X

Kadim şifa araçları 1: Ayahuasca nedir, nasıl bir etkiye sahiptir?

Uyanışımın “doğa bilgeliği” ile olacağını hep sezerdim ama bizzat bitkilerin kendisinden olacağına hiç ihtimal vermezdim.

Sevgili A. Einstein, “Look deep into Nature, you’ll understand Everything better.” (Doğaya derinden bak, her şeyi daha iyi anlayacaksın.) derken de, acaba Ayahuasca mı deneyimlemişti diye sormadan edemedim.

Şimdi, Ayahuasca seremonilerimden itibaren, tüm alimlerin ve/veya gerçek sanatçıların hepsinin birleştiği ortak noktayı anlıyorum. O ortak nokta: Birlik bilinci!

Herkesi, her şeyi, kendini, insanlığı, varoluşun asıl amacını, siyah ve beyazın aynı anda hayata dahil olduğunu ve bunun ve her şeyin kabulü, tüm bunların hepsinin anda idraki! Bu nasıl anlatılabilir ki?

Ötesi var

Yaşadığın yaşam deneyiminin ötesi olduğunu kim bilir kaç kez hissettin?! Benim bireysel yaşam hedeflerimden, arzularımdan, acılarımdan daha anlamlı tek bir amaç hissi… Şu an zihnimin tüm kapasitesiyle algıladığımdan daha öte bir sistemin varlığı… Matrix’in ötesi… Çünkü başını kaldırıp semaya baktığında doğa sanki hep aynı mesajı fısıldadı kulağına: “Sakin ol, her şey yolunda.” O yüzden sevdin gökyüzüne bakmayı, bu mesajı hatırlamaya ihtiyaç duyduğun anlarında. O yüzden sevdin çiçekleri, denizi ve yıldızları. Sadece nedenini bilemedin. Sevdin işte sadece, daha başka sorgulayacak bir şey yoktu. Oysa onlar Matrix’in ötesinden mesajlar taşıyorlardı. Sanki teslim olmaya değer bir SEVGİ, sanki tüm varlığını teslim etmeye seni ikna edebilecek kadar güven veren bir GERÇEKLİK vardı. Bunu hissettin, bunu işittin. Her doğaya baktığında bunu duyduğundan adım gibi eminim. Azılı bir katil de olsan, dünyanın iyilik elçisi de olsan o gökyüzü sana hep aynı şeyi söyledi. Bunu duyduğundan adım gibi eminim çünkü ben senim, sen de ben ve hepimiz aynı hikayedeyiz.

Dedin ki…
Ne oluyor, neden yaşıyorum, tüm bu olanlar neye hizmet ediyor, anlamı ne?
Gerçekte ben kimim?
Gerçekten ben bu bedenden ibaret miyim? Bu kadar mıyım?
Ölümden sonra hayat var mı?
Yoksa sadece bir hafızadan ibaret miyim?
Kişiliğimi değiştirebilir miyim?
Ruh var mı? Varsa nerede?
İnsan olmak ne demek?
İlahi olan ile bağım nasıl?
Nasıl hatırlayabilirim?
Sevgi gerçekte ne ve nerede?

Ayahuasca, bana işte bu “ötesini” gösterdi. Hayatım boyunca sorduğum soruların cevaplarını hal olarak deneyimletti. Burası çok önemli, tekrar söylüyorum: Hal olarak deneyimletti. Sevgili Şaman’ımızın tabiriyle “Ayahuasca size gerçek potansiyelinizin bir fragmanını gösterir, bilincinizin varmaya çalıştığı yere varılmış halin bir fragmanı.”

Tabii ki, bunu bana göstermeden önce benim kocaman devasa ve dağlar kadar güçlü zihnimi alt etmesi gerekti. Bu da ikinci ve bir saniye, yok hayır, en TEMEL birinci önemli nokta: Zihnini teslim edebilmek. Haydi başlayalım…

İlk Ayahuasca deneyimimde neler gördüm, neler yaşadım?

Ben şu ana kadar toplamda dört defa Ayahuasca deneyimledim. Ve hatta bununla birlikte Peyote, San Pedro, Kambo ve Bufo deneyimlerimin hepsinden bahsedeceğim. Dolayısıyla bu bir “Kadim Şifa Araçları” yazı dizisi olacak. Bu heyecanlı maceranın hepsini bir yazıya sıkıştırmayalım değil mi? Bence de!

İlki, bundan yaklaşık 1 yıl önce Ekim 2020’deydi. Ayahuasca ile ilgili herkesin bildiği kadarını biliyordum ve bir de üç farklı arkadaşımın deneyimlerini dinlemiştim. Biri ilk deneyiminde kelebek olduğunu anlatmıştı, bir diğeri tüm varoluşun sırlarının katman katman gösterildiğini, birlik bilincini deneyimlediğini söylüyor, bir diğeri “Bu zamana kadar neyi neden yaşadığımı anladım, yani yaşadığım her şeyin sebebini anladım ve şu andan itibaren de artık yaşamda hangi adımları atacağımı biliyorum, bana yaşam amacım gösterildi” diyordu…

Sonsuz ve sınırsız bir varoluşta, sonsuz ve sınırsız deneyim dinleyebilirsiniz Ayahuasca ile ilgili ve sizinki de biricik olacaktır. “Ona ulaşmak için insan sayısı kadar yol vardır” sözünü duymuş muydunuz? İşte aynen öyle. Ben o sonsuzlukta bir ışık çakması olan kendi deneyimimi anlatacağım.

Benim ilk Ayahuasca deneyimim özetle herkesin hikayelerinde duyduğum o minnoş birlik ve sevgi alanına falan götürmedi, kelebek, unicorn falan da olmadım. İlk deneyimim beni zihnimin bitmek bilmeyen dehlizlerinde dolandırdı, zihnimi çamaşır sıkar gibi sıkıp suyunu çıkarttı. Çünkü bunu bizzat ben seçtim! Mother Aya bana kurtulamadığım blokajlarımı gösterirken ve teslimiyete, çözüme davet ederken, ben, “Ben düşünerek çözeceğim” diyordum. Çünkü başka bir yol bilmiyordum. Öyle ya, hayatımızdaki tüm problemleri kendi kendimize düşünerek çözdüğümüzü sanarız. Ancak Ayahuasca daha başka ve daha kolay bir yol sunuyordu ve ben o sırada bunu algılayamıyordum. Ben o gece inatçı zihnimin ve devasa egomun kurbanı oldum. Ve sonrasında onu kurban etmeyi öğrendim. Özgürleştim.

Hikâyeye gelirsek, bir seremoni olarak gerçekleşen bu gecede şamanlar, dönüştürücü nefes ustaları ve müzisyenlerle beraber 15-20 kişilik bir gruptuk. Olabildiğince bir çember halinde, Ayahuasca deneyimleyecek olanların yer yatakları kurulmuş bir şekilde oturduk ve şamanımız, çaydan önce, neden burada olduğumuzu sordu, niyetimizin, sorumuzun ne olduğunu sordu. Önceden deneyimlemiş ve deneyimlememiş olan herkes niyetlerini dile getirdi ve çaylar sırayla sunulmaya başlandı. Bitkilerin özleriyle oluşan, insanda DMT’nin (dimethyltryptamine) yani Ruh Molekülü adı verilen hormonun salgılanmasını sağlayan ve Ayahuasca’nın ruhunu taşıdığına inanılan bu çayı küçük bir fincan kadar alıyorsunuz ve evet, tadı hoş değil. Ama kimin umurunda!

Çayı içtikten sonra yer yatağıma geçtim ve bağdaş kurmuş bir şekilde oturarak sadece nefesime odaklanarak bekledim, sadece 5 dakika aldı beni ele geçirmesi! EVET, RESMEN ELE GEÇİRİLDİM. Egom ve zihnim çığlık çığlığa bağırıyordu. Zamanın, mekanın, maddenin olmadığı muhteşem bir alandaydım. Bedenim artık yoktu, artık her şeydim. Bu zamana kadar kontrolü elinde tutan zihin ve ego iktidarı darbe almıştı, kolay mıydı? Değildi. İlk önce tatlı tatlı girdi aslında dünyama. Çayı içtikten 5 dakika sonra muhteşem parlak renkler, ışıklar, fraktaller şeklinde iç içe açılan mandalalar, lunaparkın kendisi olmuştum, dilediğim her şey olabiliyordum, çok eğlenceliydi ve bu eğlence hali sanki sonsuza dek sürecek gibiydi. Ve o anda o malum soruyu sordum: “Herkes aydınlanıyor bu çayla, ben ne boş bir insanmışım, sadece eğleniyorum, ne bu böyle sonsuza dek eğlenecek miyim? Nerede benim blokajlarım, aydınlanmam? HA HA HA!

Öyle mi? Hadi bakalım… (Ayahuasca’nın sana kendini en gerçek halinle gösterdiğini, seçtiğin deneyimi değil, ihtiyacın olan deneyimi verdiğini bilmiyordum. Bir de kalbe inip keyifli bir hal, idrak ve seyir deneyimlemek istiyorsan sorularla uğraşmanın pek mantıklı olmadığını da…) O halde şimdi şu tünellerden geçiyoruz ve hop! Yüzleşmekten her fırsatta kaçtığın en köklü blokajına hoş geldin. Öyle derin acılar çektim ki… İlk gün gibi ağladım, isyan ettim. Mother Ayahuasca açılmış olan bilincimde beni ilk temel blokajıma bir güzel götürüp en derin haline kadar yaşattı ve daha sonra ben bu blokajla uğraşmaktan zevk almışım gibi bu blokajların, travmaların ardı arkası kesilmedi.

Neyle yüzleşmekten kaçıyorsun?

Aile içindeki ilk şiddet deneyimimden ilk cinsellik deneyimime, ilk hayal ve bolca da kalp kırıklığı içeren aşk hikayemden, ilk güvenip gönlümü teslim ettiğim dergâh deneyimime kadar… Aşklar, savaşlar, dinler, sonra zaman… Kalbimin tüm kırıklıklarının üzerinden, tüm kafa karışıklıklarımın üzerinden an an geçtik.

5 saatlik seremonide dur durak bilmeden tüm yaşamımın karanlık kalmış yanlarının üzerinden tek tek geçildi. Ya da onlar benim üzerimden geçti. Neticede olan ise hepsinin, her birinin sade, tek bir çözümü olmasıydı: Teslimiyet.

Tüm bunlara ben direndikçe büyüdüler, dallandılar, serpildiler. Ben itiraz ettikçe, “Bana bunu nasıl yaparsın” dedikçe, affetmedikçe, “Hak etmiyordum” dedikçe, kızdıkça, suçladıkça, reddettikçe, kendimi haklı bulup bir de bunlara deliller getirdikçe de labirentin kanalları daha da çetrefilli hale geldi. Zihinsel bir süreç haline getirdiğim bu hallerden kurtulamadım. O an, (aslında tüm süreç boyunca birkaç defa) biri gelip bana “Sadece nefes al, nefes alırsan geçecektir” dedi. Sadece basitçe “Nefes al!” Şu an bu satırları o halime duyduğum şefkatle gözlerim dolu dolu olmuşken yazıyorum. Tam olarak olan şuydu: Şeytan zihnim görevi Allah’a teslim etmeme izin vermiyordu. Zihnimi bırakmayacağım diye diretiyordum. Varlığımı, gelmişimi, geçmişimi nefese, Allah’a teslim edebileceğimi ve onun beni şifalandırabileceğini bilmiyordum. Bilmiyordum ona güvenmeyi, bilmiyormuşum yani.. “Hayır” dedim! “Şimdi nefes alamam!” İnanabiliyor musunuz?

Nefese teslim etmeyeceğim, ben bulacağım, benim bulmam lazım, çok fazla bilgi var… Doğa ana, kadın, İslam ve diğer dinler… Dinler neden var? Sevmek, eril ve dişil, hakikat ne? Hangisi gerçek? Doğru olan ne? Bunları sora sora yedim bitirdim kendimi. Sorduğum her şey ışık hızında açılıyordu, ancak zihinde olduğum ve kalbe inemediğim için ben yeni sorular sormaya devam ediyordum.

İşte o gün benim bilinç yolculuğumda miladım oldu ve idrak seviyesinde anladım zihnin korkunçluğunu: Her “Neden?” sorusuna uyduruk ama süper inandırıcı bir hikaye yazdığını anladım. Kendi sorularına yine kendince, yani mantıken ve hakikatle uzaktan yakından alakası olmayan, inandırıcı bir cevap bulduğunu, o cevapların da yeni sorulara sebep olduğunu, ancak çözüm olmadığını… Çözümün ise zihinde değil, kalpte olduğunu… Zihnin daima soruda, kalbin ise daima cevapta olduğunu… Kalpten gelen cevabın öyle berrak ve kapsayıcı olduğunu ki üzerine başka bir soru doğmadığını. Soru soranın zihin, bilenin ise kalp olduğunu. Bilmek için kalbe varmak gerektiğini. Kalbe giden yolun ise nefesten, güvenden, kabulden ve teslimiyetten geçtiğini…

Şifanın her şey olmaya gönüllü olmakta olduğunu, bunun da kabul ile gerçekleştiğini fark ettim. Bir hal olarak idrake aldım ve dönüştüm. Artık teslimiyetin ne demek olduğunu, neden bu kadar önemli ve değerli olduğunu, neden erenlerin, alimlerin, ruhsal öğretilerin teslimiyetten bu kadar bahsettiğini de anladım. Öğretisiyle bir süre hemhal olduğum Budizm’de neden sürekli “Zihni bırak!” dendiğini idrak ettim. Zihni bıraktım. Yine doğduğum toprakların dini olan İslam’da Müslüman “teslim olan kişi” demek… Şimdi teslim olan kişi ne demek ve nasıl olunur, onu anladım. Sevgili Sri Swami Vishwananda ile öğrendiğim Hindu öğretisinde idrake alınmak için pratik edilen bir mantra olan “Om Namo Narayana!” yani “Her şeyi (içte ve dışta, kendimi ve kendimin dışındaki her şeyi), her şeyin kaynağına ve sahibine teslim ediyorum” demektir. Bu mantranın ne anlama geldiğini bir miktar anladım. Şükürler olsun! Teslimim! Özgürüm!

Kısaca ben naçizane bu bireysel deneyimimde içimdeki şeytanların en sinsisi olan zihinle savaştım. Zihin mi? Nefes mi? Her anımda bu seçim soruldu ve ben hep güvenli alan diye, bildiğim şey diye zihni seçtim, ancak onun yolu hep karanlığa çıktı.
Hangi deneyimden kaçarsan o daha da büyüyecek, hangi deneyime ya da hangi inançlarına sıkı sıkı sarılırsan o elinden defalarca ve aniden alınacak!

Deneyimin kendisi ile beraber ak! Merak etme, mutlak güvendesin!

Çünkü sen bu bedenin değilsin, üzgünüm Dilek’çiğim ama sen o çok güvendiğin zihnin de değilsin. Zihnin seni kalbe götürmek için var. Zihinde kaldığın sürece ağrıların devam edecek. Ve bir gün zihninin sınırlarına geldiğinde bana geleceksin. Sadece yolu bu kadar uzatmayabilirsin. Seçim her an senin.

Şimdi teşekkürler olay yaratan zihnim ve teşekkürler rotayı kalbime çevirmemde bana yardımcı olan Mother Ayahuasca… Bana huzurun, gerçek ve mutlak huzurun yerini gösterdin. Şimdi ne kadar teşekkür etsem az.

Bu deneyimimin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti, bu süreçte yaşamımda finansal sorunlarım kendiliğinden çözüldü, aşk ve cinsellik ile ilgili deneyimlerim yoğunlaştı ve şifalandı. Bir sonraki seremonim Haziran 2021’de 3 gece art arda Ayahuasca ve gün içinde diğer kadim araçları deneyimlemek suretiyle gerçekleşti ve asıl aşk, kalbin bilgisinin uyanışı, birlik bilinci, senin benin birlik potasında eriyişi ve tüm varoluşun buna hizmet edişinin deneyimi bu seremonide gerçekleşti.

Anlaşıldığı gibi, ilk deneyimimde Büyükannemle bilincimin gerçek olan tek sevgiye ve tek bilgiye geçişini engelleyen çöpleri temizledik, haliyle hikâye buradan sonra başlıyor. İkinci deneyimimde, unicornlar, periler, içimde aktive olan şifacı kadın ve doğanın dili (Işık dili-Light Language), hakikat boyutlarının katman katman açılışları ve her seviyenin içinde de katman katman seviyelerin oluşu, galaktik federasyon, Tao, herkesin tek ve bütün olması, doğayla birleşme, ölüm ve doğum ve daha bir sürü deneyimin hikayesi sizi bekliyor. Yazmak için sabırsızlanıyorum. Bu yazı çok uzun olduğu için bir sonraki yazıda diğer katılımcıların yorumlarını da ekleyeceğim ki aynı gökyüzü altında başka neler olmuş dinleyelim.

Bu konuda merak ettiklerinizle ilgili bana Instagram’dan @dilekcantimur_ hesabından ulaşabilirsiniz.

Sevgilerimle…

İlginizi çekebilir: Bir özgürlük hikayesi: Belki de varoluş amacın, özgür olmaktır

Dilek Cantimur: Dilek Cantimur, 20 Kasım 1988, İstanbul doğumluyum. 2011 yılında Yeditepe Üniversitesi Uluslararası Finans bölümünü burslu okuyup onur derecesiyle mezun olduktan sonra 5 yıl finans sektöründe çalıştım, fakat daha sonra “özümü gerçekleştirebilme yolumun” bu olmadığını fark ettiğimde bu illüzyona bir son verip Özüme Ait olan Hayatı inşa etmeye başladım. Hem aldığım tüm meditasyon ve enerji eğitimlerinden hem de yüksek lisans eğitimim süresinde edindiğim bilimsel gerçekler neticesinde öğrendim ki Her Problem ve Hastalık ilk önce İnsanın kendi Zihninde yaratılıyor. Şimdi terapilerimde bu zihinsel nedenlerin keşfedilmesi, bilinçaltı blokajlarının dönüştürülmesi konusunda en etkili yöntem olan Theta Healing terapisini uyguluyorum ve bir de günlük hayatlarında uygulayabilecekleri basit fakat çok etkili 7 derslik Meditasyon programları sunuyorum. Ve hayallerimden birinin tezahürü olarak kurduğum “CreatinggrounD” merkezinde farkındalığa hizmet eden birbirinden farklı ve değerli etkinlikler düzenliyorum. Bütünün hayrına… Aşkla.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.



Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?



Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.



İlgili Makale