X

Kendimize söylemeyi bırakmamız gereken yalanlar

Hayatın akışı içinde, kendimizi zaman zaman zorlu düşüncelerin ve duyguların içinde bulabiliriz. Bu içsel mücadelelerle yaşarken, çoğu zaman kendimizi koruyabilmek adına birtakım ‘yalanlar’ı kendimize söyler dururuz. Peki bu yalanlar gerçekten de bizi yardımcı olur mu yoksa hayatımızı daha karmaşık hale getirerek başarabileceklerimizin önünde engel mi oluşturur? Aslında cevabı hepimiz içten içe biliyoruz, çünkü özelikle harekete geçmediğimizde mazeretler üretmemizi sağlayan bu yalanlar gelişmemizi, büyümemizi engeller. Gelin, kendimize söylemeyi bırakmamız gereken bu yalanları birlikte hatırlayalım ve daha iyi, daha mutlu bir yaşam için onları artık geride bırakalım.

“Mutlu olmak için yeterince sebebim yok”

Çoğumuz, mutluluğun büyük başarılar veya maddi kazanımlar gibi dışsal faktörlere bağlı olduğuna inanırız. Ancak gerçek şu ki; mutluluk, günlük yaşamın küçük anlarından ve içsel bir huzurdan gelir. Kendimize “mutlu olmak için yeterince sebebim yok” dediğimizde, aslında var olan sevinç kaynaklarını göz ardı ediyoruz. Günlük yaşamdaki küçük mutlulukları fark etmeye başladığımızda, yaşamın sunduğu sınırsız güzellikleri keşfetme yolculuğuna çıkabiliriz. Bir düşünün; rahat hissettiğiniz bir ev, keyifle içtiğiniz bir kahve, sımsıkı sarıldığınız bir eş, size her sabah gülümseyen güneş… Gerçekten de mutlu olmak için sebebiniz yok mu?

“Hayallerime ulaşmam imkansız”

Hayallerimize ulaşmanın imkansız olduğunu düşündüğümüzde, genellikle korku ve şüpheye kapılırız. Ancak, hayaller, doğru strateji ve sabırla gerçeğe dönüşebilir. Başarılı insanların hikayeleri, onların da benzer zorluklarla karşılaştıklarını, ancak pes etmediklerini gösterir. Kendi hedeflerimize ulaşma yolculuğumuzda küçük adımlar atarak ‘imkansız’ olarak görüleni mümkün kılabiliriz. Sadece istemek ve çalışmak gerek.

“Beni inciten insanlara takılıp kaldım”

Geçmişte bizi inciten insanlara takılıp kalmak, duygusal yaralarımızın iyileşmesini engeller ve mevcut yaşam kalitemizi düşürür. Bu durum, kendimizi sürekli kurban rolünde görmemize ve ilerlememize engel olan bir döngüye sürükler. Ancak, affetmenin gücünü keşfettiğimizde, bu döngüyü kırabilir ve içsel barışa ulaşabiliriz. Affetmek, diğer kişiyi eylemlerinden dolayı serbest bırakmak değil, kendimizi geçmişin zincirlerinden özgürleştirmek anlamına gelir. Kimseye takılıp kalmak zorunda değiliz, değilsiniz, affedin ve devam edin.

“Başarısız olmuş ilişkilerim büyük bir zaman kaybı”

Hayır, değil.  Başarısız ilişkiler, sık sık zaman kaybı olarak görülür; ancak her ilişki, kendimizi ve ilişkilerde neyin önemli olduğunu anlamamız için bir fırsattır. Bu deneyimler, ilişkilerde neyin işe yarayıp neyin yaramadığını görmemizi sağlar ve bizi daha sağlıklı ve mutlu ilişkiler kurma yolunda hazırlar. Kendimize karşı dürüst olmak ve bu deneyimlerden öğrenmek, gelecekteki ilişkilerimizde daha bilinçli tercihler yapmamıza yardımcı olur. Yani, zaman kaybetmediniz, aksine çok fazla kazanım elde ettiniz…

“Hiçbir şey daha iyiye gitmeyecek”

Bu düşünce tarzı, çoğumuzun zaman zaman düştüğü bir tuzaktır ve bizi çaresizlik hissine sürükler. Ancak, geleceğin parlak olabileceğine dair inancımızı yeniden kazanmak, durumumuzu aktif olarak iyileştirmemiz için bize güç verir. Değişim ve gelişim için ilk adım, mevcut durumumuzun geçici olduğunu ve geleceğin bizim eylemlerimize bağlı olarak şekillenebileceğini kabul etmektir. Her gecenin bir sabahı olduğu gibi kötü giden her şeyin de bir sonu olacak; güneş yeniden doğacaktır. “Umutlu insanların daha başarılı olmasının nedeni Umut Teorisi” yazımıza da göz atabilirsiniz.

“Yeni birilerini tanımaya ihtiyacım yok”

Neden olmasın ki? Yeni insanlarla tanışmaktan kaçınmak, bizi rahatlık alanımızın sınırları içinde tutar, ancak bu aynı zamanda yeni fırsatlar ve deneyimlerden mahrum kalmamıza neden olur. Yeni ilişkiler, hayatımıza taze bakış açıları getirebilir, kişisel ve mesleki büyümemizi destekleyebilir. Açık fikirli olmak ve yeni insanlarla tanışmaya hazır olmak, dünyamızı genişletir ve hayatımızı zenginleştirir. Yeni birilerini tanımaktan kaçınmak, aslında hayatın sunduğu sonsuz olasılıkları reddetmek anlamına gelir ve bunu tahmin ediyoruz ki hiçbirimiz istemeyiz…

“Biri beni kurtaracak”

Bu beklenti, özellikle zor zamanlarda güçlü bir cazibeye sahip olabilir. Ancak, gerçek şu ki, en büyük değişimler ve iyileşmeler, genellikle kendi içsel gücümüzü ve kaynaklarımızı kullanarak gerçekleşir. Kendi kurtarıcımız olmak, yaşamın zorluklarıyla başa çıkmada bize öz yeterlilik ve güçlülük hissi verir. Kendi sorunlarımızın üstesinden gelmek için gerekli araçlara zaten sahip olduğumuzu kabul etmek, bizi daha dirençli ve bağımsız bireyler haline getirir. Başkalarından kurtuluş beklemek yerine, kendi potansiyelimizi keşfetmek ve sorunlarımızı çözmek için adım atmak, gerçek anlamda özgürleşmenin anahtarıdır.

“Mükemmel zamanı beklemeliyim”

Ne için, kim için, kime göre/neye göre mükemmel? Eylemsizlik ve ertelemenin temel nedenlerinden biri kafamızda kurduğumuz o ‘mükemmel zaman’ beklentisi olabilir. Oysa ki, en iyi zaman ‘şimdiki zaman’dır. Mükemmel koşulları beklerken, aslında harekete geçmek ve ilerlemek için değerli zamanı kaybederiz. Başlamak için en iyi zaman tam da şu an.

“Başkalarının benim hakkımda ne düşündüğü çok önemli”

Başkalarının görüşlerine aşırı önem vermek, bizi gerçek benliğimizi ifade etmekten ve kendi değerlerimize göre yaşamaktan alıkoyabilir. Sosyal onay arzusu, insan doğasının bir parçası olsa da, başkalarının düşüncelerini kendi öz değerimizin belirleyicisi yapmak, özgüvenimizi ve bireyselliğimizi zayıflatır. Kendi değerimizi ve başarılarımızı, başkalarının onayına göre değil, kendi hedeflerimiz ve standartlarımıza göre değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. “Başkalarının söylediklerini ne zaman dinlemeli, dinlememeliyiz?” yazımız da bu konuda ilham verebilir.

“Yeterince iyi olmadığım için hazır değilim”

Bu düşünce de mükemmel zamanı beklemek gibi bizi harekete geçmekten alıkoyabilir ve çoğu zaman, mükemmeliyetçilikten veya düşük özgüvenden kaynaklanır. Ancak, herkesin bir yerden başlaması gerektiğini ve büyümenin bir süreç olduğunu kabul etmek gerekir. “Hazır değilim” düşüncesi, genellikle, bizim kendimizi koruma mekanizmamız olsa da yapabileceklerimizi yapmamızı engeller. Beklemek yerine aksiyon almak, yola devam ettikçe daha iyi olmak için çalışmak daha doğru bir yaklaşım olabilir.

“Kaybedecek çok şeyim var”

Gerçek şu ki, hayatta en değerli kazanımlarımız ve öğrenimlerimiz genellikle risk alarak ve zorlukların üstesinden gelerek elde ettiklerimizdir. Dolayısıyla kaybetmekten korkmak yerine, kaybetmeye değil kazanmaya odaklanmak riski alıp yeni şeyler denemeye cesaret etmemize yardımcı olabilir. Bazen en büyük başarılar en büyük riskleri de içinde barındırır.

“Başkaları benim kadar zorluk yaşamıyor”

Başkalarının yaşamlarının dışarıdan göründüğü kadar mükemmel olmadığını kabul etmek gerek. Elde edilen her büyük başarının ardında buz dağının görünmeyen kısmı yatıyor olabilir. İnsanlar genellikle verdikleri mücadeleleri gizler ve sadece iyi olan, yolunda giden gelişmeleri paylaşma eğiliminde olurlar özellikle de günümüzün sosyal medya ile yönetilen dünyasında Ancak gerçekler pek de göründüğü gibi değildir. Bu nedenle başkalarının zorluk yaşamadığını veya çok şanslı olduğunu düşünmeden önce, bilmediğimiz pek çok olumsuz şey olabileceğini kendimize hatırlatabiliriz.

“Geçmişim geleceğimi belirler”

Geçmiş deneyimlerimiz ve hatalarımız, bugünkü kimliğimizi şekillendirir, ancak geleceğimizi belirlemez. Geçmişin üzerimizdeki etkisini kabul etmek ve ondan öğrenmek, geleceğimizi daha bilinçli bir şekilde şekillendirmemize olanak tanısa da geleceğimizi keskin hatlarla çizmez. Geçmişten derslerimizi alıp kendi geleceğimizin mimarı olabiliriz.

“Başarısız olursam, bu kabul edilemez”

Başarısızlık korkusu, bizi yeni deneyimlerden ve büyüme fırsatlarından uzak tutabilir. Bu korku, genellikle toplumsal baskılar ve kişisel beklentilerle beslenir. Ancak, başarısızlığın kaçınılmaz bir öğrenme sürecinin parçası olduğunu kabul etmek, bize daha cesur ve esnek olma gücü verir. Ve asla ‘dünyanın sonu değil’dir.

“Değişim korkutucudur”

Değişim, bilinmeyenle karşı karşıya kalmanın getirdiği belirsizlik nedeniyle korkutucu olabilir. Ancak, değişim aynı zamanda büyüme, yenilenme ve yeni başlangıçlar için bir fırsattır. Hayatın doğası gereği değişkendir, ve bu değişimlere adapte olmak, bizi daha esnek ve dirençli hale getirir. Değişimi kucaklamak, yeni deneyimlere açık olmamızı ve yaşamın getirdiği zenginlikleri tam anlamıyla deneyimlememizi sağlar. “Değişim ve belirsizlikle baş etmenin 7 adımı” yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Her şeyi kontrol etmek zorundayım

Kontrol etme ihtiyacı, özellikle belirsizlik zamanlarında, güvenlik ve istikrar arayışından kaynaklanır. Ancak, hayatın her yönünü kontrol etmeye çalışmak, sadece stres ve endişeyi artırır, çünkü birçok şey doğrudan kontrolümüz dışındadır. “Her şeyi kontrol etme isteğinden kurtulmak için öneriler” yazımız bu konuda işinize yarayacak ipuçlarını sağlayabilir.

Hayatımızda yankılanan bu yalanlar, gerçek potansiyelimizi keşfetmemize ve mutluluğumuzu bulmamıza engel olur. Kendimize söylediğimiz bu yalanları bırakarak, daha bilinçli ve tatmin edici bir yaşam sürdürebiliriz. Kendi içsel gücümüzü kabul edip, yaşamın sunduğu sonsuz olasılıklara açık kalarak, her birimiz kendi hikayemizin kahramanı olabiliriz. Yeter ki, kendimize karşı dürüst olalım ve gerçek mutluluğun kaynağının içimizde yattığını unutmayalım.

Kaynak: marcandangel

İlginizi çekebilir: Kendi iyiliğiniz için yapmayı acilen bırakmanız gereken şeyler

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale