X

Ebeveynlikte suçluluk duygusunun nedenleri ve çözüm önerileri

Ben nerede hata yaptım? Neyi eksik yaptım da bu çocuk böyle birine dönüştü? Bu kararı alırsam acaba çocuğum zarar görür mü? İleride yaptıklarımdan çok yapamadıklarım için pişman olacak mıyım? Çocuğumla yeterince kaliteli zaman geçiriyor muyum? Ağladığı zaman sarılmak yerine bu kez dikkatimi hiç ona vermesem… ama ya güvensiz bağlanırsa? Ebeveynlikte suçluluk duygusu oluşturan binlerce düşünceden sadece birkaçı…

Ebeveyn olanlar ve ebeveyn olmayı düşünenler… Bu ve benzeri sorular sizlere bir yerlerden tanıdık geldi mi? Ebeveyn olmanın zorluğu sadece size ihtiyaç duyan birine bakım vermekle değil, duygusal ihtiyaçlarını olabilecek en ‘mükemmel şekilde’ karşılamakla da ilgili.

Çoğu anne-babanın iyi bir ebeveyn olma kaygısıyla kendini suçlaması ve yetersiz hissetmesi gibi bir durum söz konusuyken, dışarıdan bakıldığında herkesin ‘en iyisini’ kendisinin bildiğini iddia etmesiyle birlikte işler çok daha karmaşık hale geliyor. Ebeveynler gece başlarını yastığa koyduklarında, kendilerine bile itiraf etmekte zorlandıkları hataları nedeniyle acı çekiyor ve suçluluk hissiyle mücadele etmeye çalışıyorlar.

Bebeklerin ve çocukların karşılanması gereken ihtiyaçlarıyla ilgili bilgilerin artık herkes için daha fazla erişilebilir hale gelmiş olması, sosyal medyada her şeyin en iyisini bildiğini düşünen ve sadece en mutlu anlarını diğer ebeveynlerle/ebeveyn adaylarıyla paylaşan ‘InstaMom’ların mantar gibi türemesiyle ebeveynlerin ‘yetersizlik’ ve beklentileri karşılayamamanın neden olduğu ‘suçluluk’ duyguları hiç olmadığı kadar artmış durumda. ‘İdeal ebeveyn’ kavramının altı daha fazla dolduruldukça, ebeveyn davranışlarının ve tutumlarının çocuğun ileriki hayatında nasıl etkilerinin olabileceğiyle ilgili daha fazla bilgiye maruz kaldıkça ebeveynlerin de davranışlarıyla ve tutumlarıyla ilgili endişeleri ve hem yaptıkları hem de yapamadıklarıyla ilgili suçluluk duyguları çok daha yoğun hale geliyor. Çocukların sağlıklı gelişimini olumsuz etkileyen, geçmişte oldukça sıradan gibi görülen ve dikkat edilmeyen herhangi bir tutum bugün çok daha fazla sorgulanıyor, irdeleniyor ve yargılanıyor.

Ebeveynlikte suçluluk duygusunun nedenleri

Birçoğumuz kişisel gelişim kitaplarıyla, bireysel terapiyle, ebeveynlik eğitimleriyle ve bilgilendirme amaçlı oluşturulmuş sosyal medya paylaşımlarıyla kendi çocukluğumuz hakkında “toksik ve yanlış” olan şeylerin derinliklerine indiğimiz için, kendi ebeveynliğimizle ilgili suçluluk duygumuz daha da ağırlaşıyor ve ebeveynlik deneyimi taşıması son derece ağır bir yük haline dönüşüyor.

‘Asla annemin yaptığı hataları yapmayacağım.’ ya da ‘Babam gibi ilgisiz bir ebeveyn olmayacağım.’ düşünceleriyle kendimize biçtiğimiz rolleri mükemmel şekilde yerine getirmeye çalışırken, kendimizi aldığımız her kararda ‘Acaba çocuğum ileride terapistine benimle ilgili neler anlatacak.’ düşüncesiyle boğuşurken buluyoruz.

Diğer ebeveynlere, çevremizdeki insanlara ve hatta kendimize bile bazen kontrolden çıktığımızı ve savunmasız hissettiğimizi anlatmaktan çekiniyoruz. Sonuç olarak da çevremizdeki diğer ebeveynlerin karşılaştıkları problemlerle, bizden çok daha iyi başa çıktıklarına yönelik yanlış bir algı geliştiriyor; tuhaflıklarımızı, hatalarımızı, utanç verici deneyimlerimizi tek başımıza sırtımıza yükleyip, yoğun bir suçluluk hissiyle yaşamımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.

Peki, yaptığınız herhangi bir şeyin çocuğunuzun incinmesine neden olduğu gerçeğiyle yüzleştiğinde ne yapmalısınız? Ortaya çıkan suçluluk duygusuyla nasıl baş edebilirsiniz? Tüm bu soruların cevabını bulabilmek için öncelikle ebeveynlikte suçluluk duygusunun kaynaklarının neler olduğunu öğrenmeniz gerekiyor.

1. Çalışan bir ebeveyn olmak

Ev dışında çalışan ebeveynler için, en büyük suçluluk kaynaklarından biri, çocuğunun en çok ihtiyacı olduğu zamanları ev dışında, başka birileri için çalışarak harcamaktır. Çalışan ebeveynlerin büyük çoğunluğu işini sevdiği için suçluluk duyar. Maaşına ihtiyacı olduğu için suçluluk duyar. Aldığı maaşa ihtiyaç duymadığını düşündüğü halde çalışmaya devam ediyorsa daha da suçlu hisseder. İşe gittiğinde evdeki kaotik ortamdan uzaklaşmanın verdiği rahatlıktan rahatsız olur. Hem çocuğundan az da olsa uzaklaşıp tek başına, özgürce hareket edebileceği için sevinir; hem de buna sevindiği için kendine öfkelenir.

Çalıştığınız için çocuğunuzla ilgilenemediğinizi düşündüğünüz anlarda, çocuklarınızla gün içinde sadece yarım saat kaliteli vakit geçirmenizin bile duygusal gelişimlerine katkı sağladığı gerçeğini hatırlamanızı isteriz. Yapılan araştırmalar, kreşe ve okul öncesi eğitim kurumlarına giden çocukların, tüm gününü evde geçiren çocuklara kıyasla dil, sosyal ve bilişsel becerilerinin çok daha iyi geliştiğini gösteriyor. İşe gitmek size daha mutlu hissettiriyorsa ve daha kaliteli, tatmin olmuş, mutlu bir yaşam sürdürmeniz için çalışmaya ihtiyacınız varsa; bu ihtiyacınızın karşılanmış olması çocuğunuzla çok daha kaliteli zaman geçirmenize yardımcı olabilir.

Kendiniz için herhangi bir şey yaparken çocuğunuzla geçirebileceğiniz zamandan çaldığınızı hissediyorsanız kendinize ‘Eşimle baş başa yemek yediğim için, arkadaşlarımla buluştuğum için, kuaföre gidip kişisel bakımıma zaman ayırdığım için kendimi kötü hissediyor muyum?’ sorusunu sorun. 

Çocuğunuz hayatınızın merkezinde olabilir ancak hayatınızın ve rollerinizin tamamı sadece ‘ebeveynlikten’ ibaret değil, olmamalı. İlişkilerinizi sağlıklı şekilde sürdürmek, işe gidip gelmek, alışveriş yapmak ya da hobilerinize zaman ayırmak birey olarak her koşulda ve her rolde en önemli ihtiyaçlarınızdan. Ve bu temel ihtiyaçlarınızı karşılamadan çocuğunuza ayıracak enerjiyi de bulabilmeniz mümkün değil. Çocuğunuzun en az onunla tüm gün oyun oynayacak ve istediği zaman ulaşabileceği bir ebeveyn kadar; kendi ihtiyaçlarını karşılayabilen, mutlu ve huzurlu bir rol modeline de ihtiyacı olduğunu unutmayın.

2. Çocuğun topluluk içinde ‘utanç verici’ davranışlarda bulunması

Çocuğunuz markette alışveriş yaparken istediği alınmadığı için çığlık çığlığa yerde tepindiğinde ya da parkta diğer çocuklara oyuncak, taş, kum fırlattığında eminiz içinizden ‘Ben nerede yanlış yaptım?’ diye sorup kendinizi suçlu ve çaresiz hissettiğiniz anlar oluyordur. Çevrenizdeki insanların bakışları her ne kadar yargılamadan çok sempati gösteriyor olsa da, disiplin stratejilerinizin eksik olduğunu, davranış beklentilerinizi ifade etmek konusunda yetersiz olduğunuzu, çocuğunuzla sağlıklı sınırlar çizemediğinizi düşünerek kendinizi bu durum nedeniyle suçlu hissetmeniz çok olası.

Böyle bir durumla karşı karşıya olduğunuzda, çocuğunuzun sandığınız kadar masum olmadığının ve ihtiyaçlarını karşılamak için zaman zaman sizin zaaflarınızı acımasızca kullanabileceğinin bilincinde olmalısınız. Özellikle çocuğunuz verilen yönergeleri uygulayabilecek gelişmişlik seviyesindeyse, davranışlarının sorumluluğunu alması ve sonuçlarına katlanması gerektiğini kendinizi suçlu hissetmeden ona aktarabilirsiniz.

3. Çocuğun yeterli ve sağlıklı beslenememesi

Ebeveynlerin en büyük suçluluk kaynaklarından biri de çocuklarını yeterince besleyememiş olmaları ya da sağlıksız gıdalarla beslemiş olmalarıdır. Çocuklar yemek konusunda çok seçici olmakla birlikte, bir gün bayılarak yedikleri bir besini ertesi gün ağızlarına koymamakta ustadırlar. Çocuğun yetersiz beslenmesi, gerekli besin öğelerini alamaması, sağlıksız ve şekerli besinler tüketmek istemesi anne ve babalar için büyük bir suçluluk kaynağı olabileceği gibi, yemek masasını savaş alanına çevirmek de bu suçluluğun giderilmesine yarıdmcı olmayacaktır. Yemesi gerektiğini düşündüğünüz şeyleri yemediğinde suçlu hissetmenize gerek yok, zira çocuğunuz yeterince brokoli yiyemedi diye gelişimi eksik kalmayacak. Siz onunla inatlaşmaktan ve kendi dediklerinizi yaptırmaya çalışmaktan vazgeçtiğiniz sürece, onun da farklı yiyecekleri denediğini ve acıktıkça beğenmese de doymak için elindeki seçenekleri değerlendirmeye başladığını göreceksiniz. Her konuda olduğu gibi, beslenme konusunda da ipin ucunu kaçırmadığınız ve dengeli olduğunuz sürece sağlıksız şeyleri tüketmesi konusunda da gergin ve suçlu hissetmenize gerek yok.

4. Ekran karşısında vakit geçirmesine izin vermek

Başa çıkamadığını ve tükendiğini hissettiği anlarda ebeveynlerin en çok başvurduğu ancak kendilerini en çok suçlu hissettikleri durumların başında çocuğun ekran karşısında vakit geçirmesine izin vermek geliyor. Bazı uzmanlar için elektronikler ve ekran obeziteden dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna kadar ‘tüm kötülüklerin anası’yken, bazı uzmanlar dengeli ve kontrollü şekilde ekran karşısında olmanın çocuğun gelişimine katkı sağlayabileceğini söylüyor. Her akşam yarım saat oyun oynamasına izin vermek ya da haftada bir kez ailecek izlenebilecek filmlerden birini izlemek gibi durumlarda, çocuğunuzun ekran karşısında oturmanıza izin verdiğiniz için kendinizi suçlu hissetmenize gerek olmayacaktır.

5. Çocuğa bağırmak

Hepimizin birey olarak sınırları var ve bu sınırlar ihlal edildiğinde, sınır ihlalini yapan kişi çocuğumuz bile olsa sinirlenebiliyoruz. Bu anlamda en rahat olan anne babaların bile sınır kavramının farkında olmayan çocuklarına sinirlenmesi ve öfkelenmesi kaçınılmaz. Ve bazı durumlarda, özellikle çocukla iletişim kurmakta zorlandığınızda ve derdinizi anlatamadığınız anlarda kendinizi tutamayıp yüksek sesle konuşma ihtiyacı duyabilirsiniz. Çocuğunuz trafiğin yoğun olduğu bir sokakta aniden yola fırladıysa, panikle geri dönmesi için ona bağırmanız son derece normal. Bu tarz durumlarda sesinizi yükseltmenizin hangi amaca hizmet ettiğini gözden geçirmek kendinizi daha az suçlu hissetmenize neden olabilir. Ancak bağırma davranışınız alışkanlık haline geldiyse ve çok sık bağırarak konuştuğunuzu düşünüyorsanız, stres seviyenizin ne kadar yüksek olduğunu ve öfke kontrolüyle ilgili profesyonel yardıma ihtiyacınız olabileceğini aklınızda bulundurun.

Çocuklarınıza karşı neden sabrınızı koruyamadığınızı anlamanız ve öfkeli olduğunuz anlarda öz düzenleme becerileriyle kendinizi sakinleştirmeyi öğrenmeniz, çocuğunuza zarar veren yüksek sesle konuşma ve bağırma davranışınızı sağlıklı yollarla yönetmenize yardımcı olacaktır.

Ayrıca sesinizi yükselttiğiniz ve bundan suçluluk duyduğunuz zamanlarda kendinizle ilgili yaşadığınız hayal kırıklığını ve hissettiğiniz olumsuz duyguları reddetmek ve kendinize öfkelenmek yerine kabul ve affedicilik konusunda kendinizi geliştirmek de suçluluk hissini azaltmanıza yardımcı olabilir. Çocuğunuza ona neden kızdığınız konusunda açıklama yapmanız hatanızı onarmanız konusunda etkili olabilir ancak kendinizi ve onu affettiğinizi söylediğinizde, bağışlayıcı olması konusunda da gelişimine katkı sağlayabilirsiniz.

Ebeveynlikte suçluluk duygusu ile baş etmenin yolları

Tüm sorumluluğu size ait olan ve size bağımlı yaşayan bir canlıya, kasıtlı olmasa da zarar vermiş olma ihtimalinin bile son derece ağır bir duygusal yük olduğunun farkındayız. Ancak her insan gibi ve hayatınızdaki her rolde olduğu gibi ebeveynlikte de hata yapmanız son derece doğal. Yine de suçluluk hissini azaltmak ve ebeveynliğin keyfini çıkarmak için aşağıdaki önerilerimiz işinizi kolaylaştırabilir:

1. Her şeyden önce iyi bir rol model olmaya çalışın

Siz kendinizi yaptığınız hatalar için affedemediğiniz sürece çocuğunuzdan yaptığı hatalar karşısında kendisine şefkatle yaklaşmasını isteyemezsiniz. Siz kendi ihtiyaçlarınızı karşılamadığınız sürece, çocuklarınızın ihtiyaçlarını karşılayabilecek enerjiye sahip olmayı kendinizden bekleyemezsiniz. Siz sağlıklı ilişkiler kuramadığınız ve iletişimlerinizde çatışmaya dayalı bir örüntü sürdürdüğünüz sürece çocuğunuzdan ‘uslu durmasını, bağırmamasını, isteklerini ağlamadan söylemesini’ isteyemezsiniz. Elinizden bırakmadığınız, tuvalete giderken bile yanınızda götürdüğünüz telefonunuzda saatlerinizi geçirirken, çocuğunuzdan telefonunu ya da tabletini kapatmasını talep edemezsiniz. Dolayısıyla kendinizi suçlu hissetmemek için ilk yapmanız gereken şey kendi ihtiyaçlarını önceliklendiren, sosyalleşen ve kendi öz bakımına zaman ayıran bir ebeveyn olmak.

2. Kendinizin ve çocuğunuzun biricikliğine güvenerek gelecekle ilgili endişelerinizden özgürleşin

Ya asla öğrenemezse? Ya başını büyük bir belaya sokup da hayatını mahvederse? Ya yaptığım hatalar yüzünden kalbinde hayatı boyunca onarılamayacak yaralar açtıysam? Ya ona zarar verdiysem? Korkularınız ve endişeleriniz ne kadar büyük olursa olsun, bu endişeleri ömür boyu omzunuzda taşımak doğru kararlar vermenize yardımcı olmayacaktır.

Nasıl bir hata yapmış olursanız olun, yeni öğrendiğiniz ve bugüne kadar hatalı şekilde yaptığınız şeyleri değiştirmek için hiçbir zaman geç olmadığını aklınızda bulundurun. Geçmişte yaptığınız hatalara bugünden baktığınızda kendinizi yargılamanız çok kolay olabilir ancak o an, o koşullarda, sahip olduğunuz kaynaklarla elinizden gelenin en iyisini yaptığınıza emin olun. Çocuğunuzun erken dönemleri her ne kadar gelişimin de en hızlı olduğu dönemler olsa da, değişim için hiçbir yaşın geç olmadığını en iyi kendi değişim ve dönüşüm yolculuğunuzu gözden geçirerek anlayabilirsiniz. Hiçbirimiz mükemmel anne babalarla büyümedik, ki ‘mükemmel ebeveynlik’ diye bir kavramın gerçek olmadığını da çok iyi biliyoruz. Çocuğunuza ve kendinize güvenin ve potansiyelinizi gerçekleştirmek için çaba gösterdiğinizi, çocuğunuzun geleceğiyle ilgili her zaman mümkün olabilen en iyi kararı verdiğinizi unutmayın.

3. ‘Kişisel algılama’ tuzağına düşmeyin

Duygu yönetimi ve öz düzenleme becerileri henüz gelişmemiş olan çocuklar öfke nöbetleri geçirirken ya da ihtiyaçlarının karşılanmadığını düşündükleri anlarda çevrelerindeki kişilere karşı son derece acımasız ithamlarda bulunabilirler. Ağızlarından ‘Senden nefret ediyorum!’, ‘Seni hiç sevmiyorum!’, ‘Dünyanın en kötü babasısın.’, ‘Keşke beni hiç doğurmasaydın!’ gibi son derece kırıcı ve suçluluk duygusunun oluşmasına neden olan cümleler çıkabilir.

Belki kendinizden bile çok sevdiğiniz birinden böylesine kırıcı sözler duymanın ve bunu kişisel algılamamanın çok zor olduğunun farkıdayız. Ancak çocukların kurdukları kırıcı cümlelerin altlarının dolu olmadığını ve öfkelerinin sonsuza kadar sürmeyeceğini unutmamanız gerekiyor. Böyle durumlarda soğukkanlılığınızı koruyarak biraz sakinleşmesine izin verdikten sonra neden size bu kadar kızgın oldukları hakkında detaylı bir konuşma yapmanız ve kastettikleri şeyin ne olduğunu anlamanız kendinizi suçlu hissetmemenize, hatalıysanız bile hatanızı düzeltmenize ve özür dileyerek kendinizi daha iyi hissetmenize aracı olabilir.

Duygusal savunmalarınızı bir kenara bırakın ve söyleyeceklerini dinleyin. Tavsiye vermek ya da kendi egonuzu tatmin etmek için ona ders vermek yerine, çocuğunuzla sağlıklı bağlantı kurmaya odaklanın.

4. Öz düzenleme becerilerinizi geliştirin

Kendinizi, suçlu hissetmenize neden olan davranışları yaparken yakaladığınız anlarda derin bir nefes alarak bir süreliğine sinirlerinizin pause tuşuna basın ve her şeyi geri sararak baştan başlayın. O an yaşadığınız yoğun duyguların etkisiyle mantıklı olmayan kararlar verebilir ve ileride pişman olacağınız davranışlar sergileyebilirsiniz. Bir süre kendinizle baş başa kaldığınızda, topraklandığınızda ve sakinleştiğinizde hangi duyguların gittiğini, hangi duyguların hala sizinle olduğunu gözden geçirin. Duygu regülasyonu ve öz düzenleme becerisi edinmiş olmak, sadece kriz anlarında tepkilerinizi ve davranışlarınızı kontrol etmenize yardımcı olmayacak, aynı zamanda çocuğunuzun da öfke nöbetlerinde sizi örnek alarak benzer öz düzenleme becerilerini kullanmayı öğrenmesini sağlayacak.

Çocuklar duygularını regüle etmek konusunda gerekli kaynaklara sahip olmadıkları için, yoğun duygular yaşadıkları anlarda bu duyguları kapsayabilecekleri ebeveynlerine ihtiyaç duyarlar. Kendi öz düzenleme becerileriniz iyi olmadığında ve duygularınız kendi bedeninizde çok fazla yer kapladığında, çocuğunuzun duygularıyla baş etmekte de zorlanabilirsiniz. Çocuğunuzun duygusal ihtiyaçlarını karşılayamadığınız için kendinizi suçlu hissettiğiniz zamanlarda, kendi öz düzenlemenize zaman ayırabilir ve onun duygularını da kapsayabilmek için sinir sisteminizde alan açabilirsiniz.

Son olarak, bireysel olarak uygulanabilecek bu suçluluk hissiyle başa çıkma stratejilerinin yanı sıra, anne babanın ortak bir tutumla hareket etmesi ve çocuğun uyması gereken kurallar konusunda tutarlı davranmaları da son derece önemli. İş yükünün ve sorumlulukların bir tarafa daha fazla yüklenmiş olması, suçluluk hissini artırabilen faktörlerden biri. Sorumlulukları paylaşmak, çocuğa tutarlı davranmak ve ortak bir ebeveyn dili belirleyerek çocukla iletişimde bu dili kullanmak olası problemlerin önüne geçeceği gibi, başa çıkmakta zorlanılan yoğun duyguları da paylaşmanıza ve ebeveynler olarak birbirinize destek olmanıza yardım edebilir. 

İlginizi çekebilir: Yeni anne-baba olmuş kişilerde ortaya çıkan ”ebeveynlik travması”

Kaynaklar: Natural Child, Life Hacker, Very Well Family

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:

  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale