X

Parlayan nesne sendromuyla nasıl başa çıkılır?

Rengarenk ışıklar saçan ve parlaklığıyla ön plana çıkan ürünler, neredeyse herkesin ilgisini çekiyor. Başta çocuklar olmak üzere, pek çok insan parlak nesnelere odaklanmayı tercih ediyor. Bu odağın hayatın tüm noktalarına yayılması da parlak nesne sendromu olarak da bilinen parlayan nesne sendromuyla açıklanıyor. Bu yazımızda, hem iş hayatında hem insan ilişkilerinde hem de gündelik yaşantıda rastlanabilen parlayan nesne sendromunu sizler için kaleme aldık.

Parlayan nesne sendromu nedir?

Parlayan nesne sendromu, insanların özellikle iş hayatında başarının özlemini çekmesi olarak tanımlanıyor. Bu durum, ismini göze çarpan parlak objelerden alıyor. Özlemi çekilen başarı, bu sendromun sınırları içerisinde parlak bir nesneye benzetiliyor.

Her ne kadar başarılı olmayı istemek ve başarılı bir hayata dair hissedilen özlem normal olsa da bu isteğin ve hissiyatın aşırıya kaçması bir sendrom olarak değerlendiriliyor. Parlayan nesne sendromundan muzdarip bireyler, genellikle yüksek maaşın, iyi bir çalışma ortamının, terfinin, harika insan ilişkilerinin ve huzur dolu bir yaşamın özlemini çekiyorlar. Sıraladığımız bu durumlar birer başarı olarak görülüyor ve bu başarılara duyulan özlem genel yaşantıdan günlük hayatın akışına kadar pek çok noktayı etkileyebiliyor.

Parlayan nesne sendromu, insanların elde ettikleriyle yetinmemelerine ve her zaman daha fazlasını istemelerine yol açıyor. Bu istek sonucunda da hedefler çoğu zaman erteleniyor ve anın tadı çıkartılamıyor. Ayrıca, bu sendromun mutluluğun ertelenmesine sebep olduğunu da belirtmek istiyoruz. Mükemmeliyetçi bir bakış açısının benimsenmesine neden olan bu durum, fiziksel sorunları da beraberinde getirebiliyor. Örneğin, sürekli başarılı olmayı ve var olanın daha fazlasını düşünen kişiler baş ağrısı çekebiliyorlar. Bununla birlikte, depresyon gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıkları da doğurabilen bu sendromun sağlıklı bir yaşam stilinden uzaklaştırdığı da vurgulanıyor.

Parlayan nesne sendromunun nedenleri nelerdir?

Sosyal medya, bu sendroma neden olan durumların başında geliyor. Pek çok insan, başta Instagram olmak üzere çeşitli dijital platformlarda diğer kullanıcıların ‘ışıltılı’ hayatlarına şahit oluyor. Diğer insanların başarı dolu yaşantılarını incelemek insanların başarıya olan soyut uzaklığı hissetmelerine yol açıyor. Sosyal medya kullanıcıları, diğer kullanıcıların paylaşımlarına odaklanarak kendi hayatlarıyla onların yaşamlarını kıyaslıyor. Bu kıyas, insanların üzüntüye ve yetersizliğe sürüklenmesine sebep oluyor.

Çeşitli toplumsal baskılar ve beklentiler de parlayan nesne sendromunu doğurabiliyor. Bazı insanlar, ebeveynlerinin ve diğer aile bireylerinin beklentilerini karşılayabilmek için mükemmel olmaları gerektiğini düşünüyorlar. Ayrıca, içinde bulunulan kültürün standartları da başarıyı özleme durumunu besleyebiliyor.

İnsanların iş hayatları için belirledikleri gerçekçi olmayan hedefler, bir süre sonra onları daha fazlasını istemeye itebiliyor. Başlangıçta geliştirilen yüksek hedefler, insanların kendilerini diğer bireylerle kıyaslamasına yol açıyor. Örneğin, bazı insanlar iş arkadaşlarının gelirleriyle kendi maaşlarını kıyaslayabiliyorlar. Bu kıyas sonucunda da yüksek bir maaş beklentisi başarıya karşı hissedilen özlemle bağdaşıyor.

Benliğinin farkına varamayan ve kendi değerini düşük gören pek çok insan, düşük öz güvenlerinden dolayı parlayan nesne sendromuna yakalanabiliyor. Öz güvenin ve öz saygının belli bir eşiği geçememesi sonucunda insanlar diğer bireylerin kendilerinden çok daha başarılı olduğunu düşünmeye başlıyorlar. Bu düşünce, başarıya duyulan özlemin ve her şeyin daha fazlasını istemenin kilidini açıyor.

Parlayan nesne sendromuyla nasıl başa çıkılır?

Parlayan nesne sendromu uzun vadede mutsuzluğa yol açtığı için bu durumla başa çıkmanın yollarını aramak büyük bir önem taşıyor. Şimdi, bu sendromla mücadele etmek isteyen okuyucularımız için gerekli adımları paylaşmak istiyoruz.

Parlayan nesne sendromunu yenmek için ilk olarak gerçekçi ve ulaşılabilir hedeflerin belirlenmesi gerektiğini vurgulamalıyız. Bireyin kişisel isteklerine, değerlerine ve olanaklarına göre hedefler belirlemesi daha izlenilebilir bir yolun çizilmesine yardımcı oluyor. Hayalin ötesine geçebilecek hedeflerin belirlenmesiyle bu sendromla mücadelede ilk adım atılabilir.

Ölçülebilir hedefler belirlendikten sonra, sorumluluk bilincinin geliştirilmesi gerekiyor. Parlayan nesne sendromunun hissedildiği noktalarda daha fazla sorumluluk alınarak hem öz saygı hem de öz güven artırılabilir. Örneğin, bir insan iş hayatında bu sendromdan muzdaripse mesleki açıdan yeni deneyimler için bir kapı aralayabilir ve profesyonel açıdan yeteneklerini geliştirmek için çabalayabilir.

Benlik daha fazla sorumluluk almaya müsait bir hale getirildikten sonra da ‘hayır’ diyebilme dürtüsü fark edilmeli. Bazı bireyler, sırf karşılarındaki üzülmesin veya iletişimleri zayıflamasın diye kendilerine iletilen her fırsata ve isteğe olumlu dönüş yapabiliyor. Bu durum sonucunda da hem zaman kaybı hem de enerji israfı yaşanabiliyor. Bu yüzden, kişisel istekleri ve ihtiyaçları ön planda tutarak uygun olmayan beklentilere, isteklere ve olanaklara olumsuz cevap vermenin fazlasıyla normal olduğunu fark etmek gerekiyor.

Son olarak, başka insanların ‘mükemmel’ hayatlarına maruz kalmanın bu sendromu tetiklediğini unutmamak gerekiyor. Bu bilinçle sosyal medya kullanımı kısıtlanabilir veya diğerleriyle kıyasa girmemek için çaba gösterilebilir. Başka insanlarla kendi hayatını karşılaştıran pek çok insan, ne kadar başarılı olsa da diğerlerinin başarılarının daha baskın olduğunu düşünebiliyor. Bu yanlış düşüncenin önüne geçmek için de parlak nesnelerin ortadan kaldırılması ya da karşılaştırma dürtüsünün susturulması gerekiyor.

Eğer parlayan nesne sendromuna sahip olduğunuzu düşünüyorsanız sadece kendi isteklerinize, ihtiyaçlarınıza, size sunulan fırsatlara ve hayat akışınıza odaklanmalısınız. Bu sayede, hem kendi kıymetinizi anlayabilirsiniz hem de başarılarınızı hor görmeyi arkanızda bırakabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Kariyer basamaklarını hızla tırmanmak için hangi becerilerimizi geliştirmeliyiz?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale