati nefes alış-verişine odaklamak en etkili yöntemlerden birisidir. Ya da belki sizi rahatlatan bir görüntüden, kokudan, tattan ya da bir müzikten faydalanabilirsiniz. Size iyi gelen duygusal tepkiyi üretebileceğiniz şeyler hakkında notlar alabilirsiniz. Şimdiki zamanda ve daha topraklanmış hissetmek için bir sandalyeye oturabilir; etrafınızda içinde kırmızı veya mavi olan altı nesne seçmeyi deneyebilirsiniz.

Eğer çevrenizde travma geçiren bir yakınınız var ise desteğiniz onların yaşamlarında çok önemli bir rol oynayabilir. Onlara karşı sabırlı ve anlayışlı olmanız; yakınınızın tepkisini kendi tepkinize veya bir başkasının tepkisine göre yargılamamanız önemli bir destek tavrıdır. Ayrıca bu kişinin günlük yaşamındaki işlerine yardımcı olabilirsiniz çünkü çoğu zaman normal rutinlerini sağlamakta güçlük çekebilirler. Konuşmaları yönünde baskı yapmaksızın sadece dinlemek için ya da sessizce bir arada oturmak için hazır olmanız bile değerlidir. Sosyalleşmelerine alan açabilir, aktivitelere katılmaları için onlara destek sağlayabilirsiniz. Her şeyden önemlisi de yakınınızın travma tepkilerini kişisel algılamamanızdır. Bu kişi öfkeli, asabi, içine kapanık veya duygusal olarak mesafeli olabilir. Bunun travmanın bir sonucu olduğunu ve sizinle veya ilişkinizle hiçbir ilgisi olmayabileceğini unutmayın.

Travmanın yarattığı duygular inkar edilmeden ve onlardan kaçınmadan hissedebilirse insan işte o zaman onu anlayabilir. Böylece travmayı da tanıyabilir. Oysa öz-şefkatimizden koptuğumuzda ve hislerimize değer vermez hale geldiğimizde umudumuz da yavaş yavaş azalır. Kendimize; yaşamın sonsuz olasılıklardan filizlendiğini ve asıl benliğimizin asla başımıza gelenler olmadığını Peter Levine’in Kaplanı Uyandırmak kitabında yazdığı şu satırları anarak hatırlatabiliriz;

“Geçmişte yaşanmış olayları değiştirmemizin mümkün olmadığını ve bunları değiştirmemize gerek de olmadığını anlamamız gerekiyor. […] Şimdiki zamanda var olmayı öğrendiğimizde, geçmiş sorun olmaktan çıkar, içinde bulunulan her an yeni ve yaratıcı hale gelir.

Travma hayatın bir gerçeğidir ve onun paradoksu, hem yok etme gücüne hem de dönüştürme ve diriltme gücüne sahip olmasıdır. Travmanın içinde müebbet hapis cezası çekmek zorunda değiliz”…

Kaynaklar:

Peter Levine- Kaplanı Uyandırmak
Gabor Mate- The Myth of Normal
Lawrence Robinson, Melinda Smith, M.A., and Jeanne Segal, Ph.D.- Emotional and Psychological Trauma
Jayne Laonard- What is Trauma?

İlginizi çekebilir: Değersizlik hissinin nedenleri ve değersizlik duygusuyla başa çıkma önerileri

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale