X

Kimyasal ve mineral güneş kremleri arasındaki farklar

Artık birçoğumuz güneş kremi kullanmanın ne kadar önemli olduğunu biliyoruz ve cilt bakım rutinlerimizde mutlaka özen gösteriyoruz. Özellikle yaz aylarında çoğumuz yanımızdan eksik etmemeye çalışıyoruz. Yalnızca güneşin zararları etkilerinden korumakla kalmayıp; aynı zamanda kırışıklık, ince çizgiler gibi yaşlılık belirtilerine karşı koruyucu bir rol üstlenen ve cilt kanseri riskini azaltan güneş kremlerini çoğu zaman cilt tipimize (yağlı, kuru, karma) ya da koruyucu faktör sayısına göre (30, 50 SPF) seçiyor olsak da göz ardı ettiğimiz bir kriter daha var; içerikleri. Piyasada bulunan çoğu güneş kremi kimyasal içeriklere sahip olduğu için kimyasal güneş kremleri olarak adlandırılsa da tek seçenek değil. Aynı zamanda mineral güneş kremleri de bulunuyor. Bu yazımızda kimyasal ve mineral güneş kremlerinin özelliklerine ayrı ayrı değineceğiz.

Kimyasal güneş kremleri

Kimyasal güneş kremleri, cildi güneşin zararlı ultraviyole ışınlarından korumak için kimyasal filtreler kullanan özel formüllerdir. Birçok farklı kimyasal bileşen güneşten koruma sağlamaya yardımcı olurken, Amerika Birleşik Devletleri’nde en yaygın olarak kullanılan kimyasal SPF bileşenleri arasında oksibenzon, avobenzon, oktinoksat ve oktisalat yer alır. Bu bileşenler, bir sünger görevi üstlenir ve ultraviyole ışınlarını cilde nüfuz etmeden önce kimyasal bir reaksiyona girerek emer. Kimyasal güneş kremleri, çoğu insanın güneş kremi derken kastettikleridir; yapılan bir araştırma, ABD’de bulunan güneş kremlerinin %96’sından fazlasının mineral bileşenler yerine kimyasal SPF bileşenleri kullandığına dikkat çekmekte.

Kimyasal güneş kremlerinin artıları:

  • Daha ince bir formülasyona sahip oldukları için uygulaması kolaydır.
  • Sürdükten sonra ciltte beyazlıklara ya da çizgilere neden olmaz.
  • Daha küçük miktarlarda bile kullanıldığında cildin büyük bir bölümüne yetebilir; kolayca yayılır.
  • Ter veya suya karşı daha dayanıklıdır.
  • Uygulandıktan sonra görünmediği için ciltte rahatsız edici bir görüntüye sebep olmaz.
  • Daha hafif bir dokusu olduğu için, özellikle sıcak havalarda varlığı hissedilmez.
  • Ter veya suya karşı daha dayanıklıdır.

Kimyasal güneş kremlerinin eksileri:

  • Cilde uygulandıktan sadece 20-30 dakika sonra etkili olmaya başlarlar.
  • Cildi tahriş etme olasılığı daha yüksektir. (Daha yüksek SPF formülasyonları genellikle daha fazla tahriş edici olabilir)
  • Doğrudan UV ışığındayken koruma seviyeleri düşmeye başlar, bu nedenle daha sık yenilenmeleri gerekir.
  • Rosacea eğilimli cilt tiplerinde kızarıklığı artırabilir.
  • Gözenekleri tıkayarak akne oluşumunu tetikleyebilir.
  • İçeriğindeki kimyasallar denizlere, okyanuslara, ekosisteme zarar verebilir.

Mineral güneş kremleri

Kimyasal güneş kremleri güneşin zararlı UV ışınlarını filtrelemek için kimyasallar kullanırken, mineral güneş kremleri titanyum dioksit veya çinko oksit gibi bileşenlerle ultraviyole radyasyonu fiziksel olarak engeller. Bu nedenle, mineral güneş kremi bazen fiziksel güneş kremi olarak da adlandırılır. Kimyasal güneş kremi kadar etkili olmasına rağmen, mineral SPF Amerika Birleşik Devletleri’nde piyasadaki güneş kremlerinin sadece %3,4’ünü oluşturur. Fiziksel ya da mineral güneş kremleri cildin en üst yüzeyine iyice yerleşir, bu nedenle gözenekleri tıkamaz, fakat dışarıdan kolayca belli olur, ağır ve kalın bir yapısı vardır.

Mineral güneş kremlerinin artıları:

  • Hem UVA hem de UVB ışınlarını engeller.
  • Cilde uygulandığı anda korumaya başlar.
  • Cildi tahriş etme olasılığı düşük olduğu için hassas ciltler için de uygundur.
  • Cilde derinlemesine nüfuz etmediği için cilt gözeneklerini tıkama olasılığı düşüktür.
  • Deriden ısıyı saptırdığı için rosacea ve kızarıklığı önleyebilir.
  • Hassas cilde sahip olanlar için daha az tahriş edicidir.
  • Güneş kremi olduğu kadar nemlendirici görevi de görür.
  • Doğrudan güneş ışığı altındayken kimyasal güneş kreminden daha uzun süre etki eder.
  • Kimyasal güneş kremlerine kıyasla daha uzun raf ömrüne sahiptir.

Mineral güneş kremlerinin eksileri:

  • Su veya ter ile temas ettiğinde kimyasal güneş kremlerine göre daha kolay silinir.
  • Vücut terlediğinde gözeneklerin üzerinde beyaz lekeler oluşabilir.
  • Genellikle ciltte tamamen ovalamak için daha fazla çaba gerektiren beyaz çizgiler bırakır.
  • Gözenekler terlerken beyaz lekeler olarak görünebilir.
  • Yoğun yapısı ile makyaj altında kullanım için ideal değildir.
  • Cildin tüm bölgelerine uygun şekilde uygulanmadığında daha az koruyucu olabilir.
  • Kalın ve genellikle fark edilebilir bir görünüme sahiptir.
  • Yayılması zordur, bu nedenle eşit bir şekilde uygulanabilmesi için ekstra çaba gerektirir.
  • Giysilerinize bulaşma olasılığı daha yüksektir.

Güneş kremleri arasındaki temel fark, ışınları nasıl engelledikleri, içerikleri ve temel yapılarıdır. Yukarıda ele aldığımız maddelerden anlaşılacağı üzere her iki türün de kendine göre artı ve eksileri vardır. Sizin için en uygun olanı cildinizin ihtiyaçlarını ve kremlere karşı verdiği tepkileri göz önünde bulundurarak seçebilirsiniz. İster kimyasal ister mineral güneş kremi seçin, en iyi güneş kreminin ‘sürekli olarak kullanacağınız’ olduğunu unutmayın.

Bonus: Hibrit güneş koruyucu kremler

Son olarak, eğer hassas bir cildiniz yoksa ve kimyasal mı mineral mı seçim yapamıyorsanız hibrit güneş kremlerine de bir şans verebilirsiniz. Cildiniz tolere ediyorsa hem kimyasal hem de fiziksel güneş kremini birleştiren hibrit formüleri kullanabilirsiniz veya kimyasal bir güneş kremi ve ardından mineral bir güneş kremi uygulayarak her iki güneş koruyucu formunun da faydalarından yararlanarak en geniş kapsamlı korunmayı sağlayabilirsiniz.

Önemli not: Özellikle sıcak havalarda dudaklarımızın da ekstra neme ihtiyacı olduğundan onları da nemlendirmeyi unutmayın. Güneş koruyucu etkili bir balm ya da Hindistan cevizli bir formül, yumuşak, pürüzsüz ve nemli dudaklara kavuşmanıza, dudaklarınızda farklı renk tonları oluşmasını engellemeye yardımcı olabilir.

Dilerseniz Cilt Bakımı listemize göz atarak farklı özelliklere sahip güneş koruyucu kremleri inceleyebilir, cilt tipinize ve ihtiyaçlarınıza en uygun olanı satın alabilirsiniz.

Kaynak: everydayhealth, allure, westlakedermatology

İlginizi çekebilir: Güneş koruyucular hakkında bilmediğiniz 11 şey

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Lezzetli ve eşsiz tatlarla dolu bir deneyim: Macroonline’da keşif dolu bir yolculuk

Şüphesiz ki söz konusu sofralarımız olduğunda hepimiz ‘en iyisi’nin peşindeyiz. Market alışverişlerimizi yaparken de gözümüz, elimiz hep en iyisinde, en kalitelisinde. Her şeyin en iyisini aldığımızdan emin olmak istiyoruz. Ancak, böylesi bir çabanın çok fazla zaman ve enerji gerektirdiği de aşikar. Hele ki büyük şehirlerde yaşıyorsak, iş çıkış saatinde markette olmak; kalabalıklar, trafik, koşturmaca gibi dertleri de beraberinde getirebiliyor. E peki bunca yorgunluk ve zamansızlığın içerisinde mesai bitimine dakikalar kalmışken her gün zihnimizde dönen o ‘Akşam ne pişirsem’ sorularına nasıl yanıt bulacağız? Hele bir de evde hazırlamak istediğimiz tarifin malzemeleri yoksa.



Güzel haber; artık bu soru da zihnimizi kurcalamayacak, yorgun argın market sırasında beklemek zorunda da kalmayacağız. Macroonline ile yorucu market gezileri, ev konforunda keşifler yapabileceğimiz bir fırsata dönüşüyor.

Macrocenter ayrıcalıkları aynı hizmet anlayışıyla Macroonline’da

Macrocenter’ı tercih edenler bilir; Macrocenter’da alışveriş yapmak, eşsiz bir deneyimdir. Ürün çeşitliliği, yeni keşifler, taptaze lezzetler, baş döndüren kokular ve başka yerde olmayan ürünler… Macroonline da tüm bu deneyimi, bizlere online olarak sunuyor. Aynı uzmanlık, aynı lezzet ve aynı hizmet anlayışıyla tüm Macrocenter ayrıcalıkları, artık Macroonline’da. Kısacası, hayatı güzelleştirecek her şey Macroonline’da. Peki siz neredesiniz; yoksa hala kasa sırasında mı? 🙂 Gelin, Macroonline’Macroonline’Macroonline’da neler neler var biraz daha yakından bakalım… (Ne yok ki! demek serbest.)

Ev konforunda kaliteli bir alışveriş deneyimi

Hangimiz istemeyiz ki raflardaki en taze meyve-sebzeler yer alsın mutfak tezgahımızda, kendi ellerimizle seçtiğimiz.. Ama zamanımız ve enerjimiz yoksa ne yapacağız? Merak etmeyin, en iyilerden vazgeçmek zorunda değiliz. Macroonline, her şeyin en iyisini bizim için seçip evimize kadar getiriyor. İhtiyacımız olan her şey, sanki raflardan kendimiz seçiyormuşuz gibi aynı titizlik ve özenle seçilip bize ulaştırılıyor. Ev konforunda kusursuz ve kaliteli bir alışverişi deneyimi, Macroonline ile artık kapımıza geliyor.

Benzersiz tatlar, otantik lezzetler, yeni keşifler

Macroonline’da dilediğimiz ülkenin lezzetlerini bulmak mümkün. Bugün İtalyan, yarın Fransız Mutfağı, haftaya ise Japon, ne dersiniz? Macroonline dünyasında alışveriş yapmak, adeta geniş bir coğrafyada gezintiye çıkmak gibi. Uzak Doğu’nun egzotik sosları, ithal çikolatalar, artizan ürün çeşitliliği, her yerde bulunmayan lezzetli atıştırmalıklar, profesyonellere özgü ürün seçkileri, taptaze deniz ürünleri ve çok daha fazlası… Hepsi, premium hizmet kalitesi, zengin ürün çeşitliliği ve kolay erişim imkanıyla Macroonline’da. Tek yapmamız gereken bir tıkla sepete eklemek.

Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler

Dünya mutfağının yanı sıra Türkiye’nin özgün tatlarını da sunan Macroconline’da Homemade lezzetler de var. Şeflerin özgün tarifleriyle hazırlanan Homemade lezzetler, Macroonline’ın beklentileri aşan hizmet kalitesini evlerimize taşıyor. Hep ne pişireceğimizi düşünecek değiliz ya bazen de ne yiyeceğimizi düşünelim, öyle değil mi… Sağlıklı, lezzetli ve zahmetsiz alternatifler arayanların en gözde seçimleri, Macroonline Homemade kategorisinde.

Keyifli, pratik ve konforlu bir alışveriş deneyiminin yanı sıra keşiflerle dolu bir yolculuğa da hazırsak; istikamet: Macroonline. Üstelik, Macroonline’dan verdiğimiz siparişler 45 dakikada teslimat seçeneğiyle ve +4 dereceli araçlarla soğuk zincir kırılmadan dilediğimiz saatte bize ulaşıyor. Macrocenter’ın ayrıcalıklı dünyasını ev konforunda keşfetmek ve Macroonline’da ilk alışverişlerinize özel indirimden de faydalanmak için siz de hemen tıklayın.

*Bu yazı Macrocenter katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

İlgili Makale