X

Sindirella Sendromu: Beyaz atlı prensini bekleyen kadınların bağımsızlık korkusu

Külkedisi masalını hepimiz biliriz… Ya çocukluğumuzda defalarca kez dinlemiş ve hala hatırlıyoruzdur ya da çocuklarımıza pek çok kez bu masalı okumuşuzdur; özellikle de kız çocuklarımıza… Hikaye belli; üvey annesi ve kız kardeşleri ile yaşayan Sindirella, bir gece perinin yardımıyla baloya gider, orada prensle tanışır, gece yarısı olmadan eve yetişmeye çalışırken ayakkabısını düşürür, prens o ayakkabıyı bulur ve sahibini aramaya başlar. Ayakkabıyı herkese denetir, en sonunda da bizim Külkedisi’ni bulur ve evlenme teklifi eder, sonsuza kadar sarayda mutlu yaşarlar… Ya da yaşayabilirler mi acaba? Külkedisi halinden gerçekten memnun mu? Kendini yeterince özgür hissedebiliyor mu? Daha da geriye gidersek bir prense gerçekten ihtiyacı var mı? Kim bilir…

Masal bu ya diyerek geçebiliriz elbette ama gelin masalı burada bırakmayalım ve ismini bu masaldan almış, dünya üzerinde birçok kadının yaşadığı veya yaşayabileceği şu sendroma bir bakalım: Sindirella Sendromu ya da Sindirella Kompleksi. İlk kez bir Agatha Christie romanında cinayetin gizemini çözerken kullanılan bu terim, daha sonra tüm dünyada yankı uyandırdı ve psikoloji uzmanlarının radarına girmeyi başardı.

Bağımsız olmaktan korkan, erkeklerin korumasına ya da sığınağına muhtaç olduğunu düşünen kadınları anlatan bu sendrom, aynı zamanda psikolojik bir bağımlılığın da varlığına dikkat çekiyor. Öte yandan, sabırlı olmanın ödülünü bir erkek tarafından kurtarılmak olarak gören kadınlara da işaret ediyor. Sindirella Sendromu’na sahip olan kadınlar, bir erkeğin gelip hayatlarının kontrolünü ele geçirmesini bekliyorlar; ki onlara göre mutlu olabilsinler…

Diğer bir deyişle, Sindirella Kompleksi, bir kadının gerçek bağımsızlıktan korktuğu ve içten içe ‘parlak zırhlı bir şövalyenin ya da beyaz atlı prensin’ gelip onunla ilgilenmesini beklediği psikolojik bir durumu ifade ediyor. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından bir tanı olarak kabul edilmiyor olmasına rağmen literatürde Sindirella Sendromu’nu konu edinen pek çok araştırmanın bulunması, aslında durumun yaygınlığına işaret ediyor. Peki, bu sendrom nasıl anlaşılıyor ve üstesinden gelmek için ne yapmak gerekiyor? İşte cevaplar…

Sindirella sendromunun belirtileri

Psikoloji uzmanlarına göre yaşamlarında birçok açıdan bağımsız görünen, özgür hareket eden kadınlar bile Sindirella sendromu yaşıyor olabilir. Bu sendromun ya da kompleksin semptomları her kadında farklılık gösterebilecek olsa da genel hatlarıyla belirtileri şu şekilde listelemek mümkün:

  • Her zaman partnerinin seçimlerine ve kararlarına riayet eden,
  • Kendi başına yaşamaktan, bir şeyler yapmaktan endişe duyan,
  • Tek başına önemli kararlar almakta zorlanan ya da yalnız karar alamayan,
  • Yaşamını idame ettirecek bir işte çalışmakta güçlük yaşayan,
  • Çoğunlukla ev hanımı ya da anne rolünü tercih eden,
  • Genellikle güçlü bir partnere ihtiyaç duyan ve onunla olmayı tercih eden,
  • Konfor alanının dışarısına neredeyse hiç çıkmayan,
  • Zor koşullardan, olaylardan çıkmak için bir kurtarıcı partner bekleyen,
  • Kendine güvenmekte zorlanan,
  • Her zaman ilgilenilmeye muhtaç olduğunu hisseden,
  • Kendi başının çaresine bakmaktansa kurtarılmayı tercih eden kadınlar Sindirella Sendromu yaşıyor olabilir.

Bu tür belirtilere sahip kadınlar, tıpkı masallarda beyaz atlı prensini bekleyen müstakbel prensesler gibi zor durumlardan kurtulmanın ve yaşamlarını idame ettirmenin tek yolunun güçlü bir partner olduğuna kendilerini inandırarak özgürlüklerini baltalayabiliyorlar. Ancak, belirtmekte fayda var ki listelenen bu belirtileri gösteren her kadın Sindirella sendromuna sahip olmak zorunda değil. Geleneksel toplumsal rolleri üstlenmiş birçok kadın, sağlıklı ve partnerlerin birbirine eşit derecede bağımlı olduğu mutlu bir ortaklığın tadını çıkarıyor olabilir.

Sindirella Sendromu ile başa çıkmanın yolları

Peki, Sindirella Sendromu neden ortaya çıkıyor, neden bazı kadınlar bir erkek tarafından kurtarılmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyor ve kendi bağımsızlığını elde etmek için çaba harcamıyor, hatta özgür olmaktan korkuyor? Tüm bu soruların cevapları da tıpkı belirtilerde olduğu gibi kişisel birçok sebepten ötürü farklılık gösterebilir. Ancak yaygın olarak çocukluk travmaları, geçmiş ilişkiler, öz güven eksikliği, birtakım korkular ve olumsuz duygular bu sendromun temel nedenleri arasında yer alıyor. Öte yandan, birçok uzmana göre başarısız olma korkusu ve bağımsızlığın kadınlıkla, dişilikle çeliştiği inancı da Sindirella Sendromu’nun açığa çıkmasına neden olabiliyor. Ama üstesinden gelmek, bağımsızlık duygusunu geri kazanmak ve korkuları yenmek mümkün. Sindirella Sendromu yaşadığınızı düşünüyorsanız kendi hayatınızın kontrolünü elinize almak ve bağımsızlığınızı yeniden kazanmak için şu yollara başvurabilirsiniz:

  • Sahip olduğunuz değerleri ve inançları gözden geçirin; hangileri size ait, hangilerini geçmişten, ailenizden getirdiniz? Size ait olmayan değerlere tutunmayı bırakın.
  • Kendi ihtiyaçlarınızın farkına varın ve karşılamak için neler yapmanız gerektiğine dair bir yol haritası oluşturun.
  • Konfor alanınızın dışına çıkın; daha maceracı, yaratıcı yönlerinizi keşfedin. Yeni şeyler deneyin, kendinize meydan okuyun, korkularınıza rağmen farklı adımlar atmayı öğrenin ve özgün seçimler yapacak kadar cesur olun.
  • Gücünüzün farkına varın; gerçekte kim olduğunuzu keşfetmek, güçlü ve zayıf yanlarınızı bulmak ve zayıf yönlerinizi iyileştirmek için kendinize yatırım yapın.
  • Öz güveninizi artıracak yöntemlere baş vurun; yeteneklerinizi kullanın, size iyi hissettiren ortamlarda bulunun, geçmiş başarılarınızı kendinize hatırlatın.
  • Romantik ilişkinizi gözden geçirin, partnerinize neden ve hangi açılardan bağımlı olmaya ihtiyaç duyduğunuzu irdeleyin, kendi başınızın çaresine bakabileceğinizi kendinize hatırlatın.
  • Önce kendinizle daha sonra partnerinizle sağlıklı bir iletişim kurmak için çaba harcayın, açık sözlü olun, dürüst davranın ve hayattan ne beklediğinizi, ne istediğinizi açıkça ortaya koyun.
  • Bakış açınızı değiştirin; ya Külkedisi prensle hiç tanışmasaydı? Sorunlarını çözebilecek kapasitede değil miydi? Ya hayatından kaçmak için prense güvenmeseydi? Soruları kendi yaşamınıza, ilişkinize uyarlayın ve cevaplar bulmaya çalışın.

Son olarak kendi değerinizi sizden daha iyi kimsenin bilemeyeceğini unutmayın ve yaşamınızın, tüm kararlarınızın, eylemlerinizin sorumluluğunu alarak ilerleyin. Kendinize güvenmekten bir an olsun vazgeçmeyin…

İlginizi çekebilir: Psikolojik rahatsızlıklara isim veren masal kahramanları

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



İlgili Makale