X

İşlevsel düşünme vs overthinking: Aşırı düşünmek faydalı bir araca dönüştürülebilir mi?

Overthinking, yani aşırı düşünme eylemi hemen hemen hepimizin yaşamında olan ve çoğumuzun üstesinden gelmeye çalıştığı bir ‘problem’. Aşırı düşünmenin belirtilerini araştırıyor, aşırı düşünme probleminizin olup olmadığını merak ediyor ya da ‘overthinking’ sorununuza çözüm yolları bulmaya çalışıyor olabilirsiniz. Ancak bir yandan da Overthinking nedir: Aşırı düşünme sorunu, nedenleri ve baş etme yöntemleri yazımızda detaylı olarak açıkladığımız gibi, aşırı düşünme evrimsel olarak insan doğasının ayrılmaz bir parçası ve tam da bu nedenle önleyebilmek ya da baş etmeye çalışmak sandığımız kadar kolay olamayabiliyor. Aşırı düşünmenin ilkel beynin savunma mekanizmalarından biri olması, evrimsel anlamda bu eğilimimizin aslında gerçekten bir sorun olup olmadığı, hangi noktada yaşamımızı olumsuz etkilediği ve hangi durumlarda işlevsel düşünme olarak değerlendirilebileceğiyle ilgili de pek çok soru işaretini de beraberinde getiriyor.

Overthinking yaşamımızı nasıl etkiliyor?

Yaşamımızın pek çok alanında, karşı karşıya kaldığımız tüm konular üzerinde aşırı düşünmek, her şeyi detaylı olarak analiz etmeye çalışmak, mükemmel sonucu arzulamak psikolojik anlamda tüketici olabileceği gibi stres ve kaygı seviyemizin artmasına neden olabiliyor. Kariyerimizle ilgili endişelerimiz, ilişkimizle ilgili problemlerimiz, gelecek planlarımız ve günlük yaşamımızda düşünmemiz gereken sorumlulukların yarattığı zihinsel yük çok fazla olduğunda ve bu düşünceleri çevremizdekilerle paylaşarak fikir alışverişinde bulunmaya çalıştığımızda ‘Çok fazla düşünüyorsun.’, ‘Bazı şeyleri çok abartıyorsun.’, ‘Biraz akışına bırakmayı denesen?’ gibi yorumlarla karşılaşabiliyoruz. Tüm bu yorumlarsa ‘Keşke bu kadar fazla düşünmesem!’ düşüncesiyle sorunun kendimizde olduğuna inanmamıza sebep olabiliyor. Ancak aksini uygulamaya çalışarak, çok fazla düşünmeden hareket etmeye çalıştığımızdaysa aldığımız kararların ve yaptığımız çıkarımların ne kadar sağlıklı olduğuyla ilgili şüpheye düşerek, olayları ve durumları basite indirgediğimiz çelişkisiyle karşı karşıya kalabiliyoruz. Peki, bu ikilemden kurtulmanın, bu iki kutup arasında dengeyi bulabilmenin bir yolu yok mu?

“Hayattaki mutluluğunuz, düşüncelerinizin çokluğuna değil kalitesine bağlıdır.” – Marcus Aurelius

İşlevsel düşünme nedir?

İnsan olarak sahip olduğumuz en önemli güçlerden biri düşünce gücümüz. İnsan beyninin ne kadar karmaşık olduğunu düşünürsek, aşırı düşünme de bu karmaşık sürecin doğal bir sonucu gibi görülebilir. Scientific American dergisinde yayınlanan bir araştırmanın sonuçları, beynin bilgi depolama kapasitesinin yaklaşık 2,5 petabayt (yani bir milyon gigabayt) olduğunu ve bir milyar nöron arasında trilyonlardan fazla bağlantı olabileceğini söylüyor. Bu verinin yoğunluğu, ortalama 3 milyon saat uzunluğundaki bir filmin, 300 yıldan fazla bir süre boyunca sürekli olarak oynatılmasına denk geliyor!

Beynimizin depolama kapasitesi bu kadar genişken, işlem kapasitesi de bundan aşağı kalır durumda değil. İnsan beyninin, bilgiyi işlemede herhangi bir bilgisayarlardan çok daha gelişmiş olduğunu biliyoruz. Bir bilgisayarın milyonlarca adım izleyerek yapabildiği herhangi bir işlemi, insan beyni sadece birkaç yüz nöron aktarımı ile başarılabiliyor. Dolayısıyla insan beyni son derece gelişmiş bir planlama, karar verme, analiz etme ve ahlaki düşünme yeteneğine sahip.

Bu üstün bilişsel kapasite bizi diğer hayvanlardan ayıran en önemli özelliğimiz olarak biliniyor. Araştırmalar, aşırı düşünmeye yatkın oluşumuzun da beynin bu aşırı gelişmiş düşünme kapasitesiyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu muazzam beyin gücünden yararlanmak için yapabileceğimiz şey, düşüncelerimizin tamamı olmasa da çoğunun işlevsel olmasını sağlamak.

İşlevsel düşünme, düşünce sürecini değiştirmeyi amaçlayan, düşüncelerimiz aracılığıyla bizim için mümkün olan en yararlı eylemi bulmaya motive eden, düşüncelerimizi netleştirmemizi sağlayan ve zihnimizde yarattığımız engellerin farkına vararak ilerlememizi mümkün kılan bir düşünme şekli. Odağımızı bulanıklaştıran her şeyi bir kenara bırakarak düşüncelerimiz aracılığıyla yaşamımıza katkı sağlayacak eylemler üretmeyi hedefleyen işlevsel düşünme ne kadar ‘fazla’ ya da ‘az’ düşündüğümüzden çok, zihnimizdeki herhangi bir düşüncenin yaşam deneyimlerimizde bize ne kadar fayda sağladığıyla, yani düşüncelerimizin işleviyle ilgileniyor. Özellikle kontrolümüz dışında olan durumlarla baş etmeye çalışırken somut ve net sonuçlar elde etmemize yardımcı olan işlevsel düşünme, toksik ve üretkenliği engelleyen tüm düşüncelerden uzaklaşmamıza ve yapıcı eylemler için harekete geçmemize aracı oluyor. 

Aşırı düşünmenin sınırları nerede başlar, nerede biter?

Overthinking, yani aşırı düşünme kavramı ise işlevsel düşünceden farklı olarak düşüncelerimizin içeriğiyle değil miktarıyla ilgileniyor ve ‘herhangi bir şeyi çok fazla, yararlı olmayacak şekilde düşünmek’ olarak tanımlanıyor. Aşırı düşünmenin neden yaşamımız için zararlı ya da faydalı olabileceğini görmek ve işlevsel düşünme kavramını daha iyi anlayabilmek için aşırı düşünmenin tanımdaki birkaç noktayı iyi analiz etmemiz gerekiyor.

Tanımda yer alan ‘çok fazla’ açıklaması oldukça öznel bir yargı. Yaşamımızdaki herhangi bir şeyi ‘çok fazla’ olarak tanımlayabilmemiz için, o şeyin ‘normal’ olarak kabul edilebilen bir değerinin ve ölçüsünün bulunması gerekiyor. Dolayısıyla ‘çok fazla düşünmek’ ile ‘doğru düşünmek’ arasında ince bir çizgi olduğunu söyleyebiliriz. Bu çizginin sizin için nerede durduğuysa, çok büyük olasılıkla herkesin çizgisinin bulunduğu noktadan farklı olacaktır. Ayrıca, ‘çok fazla’ açıklaması ‘çok az’ olasılığını da beraberinde getiren bir açıklama. Dolayısıyla herhangi bir konu üzerine çok fazla düşünmek kadar çok az düşünmek de yaşamımızı olumsuz etkileyebiliyor.

Benzer şekilde ‘yararlı olmayan’ açıklaması da kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Örneğin, annesinin markete biber almak için gönderdiği küçük bir kızı düşünelim. Listede sadece biber yazmasına karşın meyve-sebze reyonunda yeşil, kırmızı ve sarı biberlerin olduğunu gören küçük kız hangi biberi seçmesi gerektiği konusunda sizden çok daha uzun süre düşünebilir. Dışarıdan bakıldığında ‘Bir biber almak için bu kadar uzun düşünmeye gerek var mı, herhangi bir biberi seçip alabilmek neden bu kadar zor olsun, alt tarafı bir biber alacaksın.’ diye düşünebilirsiniz. Kızın çok fazla düşündüğü yargısına kapılabilir, biber seçmek için bu kadar uzun süre düşünmenin işlevsel olmadığını ya da zaman kaybı olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak biberi alan kız için annesinin mizacının tutucu olması, eve döndüğünde beklenildiğinden farklı bir biberin gelmiş olmasının kriz yaratma olasılığı ve bunun karşılığında ceza alabileceği düşüncesi küçük kızı bu konuyla ilgili çok fazla düşünmeye sevk etmiş olabilir. Bu durumda annesinin bu biberlerle hangi yemeği yapmayı planladığı, önceki alışverişlerinde genelde hangi renk biberleri aldığı gibi pek çok ayrıntıyı düşünerek değerlendirmesi, doğru ve yerinde karar vermesine, karşı karşıya kalabileceği pek çok zorluğun engellenmesine yardımcı olabilir. Sonuç olarak, aşırı düşünmenin sınırları değerlerimizle, yaşamımızdaki ilişkilerin dinamikleriyle ve kişiliğimizle yakından ilgili olmakla birlikte, düşüncelerimizin işleviyse her birimiz için çok farklı olabiliyor. 

İşlevsel düşünme ve aşırı düşünme birbirinden nasıl farklılaşıyor?

Çok genel bir tanımla, uzun süreli kafa karışıklığı, kaygı ve kararsızlıkla sonuçlanan, aşırı düşünme olarak tanımlanabilecek düşünce süreçlerinin, yaşamınızın tüm alanlarına zarar verebileceğini ve işlevsel olmadığını söyleyebiliriz. Bunun aksine herhangi bir şey hakkında çok fazla düşünmek çözüme ulaşmanıza yardımcı oluyorsa, daha iyi karar almanızı sağlıyorsa ve planlama yapmanıza olanak sağlayarak yaşamınızı kolaylaştırıyorsa çok fazla da düşünseniz, bu uzun ve detaylı düşünme sürecinin yaşamınız için işlevsel olduğu çıkarımını yapabiliriz. Yani, Marcus Aurelius’un da söylediği gibi, düşünce süreçlerimizde ne kadar fazla düşündüğümüzden (düşüncelerimizin miktarından) çok bu düşüncelerin yaşamımıza ne kadar katkı sağladığına, yani işlevine ve kalitesine odaklandığımızda ‘overthinking’in bizim için gerçekten problem olup olmadığını çok daha iyi anlayabiliriz.

İşlevsel düşünme ve aşırı düşünme arasında en net ve en sağlıklı ayrımı yapabilecek olan tek kişi, sizi en iyi anlayan, yaşamdaki önceliklerinizi en iyi bilen ve elde edeceğiniz sonuçları en doğru şekilde öngörebilen kendinizsiniz. Çocukluk deneyimlerimiz, yetiştirilme tarzımız ve onlarca yıllık yaşam deneyimlerimiz düşünce kalıplarımızın bağlamını belirler. Dolayısıyla kendimizin ya da diğer insanların aşırı düşündüğü konusunda kesin yargılara varmadan önce, o kişinin ya da kendimizin yaşamını gerçekten dinlediğimizden ve anladığımızdan emin olmamız gerekiyor.

İşlevsel düşünmenin 4 ilkesi

İşlevsel düşünebilmek için, tüm düşünce süreçlerimizde şu dört önemli ilkeyi benimsememiz gerekiyor:

  1. Düşünürken, belirli bir zaman dilimi içinde karar vermek ya da eylem planı oluşturabilmek için bilinçli ve istemli olarak o konuyla ilgili tüm detayları gözden geçirip açıklığa kavuşması gereken noktaları belirleyin. Yaşadığınız sorunla ya da zihninizi meşgul eden şeyle ilgili aksiyon almamayı seçmenin de benzer bir süreci içermesi gerektiğini unutmayın. Herhangi bir konu üstüne derinlemesine düşünmek, durumu daha iyi anlamanızı, kabul etmenizi ve değiştirmek isteyip istemediğinizi anlamanız konusunda yol gösterici olacaktır.
  2. Zihninizin takılıp kaldığı herhangi bir düşüncenin ya da yaşadığınız kafa karışıklığının kaygı seviyenizi zamanla nasıl ve ne kadar artırdığını fark ederek gözlemleyin. Herhangi bir düşüncenin kaygı seviyenizi yükselttiğini fark etmek, o düşünceyle tek başınıza baş edemediğinizin ve farklı fikirlerden beslenerek ilerlemenizin daha işlevsel olabileceğinin en önemli göstergelerindendir.
  3. Kiminle konuşacağınız ve kimden fikir alabileceğiniz konusunda seçici davranın. Çevrenizdeki bazı kişiler sorunlarınızı sabırla dinleyebilir, çözüm üretmek konusunda istekli olabilir ve sizi anlayabilirken; bazı kişiler aşırı düşündüğünüzü söyleyerek çok erken yargıya varma eğiliminde olabilir. Düşüncelerinizi daha işlevsel hale getirmek için, sizi gerçekten dinleyen ve tanıyan ya da profesyonel olarak size rehberlik edebilecek insanlardan yardım almanız faydalı olacaktır.
  4. Herhangi biriyle size zihinsel ve psikolojik olarak zarar verdiğini düşündüğünüz, takıntı haline gelen düşüncelerinizi paylaşırken, hem olumlu hem de olumsuz yönlerine değinin. Bu objektif aktarımlar, karşınızdaki kişinin ele alınması gereken belirli bölümlere odaklanmadan önce sorunu birçok açıdan düşünmesine ve anlamlandırmasına yardımcı olacak, problem olarak görülen noktaları büyük resim üzeriden değerlendirmesini sağlayacaktır.

Aşırı düşünme eğiliminde ruh sağlığı problemlerinin de etkili olabileceği gerçeğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Aşırı düşünme eğiliminin kaygı bozukluğu ve depresyon gibi ruh sağlığı problemlerinin semptomları arasında olduğuna dair çok sayıda araştırma bulunuyor. Ancak aynı zamanda, hepimizin hayatının belirli dönemlerinde ya da belirli konularda hayata geçirdiği bu eylemle ilgili kesin yargılara varmak ve bunu ruhsal bir problem olarak etiketlemek kaçınılması gereken bir yaklaşım. Seneca’dan Konfüçyüs’e, Gandhi’den ‘Düşünüyorum öyleyse varım!’ diyen Decartes’e pek çok filozofun nesiller boyunca aktarılan, toplumlara fayda sağlayan ve ilham veren fikirlerinin ‘aşırı düşünmenin’ bir sonucu olduğu yadsınamaz. Çok fazla analiz yapmak, detaycılık ve mükemmeliyetçilik günümüz toplumlarında aşılması gereken problemler gibi görünse de, önemli yaşam kararları söz konusu olduğunda ‘çok az’ düşünmektense ‘fazla ama işlevsel’ düşünmenin yaşamımıza zarar değil fayda getirebileceğini söyleyebiliriz.

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.

Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.

Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:

Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale