X

Neden yorgun hissediyoruz: Yorgunluk modern dünyanın ‘yeni normali’ olabilir mi?

Zaman zaman enerjinizin çok düşük olduğunu, eskiden size mutluluk ve neşe veren şeylerden yeterince haz alamadığınızı, sevdiklerinizle görüşmek için bile motivasyon bulamadığınızı, gece uyumakta sabahlarıysa uyanmakta zorluk çektiğinizi hissediyor musunuz? Hem fiziksel hem de zihinsel olarak yorgun ve tükenmiş hissettiğiniz anlar oluyor mu? Zorlukların ardı arkasının kesilmediği günümüzde zaten hali hazırda yorucu olan yaşamlarımızı daha da zorlaşabiliyor. Sürekli bir yerlere yetişmeye çalıştığımız, bir şeyleri tamamlayıp rahat bir nefes alacağımız anın hayaliyle yaşadığımız, üst üste biriken sorumluluklarımızı yerine getirmek için ekstra çaba sarf ettiğimiz yaşamlarımıza eklenen ‘yeni normal’in yeni kuralları, finansal zorluklar, deprem gibi olumsuz yaşam olayları omuzlarımızdaki yükü bir anda iki katına çıkardı. ‘Yeni normal’, “Neden yorgun hissediyoruz?” sorusunun cevabı haline mi geldi?

Evden çalışma düzenine geçmenin beraberinde getirdiği ekstra iş yükü, sosyal medya aracılığıyla maruz kaldığımız bilgi kirliliği, ekonomik belirsizliğin yaşam kalitemizde ve alım gücümüzde yarattığı zorluklara rağmen katlanarak çoğalan tüketim çılgınlığı, seçeneklerin sınırsızlığı, telefonlarımıza durmadan yağan bildirimler, gelişmeleri kaçırma korkusuyla diğer insanlarla sürekli iletişimde kalma ihtiyacı gibi pek çok neden kronik bir yorgunluk, tükenmişlik, enerjisizlik haliyle kendini gösterebiliyor. 

Hafta boyunca yorgunluk hissine sebep olan fiziksel ve zihinsel pek çok faktörün yanı sıra yaşam tarzınızda ve alışkanlıklarınızda yapabileceğiniz değişiklikler sayesinde kronik yorgunluk hissiyle nasıl başa çıkabileceğinize dair önerilerimizi sizlerle paylaşacağız. 

Yorgunluk nedir?

Toplumda oldukça yaygın görülen bir semptom olan yorgunluk en genel haliyle halsiz hissetme, enerji ve mod düşüklüğü, aktiviteden kaçınma, isteksizlik ve performansın azalması olarak tanımlanabilir. Tek başına ayrı bir hastalık ya da problem olarak tanımlanmasa da, yorgunluk hissi bir semptom olarak pek çok hastalığın belirtisi olabiliyor. Yorgunluk denildiğinde akla ilk gelen şey fiziksel yorgunluk olsa da, yapılan araştırmalar, yorgunluğun fiziksel olduğu kadar zihinsel belirtilerinin ve nedenlerinin olduğunu gösteriyor.

Yorgunluğun fiziksel boyutu: Uyku kalitesi, beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik

Gün içinde enerjik olmanın ve yorgun hissetmemenin en önemli formüllerinden birinin yeterli uyku, sağlıklı beslenme ve egzersiz üçlüsü olduğunu biliyoruz. Biyolojik ritmimize uygun şekilde aydınlık olan gündüz saatlerinde bedenimizin ihtiyaç duyduğu besin öğelerini almak ve üretkenliğimize katkı sağlayacak alışkanlıkları sürdürmek, karanlık saatler olan akşam ve gece zamanlarında ise metabolizmayı dinlendirme ve rahatlatma moduna geçirerek enerji depolamasını ve yenilenmesini sağlamak yorgun hissetmemenin en önemli gerekliliklerinden. 

İnsanlığın var olduğu günden beri sürdürülegelen ancak modern yaşama geçişle birlikte bozulan biyolojik ritmin tam tersine bir düzen izleyerek gece geç saatlerde yemek yemek, yeterince su içmeyerek bedeni susuz bırakmak, düzensiz ve yetersiz uyumak, enerjinin fazla olduğu gündüz saatlerinde hiç hareket etmemek, bedenin enerji üretmek için ihtiyaç duyduğu besin öğelerini almamak gibi pek çok alışkanlık fiziksel olarak yorgun hissetmemize sebep olabiliyor. Fiziksel yorgunluğa sebep olan faktörlerle ilgili detaylı bilgiyi ve fiziksel yorgunlukla başa çıkma önerilerimizi ilerleyen günlerde paylaşacağımız yazılarımızda bulabilirsiniz. 

Yorgunluğun zihinsel boyutu: Stres, endişe, korku ve fazla düşünmek

Yorgunluk hissi fiziksel olduğu kadar zihinsel tükenmişlik olarak da kendini gösterebiliyor. Herhangi bir konu, problem, olumsuz yaşam deneyimi ya da ilişki üstüne çok fazla düşünmek, çok sık kararsızlık yaşamak, hızlı yaşamaya çalışmak, sabırsızlık gibi davranışlar; bu davranışlara eşlik eden düşünceler ve duygular kendimizi yorgun hissetmemize sebep olabiliyor.

İnsanlığın geçmişinden bugüne beraberinde getirdiği varoluşsal ‘hayatta kalma’ kaygısına modern yaşama geçişiyle eklenen deprem korkusu, salgın hastalık endişesi, finansal belirsizlik, bilinçsiz teknoloji kullanımı gibi pek çok stres faktörü daha yorgun hissetmesine neden olabiliyor. Benzer şekilde günümüzde seçeneklerin fazla olması da, zihnimizin karar verme yorgunluğu yaşamasına sebep olabiliyor. Eskiden ne bulursa onu yiyen insanoğlu, artık yemek yiyebilmek için menüde yer alan yüzlerce seçenekten birini seçmek, karnını doyurmak için zihinsel olarak ekstra bir çaba sarf etmek durumunda. Satın aldığımız küçücük bir iğneden evlenmek istediğimiz kişiye kadar hayatımızın her anında karar vermek ‘zorundayız’. Sadece karar vermek bile başlı başına bir zihinsel yorgunluk sebebiyken buna stres, korku ve endişe gibi durumların da eklenmesiyle zihinsel yorgunluğumuz katlanarak çoğalıyor. Zihinsel yorgunluğa sebep olan faktörlerle ilgili detaylı bilgiyi ve zihinsel yorgunlukla başa çıkma önerilerimizi ilerleyen günlerde paylaşacağımız yazılarımızda bulabilirsiniz. 

Y Jenerasyonu: Yorgun Jenerasyon

21. yüzyılın en çok konuşulan konularından biri olan kronik yorgunlukla ilgili yapılan pek çok çalışma, özellikle günümüzde yaşları 22 ila 37 arasında değişen ‘Y jenerasyonu’nu ‘Yorgun Jenerasyon’ olarak tanımlıyor. Amerikan Psikologlar Derneği’nin yayınladığı bir rapora göre günümüzün yetişkin bireyleri olan Y jenerasyonu şimdiye kadarki tüm jenerasyonlardan çok daha yüksek stres altında. Artan stres seviyelerinin beraberinde gelen endişe, kaygı gibi pek çok olumsuz duygu ve uyku bozukluğu gibi fiziksel problemler hem zihinsel hem de bedensel olarak çok daha yorgun, bitkin ve enerjisiz hissetmemizin başlıca sebeplerinden.

Artan stresin neden olduğu fiziksel ve zihinsel yorgunluk sorumluluklarımıza odaklanamamamıza, tamamlamamız gereken işleri bitirecek motivasyonu bulamamamıza, yapılacaklar listesindeki görevlerimizin gittikçe daha da çoğalmasına, dolayısıyla hiç bitmeyecek bir stres-yorgunluk döngüsünün içine hapsolmamıza neden olabiliyor. 

Çağın beklentilerini karşılayamamak, insanlık tarihinde görece yeni olan aşırı ve bilinçsiz teknoloji kullanımı, hızlı ve aceleci kültür, hepsinden de önemlisi yorgunluğun günümüzdeki en önemli sebeplerinden biri olan stresle en sağlıklı şekilde nasıl başa çıkılabileceğini bilmemek daha yorgun hissetmemize sebep olabiliyor. 

1. Hem fiziksel hem zihinsel bir yük: Teknolojinin ve sosyal medyanın bilinçsiz kullanımı

Yapılan araştırmalar, günümüzde yorgunluğun, tükenmişliğin ve enerji eksikliğinin en önemli sebeplerinden biri olarak bilinçsiz teknoloji kullanımını işaret ediyor. Telefonumuza her dakika yağan bildirimler, gelen kutumuza ardı ardına düşen e-mailler, sosyal medyaya endekslenen yaşamlarımız, işlerimizin neredeyse tamamını bilgisayar başında yapmak zorunda oluşumuz teknolojisiz bir yaşamı neredeyse imkansız kılıyor.

Yeni dünyanın teknoloji ekseninde dönen yaşam alışkanlıklarını araştıran bir bilimsel çalışma, günümüzde 10 kişiden 8’inin yatağa akıllı telefonuyla girdiğini ve uyumadan önce uzun bir süre sosyal medyada zaman geçirdiğini, fotoğraf paylaştığını, mesajlaştığını, telefon görüşmesi yaptığını, e-maillerini temizlediğini ya da haber okuduğunu gösteriyor. Yani, aslında uyumak için yatağa girmiş olsak da zihnimiz uykuda değil, telefonda.

Uyumadan önce ekranın yaydığı yapay ışığa maruz kalmak, bedende uyanık olmaya dair fizyolojik tepkiler yaratarak uyku moduna geçilmesini zorlaştırıyor. Doğal ya da yapay tüm ışık kaynakları beyne uyanık ve tetikte olma sinyalleri gönderiyor. Tablet, akıllı telefon, bilgisayar ekranı, televizyon gibi yapay ışık kaynakları da tıpkı gün ışığı gibi bedene uyanık kalması gerektiği mesajı vererek uykuya geçişi zorlaştırabiliyor. Bedenimiz uyumakta zorlandığında dinlenmek ve yenilenmek için ihtiyaç duyduğu dinlenme süresini uyanık geçiriyor. Bu durum, hem bedensel hem de zihinsel olarak yorgun hissetmenize sebep olabiliyor. Bu nedenle de kaliteli ve düzenli bir uyku döngüsü için uyumadan en az 2-3 saat önce yapay ışık kaynağı olan tüm cihazlarınızdan uzaklaşmanız gerekiyor. Sirkadiyen ritim ve uyku ilişkisi: Kaliteli ve sağlıklı bir uyku için biyolojik saatinize kulak verin yazımızda bu konuyla ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. 

Fazla ve bilinçsiz teknoloji kullanımı tüm bu fizyolojik etkilerinin yanı sıra,  psikolojik durumumuzu olumsuz etkileyerek de yorgun hissetmemize sebep olabiliyor. Maruz kalınan olumsuz haberler, ülkede yaşanan problemler, dünyadaki diğer insanların ayrımcılık, ötekileştirme, adaletsizlik gibi olumsuz durumlarla karşı karşıya kaldığını görmek sürekli olarak düşünmemize, düşüncelerimizin yarattığı duyguları kontrol etmeye çalışmamıza, yaşamımızı normal akışında sürdürmek için ekstra çaba sarf etmemize, dolayısıyla kendimizi çok daha yorgun ve tükenmiş hissetmemize sebep olabiliyor.

2. Yetiş(eme)me kaygısı: Aceleci zihniyet ve hızlı olma kültürü

Günümüz iş yaşamının en öne çıkan özelliklerinden biri olan ‘en çok çalışan öne geçer’ zihniyeti nedeniyle yaşamımızın büyük çoğunluğunu iş yerinde geçirdiğimiz ve alışkanlıklarımızı çalışma düzenimize göre düzenlediğimiz kaçınılmaz bir gerçek.

Potansiyelimizi en üst düzeyde kullandığımızda dünyayı değiştirebileceğimize dair beklentimizle bu beklentinin tam tersi olan yaşam gerçekliğinin çatışma içinde olması zihinsel yorgunluğumuzun en önemli sebeplerinden biri. Yapabileceğimize dair yüksek bir inançla ve motivasyonla başladığımız, enerjimizi son damlasına kadar tükettiğimiz ancak sonucunda beklentilerimizin gerçekçi olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğimiz durumlar tükenmişlik hissini artıran sebeplerin başında geliyor. Beklentilerimizin gerçekçi olmamasının yanı sıra sabırsız olmamız ve işlerimizi hızlı bitirme isteğimiz de beklediğimiz sonuçları elde edemememize sebep olabiliyor.

İşten eve döndüğümüz an tekrar bilgisayarın başına oturduğumuz, evden çalışırken iş arkadaşlarımızla iletişimde kalabilmek için gece gündüz e-maillerimizle, tamamlamamız gereken işlerle meşgul olduğumuz bir senaryoda gevşeyerek uykuya geçebilmek, sirkadiyen ritme uygun yaşayabilmek, yeterli ve dengeli uyuyabilmek ne yazık ki mümkün olmuyor. İşlerimizin bir kısmını yatarak tamamlamak fikri cazip bir fikirmiş gibi gelse de, iş ve yatak arasında farketmeden kurduğumuz zihinsel bağlantı zamanla uykuya dalmayı çok daha zor hale getirebiliyor. Daha hızlı olmak, işlerimizi daha çabuk bitirmek, en iyi olabilmek için ödün verdiğimiz uykumuz, daha düşük bir enerji ve yorgunluk olarak bize geri dönüyor.

3. Zayıf stresle baş etme becerileri

Yorgunluğun ve tükenmişliğin en önemli sebeplerinden biri yoğun stres olduğu için, stresle baş etmenin etkili ve sağlıklı yollarını bilmiyor olmak daha fazla yorgunluk ve tükenmişlik hissini beraberinde getiriyor. Kişinin yoğun stresle baş etmek için kısa sürede rahatlamasına yardımcı olan alkol ve sigara gibi maddelere karşı bağımlılık geliştirmesi, kafeinle yorgunluğunu bastırmaya çalışması, sağlıksız ve dengesiz bir beslenme düzeni geliştirmesi, zihnini dağıtmak için çok fazla dizi ve film izlemesi ya da ekran önünde zaman geçirmesi uyku düzeniyle de yakından ilişkili olduğu için enerji düşüklüğüne ve yorgunluğa sebep olabiliyor.

Hızlıca enerjimizi ve modumuzu yükseltmek için alelacele atıştırdığımız fastfoodlar, yüksek karbonhidratlı ve lif içermeyen besinler, besin değeri olmayan abur cuburlar kan şekerimizin dengesizliğe girmesine ve kendimizi daha yorgun hissetmemize neden olabiliyor. Kan şekerimizdeki dalgalanmaların yanı sıra, metabolizma faaliyetleri için son derece önemli olan vitaminlerin ve minerallerin zayıf beslenme alışkanlıkları nedeniyle bedene alınamaması metabolizma faaliyetlerini sekteye uğratarak beraberinde yorgun hissetmemize sebep olabiliyor.

Modern yaşamın beraberinde getirdiği alışkanlıklar, yüksek stres seviyesi, aşırı düşünmek, biyolojik ritme uygun olmayan bir yaşam tarzı, hızlı yenen sağlıksız yemekler, özellikle de uyku kalitemizi etkileyen tüm alışkanlıklarımız yorgun ve enerjisiz hissetmemizin başlıca sebepleri. Hafta boyunca sizlerle paylaşacağımız yazılarımızda yorgunluğun sebeplerini fiziksel ve zihinsel boyutlarıyla inceleyecek, kronik hale gelen yorgunluk hissiyle, tükenmişlikle ve enerji düşüklüğüyle nasıl baş edilebileceğine dair önerilerimize yer vereceğiz. Takipte kalın!

Kaynaklar: Quartz, Health Line, BBC Future

İlginizi çekebilir: Aciliyet kültürü (urgency culture) nedir: Her şey çok acilken zaman nasıl doğru yönetilir?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale