X

E-mail kaygısı: Gelen kutunuz stresinizi artırıyor mu?

Bir düşünün gelen kutunuzda gördüğünüz o okunmamış mailler sizi nasıl etkiliyor? Mesai saatleri dışında telefonunuzdaki e-posta bildirimlerini gördüğünüzde ne hissediyorsunuz? Şunu da cevaplayayım, son bir kez bir daha maillerime bakayım derken iş saatleriniz dışında maillerinizle kaç saat haşır neşir oluyorsunuz?

Dijital çağın en önemli iletişim araçlarından biri olan e-posta, günlük yaşantımızın kritik bir parçası. Özellikle iş hayatımızda kurduğumuz etkileşimin büyük bir çoğunluğunu üstlenen mailler, yalnızca mesai saatlerinde değil, günün geri kalan zamanlarında da en büyük meşguliyetlerimizden biri. Hele bir de uzun bir tatilden döndüysek neredeyse tek meşguliyetimiz. Cevap bekleyen mailler, okunmamış iletiler, sayısı hızla artan gelen kutusu, gecikmiş işler derken yükselişe geçen stres, literatürde e-mail anxiety yani e-posta kaygısı olarak açıklanıyor.

E-posta kaygısı nedir, nasıl anlaşılır, neden olur?

En basit tanımıyla, e-posta kaygısı maillerinizi yönetme sürecinde ortaya çıkan stres ve korkuyu ifade ediyor. Londra merkezli DH Consulting’in psikoloğu Dannielle Haig’e göre e-posta bildirimleri aldığınızda, maillerinizi okuduğunuzda ya da onları cevapladığınızda:

  • Korku,
  • Panik,
  • Olumsuz düşünceler,
  • Hızlanmış kalp atışları,
  • Sıcak basması,
  • Terleme,
  • Baş dönmesi,
  • Mide bulantısı,
  • Hızlı solunum gibi fizyolojik ve psikolojik tepkilerle karşılaşıyorsanız bunlar e-posta anksiyetesi yaşadığınızı gösterebilir.

Peki, neden e-mailler böylesi tepkilere neden oluyor ve stresi, kaygıyı tetikliyor? Araştırmalara, uzman görüşlerine ve bireysel deneyimlere göre e-mail anksiyetesinin en önemli nedenlerinden biri tükenmişlik hissi. Yoğun stres, uzun çalışma saatleri, ağır iş yükü ve daha pek çok işsel sebep, insanların yeni tek bir maile bile tahammül edememelerine zemin hazırlıyor. Önemli bir diğer neden ise maillerin içeriğine ilişkin korku duyulması. Örneğin, bir türlü sonuca bağlanamayan bir konu üzerinde karşı taraf ile mailleşiyorsanız ya da olumsuz içerikli bir mail gönderdiğiniz için alacağınız dönüşün de olumsuz olmasından çekiniyorsanız, duyduğunuz bu rahatsız e-mail kaygısı yaşamanıza neden olabilir.

Pek çok insanın deneyimlediği bir başka neden ise geç gelen mailler. Diyelim ki günler hatta haftalar önce işle ilgili bir mail attınız ama üzerinden çok zaman geçmesine rağmen hala dönüş alamadınız. Muhtemelen böyle bir durumda kafanızda felaket senaryoları kurmaya ya da olumsuz düşünceler silsilesinde kaybolmaya başlıyorsunuzdur. “Yanlış bir şey mi yazdım, bu iş olmayacak mı, neden şimdiye kadar cevap vermedi…” gibi. Dolayısıyla siz bunları düşünürken bir cevap aldığınızda da yine aklınıza ilk giden olumsuz bir dönüt oluyor ve maili daha açmadan stres seviyeniz tavan yapıyor.

Mail kaygısı bu sebeplerden dolayı hızlı artan, stressiz bir iş yaşantısı sürmek ve dengeli bir hayat tarzını korumak da zorlaşıyor. Ancak, yaşam kalitenizi yükseltmek ve kendinizi bu stresten, kaygıdan, korkudan kurtarmak için başarılı bir şekilde e-maillerinizi yönetebilirsiniz.

Daha az stres için e-posta kutusu yönetimi

Eğer durumun farkına vardıysanız ve her gelen mail bildirimi ile irkiliyor, ne zaman bir mail yazacak olsanız geriliyor, gelen kutunuzda okunmamış mailleri gördükçe panikliyor ve kendinizi kötü hissediyorsanız harekete geçmenin ve e-posta kutunuzu daha iyi bir şekilde yönetmenin zamanı çoktan gelmiştir. İşte yaşadığınız bu stresli ruh halini yenmenize ve e-posta kaygısıyla başa çıkmanıza yardımcı olacak stratejiler:

1. Sınırlar belirleyin

İlk adım, sınırlarınızı belirlemek ve onları korumak. Bunu yapabilmek için kendinize maillerinizi kontrol etmek ve cevaplamak için belirli zaman aralıkları belirleyin. Ve mümkün olduğunca bu zamanların dışında e-posta kutunuzdan uzak durun. Örneğin, sabahları diğer işlerinize başlamadan önce ve çalışma saatinizin sonlarına doğru maillerinizi kontrol ederek gelenlere cevap verebilir, göndermeniz gereken mailleri iletebilirsiniz. Böylelikle gün boyunca daha verimli ve odaklanmış bir şekilde çalışabilir, sürekli maillerinizi kontrol etmek ve düşünmekle zaman ve enerji harcamamış olursunuz.

İlginizi çekebilir: Uzaktan çalışma 101: Sistemin zorlukları ve çalışmayı verimli kılmanın yolları

2. Ertelemeyin

Evet, kendinize maillerinizle ilgilenmek için zaman dilimleri belirlemeniz ve o zamanlara sadık kalmanız çok önemli, ancak bu düzenlemenin erteleme alışkanlığına (procrastination) dönüşmemesine de dikkat etmelisiniz. Cevap vereceğiniz mail ne kadar endişe yaratıyor olursa olsun, mail atmayı erteledikçe stres ve kaygınız daha çok artacak, hatta onu daha fazla düşünmeye başlamış olacaksınız. Dolayısıyla kurbağayı yemek, yani zor gelse de o maili atmak sorunun üstesinden gelmenize yardım edecektir.

3. E-postalarınızı düzenleyin

Maillerinizi daha iyi organize etmek ve kontrolünü sağlamak için kategorilere ayırın, klasörler ve etiketler kullanın. Gereksiz üyelikleriniz varsa sonlandırın ve gelen işe yaramaz maillerden kurtulun. Böylece, gelen maillerinizin önemli olduğundan emin olabilir, hızla artan mail bildirimleri ile uğraşmak zorunda kalmazsınız. Acil dönüş yapmanız gerekmeyen iletileri sessize alın, bildirimleriyle dikkatiniz dağılmasın. Takip etmeniz gereken etkileşimlere bayraklar ekleyin, hatırlatıcılar kurun. Sık sık maillerinizi temizleyin. Bu hem zihinsel rahatlama sağlayacak hem de daha derli toplu ve verimli e-posta kullanımına olanak verecektir.

4. Kısa ve öz mailler yazın

Gereksiz detaylarla kafa karıştırmamak, hem kendi zamanınızdan hem karşı tarafın zamanından çalmamak hem de lüzumsuz mail trafiğine maruz kalmamak için maillerinizde mümkün olduğunca net bir dil kullanın. Anlatmak istediğiniz, sormak istediğiniz, cevaplamak istediğiniz şey ne ise yalnızca onu yazın. E-postalarınızı kısa ve öz tutmaya özen gösterin. Ana noktaları vurgulayın ve mesajınızı açık bir şekilde iletmeye çalışın. Farklı başlıklardaki konuları tek bir maile sıkıştırarak konuları birbirine karıştırmayın. Gerekiyorsa yeni bir konu başlığı ile ek bir mail daha gönderin, böylece farklı konulardaki gelişmeler hakkındaki mailleri de daha rahat bir şekilde takip edebilirsiniz.

5. Alternatif iletişim kanallarını deneyin

Evet, mailler üzerinden pek çok iş halledildiği ve çoğu zaman pratik iletişim kurulabildiği bir gerçek. Ancak, her zaman her konu mail ile çözümlenmeye uygun olmayabilir. Çok daha acil ya da çok daha kritik konularda mail atmak yerine aramayı tercih edebilirsiniz. Ya da çok uzun mail trafiğine rağmen çözümlenemeyen konularda daha fazla karmaşıklığa neden olmamak için toplantı talebinde bulunabilirsiniz. Online bir görüşme ayarlayabilir ya da yüz yüze bir toplantı organize edebilirsiniz. Böylece çözüme kavuşamayan konular için mail kutunuzun yükünü artırmamış olursunuz.

Tüm bu stratejiler, uzun vadede ve sürdürülebilir bir şekilde maillerinizi başarıyla yönetmenize ve e-posta kaygısıyla baş etmenize yardımcı olacaktır. Öte yandan anlık çözümler için maillerinize bakmadan önce derin derin nefesler alarak kendinizi dengeleyebilir, halihazırda yaşadığınız stresin seviyesini düşürebilirsiniz. Kendinizi o an iyi hissetmediğinizde, bir mail sizde ekstra gerginlik yarattığında ya da mevcut bir problemle uğraşırken bir de maildeki sorunla yüzleşmek istemediğinizde her şeye kısa bir mola vererek sakinleşmek ve daha iyi hissetmek için bekleyebilirsiniz. Evet, günümüzün hiç bitmeyen telaşlı atmosferinde ve aciliyet kültüründe bunu yapmak zor olabilir ama sakin, net, doğru ama 10 dakika geç gönderilmiş bir mail, stresle, bunalmışlıkla ya da kızgınlıkla hemen atılmış bir mailden çok daha iyidir.

İlginizi çekebilir: Motivasyon artıracak önerilerle yaz mevsimini iş yerinde nasıl geçirirsiniz?

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale