X

Problemi tanımlama ve çözüm üretme yöntemleri

Hayatımızda zaman zaman birçok sorunla karşılaşabiliriz. Bu sorunlar bazen ne olduğunu tam olarak anlamadığımız durumlar olabilirken, bazen de sorunu çözmek için gerekli bilgilere ulaşmakta zorlanabiliriz. Hatta sorunu tanımlayıp gerekli bilgileri toplamış olmamıza rağmen doğru çözümü bulmak konusunda güçlükler yaşayabiliriz. Bu yazıda, yaşadığınız problemlere sistematik bir yaklaşımla çözüm bulmanıza yardımcı olacak üç adımdan bahsedeceğim. Bu adımlar sırasıyla problemi tanımlama, bilgi toplama ve ardından çözüm bulma sürecini içerir. Bu sistemli yaklaşımı kullanarak, karşılaştığınız zorlukları daha etkili bir şekilde ele alabilir ve çözüme ulaşabilirsiniz.

1. Problemi tanımlama

1. Problemin nedenini anlama: Problemin ne olduğunu ve nedenini anlamak, doğru çözümü bulabilmek için önemli  bir yere sahiptir. Bu anlayış, etkili çözümler üretebilmek, kaynakları verimli kullanabilmek ve gelişim sürecinde daha yenilikçi fikirler ortaya çıkarabilmek için temel bir adımdır. 

2. Sorunun gözlemlenip, belirlenmesi: Örneğin,  bir iş yerinde ekip üyeleri arasındaki iletişim eksikliği, işyerindeki verimliliği olumsuz etkileyebilir.  Toplantılarda çekingenlik, yanlış anlaşılmalar veya görevlerin net bir şekilde belirlenmemesi gibi belirtiler ortaya çıkabilir.  Şimdi, bu belirtilerden hangileri daha önce fark edilmişti ve hangi çözüm yöntemleri işe yaramıştı? Sorunun kök nedenleri neler olabilir ve bu sorunlarla başa çıkmak için neler yapılabilir? gibi sorular sorunu tanımlamamıza yardımcı olabilir.

3. Problemin kapsamını ve sınırlarını belirlemek:

  • Sorunun etkileri nelerdir ve kimleri etkiliyor: Örneğin, işyerindeki iletişim eksikliği, proje zamanlaması ve kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir. Yanlış anlaşılmalar nedeniyle projenin ilerleyişi yavaşlayabilir ve hatta bazı durumlarda proje başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ayrıca, çalışanların motivasyonunu ve iş memnuniyetini düşürebilir, dolayısıyla iş performansını etkileyebilir. Bu sorun aynı zamanda ekip içinde güven eksikliği ve işbirliği zorluklarına da yol açabilir. Problemin Sınırlarını ve kapsamını belirlemek için sorabileceğimiz bazı sorular:

-Sorun hangi alanları etkiliyor ve bu etkiler nasıl yayılıyor?
-Sorunun daha önceki çözüm girişimleriyle ne kadar başarılı bir şekilde ele alındığını biliyor muyuz?

  • Problemin temel nedenini tanımlamak:  Örnek: Kök Sebep Analizi (KSA) yöntemleri kullanarak, sorunun geniş perspektifini değerlendirerek, 5 Neden Tekniği kullanarak veya veri ve kanıtlara dayalı analiz yaparak problemin temel nedenini tespit etmek mümkündür. Bu adımları takip ederek, problemin temel nedenlerini belirleyebilir ve etkili çözüm stratejileri geliştirebiliriz. Problemin temel nedenini tanımlamak için şu adımları izleyebiliriz:

-Kök Sebep Analizi (KSA) Yöntemlerini kullanma
-Sorunun geniş perspektifini değerlendirme
-5 Neden Tekniğini kullanma
-Veri ve kanıtlara dayalı analiz yapma
-İşbirliği ve takım çalışması gibi nedenler kullanılabilir. Bu adımları takip ederek, problemin kökenine inebilir ve etkili çözüm stratejileri geliştirebiliriz . 

2. Bilgi Toplama

1. Problemin ilgili alanları hakkındaki literatürden bilgi edinmek: Bilgi toplama sürecinde literatürden bilgi edinmek oldukça önemlidir. İlgili literatürden bilgi edinmek, mevcut bilgi ve deneyimlerimizi genişleterek daha etkili çözümler bulmamıza yardımcı olabilir.

  • Konuyla ilgili akademik makaleler: İlgili konuyla ilgili akademik makaleler, araştırmalar ve çalışmalar, sorunumuz hakkında derinlemesine bir anlayış kazanmamıza yardımcı olabilir. Akademik veritabanlarını kullanarak konuyla ilgili en son araştırmaları bulabiliriz.
  • Kitaplar ve kılavuzlar: Konuyla ilgili yayınlanmış kitaplar ve kılavuzlar, genellikle daha kapsamlı bir bakış açısı sunar. Özellikle konunun temel prensiplerini anlamak için kitaplar oldukça faydalı olabilir.
  • Konferans bildirileri ve seminerler: Konuyla ilgili düzenlenen konferanslar, seminerler ve çalıştaylar, alanın en son gelişmelerini öğrenmemize ve uzmanlarla etkileşimde bulunmanıza olanak tanıyabilir.
  • İnternet kaynakları: Çeşitli internet kaynakları, konuyla ilgili bloglar, forumlar, video dersleri ve çevrimiçi kurslar aracılığıyla da bilgi edinebiliriz. Ancak, internet kaynaklarının güvenilirliğini kontrol etmek önemlidir.
  • Uzman görüşleri ve röportajlar: Konuyla ilgili uzmanlarla görüşmeler yaparak, saha deneyimlerini ve pratik önerilerini öğrenebiliriz. Bu, sorunumuzu farklı bir bakış açısıyla ele almamıza yardımcı olabilir.
  • Literatür taraması ve kaynak değerlendirmesi: Literatür taraması yaparken, kaynakların güvenilirliğini ve niteliğini dikkatlice değerlendirmek önemlidir. Makalelerin, kitapların ve diğer kaynakların yayınlandığı yer, yazarın uzmanlık alanı ve alıntılanma sıklığı gibi faktörler önemlidir.

2. Uzmanlardan ve geçmiş deneyimlerinden bilgi toplamak:

  • Uzmanlarla iletişim kurma: İlgili konuda uzman olan kişilerle iletişime geçmek, deneyimlerini ve bilgilerini paylaşmalarını istemek en iyi yollardan biridir. Bu, üniversitelerdeki profesörler, endüstrideki uzmanlar, danışmanlar veya diğer yetkin kişiler olabilir.
  • Mülakatlar ve görüşmeler: Uzmanlarla mülakatlar yaparak veya görüşmeler gerçekleştirerek, onların deneyimlerinden, fikirlerinden ve tavsiyelerinden yararlanabiliriz. Örnek olarak linkedinde birçok defa psikoloji alanındaki uzmanların ücretsiz online görüşmelerine katılarak (birkaç tanesi de oldukça cüzi bir miktardaydı) onlarla etkileşim kurma şansı elde ettim. Bu görüşmelerde sorunuzu veya projenizi açıklayarak, onların bakış açılarını ve önerilerini alabilirsiniz. Eğer ki bu yazımı okuyorsanız bu da onlardan aldığım bir ilhamla oldu diyebilirim. Yeterince iyi olmadığımızı düşünmek te bazen bizi bu yoldan alıkoyuyor. Bu konuda Uplifers yazarlarından Pınar Ulus’un “Yeterince iyi olmak ya da olmamak” yazısı kendimi daha iyi hissetmemi sağlamıştı. 

3. Veri ve analiz yöntemlerini kullanmak:

  • Anketler: Anketler ve anketler, büyük miktarda veri toplamanın etkili bir yoludur. Anketler, önceden belirlenmiş soruları yanıtlayarak katılımcıların düşüncelerini ve görüşlerini toplamak için kullanılır. Anketlerin çevrimiçi veya yazılı olarak yapılabilmesi, geniş bir kitleye ulaşma ve farklı perspektifler elde etme olanağı sağlar.
  • Mülakatlar ve odak grupları: Mülakatlar ve odak grupları, katılımcılarla bire bir veya küçük gruplar halinde yüz yüze yapılan görüşmelerdir. Bu yöntemler, derinlemesine anlayış ve detaylı bilgi elde etmek için çok etkilidir. Katılımcılarla etkileşime geçerek, daha kişisel ve derinlemesine konuşmalar yapılabilir.
  • Gözlem: Gözlem, bir konu veya problemin doğrudan gözlemlenmesi ve belgelenmesidir. Bu yöntem, katılımcıların doğal ortamlarında davranışlarını ve etkileşimlerini gözlemleyerek, gerçek zamanlı veriler elde etmek için kullanılır. Gözlem, kişisel önyargıları azaltarak objektif verilerin toplanmasına yardımcı olabilir.
  • Döküman analizi: Doküman analizi, mevcut belgelerin, raporların, araştırma makalelerinin ve diğer yazılı materyallerin incelenmesini içerir. Bu yöntem, geçmiş deneyimleri, politikaları, yönergeleri ve diğer önemli bilgileri anlamak için kullanılır. Ayrıca, resmi kaynaklardan alınan verilerin güvenilirliğini sağlamak için de kullanılabilir.
  • Veri Madenciliği ve Analitiği: Veri madenciliği ve analitiği, büyük veri kümelerini analiz ederek gizli desenleri, ilişkileri ve trendleri ortaya çıkarmayı amaçlar. Bu teknikler, karmaşık veri setlerinden anlamlı bilgiler elde etmek için istatistiksel ve matematiksel yöntemler kullanır. Bu, büyük veri kaynaklarından değerli içgörüler elde etmek için önemli bir araçtır.

3. Çözüm Üretme

Beyin Fırtınası: Beyin fırtınası, problem çözme veya fikir üretme sürecinde kullanılan en popüler tekniklerden biridir. Grup üyeleri, eleştirilmeden ve kısıtlama olmadan, her türlü fikri önererek serbestçe düşünmeleri teşvik edilir. Bu, yaratıcılığı artırarak, farklı bakış açılarını keşfetmeyi ve yenilikçi çözüm önerilerini ortaya çıkarmayı amaçlar. Beyin fırtınası süreci genellikle şu adımları izler:

  • Hazırlık aşaması: Grup üyeleri bir araya gelir ve çözülmek istenen problem veya konu hakkında bilgilendirilir. Amaçlar ve hedefler belirlenir ve beyin fırtınası oturumu için bir ortam oluşturulur.
  • Fikir üretme aşaması: Grup üyeleri, herhangi bir fikir veya çözüm önerisi sunabilirler. Bu aşamada, eleştirme ve değerlendirme yapılmaz, her türlü fikir kabul edilir ve not alınır.
  • Fikirlerin paylaşımı ve tartışma: Grup üyeleri, sundukları fikirleri diğerleriyle paylaşır ve gerektiğinde açıklamalar yaparlar. Fikirler arasında etkileşim ve tartışma olabilir, ancak eleştiri ve yargılama yapılmaz.
  • Fikirlerin konsolidasyonu ve değerlendirilmesi: Oturum sonunda, toplanan fikirler bir araya getirilir ve konsolide edilir. Ardından, fikirlerin değerlendirilmesi ve hangilerinin daha fazla geliştirilmeye değer olduğu belirlenir.

Beyin fırtınası teknikleri, bir grup içindeki katılımcıların yaratıcı potansiyellerini açığa çıkarır ve her türlü fikre değer verir. Bu, alternatif çözüm yollarını keşfetmek, farklı bakış açıları kazanmak ve yenilikçi çözümler bulmak için etkili bir yöntemdir.

Zihin haritalama (mind mapping): Zihin haritalama, bir konu veya problem etrafında ilişkili fikirleri organize etmek için kullanılan görsel bir tekniktir. Bu teknik, ana fikir veya konuyu merkezde yer alacak şekilde bir sayfa veya tahta üzerine çizilen bir diyagram ile başlar. Daha sonra, bu ana fikirden çıkan dallarla ilişkili alt fikirler veya alt konular eklenir. Bu dallar da daha fazla detay içeren alt dallarla bağlantılı olabilir. Sonuç olarak, bir ağaç benzeri yapı oluşturulur, ana fikirden başlayarak dalların çeşitli seviyelerde yayılmasıyla oluşan bir düzen.

  • Ana fikri belirleme: Zihin haritalama süreci, belirli bir konuyu veya problemi çözmek için ana fikrin belirlenmesiyle başlar. Bu ana fikir, merkezde yer alacak ve diğer fikirlerin etrafında düzenlenecektir.
  • Ana fikirden dallanma: Ana fikirden çıkan ilk düşünceler veya alt fikirler, doğrudan ana fikirle ilişkilendirilir ve ondan çıkan dallar olarak eklenir. Bu alt fikirler, genellikle bir anahtar kelime veya kısa bir ifade şeklinde yazılır.
  • Alt fikirlerin geliştirilmesi: Dalların üzerine eklenen alt fikirler, daha fazla detay içeren alt dallarla genişletilebilir. Bu alt dallar, daha fazla açıklama, örnek veya bağlantı içerebilir.
  • Bağlantılar ve ilişkilerin belirlenmesi: Zihin haritası üzerindeki fikirler arasındaki ilişkiler ve bağlantılar, oklar, çizgiler veya renklerle vurgulanabilir. Bu, fikirler arasındaki ilişkilerin daha net anlaşılmasını sağlar.
  • Görsel ögelerin kullanımı: Zihin haritalama sürecinde, görsel ögelerin (resimler, semboller, ikonlar) kullanılması, fikirlerin daha etkili bir şekilde iletilmesine ve anlaşılmasına yardımcı olabilir. Bu görsel ögeler, zihin haritasını daha çekici ve anlamlı hale getirebilir.

Zihin haritalama, karmaşık konuları anlamak, bilgiyi düzenlemek ve çözüm yollarını görselleştirmek için etkili bir araçtır. Bu teknik, kişisel kullanım için not alma, problem çözme veya karar verme süreçlerinde kullanılabileceği gibi, takım çalışması ve grup tartışmalarında da etkili bir araç olarak kullanılabilir.

Umarım bu yazı sizler için faydalı olmuştur. Geri bildirimleriniz benim için oldukça önemli. Aşağıda yorumlar kısmında geri bildirimlerinizi benimle paylaşabilirsiniz.

Başarı, iyi bir yargının sonucudur. İyi yargı, deneyimin bir sonucudur. Deneyim, genellikle kötü bir yargının sonucudur. -Anthony Robbins

Başarıyla Kalın!

Esinlenilerek oluşturulmuştur: Anthony Robbins – İçindeki Devi UyandırAnthony Robbins –

İlginizi çekebilir: Zihin Haritası (Mind Map) nedir?

Mustafa Direk: Merhaba, ben Mustafa. Şu anda Mersin Üniversitesi Eczane Hizmetleri bölümünde öğrenciyim ve yaklaşık olarak 10 yıldır eczanede çalışıyorum. Ancak kısa bir süre önce iç sesim, bu işin bana göre olmadığını söyledi ve psikolojiye ilgi duymaya başladım. Web ile aram çocukluk yıllarımdan beri iyiydi. Birçok blog yazısı paylaştım ve yazdığım içeriklerin insanları motive ettiğini duydukça bu alana daha çok ilgi duymaya başladım. Yakın bir zamanda psikoloji alanında lisans programına katılmayı planlıyorum. Şu anda ise freelancer olarak dijital içerik üreticiliği yapıyorum. İçeriklerimin sizi pozitif etkilemesini ve size motivasyon kaynağı olmasını umuyorum. Uplifers ekibine beni aralarında kabul ettikleri için teşekkür ediyorum. Bu ışıltılı farkındalık ve kendini keşfetme sürecine hazırsanız, Uplifers'ta @mustafadirek hesabını takipte kalın.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale