X

Romantik yaz filmleri: Yaz aşkınızı hatırlamaya hazır mısınız?

Özellikle erken gençlik yıllarındaki yaz aşklarının güzelliğini hatırlıyor musunuz? Okullar kapanmış, havalar ısınmış, zamanın çoğu yazlıkta; yani sokakta geçiyor. Sanki sınırsız bir özgürlüğe sahipsiniz ve her şey mümkün… Yaz sona erdiğinde sorumluluklar (ister okul ister iş olsun) yeniden kapınızı çalacak belki ama hiçbir şey o an yaşadığınız güzel duygulara zarar vermemeli…

Romantik yaz filmleri

Kaynak: imdb

Eğer tüm bunlar gözlerinizin uzaklara dalmasına sebep oluyorsa yaz aşkının nasıl bir şey olduğunu hatırlamak için yaz romantizmini en iyi şekilde yansıtan filmlere bir göz atın deriz. Listemizdeki filmler size yaz aşkının tutkusunu, neşesini ve biraz buruk doğasını derinden hissettirecek. Serinleten içeceğinizi hazırlayın, mısırınızı patlatın ve bu filmlerin sizi alıp geçmiş yazlara götürmesine izin verin…

1. The Notebook, 2004 (IMDb: 7.8)

2004 yapımı The Notebook, sanıyoruz yaz aşklarının romantikliğini yansıtan en iyi filmlerden biri. Filmde 1940’larda Kuzey Karolina, Seabrook’ta sosyeteye yeni adım atan Allie Hamilton ile oranın yerlisi olan Noah Calhoun’un birbirlerine aşık olup birlikte geçirdikleri harika yazı izliyoruz. Ama tabii yazın ardından savaş nedeniyle genç çiftimiz ayrılıyor… Filmin başrollerinde ise Ryan Gosling ve Rachel McAdams’ın olduğunu belirtelim

2. 500 Days of Summer, 2009 (IMDb: 7.7)

Dilimizde Aşkın 500 Günü olarak çevrilen bu romantik filmin hikayesine göre Tom, Summer’a ilk görüşte aşık olur ancak Summer aynı şekilde hissetmiyordur. Bu yüzden birlikte geçirdikleri yazın ardından Tom’dan ayrılır. Tom ise nerede yanlış yaptığını ve onu geri almak için neler yapabileceğini anlamaya çalışır… Filmin başrollerinde izlediğimiz Zoey Deschanel ve Joseph Gordon-Levitt’i izlerken gerçekten harika bir ikili olduklarını düşüneceksiniz. Ayrıca mutlu bir aşk filmi izleme hayali kuruyorsanız filmin başındaki uyarıyı mutlaka dikkate almanızı öneririz: “Bu bir aşk hikayesi değil”!

3. Before Sunrise, 1995 (IMDb: 8.1)

Konu romantik yaz filmleri olur da Before Sunrise’dan bahsetmemek olur mu? Gelmiş geçmiş en romantik filmlerden biri olan bu harika yapımda Amerikalı turist Jesse ve Fransız öğrenci Celine, Budapeşte ile Viyana arasında yolculuk yapan bir trende tanışırlar. Birbirlerinden çok etkilenen ikili, Jesse eve giden uçağa yetişmek zorunda kalana kadar günü ve geceyi birlikte geçirmeye karar verirler. Bu kısacık zamanda ise kurdukları bağ daha da güçlenir. Peki acaba birbirlerini bir daha görebilecekler mi? Eğer daha önce izlemediyseniz sonrasında çekilen iki devam filmi de olan Before Sunrise’ı mutlaka izlemenizi öneririz.

4. Dear John, 2010 (IMDb: 6.3)

2010 yapımı Dear John’un hikayesinde baş karakter John, üniversite öğrencisi Savannah ile tanıştığında ordunun yaz iznindedir. Tekrar orduya dönmeden önce ikili birlikte aşk dolu iki hafta geçirirler. Ardından ayrılırlar ve iletişim kurmaya mektuplaşarak devam ederler. Peki acaba aralarındaki mesafeye rağmen aşklarını devam edecek mi? Bir Nicholas Sparks kitabından uyarlanan bu romantik yaz filmi, izlerken gerçekten kalbinizi sıkıştıracak…

5. Dirty Dancing, 1987 (IMDb: 7.0)

Eğer klasik filmleri seviyorsanız Dirty Dancing tam size göre. Filmde Frances “Baby” Houseman, ailesiyle gittiği bir tatil beldesinde dans hocası Johnny Castle ile tanışır ve her şey değişir. Johnny’nin dans partneri onunla dans edemeyince Baby onun yerini alır ve aslında ilk dansları sırasında birbirlerine aşık olurlar. Tutkulu dans sahneleriyle dolu bu romantik film, kesinlikle herkesin izleme listesinde olması gereken bir yapım.

6. Say Anything, 1989 (IMDb: 7.3)

İşte bir 80’ler klasiği daha. Say Anything’in hikayesine göre Lloyd Dobler, mezuniyetin ardından zeki ve güzel Diane’ye aşık olur. Ve İngiltere’ye okumaya gitmeden önceki yazı, bildiği tüm yollarla onu etkilemeye çalışarak geçirir. Ancak aşklarının önünde, oldukça koruyucu olan babası engeldir. Ayrıca Diane’nin de bir seçim yapması gerekir. Peki acaba seçimi aşktan yana mı olacak?

7. My Girl, 1991 (IMDb: 6.9)

Şimdilerde 30’lu yaşlarınızdaysanız muhtemelen bu film çocukluğunuza dair en güzel anılarınızdandır. Dilimize Kız Arkadaşım olarak çevrilen My Girl, iki küçük çocuğun ilk aşkını ele alıyor. İlerledikçe konusu değişse de yaşadıkları o masum yaz aşkı gerçekten insanın içini ısıtacak cinsten.

8. Grease, 1978 (IMDb: 7.2)

Kült filmlerden biri diyebileceğimiz Grease’de, Sandy ve Danny yazın tanışan ve birbirlerine aşık olan iki yabancıdır. Yaz bittiğinde vedalaşmak zorunda kalırlar ancak sonrasında aynı liseye gideceklerini öğrenirler. Acaba iyi kız Sandy ile kötü çocuk Danny, okuldaki sosyal baskıların üstesinden gelip yeniden birlikte olabilecekler mi? Bu lise aşkını, gerçekten tekrar tekrar izlemek isteyeceğinize eminiz.

9. Call Me by Your Name, 2017 (IMDb: 7.8)

Diğer filmlere kıyasla daha yeni bir yapım olan Beni Adınla Çağır’ın hikayesinde, öncelikle yazı ailesinin İtalyan Rivierası’ndaki evinde geçiren Elio ile tanışırız. Üniversitede profesör olan babası, Amerikalı doktora adayı Oliver’ı çalışmalarında kendisine yardım etmesi için evlerine davet eder ve böylece Elio ilk kez aşık olur. İkili, farklı yaşam deneyimlerine rağmen birlikte, ikisinin de asla unutamayacakları samimi bir yaz geçirirler. Filmin, Andre Aciman’ın yılın en iyi kitabı olarak değerlendirilen “Call Me by Your Name” adlı romanından uyarlandığını da belirtelim.

10. 50 First Dates, 2004 (IMDb: 6.8)

50 İlk Öpücük! Bu kült aşk filmini izlemediyseniz bile mutlaka duymuşsunuzdur. Önce, birine aşık olmanın ne kadar zor olduğunu düşünün. Sonra aynı insanın size tekrar tekrar aşık olmasını sağlamanız gerektiğini hayal edin. Hawaii’de geçen bu film, Henry’nin (Adam Sandler) kısa süreli hafıza kaybı nedeniyle, bir önceki gün yaşanan hiçbir şeyi hatırlayamayan Lucy’ye (Drew Barrymore) çaresizce aşık olmasını konu ediniyor. Henry, her yeni günü sevdiği kadının kendisine yeniden aşık olmasını sağlamaya çalışarak geçirmeye kararlıdır… Konu çoğu kişiye saçma gelse de Sandler’ın bu rolünün şimdiye kadarki en tatlı ve cesur rolü olduğunu kabul etmek gerek.

11. Last Song, 2010 (IMDb: 6.0)

2010 yapımı Son Dans’ın hikayesinde Ronnie ve küçük erkek kardeşi, yazı babalarıyla geçirmek üzere küçük bir sahil kasabası olan Wilmington, NC’ye giderler. Başlangıçta Ronnie, babasıyla ilişki kurmak konusunda isteksizdir. Ancak orada ilk aşkıyla tanıştıktan sonra, babasıyla ortak noktası olan müziğe sevgisini yeniden keşfeder. Bu durum, babasıyla olan ilişkisi için de bir umut olabilir… Bu tatlı film, Ronnie’nin ilk yaz aşkının yanı sıra aynı zamanda ebeveynlerle çocukları arasındaki aşkı da harika bir şekilde işliyor…

12. Safe Haven, 2013 (IMDb: 6.6)

Dilimize Aşk Limanı olarak çevrilen bu romantik yaz filminde, Katie geçmişinden kaçmak için Southport isimli küçük bir kasabada yeni bir başlangıç yapmak ister. İnsanlara karşı çok temkinli olmak konusunda kararlı olsa da kendisini birden komşusu Jo ile yakın arkadaş ve Alex’e de aşık olurken bulur. Gördüğünüz gibi Nicholas Sparks kitapları, yaz romantizmini harika bir şekilde yansıtıyor. Çünkü bu film de kendisine ait bir kitaptan uyarlama.

13. Mystic Pizza, 1998 (IMDb: 6.3)

Romantik yaz filmleri listemize girmeye değer bir diğer isim ise Mistik Pizza. Yazın geçen bu filmde üç kadın, üç aşk ve çalıştıkları yeni müşterilere muhtaç pizzacıyı izliyoruz. Acaba genç kadınlar sonsuza dek mutlu sonlarını bulabilecek ve çok sevdikleri iş yerleri için bir gelecek sağlayabilecekler mi? Başrolünde sevilen oyunca Julia Roberts’ı gördüğümüz bu klasik filmde hem aşka hem de arkadaşlığa dair pek çok duygu aynı anda işleniyor. Bu nedenle eğer daha önce izlemediyseniz mutlaka listenize eklemeni öneririz.

İlginizi çekebilir: En iyi 50 romantik komedi filmi

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale