Duygusal açıdan güçlü ve sağlıklı olan insanların 7 ortak özelliği

Çoğumuz sağlığımıza ilgi gösteririz ve fiziksel sağlığımızı riske atacak tehlikelere karşı hemen savunmaya geçeriz. Soğuk havalarda kalın giyinir, bir yerimiz kesildiğinde pansuman yapar, anti bakteriyel bandajlarla kapatırız. Fiziksel olduğu kadar psikolojik yaralar da alıyoruz; fakat konu ruh sağlığımız olduğunda fiziksel sağlığımıza gösterdiğimiz bu özeni nedense göstermiyoruz. Oysa psikolojik yaralarımız da tıpkı fiziksel yaralarımız gibi sarılabilir.

Psikolojik Vakalardan Nasıl Kurtulunur?
Psikolojik Vakalardan Nasıl Kurtulunur?

Aşağıdaki 7 prensibi benimseyerek psikolojik yaralarınızı nasıl saracağınızı öğrenebilir, bu sayede sağlığınızı bir bütün olarak koruyabilir ve duygusal dayanıklılığınızı arttırabilirsiniz. Psikolog ve yazar Guy Winch’in Psychology Today’de kaleme aldığı listeyi sizin için derledik;

Başarısızlıklardan sonra kontrolü ele almak

Başarısızlık algılarımızı çarpıtır ve hedeflerimizin çok uzakta, kapasitemizin ise çok düşük olduğu yanılgısını yaratır. Böyle hissettiğimiz zamanlarda moralimiz bozulur, başarı için çabalamayı bırakır, motivasyonumuzu kaybederiz.

Bu yanılsamaya aldırmadan devam edebilmek için eforlarınızı, planlarınızı, hazırlıklarınızı ve konuyla ilgili aklınıza gelen bütün bakış açılarını derleyen bir liste oluşturarak işe başlayabilirsiniz. Böyle bir liste size durumu hala kontrol altına alabileceğinizi hatırlatır. Sonrasında ise yapmanız gereken, listede toparladığınız maddeleri tek tek ele alıp nasıl daha da ileri taşıyabileceğinizi düşünmek. Bunları yapmak sadece yenilgi odaklı çarpıtılmış düşüncenizi değiştirmekle kalmaz, ayrıca uzun vadede karşılaşabileceğiniz zorluklarla daha etkili olarak başa çıkma ihtimalinizi de arttırır.

Yaşanan kayıp ve travmalardan dersler çıkarmak

Kayıp veya travma durumlarında duygusal olarak gelişebilmek, deneyimlerden anlam çıkarabilmekte yatıyor. Travma veya kayıp durumlarında genellikle ilk olarak inkâr etmek ve kederlenmek, arkasından da yeni gerçeklikleri kabul etmek seyri izlenir. Kabullenme aşamasına geçmek gerçekten uzun zaman alabilir. Fakat bu tip durumlarda dikkatinizi kaybınıza yoğunlaştırmak yerine bu durumun size psikolojik ve ruhsal yönden neler kazandırmış olabileceğine odaklanmak, hayatınıza yeni anlamlar kazandıracak; belki de geçmişte var olmayan bir takım yeni idealler ve amaçlar yaratacaktır.

Karamsarlığa ve acı veren düşüncelere karşı koymak

Stresli zamanlarda karamsarlığa kapıldığımız zaman genelde duruma yeni bir bakış açısı getiremez veya durumu kavramak için verimli bir zemin yaratmayız. Aksine, sürekli bizi üzen veya kızdıran anları zihnimizde tekrar tekrar oynatır, kendimizi kısır döngülere sokar ve karamsarlığımızı besleriz. Bu tip eziyet verici düşünce ritüelleri üretmek bizim için bazen bir dürtü kadar güçlü olabiliyor; fakat aslında bu kısır döngüleri kırmayı alışkanlık haline getirebiliriz. Bunu yapmak için en iyi yol, kendinizi konsantrasyon gerektiren bir uğraşla oyalamaktan geçiyor. İster sudoku oynayın ister trende yol boyunca geçtiğiniz bütün durakları sayın, isterseniz de geometri problemi çözün. Yeter ki aklınızı dağıtın.

 Öz saygıyı beslemek

Özsaygımızın iyi hissettiğimiz zaman artan, kötü hissettiğimiz zaman ise özeleştiri mekanizmamız ile azalıp küçülen bir doğası var ve ne yazık ki çoğu zaman özeleştiri olayını abartıp, zaten üzüntü sebebiyle azalmış olan özsaygımızı daha da aşağı seviyelere çekebiliyoruz. Psikolojik sağlığımızı güçlendirmek için özsaygımızı ‘duygusal bağışıklık sistemimiz’ olarak görmeliyiz. Psikolojimiz zorlandığında, özsaygı hasar gördüğünde, eski sağlığına kavuşabilmesi için kendimize duyduğumuz sevgi ve şefkat ile beslenmesi gerekiyor. Özeleştiri yaptığınız zaman, sevdiğiniz bir arkadaşınızı eleştirdiğinizi düşünün ve ona bir e-mail yazdığınızı hayal edin. Bu mailde neler yazabileceğini (ve neler yazamayacağınızı) aklınızdan geçirin. Ona destek olmak için eleştirinizi yapıcı, merhametli, saygılı ve sevgi dolu yaparsınız. İşte kendinizi eleştirirken de takınmanız gereken üslup tam olarak bu olmalı.

Reddedildikten sonra kendini değersiz hissetmemek

Reddedilmek gerçekten can yakar ve çoğu zaman bu acıyı kendimizde kusurlar bularak ‘mantıklı’ hale getirmeye çalışırız. Geliştirdiğimiz müthiş (!) mantığa göre, eğer gerçekten bu kadar acıtıyorsa, gerçekten de zayıf/acınası/kaybeden/değersiz/sevilemez/kırılgan bir kişiyizdir. Reddedilmek acıtır; fakat bunun nedeni çoğu zaman sandığımız gibi bizden kaynaklanan bir sorun değildir. Reddedilmenin acı vermesinin asıl nedeni, beyinlerimizin reddedilişle nasıl bağlantı kurduğuyla ilgilidir.

Reddedilmenin beynimizi ve psikolojimizi nasıl etkilediğini merak ediyorsanız “Reddedilmek Hakkında 10 Şaşırtıcı Gerçek” yazımızı okuyabilirsiniz.

Reddedildikten sonra duygusal acıyı azaltmanın en iyi yolu özdeğerimizi yükseltmekten geçer ve özdeğerimiz sadakat, şefkat, yaratıcılık veya güçlü iş etiği gibi bizim anlamlı gördüğümüz değerleri kendimize yeniden kanıtlamakla güçlenir. Kendi değerlerinizin bir listesini yapın bunlardan birini veya ikisini seçin. Ardından bunları neden önemli ve değerli gördüğünüz üzerine kısa bir metin yazın. Bu basit yazma alıştırması beklemediğiniz kadar yol gösterici olabilir.

İletişimi zorlayan davranışları tanımlamak ve yalnızlıkla başa çıkmayı öğrenmek

Kronik yalnızlık, aslında bizim fark ettiğimizden çok daha sık yaşanıyor ve sonuçları fiziksel ve duygusal açıdan son derece yıkıcı olabiliyor. Buradaki problem şu: Yalnız hissettiğimiz zaman daha fazla reddediliş yaşamamak için, bilinçaltında da olsa, reddedilme riskini en aza indirmeye çalışıyoruz. Sonuç olarak yeni sosyal ortamlardan kaçınıyor, yeni arkadaşlara kendimizi kapatıyor veya var olan arkadaşlıkları sığ ve yüzeysel tutuyoruz. Ama bu, günün sonunda bizi daha da yalnızlaştırıyor;  bu şekilde de kendi kendimizi sabote ediyor ve bozguna uğratıyoruz. Yalnızlıkla savaşmanın en iyi yolu, yalnızlığı oluşturan ve bizi bozguna uğratan bu durumları ortaya çıkarmak ve onlarla mücadele etmektir. Sosyal ortamlarda girişken olmama ve inisiyatif kullanmama mazeretleriniz nelerdir? Bunları maddeleyerek başlayabilirsiniz. Örneğin: “Gideceğim yerdeki insanları tanımıyorum” veya “Onlar zamanında beni aramadılar; ben ne diye şimdi onlarla olayım?” gibi.

İlişkideki problemleri düzeltmeye çalışırken özür dilemekten kaçınmamak

Suçluluk duygusu, eylem veya eylemsizliğimiz bir insana zarar verdiği zaman ortaya çıkar ve o insan bu davranışımız için bizi affetmediğinde güçlenir. Böyle durumlar kimi zaman kırdığımız insanın affetme erdeminden yoksun oluşundan çok, bizim özrümüzün yetersiz oluşundan kaynaklanır. Bir özrün yeterli olabilmesi içinse en önemli unsur empatidir. Empati eksik olduğunda, karşınızdaki insanın sizi tam olarak bağışlaması için yeterli ve etkili bir özür dileyemezsiniz. Bu etkinliği sağlamak istiyorsanız: “Onun yerinde olsaydım nasıl bir hal içinde olurdum?” sorusu ile başlayın. Bunu bir alışkanlık olarak hayatınıza dahil ederseniz, af dilemek istediğinizde o insanın sizin gerçekten üzgün olduğunuzu anlamasını sağlayabilir, hatanızı affettirebilir, bu sayede sizi zorlayan suçluluk duygusunu bertaraf edebilirsiniz.

 

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!