X

Plastik hayatlar plastik yıldızlar: Çağın yıldızları, yaşanılan dönem hakkında neler söylüyor?

Her dönem kendi yıldızlarını yaratır. “Masumiyetin son çağı” olarak adlandırılan 1950’lerden Grace Kelly ve Audrey Hepburn gibi zarif yıldızların çıkması hiç de şaşırtıcı değildir örneğin. Özgürlükler zamanı 1960’lar ve 1970’ler Jimi Hendrix, Janis Joplin gibi asi ruhlu yıldızların, Led Zeppelin ve Pink Floyd gibi ruha dokunan şarkılar besteleyen grupların yükselişine tanık olmuştur. Yaşanılan dönemler ve o dönemlerin yıldızları arasında bir paralellik vardır. Yıldızlar ait oldukları çağın bir nevi aynasıdırlar. Peki 21. yüzyılın hayata değer katan gerçek sanatçılarını tenzih edip şu soruyu soralım; sizce günümüzün internet ünlüleri, reality show yıldızları bizim dönemimiz hakkında bize neler söylüyor? Anlık hazların peşinde koşma, teknoloji bağımlılığı ve tüketim çılgınlığı ilk akla gelenler. Peki ne oldu da Hepburn gibi zarafet timsali yıldızlardan bugünlere geldik? Bunun cevabını dünyada popüler kültürü domine eden Amerika’nın zaman içinde yaşadığı gelişmelere göz atmakta bulabiliriz.

Şu an modern dünyada deneyimlediğimiz yozlaşma 1980’lerde başlamıştır. Aslında gerek renkli giyim tarzıyla, gerekse de gökkuşağının renklerine bulanmış pamuk şeker kıvamındaki kimi şarkı sözleriyle 80’li yıllar bir yönüyle de sonsuz bir naifliğe sahiptir. Ancak yine de 80’li yılların felsefesini en iyi özetleyen şarkı “Material Girl” (maddi kız) olmuştur. Seksenli yıllar ne de olsa zenginliğini insanların gözlerine sokanların devridir. Sinemalarda filmin ana kahramanı Gordon Gekko’nun hırs küpü bir şekilde New York sokaklarını arşınladığı “Wall Street” oynamaktadır. Dönemin rengi tabii ki altın rengidir. Açgözlü ve hırslı olmak makbuldür. Açgözlülük 80’li yıllarla o kadar özdeşleşmiştir ki dönemin bu özelliğinden belli ki rahatsız olmuş olan Amerikalı yazar Bret Easton Ellis bir 80’li yıllar eleştirisi olarak da görebileceğimiz “Amerikan Sapığı” kitabını yazmıştır. 1991 yılında yazılmış bu kitap 80’li yıllarda geçer. Kitabın kahramanı Patrick Bateman 80’li yılların bütün değer yargılarının bir yansımasıdır. Kitap boyunca Bateman ve arkadaşlarının insanlara değil de statü sembollerine önem verdiklerini görürüz. Maddiyatı ön plana alan 80’li yıllar da elbette ki “maddi bir kız” olduğunu gururla söyleyen Madonna’nın yükselişine izin verecektir.

Doksanlı yıllara geldiğimizde 80’lerin antitezi olarak Seattle’dan bir takım insanlar çıkar karşımıza ve grunge efsanesini yaratırlar. Her ne kadar grunge 80’li yılların sonlarında başlasa da asıl patlamasını 1990’lı yıllarda yaşamıştır ve bu dönemle özdeşleşmiştir. Başta Nirvana olmak üzere Pearl Jam, Soundgarden gibi gruplar 80’li yılların balon köpüğü şarkılarının aksine bir içeriği olan ve kalbimize dokunan şarkılar yaparlar. Kendisinden çok önce gelen punk akımının nihilizminden de etkilenen grunge öfke dolu şarkı sözleriyle dikkat çeker. İçinde bulunduğu toplumdan hoşnutsuzdur grunge ve yine punk akımının ünlü söylemi “Gelecek Yok”u iyice özümsemiştir.  Hedonist ve maddiyata fazla önem veren 80’li yıllardan sonra insanların yabancılaşma duygusuna sürüklenmesi kaçınılmazdı. Grunge doksanlı yıllarda iyice ayyuka çıkan yabancılaşma hissinin bir yansımasıdır aslında. Bu akımın en önemli figürü Kurt Cobain de büyük bir ihtimalle biraz da hissettiği bu korkunç yabancılaşma duygusu yüzünden daimi bir mutsuzluğa saplanmış gibi gözükmektedir.

Ve geliriz 2000’li yıllara. İnternetin de ilerlemesiyle Andy Warhol’un o meşhur kehaneti gerçekleşmiş sağımız solumuz 15 dakikalık “celebrity”lerle dolup taşmaya başlamıştır. Neden ünlü olduğu belli olmayan insanların zamanıdır bu yıllar. Örneğin 2000’li yıllarda hayatımıza giren Kim Kardashian kimdir, neden ünlüdür, oyuncu mudur, müzisyen midir kimse bu tip soruları sormaz ve gayet munis bir şekilde Kardashian ve ailesinin reality showunu seyreder durur. 2010’lu yıllara geldiğimizdeyse TikTok’da ünlü olmak ve para kazanmak adına çekilen kalitesiz görüntüler insana “bu kadar da olmaz ki” dedirtecek türdendir. Son günlerde 15 dakikalık ünlü kervanına asıl adı Anna Sorokin olan Anna Delvey ve asıl adı Shimon Hayut olan Simon Leviev de katıldı. Herkes bu iki dolandırıcıdan bahsediyor. Delvey ve Leviev hakkında sosyal medyada yazılanlara baktığınızda bu iki insanı çok zeki bulanların, nerdeyse yaptıklarını takdir edenlerin sayısının azımsanmayacak şekilde çok olduğunu göreceksiniz. Şu an sosyal medyada kaç kişi bir bilim insanının çalışmalarını takdir ediyor? Kaç kişi bir bilim insanının zekasına övgüler yağdırıyor? Bir bilim insanını ya da bir sanatçıyı baş tacı etmek yerine, insanlar iki dolandırıcıyı övüyorlarsa bu işte bir yanlışlık var demektir.

Yirmi birinci yüzyıl insanının çoğunun içi tıpkı seyrettiği reality showlar ve TikTok videoları gibi boştur. Ve şu an etrafımızı saran bütün bu 15 dakikalık “celebrity”ler içimizdeki bu boşluğun koca bir yansımasıdır sadece. Bu boşluğu çoğu zaman cüzdanlarımızdaki plastik kredi kartları sayesinde doldurmaya çalışsak da sonuç hüsrandır. İnsanın içindeki boşluk Madonna’nın şarkısındaki gibi “Maddi Kız” olmaya öykünerek dolmaz. Yine insanın içindeki boşluk daha fazla tıklanmak adına üretilen, insana hiçbir şey katmayan videoları seyrederek de dolmaz, kendini sosyal medyada kaybederek de. Çözüm plastik hayatlarımızdan organik bir hayata geçmektir. Kendimizi ve dünyayı tanımaya zaman ayırmaktır.  Gözlerimizi bizi esir almış telefonlarımızın, tabletlerimizin ekranlarından sık sık ayırıp gerçek dünya ile ilgilenmektir. Yağmur yağdığı zamanki toprak kokusunu içimize çekmek, bulutların gökyüzündeki seyahatini izlemek, Ay’ın devrelerini gözlemlemek ve tüm bunları sosyal medyada paylaşma kaygısı olmadan sadece kendimiz için yapmaktır. Çözüm mutluluğu tüketmekte değil sevmekte aramaktır. Edebiyatla, resimle, müzikle ve bilimle ilgilenmektir. Yanlış insanların ünlü olmasına katkıda bulunmaktan vazgeçmektir. Doğa için, insanlık için faydalı işler yapmaktır. Belki o zaman yeniden Janis Joplin kulağımıza “have another little piece of my heart now, baby” diye haykırır ve biz de kalbimizin yeniden atmaya başladığını duyarız. 

Size organik hayatlar yaşayacağınız günler diliyorum. 2022 yılını “Öz Sevgi Yılı” ilan ettim. Her hafta @ranakutvan kullanıcı isimli Instagram hesabımdan bu konuyla ilgili psikoloji ödevleri paylaşacağım. Hadi hep beraber kendimizi sevmeye ve dünyayı güzelleştirmeye. Zoom üzerinden birebir görüşmeler şeklinde ilerleyen üç haftalık “Öz Sevgi” eğitimimle ilgileniyorsanız da bilgi için rsolaker@gmail.com adresine yazabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Aşkın farklı renkleri: Hayatın kendisine aşık olmak

Psikolog Rana Kutvan: İstanbul doğumlu olan Rana Kutvan lise öğrenimini Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladı. Önce LCC’de bir sene akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir moda eğitimi aldıktan sonra çeşitli firmalarda stilist olarak görev aldı. 1997-2008 tarihleri arasında New York’ta ikamet etti. Türkiye’de almış olduğu moda eğitimini Parsons School of Design’dan almış olduğu derslerle pekiştirdi. Kutvan moda eğitiminin yanı sıra City University of New York’a bağlı Hunter College’da Psikoloji ve Sanat Tarihi üzerine çift anadal lisans eğitimi görerek cum laude (yüksek onur) derecesiyle mezun oldu. Hunter College’a devam ettiği süre zarfında dünyanın önde gelen psikologlarından Albert Ellis’in Enstitüsünde staj yaptı. Bu staj süresince Ellis’in bulmuş ve de geliştirmiş olduğu Rational Emotive Behavior Therapy (REBT)’i yakından inceleme fırsatı buldu. Kutvan, Albert Ellis Enstitüsündeki stajının yanı sıra New York’un önemli psikoloji enstitülerinin düzenlediği workshoplara katıldı. Kutvan 2008 Mayıs ayında Türkiye’nin ilk Kişisel Gelişim ve Stil Danışmanlığı merkezi Karakter A’yı kurdu. Kurumsal ve bireysel hizmetler veren Rana Kutvan’ın referansları arasında Braun, CNN TÜRK, Aras Kargo, TURKCELL, Kuveyt Türk, Doğan Holding gibi şirketler vardır. Kutvan bireylere ve kurumlara Stres Yönetimi, Kadın Liderliği, İş Özel Yaşam Dengesi, Zaman Yönetimi, Kadın Ruhu isimli workshop çalışmaları düzenlemektedir. Kutvan Karakter A’nın yanı sıra 2008-2012 tarihleri arasında Profesör Dr. Kerem Doksat’dan süpervizyon aldı. Kutvan psikoloji ve kişisel gelişim çalışmalarında holistik bir yaklaşım uygulamaktadır. Rana Kutvan anadili olan Türkçe’nin yanı sıra anadili düzeyinde İngilizce, iyi derecede Fransızca, İtalyanca konuşmaktadır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler



Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale