X

Halktan bir Guru, içsel yolculuğuna çıkmış bir ben ve Tayland

Geçen ay her şeyi bir anda bırakıp ani bir kararla Tayland’a gittim. Burada yerin önemi yok, zira ben yoga eğitimi için aşramı ilk aradığımda Hindistan’da ikamet ediyorlardı. Kayıt için form doldurduğumda Kamboçya’ya taşınmışlardı, biletimi gitmeden bir gün (özelliğim bu, onlarla ilgili değil) önce Tayland’a aldım. Yetti mi? Hayır yetmedi, gittiğimin ikinci günü aşram, su kenarından orman içine taşındı. Bana da bu yakışır dedim, hiç takılmadım! 

Aşramın bundan sonraki yaşamının ilk gününe tanıklık ettim! 15-20 yıl önce, zaten bu adada kurulmuş aşram. Yuvasına geri dönmüş şimdi, anne kucağı bir nevi. Aşramın yerleşmeye çalışması, Bay Guru, öğretmen olduğunu sonradan anlayacağım tatlı aşram halkı, benim hayat döngümün bir aynası gibiydi. Baştan başlayacağım anlatmaya!
 
Dönüş eğitmen modülü yeni bitmiş, arabada bir yandan şarkı söyleyip, bir yandan hayaller içinde İstanbul’a doğru geliyorum. Tüm çalışmayı, keşfettiklerimi bir bir gözden geçiriyorum. 

Esneme hareketlerini yaparken, içimde oluşan çoşkuyu anlatamam. Çünkü birazdan dans edeceğiz!
Hiçbir şey beni böyle heyecanlandırmamıştı son zamanlarda. 

O kadar çok spritüel çalışmaya katıldım ki son 10 yıldır, genelde heyacan ve korku aynı anda işledi en etkililerinde, en aşık olduklarımda bile. Burada sadece benim için, kendim için, zevk almak için, neşelenmek için, kutlamak için, bir hazırlık vardı. 

Bir an, bacağımı esnetirken bir sızı saplandı kasığıma, o kadar canım yandı ki!
“Neyin var, neden korkuyorsun, neye direniyorsun?” diye sordum.
“İstemiyorum,” dedi
“Neyi istemiyorsun?”

“Neyi istemiyorsun? Eğlenmiyor muydun?”
“Çok eğleniyorum!”
“Sorun nedir?”
“Hep dans etmek istedim!” dedi.

Çok ağladım, o kadar bilmiyordum ki bastırılmış özlemlerimi… Çocukken balerin olacak bu kız, hep parmak uçlarında yürüyor derlerdi. Hep beni bir bale okuluna göndereceklerini düşündüm ve hayal ettim. Sonra o gün hiç gelmedi.

O kadar çok utandım ki hareket etmekten daha sonraları, hiç o balerinler gibi olamadığımı düşünerek. Çocuk işte, içinde kalmış.

“Dans etmek istiyorum!”

Kasığımdaki gerginlik geçti ve ben ayağa, çocukluğumdan beri duymadığım bir sesi duymanın verdiği motivasyon ve güçle kalktım. O kampta bir saniye durmadım, bir an utanmadım, hiçbir şeyden korkmadım. Çocukluğuma borcumu ödemek için elimden geleni yaptım.

İşte bu kamp sonrası eve dönerken, bu hayeller ve düşünceler arasında, daha da ustalaşmak, bedenimi metafiziksel boyutta da tanımak, öğretmenliğini yapmaya hazırlandığım ve ufaktan başladığım dönüşü, ayakları yere basan bilgilerle anlatmak için; önceden pek de sevmediğim yoga eğitmenliğini almaya karar verdim. Sağlıklı olmak için kereviz suyu içmeye razı gelmek gibiydi benimkisi. 

Ama arzuma, yeni aşkıma hizmet etmek her şeyden önemliydi o anda!
 
Yakın bir arkadaşımı aradım, yoga öğretmeni. Senelerdir Hindistan’da gittiği bir aşram var ve ondaki değişim ve bilgi dağarcığına çok hayranım. Tavsiyesiyle “Shri Kali Ashram”a kayıt yaptırdım. 

“Guru”yla tanışma

Koh Phangan adasına vardığımda, dışarıda Hint elbiseleri giymiş, minnoş bir genç kadın elinde “Esra” yazan bir kağıtla bekliyordu beni. Koşarak aşağı indim ve hızla ona doğru yürüdüm, beni görse de arkamda başka birilerini aramaya devam etti gözleri. Gidip “Benim!” dedim gülümseyerek.

Kısa bir sarılmayla, skooter’ının yanına doğru yürüdük. Sonradan öğretmenim olacak olan bu genç kadın Jeana, seni erkek bekliyorduk dedi.

“Annem, babam da öyle bekliyormuş!” dedim.

Hikayemiz buradan başladı. Benim için Esra bebeğinin doğum hikayesinin tekrar gösterimi gibiydi.
(Tabi akılcı birçok cevabımız ve konuşmamız var, Ezra bir musevi erkek ismi, bu yüzden böyle sanmışlardır. Ama bizler çoklu dimensiyonlarda var oluyoruz ve her şey birçok anlamda aynı zamanda.)
 
Motoru uzun saçlı, kara bir Hintli kullanıyordu. Videolardan hatırlıyorum bu adamı.
“Seni tanıyorum,” dedim.
“Evet, bunu söylüyorlar,” dedi gülümseyerek.

Guru beni karşılamaya gelmiş. Çok tatlı! Valizimi bacaklarının arasına sıkıştırıp beni de arkasına alarak, sahildeki aşrama götürdü. Daha önce bir guru ile bu yakınlıkta olmadığımdan, nasıl davranacağımı da pek bilemedim. Sonuçta daha önce tanıştığım başka bir guru motor kullanmayı bırak, ellerini hava ile temas ettirmiyordu neredeyse! Ayaklarının altına gül yaprakları serilmeden tabanlarını yere koymuyordu. 
 
Belki de bu biraz yeni bir “guru”dur. Yeni olmuştur yani, ya da tam olmamıştır. Ne bileyim! (Pahalı değilse, ambalaj janjanlı değilse, içeriğe bakmadan yargılar çünkü akıl! Bizler, güdüleri ateşlenerek büyütülen neslin çocukları, seçimlerimizi hep, bizim için seçilmişlerden yaptık. Adına da özgür irade dedik, paketinde öyle yazıyordu çünkü!)

Biraz sahilde dolaşıp, -“Evet, hayal değil, buradasın Esra” diye kendime seksen beş kere tekrar ettikten sonra- doğal güzellikler karşısında bir türlü gözlerine inanamama durumu yaşadığım için hep, kendimi telkin ile sakinleştirmek zorunda kaldım.

Kasabaya doğru yürüyüşe çıktım. Malum sivrisinekler yavaş yavaş kendilerini göstermeye başlamıştı. Birkaç eksik tamamlamak iyi olacaktı. Yolumu kaybettim bir yerde, tahmin ettiğiniz üzere dert edinmedim, hatta kaybettiğimi arkamdan bağıran Guru’nun sesi ile algıladım.

Yanlış yöne gittiğimi tahmin etmiş ve arkamdan gelmiş. (Nasıl bir imaj bıraktıysam artık!) Sinek ilaçlarımı aldım, motora atladım ve bir yandan sohbet ederek adayı dolaşmaya başladık. Guru, sürekli espriler yapan, çok komik ve cidden sevilesi, yumuşacık bir adamdı. Normal şartlarda otorite karşısında tutulan bedenim ve dilim, onun karşısında kendini rahat hissetti. 

Bir yere oturduk, sütlü çay içmek için.

“Sormak istediğin merak erttiğin bir şey varsa sor.” 
“Bilmem, ne bildiğini bilmiyorum ki! Sana neler sorabiliyoruz Bay Guru?” dedim.
“Her şeyi, merak ettiğin her şeyi. Cevap vereceğim, gerçekten,” dedi.

“O ne özgüven o,” dedim hemen içimden. (Böyle yargılarda bulunurken kendimi, elimde 5 şiş ile, patik ören ince dudaklı, yaşlanacakmış ama kendini bir yerde sabitlemiş, boynu hep tutuk, huysuz ve meraklı teyzeler gibi hayal ediyorum. Bir ters iki düz diye devam ediyorum bir yandan!)

“Senin guru olmana kim karar verdi?” diye sordum. “Yani bir gün kalkıp kendi kendine ‘oldum ben’ mi dedin?” (Yani bizde böyle özgüven pek hoş karşılanmaz da!)
Pek anlamaz şekilde baktı ve;
“Dharma,” dedi.
“Dharma mı?” 
“Dharma, kişinin kendisini tezahür ettirmesidir. Benim varlığım böyle tezahür etti. Ayrıca 10 yaşımdan beri eğitim alıyorum. Eğitimler sonucunda geldiğim mertebe budur.”
 
Çok şaşırdım! Bendeki guru algısı, peygamberler gibi bir mucizeye sahip ve oradan keşfedilen, aydınlanmış kişi. Bir eğitim süreci olduğunu bilmiyordum!

“Okul gibi yani? Peki okuldan her mezun olan guru oluyor mu?” (Yani, şimdi düşünsenize! Burada da patik ören teyzeye dönüşüyorum!)
“Bu bir ömür alıyor. Ben 10 yaşımdan beri eğitim alıyorum. Herkes guru olmak istiyor. Ben de diyorum ki, ‘Guru olmayı istemeyin, bunu öğrenin!’ Anlıyor musun?”
“İnşallah,” dedim.
“Hindistan’da insanlar beni görünce bana sarılıyorlar, öğrencilerim her söylediğimi not alıyor,” dedi.
“O bana da oluyor,” dedim, rahatça. Çok güldük!!! 
“Sadhguru diye bir adam var,” dedim, “biliyorsun ‘eğitimsiz guru’ demek sadh. Nasıl olabiliyor o zaman? O nasıl guru oldu, o ne biliyor?”
“O siz batılıların bilmediğini çok iyi biliyor,” dedi ve gülerken kendini kaybetti beyaz bıyıklarının ardında.
 
Komik bir diyalog gibi görünse de beni çok etkiledi, o kadar market ürünü besleniyoruz ki, paketlemesi güzel olanı sorgulamadan alıyoruz. Kim bilir daha neler var?
 
“Ben birçok videosunu izledim, çok doğru şeylerdi?” dedim birkaç örnek verirken. “Bu kadar gömmesek mi acaba?” (Patik ören kadından, Ayşe Arman’a bağladım. Hem havalıyım, hem meraklı!)
“Bu sözler bir Bhagavanın sözleri, Sadhguru tantrik bir guru değil. (Tantrik guruya bhagavan deniyor.) Osho’nun lafları bunlar! (Yine gülüyor.) Osho komik bir adamdı, Amerika ona tuzak kurdu, biliyorsun,” dedi dudaklarını hafif büzüp, gözlerimin içine bakarak.

Sonra Osho ile konuşmalarını anlattı. Bir arkadaşı çok merak etmiş Hindistan’da, sanırım o sıra yaşları bayağı küçük. Koşa koşa aşramdan içeri girip Osho’yu gösteriyor arkadaşına, sonra kendi çıkıyor, bunun umuru değil! O etrafla ilgilenirken Osho gelip, “Senin burada ne işin var özgür ruh! Benim sana anlatacağım bir şey yok,” diyor. Sonra çokça görüşmüşler, çok seviyor onu. Okuldaki resim öğretmenine olan sevgisi tadında bir dille anlatıyor.

Yoga bir spor değil, yaşama uyumlanma yöntemi

Ertesi günlerden birinde, Uplifers yazımı yazıyorum masada, geldi yanıma.

“Ne yapıyorsun, acıkmadın mı?”
“Acıktım,” dedim, ama yazımı bitirmeliyim. (Zira akşama yeni aşrama taşınacağız, orada da internet yok.)
“Hmm,” dedi dudaklarını büzüp, o beyaz komik bıyıklarını oynatarak. “Akşama yaparsın!”
“Patron sensin Bay Guru,” deyip atladım motorunun arkasına. Önce tüm aşramın gittiği yere sebzeli pilav yemeye gittik. İan ve çocukları oradaydı. (İan ve Jeana aşramda yaşıyorlar 7 yıldır, hem öğretmenlerim hem de çok sevdiklerim. İki de mucize çocukları var, Hindistan cevizi kadar doğal ve özeller.) Sonra guru beni aşrama bırakıyordu ki, “Yeni aşramı görmek ister misin?” diye sordu. 

“Elbette görmek isterim!” Sanırım saat geçirdik yollarda, çünkü Bay Guru aşramını bulamadı!
“Bir guru düşün ki, aşramının yerini bilmiyor!” diyerek gülüp durdu kendine saatlerce. Sonunda 30 günümü geçireceğim yeni evime gelmiştik. Evim diyorum, çünkü bende gayrı hiçbir his uyandırmadı ilk andan itibaren. Odaları dolaştık tek tek, pırıl pırıldı. Mobilyalar almış, masanın başına oturup bir şey yazıyormuş gibi yapıyor!

“Burada oturup çalışabilirsiniz değil mi?”
“Evet!”
“Beğendin mi?”
“Çok beğendim!”
“Herkes rahat eder mi?”
“Bilmem, ama ben ederim. Herkes de eder sanırım! Neden etmesin?”
“Burası çok güvenli bir yer. Öğrencilerimin herhangi bir şeyden rahatsız olmasını istemem. Önce sizin güvenliğiniz ve rahatınızla ilgileniyorum. Bu önemli.” 
 
(Babacım!!! Burada babasının dizine sarılmış 3-5 yaşındaki Esra gibi görünüyorum kendi gözüme.)
 
“Hadi,” dedi, “seni köpeklerimle ve kedilerimle tanıştırayım.”
Tüm Hindistan, Kamboçya onlarla birlikte seyehat etmiş. Her gün İrina gelip, onları sevip besliyor. İnanın küçük çocukları besler ve sever gibi. Hiç bir fark yok.
“Benim geldiğimi anlıyorlar. Arkadaşlarım onlar, nasıl bırakırım? İyi dostuz,” dedi. Hindistan, Kamboçya’dan Hindistan’a tekrar girerken sınırdan almamış hayvanları, bizim guru da Nepal’den girmiş. 
Canım…

Sabah 09.00’da, ayurvedik masaj ile başlayıp, sonrasında iki saat yoga, 3 saat ara, 3 saat yoga, akşam yemeğinin hemen ardından da akşam dersleri şeklinde bir programla başladık eğitimlere. Yoga ile ilgili bilgim olmadığı gibi bolca yargım vardı. Ben yoga nedir bilmemişim ve hiç anlamamışım önceden. Anladığım o ki, buralarda (istisnaları tenzih ederim) anladığımız yoga da biraz daha farklı.


 
Guru diyor ki, “Yoga bedene meditatif olmayı öğreten bir bilimdir. Siz batıda, kalçamızı açacağız, biraz daha zorlayacağız, kas yapacağız diye uğraşıyorsunuz. Evet, yaptığınız her şey yoga hareketleri ama amacı ve kullanımı doğru değil. Yoga bir spor değil, yaşama uyumlanma yöntemi. Pranayı dengelemek, meridyenlerinizin efektif çalışması için gerekli bir sistem. 

Bunun sonucunda dayanıklılığa ve uzun kaslara sahip oluyorsunuz, evet, ama amaç bu değil. Sonuçlardan bir tanesi. Bunu beğeniyorsunuz, beğendiğiniz için de buna yoğunlaşıyorsunuz ve sistemin doğruluğundan uzaklaşıyorsunuz. Böyle olduğunuz için sizi yargılamıyorum. Çünkü aklınız bölerek çalışıyor, bütünsel olarak algılayamıyorsunuz ve göremiyorsunuz. Sadece şuramıza çalışalım, ya da böbreğim hastalandı iyileştirelim diyemezsiniz. Çünkü böbreğiniz sizden ayrı değil, belki de başka bir organınızın yaşadığı bozukluğu o manifeste ediyor. Her şeyi bütün olarak görmelisiniz!”
 
Bütünsellik ve birlik bilinci ile ilgili ne çok şey okuyup, konuştuk. Elbette haksızlık etmeyeceğim, çok da anladık. Ama bunun içinde yaşamak başka bir his. Çünkü değişmeyen, bölünmeyen, ayrışmayan bir enerji var. Dolayısı ile bilgi, enerji, pürüzsüz ve çapaksız olarak akıyor.

Tantra, spiritüelleiğin içinden cinselliğin çıkarılmamış halidir 

Başka bir gün tantradan bahsediyor Guru. Hepimizin aklında ve dilinde deli sorular. Kıs kıs gülüyor bizimki de, kim bilir kaç yıldır aynı soruları cevaplıyor, hem de her seferinde kendini daha eşsiz sanan uykudakilerin.

“Herşey bütündür. Tantra=seks değildir. Sizin aklınız sadece sekste. Çünkü bilmiyorsunuz. Onu ayırdınız ve başka bir yere koydunuz, bu yanlış okunmuş ezoterik bilgiden kaynaklı. Tantra metafiziksel bilgidir. Evrensel bilgidir.”
“Peki tantra ile ilgili birçok çalışma düzenleniyor batıda. Çoğu seksüel imaj ve içerikler taşıyor. Bunlar gerçek değil mi?”
“Elbette seksüel bir kısmı var. Çünkü gerçekliğimizde seks var. Seksüel bir aktivite sonucu dünyaya geldiniz, nasıl lanetliyorsunuz? Akıl var mı burada? Nasıl bir yere giderken böbreğinizi, açlığınızı bırakıp gidemiyorsunuz, cinsel organlarınızı ve hislerinizi de yok sayamazsınız. Yaşadığımız hayat gerçektir. Bizler gerçeğiz. Cinsellik gerçek, açlık gerçek. Spiritüelleiğin içinden cinselliğin çıkarılmamış halidir tantra. Diğer öğretilerde bunu ayırırlar. Tantrikler bütünsel bakarlar. Bu ayrım sizlere bu soruları sordurup, sorunlar yaşamanıza sebep oluyor. Bu konuya o kadar takıntılısınız ki, bütünü göremiyorsunuz.

Ayrıştırma bunu yapıyor, bütünü gören ve her şeye hakim olan halimizi, bir ayrıntıya kilitleyip bırakıyor. Dünyamızı küçültüp bizi asla cevaplanmayacak bir sorunun içine hapsediyor. Bütünsel bakış, (daha önceleri bahsettiğim gözlemci hali bunu sağlamaya yardımcı olur) genelin ve tamamın nasıl etkilendiğini görmemizi sağlıyor. Asanalarınızı yapın iyi olacaksınız, bilinçaltınız anlayacak…”
 
Sonra sistemi anlattı biraz. Karma, dharma, artha, kama, moksha’ya hakim olana guru ve bunların yanında tantra öğretisine hakim olana da Bhagavan denirmiş. Hindistan’da tanrı olarak gördükleri, “guru gi” dedikleri mertebe.
 
“İzin verin size kendimi tanıtayım, ben Bhagavan!”

Hocalarımız tanrı değil, insan

Bir an tüylerim diken diken oldu. (Bizim sütlü çay içtiğimiz komik bıyıklı Hintli değil mi bu adam?)
O kadar iyi biliyor ki oyunu, en ufak yanlış anlaşılmaya yer bırakmıyor Bhagavan. Neye saygı duymamız gerektiğini net ve tertemiz anlattı ve öğretti bize. Ambalaja prangalı zihinlerimizi, asıl bağlı olması gereken yere taşıyıverdi, hem de hiç telkinde bulunmadan. Olduğu hali ile. 

Hayatımda ilk defa Guru gördüm. Bilgisine saygı duyduğum ve yanında iyi hissettiğim. Ve bir şey anladım; guru olmadığımı! Komik mi geldi? Hocalık yapan kime guru diye bakmıyorsunuz? Beklentilerimizi sıraladığımızda, karşınızda görmek istediğimiz idealize tipe batı gurusu diyoruz. Sürekli namaste! (şimdi çok gülüyorum işte!)

Bir hoca hata yaptığında, tanrı hata yapmış gibi kızıyorsunuz değil mi? Yaşama dair öğretilerini kendisi uygulamakta zorlandığında, acımsızca yargılıyorsunuz. Size orada kendinizi sınavda hissettiren nedir, yada yarıştığınız? Beklediğiniz kurtarıcı olmadığına mı kızıyorsunuz, insan olduğunu unuttuğunuz için kendinize mi? En acısı da, buna, bu beklentiyi karşıladığına inanan hocalar var…
 
Oysa insanız, hepimiz! Hem düşeriz, hem kalkarız. Ama bilgi tek, usul usul verene saygı duymak şart. Tanrıcılığa gelirsek veya guruluğa, sadhgurunun da dediği gibi (ya da Osho’nun, bilmiyorum) 6 milyar tanrı olmasını isterdim! Aradaki fark net mi? Ustaca insanlığa devam etmek lazım hayatta… Kendini bile öğrene…

Günler geçtikçe, tüm gerçekliğim oradaki odama, şalaya çöktü. Bütünlük algısı her şeyde geçerliydi. Tüm aşram sürekli hareket halindeydi. Yeni şala yapılıyor, elektrik tesisatında sorunlar çıkıyor, günlerce durmadan yağmur yağıyor…

Aşramla birlikte benim de elektirik kablolarımda sorunlar oldu, onlar fazları artırdı, ben masajları… İyileştik. Hüngür hüngür ağlarken içimden, yağmurlar durmadı gökyüzünde ve yan odamda ve bir yan odamda ve diğerinde…

Birimiz düzelince hepimiz düzeldik. Hepimiz düzelince geride ağlayan kalmadı. Köpeklerden birini tekmelemişler, arka ayağı sekiyordu, tam bir gün boyunca onunla aynı acıyı kendi bacağımda yaşadım, belki başka tekmelenmiş ağayı seken köpeklerin… Durduk yere, gözleri dolu dolu, yürüyemiyor insan!

Son bir hafta kala, içime kapanmaya başladım. Dönmek istemiyorum. Babamın evinden çıkmak istemiyorum.

“İsterseniz bizimle yaşayabilirsiniz,” dedi Bhagavan, durduk yere. 
“Yok dedim, ben daha guruluğu öğreneceğim!” 

Neler öğrendim?

Ders 1, her suyu kaynağından iç.
Ders 2, her şeyden ve herkesten istisnasız sorumlusun.
Ders 3, önce kendine kulak ver.
Ders 4, insan olmakta bir sıkıntı yok, kendini ejderhalar ve Poseidon ile kıyaslama.
Ders 5, tek hayat var, bir tane ben var.

Ustalaşmak, gerçeği görmek için bildiğinizi bildiğinizden emin olun. İç sesiniz hep bilir. Duyduğunuzun farkında olmasanız bile bilir ve yönlendirir, korkmayın. Bildiğiniz size aittir. Bunun emaneti olmaz; utanmayın, korkmayın. 

Yaşadığımız dünya, elinde bir sürü oyuncağıyla ortalığı birbirine katmış çocukların dünyası. Gerçekler ile oyuncakları birbirinden ayırmakta ustalaşmalıyız, hepimiz… Kendi yolumuzun koruyucusu olmak biraz böyle bir şey, enerjini, gücünü kendini gerçekleştirmeye harcamak. Ama dersleri hiç unutmamak. Sorumluluk önemli, bütünü algılamak ve ahenginde hareket etmek bizi iyileştirecek olan yegane yöntem. Dışındaki diğer her şey, bir tasvir, bir betimleme… 
 
Yıllar önce yatılı okul için İzmir’e gideceğim için çok heyecanlıydım. Ama bir yanım da daha çok küçükmüş meğer, bunu yıllar sonra anladım. Ağır gelmiş çocukluğuma aileden uzak yaşamak, başarılı bir çocuk olduğumu ispatlama uğruna, onlara layık olduğumu… Aynı hüzün çöktü üstüme, daha doğrusu bu çöken hüznün; eskiden kalma, hiç bakmadığım hüzne ait olduğunu gördüm, o günü gördüm.
 
Gitmeden yarım saat önce, Jeana geldi yanıma.
“Gitmeden Bhagavan’ı görmek ister misin? Şu an müsait,” dedi.
“Tabii ki!” (Burada çizgi filmlerde hızla uçan kahramanın yüzüne gelir kamera, rüzgarın şiddetinden biraz buruşmuştur, ama bir gözü keskin bir şekilde hedefe bakmaktadır! Oyum!)
 
Odasına girdiğimde biraz söyleniyordu. Yeni yemekhanenin çatısı manzarasını kapatmıştı.
“Görüyor musun?” dedi, “Hiç düşünmüyorlar, manzarayı kapattılar,” dedi suratını buruşturarak. Söyleyecek bir şeyim yoktu, öyle üç yaşındaki ağzı bir karış açık kız çocuğu halimle oturuyordum.
 
“Korkuyorum dedim, geri dönmek istemiyorum!”
“Genelde korkarlar. Merak etme iyi olacaksın. Sadece neşeni paylaş, mutluluğunu paylaş. Başka yapabileceğin hiçbir şey yok! İnsanlar batıda çok mutsuzlar, öyle de kalmak istiyorlar.”

“Ben yeterince neşeli miyim ki?” diye düşündüm.
 
“Önce kendine iyi davran, asanalarını yap. Yemeğini ye, hiçbir şeyin yok!” 
“Gözlerim dolu dolu, ağlayacağım galiba,” dedim.
Şefkatle gülümsedi o beyaz uzun bıyıklarını oynatarak. 
“Bu kağıt işleriyle uğraşıyorum, 15 gün dediler. Bu ne demek biliyor musun? 15 gün Bangkok’ta kalsaydım sana veda edemezdim ve öğrencilerimle hiç vakit geçiremezdim. 3 günde bitirdim, bazen müdahale etmek gerekiyor,” dedi.

(Gülümsedim.)

“Anladım,” dedim.
“Elbette,” dedi.

Sarıldık, boğazımda kocaman bir top, ne aşağı iner, ne çıkar yukarı!
 
Beni çok sevdiğin için çok teşekkür ederim hayat!
 
Agustine ve Juniper  iyi yolculuklar diyerek bacaklarıma sarıldılar, o minnoş Agustine (pardon, genç adam) kendinden büyük valizimi arabaya taşırken sordu:
 
“Birilerinde telefon numaran var mı?”
“Evet, var, arayacak mısın?”
“Sanmam!”
“Peki neden?”
“Senin gibi yüzlerce insan geliyor, hatırlayacağımı bile sanmıyorum!”
“Peki öyle olsun, yakında geleceğim, o zaman anlarız hatırlayıp hatırlamadığını!”
“Yakın derken? Senin yakının ne zaman? Bazıları için iki ay, bazıları için 3 sene,” dedi, ağzı hafif muzurca yana kaymış flörtöz bir tavırla.
“Birkaç ay,” dedim.
“Gelirken Türk lokumu getirmeyi unutma,” deyip koşarak yanımdan ayrıldı 9 yaşındaki flörtüm.


 
Siz gidecek olursanız, çifte kavrulmuş götürür müsünüz benim için? Orada yaşayan bir ailem, çok sevdiklerim var benim…

İlginizi çekebilir: Temizlik zamanı: Hem ruhunuzda, hem bedeninizde, hem evinizde

Esra Uyman: Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya yönlendirdi. İlk eğitmenlik diplomasını ‘World Initiatives School of Esoteric Studies’den alan Uyman’ın katıldığı çalışmaların bazıları; Organizasyon Konstelasyonu, Aile Sergileri, Vernon Frost eğitimleri, Louis Franco’dan aldığı çeşitli eğitimler, Anthony Robbins Unleash the Power Within San Jose semineri, Charlie Morlay Lucid Dreaming eğitimi, Tayland da Tantrik Yoga (RYT-200) eğitmenliği eğitimi, Peru, Amerika, Şili, G.Afrika ve Türkiye’de katıldığı Şamanik çalışmalar ve seremonilerdir. Bunların yanı sıra TGA İleri Seviye Metafizik Semineri, Ziya Azazi’nin Dervish in Progress Çalışması gibi pek çok özel çalışmaya katıldı ve eğitmenlik eğitimini aldı. Masssuma Altın Enerji I-II enerji uyumlamasını alan Esra Uyman, Avi Gören-Bar Jungian Coaching School (ICF) (ACSTH) dan koçluk sertifikasını aldı. Tüm bu çalışmalar ve eğitimlerle kendi uyanış deneyimini birleştiren Esra Uyman, farklı başlıklar altında bireylere ve kurumlara yönelik, birbirinden güçlü çalışmalar tasarlayıp sunuyor. Kişilerin iç dünyalarına yönelik farkındalıklarını artıran, çarpıcı bir vizyon ve perspektif değişimi sunan, yaşamda üstlendikleri sorumluluklarda anlam bulmalarını sağlayan, merak, heyecan ve umut duygularını yükselten, tüm insanlık deneyiminin derinliğini kavramaya yardım eden ve çarpıcı yüzleşmeleri şefkatle yaşamalarını sağlayan eğitimler gerçekleştiriyor. Yaşamın Sorumluluğunu Almak, Kendimiz Olmak, Bizi Engelleyen İnançlar, Metafizik ile Özgürleşme Yolculuğu, Seçimlerimiz ve Biz, Gözlemci Bilinci, Nefes ve Meditasyon Teknikleri başlıkları altında kurumlara webinar ve uygulamalı eğitimler veriyor.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale