Plastik hayatlar plastik yıldızlar: Çağın yıldızları, yaşanılan dönem hakkında neler söylüyor?

Her dönem kendi yıldızlarını yaratır. “Masumiyetin son çağı” olarak adlandırılan 1950’lerden Grace Kelly ve Audrey Hepburn gibi zarif yıldızların çıkması hiç de şaşırtıcı değildir örneğin. Özgürlükler zamanı 1960’lar ve 1970’ler Jimi Hendrix, Janis Joplin gibi asi ruhlu yıldızların, Led Zeppelin ve Pink Floyd gibi ruha dokunan şarkılar besteleyen grupların yükselişine tanık olmuştur. Yaşanılan dönemler ve o dönemlerin yıldızları arasında bir paralellik vardır. Yıldızlar ait oldukları çağın bir nevi aynasıdırlar. Peki 21. yüzyılın hayata değer katan gerçek sanatçılarını tenzih edip şu soruyu soralım; sizce günümüzün internet ünlüleri, reality show yıldızları bizim dönemimiz hakkında bize neler söylüyor? Anlık hazların peşinde koşma, teknoloji bağımlılığı ve tüketim çılgınlığı ilk akla gelenler. Peki ne oldu da Hepburn gibi zarafet timsali yıldızlardan bugünlere geldik? Bunun cevabını dünyada popüler kültürü domine eden Amerika’nın zaman içinde yaşadığı gelişmelere göz atmakta bulabiliriz.

Şu an modern dünyada deneyimlediğimiz yozlaşma 1980’lerde başlamıştır. Aslında gerek renkli giyim tarzıyla, gerekse de gökkuşağının renklerine bulanmış pamuk şeker kıvamındaki kimi şarkı sözleriyle 80’li yıllar bir yönüyle de sonsuz bir naifliğe sahiptir. Ancak yine de 80’li yılların felsefesini en iyi özetleyen şarkı “Material Girl” (maddi kız) olmuştur. Seksenli yıllar ne de olsa zenginliğini insanların gözlerine sokanların devridir. Sinemalarda filmin ana kahramanı Gordon Gekko’nun hırs küpü bir şekilde New York sokaklarını arşınladığı “Wall Street” oynamaktadır. Dönemin rengi tabii ki altın rengidir. Açgözlü ve hırslı olmak makbuldür. Açgözlülük 80’li yıllarla o kadar özdeşleşmiştir ki dönemin bu özelliğinden belli ki rahatsız olmuş olan Amerikalı yazar Bret Easton Ellis bir 80’li yıllar eleştirisi olarak da görebileceğimiz “Amerikan Sapığı” kitabını yazmıştır. 1991 yılında yazılmış bu kitap 80’li yıllarda geçer. Kitabın kahramanı Patrick Bateman 80’li yılların bütün değer yargılarının bir yansımasıdır. Kitap boyunca Bateman ve arkadaşlarının insanlara değil de statü sembollerine önem verdiklerini görürüz. Maddiyatı ön plana alan 80’li yıllar da elbette ki “maddi bir kız” olduğunu gururla söyleyen Madonna’nın yükselişine izin verecektir.

Doksanlı yıllara geldiğimizde 80’lerin antitezi olarak Seattle’dan bir takım insanlar çıkar karşımıza ve grunge efsanesini yaratırlar. Her ne kadar grunge 80’li yılların sonlarında başlasa da asıl patlamasını 1990’lı yıllarda yaşamıştır ve bu dönemle özdeşleşmiştir. Başta Nirvana olmak üzere Pearl Jam, Soundgarden gibi gruplar 80’li yılların balon köpüğü şarkılarının aksine bir içeriği olan ve kalbimize dokunan şarkılar yaparlar. Kendisinden çok önce gelen punk akımının nihilizminden de etkilenen grunge öfke dolu şarkı sözleriyle dikkat çeker. İçinde bulunduğu toplumdan hoşnutsuzdur grunge ve yine punk akımının ünlü söylemi “Gelecek Yok”u iyice özümsemiştir.  Hedonist ve maddiyata fazla önem veren 80’li yıllardan sonra insanların yabancılaşma duygusuna sürüklenmesi kaçınılmazdı. Grunge doksanlı yıllarda iyice ayyuka çıkan yabancılaşma hissinin bir yansımasıdır aslında. Bu akımın en önemli figürü Kurt Cobain de büyük bir ihtimalle biraz da hissettiği bu korkunç yabancılaşma duygusu yüzünden daimi bir mutsuzluğa saplanmış gibi gözükmektedir.

Ve geliriz 2000’li yıllara. İnternetin de ilerlemesiyle Andy Warhol’un o meşhur kehaneti gerçekleşmiş sağımız solumuz 15 dakikalık “celebrity”lerle dolup taşmaya başlamıştır. Neden ünlü olduğu belli olmayan insanların zamanıdır bu yıllar. Örneğin 2000’li yıllarda hayatımıza giren Kim Kardashian kimdir, neden ünlüdür, oyuncu mudur, müzisyen midir kimse bu tip soruları sormaz ve gayet munis bir şekilde Kardashian ve ailesinin reality showunu seyreder durur. 2010’lu yıllara geldiğimizdeyse TikTok’da ünlü olmak ve para kazanmak adına çekilen kalitesiz görüntüler insana “bu kadar da olmaz ki” dedirtecek türdendir. Son günlerde 15 dakikalık ünlü kervanına asıl adı Anna Sorokin olan Anna Delvey ve asıl adı Shimon Hayut olan Simon Leviev de katıldı. Herkes bu iki dolandırıcıdan bahsediyor. Delvey ve Leviev hakkında sosyal medyada yazılanlara baktığınızda bu iki insanı çok zeki bulanların, nerdeyse yaptıklarını takdir edenlerin sayısının azımsanmayacak şekilde çok olduğunu göreceksiniz. Şu an sosyal medyada kaç kişi bir bilim insanının çalışmalarını takdir ediyor? Kaç kişi bir bilim insanının zekasına övgüler yağdırıyor? Bir bilim insanını ya da bir sanatçıyı baş tacı etmek yerine, insanlar iki dolandırıcıyı övüyorlarsa bu işte bir yanlışlık var demektir.

Yirmi birinci yüzyıl insanının çoğunun içi tıpkı seyrettiği reality showlar ve TikTok videoları gibi boştur. Ve şu an etrafımızı saran bütün bu 15 dakikalık “celebrity”ler içimizdeki bu boşluğun koca bir yansımasıdır sadece. Bu boşluğu çoğu zaman cüzdanlarımızdaki plastik kredi kartları sayesinde doldurmaya çalışsak da sonuç hüsrandır. İnsanın içindeki boşluk Madonna’nın şarkısındaki gibi “Maddi Kız” olmaya öykünerek dolmaz. Yine insanın içindeki boşluk daha fazla tıklanmak adına üretilen, insana hiçbir şey katmayan videoları seyrederek de dolmaz, kendini sosyal medyada kaybederek de. Çözüm plastik hayatlarımızdan organik bir hayata geçmektir. Kendimizi ve dünyayı tanımaya zaman ayırmaktır.  Gözlerimizi bizi esir almış telefonlarımızın, tabletlerimizin ekranlarından sık sık ayırıp gerçek dünya ile ilgilenmektir. Yağmur yağdığı zamanki toprak kokusunu içimize çekmek, bulutların gökyüzündeki seyahatini izlemek, Ay’ın devrelerini gözlemlemek ve tüm bunları sosyal medyada paylaşma kaygısı olmadan sadece kendimiz için yapmaktır. Çözüm mutluluğu tüketmekte değil sevmekte aramaktır. Edebiyatla, resimle, müzikle ve bilimle ilgilenmektir. Yanlış insanların ünlü olmasına katkıda bulunmaktan vazgeçmektir. Doğa için, insanlık için faydalı işler yapmaktır. Belki o zaman yeniden Janis Joplin kulağımıza “have another little piece of my heart now, baby” diye haykırır ve biz de kalbimizin yeniden atmaya başladığını duyarız. 

Size organik hayatlar yaşayacağınız günler diliyorum. 2022 yılını “Öz Sevgi Yılı” ilan ettim. Her hafta @ranakutvan kullanıcı isimli Instagram hesabımdan bu konuyla ilgili psikoloji ödevleri paylaşacağım. Hadi hep beraber kendimizi sevmeye ve dünyayı güzelleştirmeye. Zoom üzerinden birebir görüşmeler şeklinde ilerleyen üç haftalık “Öz Sevgi” eğitimimle ilgileniyorsanız da bilgi için [email protected] adresine yazabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Aşkın farklı renkleri: Hayatın kendisine aşık olmak

Psikolog Rana Kutvan Psikolog
İstanbul doğumlu olan Rana Kutvan lise öğrenimini Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladı. Önce LCC’de bir sene akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir ... Devam